Meme kanseri için kadın cinsiyetinin en büyük risk faktörü olduğunu dile getiren Bayındır İçerenköy Hastanesi Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Köksal Bilgen, “Kadın cinsiyeti kadar yaşın ilerlemesi de en önemli risk faktörlerinden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde bir kadının hayat boyu meme kanserine yakalanma riski 8’de 1’ken, bu riskin büyük bölümü yaşın ilerlemesi ile ortaya çıkıyor. Ayrıca östrojen hormonuna maruz kalınan sürenin fazla olması, ilk canlı doğumun ileri yaşta yapılması ya da hiç doğum yapılmaması da meme kanseri gelişme riskini artırıyor” dedi.
AİLE ÖYKÜSÜ ARAŞTIRILMALI
Meme kanseri olgularının yüzde 5 ile yüzde 10’unun ailesel olduğunu söyleyen Prof. Dr. Köksal Bilgen, “Meme kanseri açısından aile öyküsü varlığı önemli bir risk faktörü olarak biliniyor. Moleküler genetik alanındaki gelişmelerle, kansere yatkınlığın kalıtılmasına yol açan farklı genler tanımlanıyor. Bu genlere ait mutasyonları taşıyan ailelerin/bireylerin yüksek kanser riski taşıdığı biliniyor. Kanser genetiğindeki bu hızlı gelişme kanserli olguya ve ailesine yaklaşımı etkiliyor. Meme kanseri olgularında genetik yaklaşım; olgunun değerlendirilmesi, risk tahmini, genetik test öncesi danışmanlık, genetik test ve genetik test sonrası danışmanlık aşamalarından oluşuyor” ifadelerinde bulundu.
Prof. Dr. Köksal Bilgen, ayrıca “10-14 yaş arasında, memenin aktif olarak geliştiği dönemde, radyasyona maruz kalma meme kanseri riskini artırırken, 45 yaşından sonra radyasyona maruz kalma veya radyoterapi görme meme kanseri riskini etkilemiyor” dedi.
DEĞİŞTİRİLEBİLİR RİSK FAKTÖRLERİ
Prof. Dr. Köksal Bilgen, değiştirilebilir risk faktörlerine dikkat çekerek şu açıklamaları yaptı: “Fizik aktivitede artış, meme kanseri riskini azaltıyor. Bu konu çok tartışmalı olmakla birlikte düzenli egzersiz yapılmasının anovulatuvar siklusların sayısını artırarak meme kanseri riskini azalttığı düşünülüyor. Son yıllardaki epidemiyolojik çalışmalar, D vitamininin meme kanserine karşı koruyucu bir rolü olabileceğini ortaya koyuyor. Yağ içeriği yüksek yiyeceklerin ise uzun süreli tüketiminin de serum östrojen düzeylerini yükselterek meme kanseri riskinde artışa katkıda bulunduğunu düşündüren bazı kanıtlar bulunuyor. Haftada 5 kez kırmızı et yenilmesi ile meme kanseri riskinde artış olduğu da bazı çalışmalarda gösteriliyor. Ayrıca çalışmalar alkol tüketim miktar ve süresinin de meme kanseri riskinde artışla ilişkili olduğunu düşündürüyor. Birçok çalışma orta düzeyde alkol alımının meme kanseri insidansında yüzde 30 ile yüzde 50 oranında artışa neden olduğunu belirtiyor” dedi.
RİSK AZALTICI YÖNTEMLER
Meme kanserinde bazı risk azaltıcı yöntemler olduğunu belirten Prof. Dr. Köksal Bilgen, “Mamografi ile tarama çalışmalarının sonucunda meme kanserinin erken yakalanabileceği ve meme kanserinden ölümlerin azaltılabileceği gösteriliyor. Yüksek risk grubunda bulunan bireylerde koruyucu amaçla memenin alınması risk azaltıcı bir yaklaşım olarak biliniyor. Riski oldukça düşürüyor ancak teorik olarak hiçbir zaman sıfıra indiremiyor. Bu tip bir cerrahi işlem önermeden önce hastanın mevcut riskinin iyi bir şekilde ortaya konması ve hastaya anlatılması gerekiyor. Yine hem meme hem de yumurtalık kanseri açısından riskin yüksek olduğu genetik bir yatkınlığın bulunduğu durumlarda, 35 yaşından genç kadınların her iki yumurtalığının da çıkartılması meme kanseri riskini %60 oranında azaltıyor. Ancak bu işlemin sonucunda bazı yan etkilerin oluşabiliyor” diyerek sözlerini noktaladı.
Haber Merkezi