Hükümetin Orta Vadeli Programı’nda (OVP) yer alan zorunlu okul öncesi eğitimle ilgili çalışmalara hız verildi. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) uzmanları, farklı ülkelerden zorunlu okul öncesi eğitim programlarını inceledi. Yapılan çalışmaya göre, Türkiye’de gelecek eğitim öğretim döneminde başlayacak zorunlu okul öncesi eğitim 54-66 ay yaş grubunu kapsayacak. Bu yaş nüfusunda 1.2 milyon çocuk ilk kez okulla tanışacak. Mevcut durumda okul öncesinde yüzde 67 olan okullaşma oranı 2019’da yüzde 100’e çıkarılacak.
Okul öncesi eğitime 54-66 yaş grubunu da dahil eden bu eğitim programını Çanakkale’de özel bakımevi sahibi olan erken dil uzmanı ve aynı zamanda endüstri mühendisi olan Beray Altınsaban Yozgat ile konuştuk. Altınsaban, “ Bu işle gönülden ilgilenen biriyim. Yurt dışında eğitim aldım ve yurtdışında zorunlu eğitim 15 aydan başlıyor. Aslında biz zorunlu eğitim için geç bile kalıyoruz. Ben 54-66 ay zorunlu tutulmasını olumlu buluyorum. Çünkü çocuk ne kadar erken okulla ve sosyal çevreyle karşılaşırsa o kadar çabuk ilerleyecektir. Bu sebeple bu uygulamayı olumlu buluyorum ve bunun özel kreşlerin önüne kapatmak olarak adlandırmıyorum çünkü bu uygulama ile çocukların gelişimiyle beraber toplum bilinci de gelişecektir. Bu yüzden bizim önümüz kapansa da kapanmasa da bu önemli değil diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.
“ÇOCUKLARIN AKRANLARIYLA İLETİŞİME İHTİYACI VAR”
Altınsaban, çocukların gelişimi için kendi akranlarına ihtiyaçlarını olduğunu söyleyerek, “Biz ülke olarak gelenek ve göreneklere bağlı bir toplumuz. Gelenek ve göreneklerimizde bildiğini üzere aile büyükleriyle çocuk yetiştirmek var. Bir de aile ekonomisini ayarlamadan çocuk sahibi oluyoruz. Eğitim ekonomik olarak özgürlük gerektiren bir süreçtir. Bu sebeple eğitim sürecinde daha fazla para harcamamak için ve ailelerin de kendi ebeveynlerine olan saygısından dolayı çocuklarını büyük ebeveynlere baktırma yoluna gidiyorlar. Fakat bu durum çocuklarda bencillik, benmerkezcilik, istediklerini duygularını kontrol ederek değil ağlayarak yaptırma gibi durumlara yol açıyor. Ayrıca bu durum çocuklara kuralsızlık ve disiplinsizlik getiriyor. En büyük etkisi ise çocuklar asosyal oluyor” dedi.
Herkesin kendisinden pay biçmesi gerektiğini söyleyen Altınsaban, “Biz 65 yaşında bir hanımefendiyle veya beyefendiyle ne paylaşabilirsek 3-5 yaşlarındaki çocukların da bir şey paylaşması mümkün değil. Çocukların kendi akranlarına ihtiyaçları var. Bu sebeple okulları ve sosyal alanları olmalı” şeklinde konuştu.
“AVRUPA’DA 15 AYLIKKEN BAŞLIYOR!”
Eğitim anlayışında Avrupa modelini takip ettiğini söyleyen Beray Altınsaban, Avrupa’da çocukların zorunlu eğitiminin 15 aydan itibaren başladığını söyledi ve “Avrupa’da ebeveynler çocuklarının okula gitmesi için herhangi bir sağlık problemi olmadığına dair bir rapor belirtmezse ilk önce uyarı alıyor, arkasından para cezası alıyor ve hatta daha sonra hapis cezası alıyorlar. Bu durumun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor. Bizlerin de bu şekilde olmamız gerektiğine inanıyorum” diyerek konunun ciddiyetine vurgu yaptı.
Beray Altınsaban çocukların sadece ilk 12 ay bağımlı olduklarını söyleyerek, bu süreci şu şekilde anlattı:
”Çocuklar ilk 6 ay anne ve babaya bağımlıdır. 6 aydan sonra 12. aya kadar olan süreçte ise çevresine bağımlıdır. Bu çevre ise anne, baba ve akrabalardır. 12 aydan sonra çocuk bağımsızlaşır. Biz ülke olarak çocuğun bağımsızlaşmasını kabul etmiyoruz. Nasıl ki 12 aylık bir çocuğu markete, geziye götürebiliyorsak aynı şekilde okula da gidebilir. Servis araçlarında güvenlik koşulları sağlandığı müddetçe çocuklar bunu gerçekleştirebilirler.”
“OKUL ÖNCESİ DUYUSAL ALGI İÇİN ÇOK ÖNEMLİ”
Altınsaban, “Çocuk 6 aydan sonra etrafını tanımaya başladığı için yeni bir dünya tanıma evresine gidiyor. Bu yeni dünyada kendi duygularından önce etrafındakilerin duygularını fark ediyor. Ne kadar fazla çocuk ve liderle birlikte olursa o kadar fazla duygu tanımlayabiliyorlar. Duyusal algı dediğimiz bir şey var ve bu duyusal algının gelişimi için çocuğun bütün duyularına hitap eden çalışmaların yapılması gerekiyor. 15 aylık bir çocuğun okula gelip mama yiyip uyuması mümkün olamaz. Fakat ülkemizde sadece 36 aya yakın öz bakım temelli bir eğitim uygulandığı için bu durumun algı gelişimine bir faydası olmuyor. Öz bakım ihtiyacı ilk 6 ay annenin sütüne ihtiyacı olması ve 6 aydan 12 aya kadar ise hafif steril ortamda çevresine ihtiyacı olmasıdır. 12 aydan sonra artık duyusal algısının gelişmesine ihtiyacı oluyor. 12 aydan sonra da 24e kadar tamamladığı bir süreç var çünkü 24. aya girdiklerinde hayatının ilk ergenliğini yaşıyorlar” dedi.
“EBEVEYNLER ÇOCUKLARI İÇİN LİDER OLAMAZLAR”
2 yaş sendromu döneminin önemli olmasının altını çizen Altınsaban,”Bu dönem çok sancılı bir dönem. Bu dönemi atlatabilmesi için çocuğun sosyal ortamında bir tane lidere ihtiyacı var. Anne, baba veya büyükanne hiçbir zaman çocuk için lider olamaz. Çünkü bu insanlar çocukların duygusal karınlarıdır. Beni dinlemiyor gözümü içine baka baka yine de yapıyor diye yakınır anne, babalar. Bunun sebebi çocuklar ebeveynlerini lider olarak almaz çünkü anne babalar çocukların ağlamasına dayanamaz. Hemen ona müdahale ederler ve nasıl müdahale etmesi gerektiğini bilmedikleri için çocuklarını doğru yönlendiremezler” dedi.
Altınsaban “Her zaman söylediğim için anneler çocukları için bir şey yapamaz. Çünkü anneler duyguları karışık kişilerdir. Bu yüzden çocuklarına yardımcı olamazlar. Annelik hormonları yüzünden çocuklarına karşı olan davranışlarında tutarlılık gösteremezler. Bir çocuk bir konuda istediğinin yapılması için ağlıyorsa anne buna çok uzun süre dayanamaz, basite kaçar bu yüzden de çocuklar öğrenmezler. Ama biz eğitimciler dayanabiliriz. Annesi ona iyi bir dil öğretemez. Çünkü anneler çocuğunun gözünden susadığını anlar fakat biz eğitimciler anlamamak için uğraşırız ki su diyebilsin, dil eğitimi doğru şekilde gelişebilsin. Çocuk kendini ifade edebilmeyi öğrenebilsin. Bu yüzden okul öncesinde lider çok önemlidir” diyerek okul öncesi çocukların hayatında lider bulunmasının önemini belirtti.
Altınsaban, “Anneler eğer çocuklarını eğitim kurumuna gönderemiyorlarsa şunlara dikkat etmelidirler. Çocuklarının gelişimi için dil kullanmasını istemesi çok önemlidir. İşaret dili kullanıyorsa bir üst seviyeye çıkmasını istemesi gerekir. Ayrıca çocuğun dışarda daha fazla zaman geçirmesi gerekir. Anneler kış geldi mi çocuklarını içerde tutuyor, üstüne yelekler giydiriyorlar. Bu yüzden çocuk ilk kez dışarı çıktı mı hasta oluyor. Hasta olunca hemen tekrar içeri alınıyor. Çocuk sosyalleşemiyor bu yüzden” dedi.
Beray Altınsaban duygusal algı kadar bilişsel algının ve çocuklarda motor becerilerinin kazanımının da önemini belirterek, “24 aya kadar ilk önce duygusal algının gelişmesi ve daha sonrasında bilişsel algının gelişmesi ve daha sonra motor becerilerini kazanması gerekir. Hareket kabiliyetlerinin gelişmesinden bahsediyoruz ama ebeveynler çocukların yürümesine izin vermiyor. Çocuklar hep bebek arabasında duruyor. Onların farklı malzemeleri elleriyle veya ağızlarıyla tanımasına izin vermiyorlar. Bunların hepsi duygusal algısına vurulan ketler oluyor. 36 aya kadar disiplinsiz, kuralsız çocukları yetiştiriyoruz ve çocuk bu şekilde yetiştikten sonra bir okulla karşılaşıyor. Ama çocuğun hiçbir motor beceresi gelişmemiş oluyor. Ayakkabısını kendi giyemiyor, kendi üstünü çıkaramıyor kendi bedeninin farkına varamıyor. Bu yüzden okul zamanı zorlanan çocuklar oluyor” dedi.
“AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR YARDIM EDİYOR”
Aile planlamasının çocuk için çok önemli olduğunu söyleyen Altınsaban, “Ailelerin ekonomik olarak kendini ayarlamadan çocuk sahibi olmaması gerekiyor. Artık eskisi gibi değil. Şimdi aile planlama merkezleri var. Bu merkezler neredeyse her sokak başında. Önce bu işin başına dönmek lazım. Çünkü çocuk dünyaya gelirken ihtiyaçlarıyla dünyaya geliyor. Bu yüzden ihtiyaçlarını karşılayacak ekonomik güce sahip olmadan çocuk yapılmaması gerek. Çocukların ihtiyaçlarını karşılamak sadece karnını doyurmak değil onun sosyal ihtiyaçlarını da karşılamak gerekecektir” diyerek,“ Çocuklarının sosyal ihtiyaçlarını karşılayamayan aileler için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yaptığı çalışmalar var. Okullarımızda ücretsiz olarak da çocuklar bakıyoruz. Gelir seviyeleri yüksek olmayan aileler, Aile ve Sosyal Politikalar Merkezlerine başvuruyorlar ve onlar da bizlere yönlendiriyor. Ebeveynlerin bu gibi hakları da var. Herkesin haklarını gözetmek zorunda” şeklinde konuştu.
OKUL SEÇİMİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Ebeveynlerin çocukları için okul seçerken bazı noktalara dikkat etmesi gerektiğini söyleyen Altınsaban, “Her okulun kendine ait kuralları olması gerekir. ‘İç hizmet yönergesi var mı?’ ilk sorulması gereken soru bu olmalıdır. Yani okulun kendi içerinde kuralları var mı, disipline sahip mi? Bu çok önemlidir.
Ayrıca okulların misyonunda ve vizyonunda neler var bunlara mutlaka bakılmalıdır. Eğitim kurumu ne yapıyor ve neyi yapmak istiyor. Ardından yöneticinin ekip arkadaşları için hazırladıkları eğitimlere bakmak gerekir. Aileler öğretmenin hep iyi olmasını isterler fakat öğretmenin iyi olabilmesi için yönetimin iyi olması gerekir. Yönetimin iyi değerlendirilmesi gerekir.
Fiziksel koşullar çok da önemli değildir. Çünkü çocuğa bir duvar bir sandalye hiçbir şey öğretmez. Bunların hepsi göz boyamak için yapılan şeylerdir. Çocuk öğrenmek istedikten sonra tahta masada da plastik masada da hatta da minder de bile öğrenir.
Kurumun hizmet verdiği saat aralığı da çok önemlidir. Kurum çalışanlarının çalışma saatleri performanslarını etkiler ve ebeveynlerin bunu da mutlaka sorması gerekmektedir.
Eğitim ve akademik takvim ne şekilde takip ediliyor, hangi takvim takip ediliyor mutlaka kurumlara sorulması gerekir.
Ayrıca bana göre okula girildiği vakit okulda ip gibi bir düzen varsa o okulda hareket yoktur. Çocuğun olduğu yerde düzen olmaz. Çocuk boyaları etrafa saçmalıdır ki duyusal algısı, el göz koordinasyonu, dikkati gelişsin. Çok tertipli okulların riskli olduğunu düşünüyorum” şeklinde sıraladı.