ÇOMÜ Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde düzenlenen “müzikçe söyleşiler” isimli programın konuğu Çanakkale Valisi Doç. Dr Ömer Toraman oldu. Düzenlenen programa ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Cüneyt Erenoğlu da izleyici olarak katıldı. ÇOMÜ yüksek lisans öğrencisi Belen Çakan’ın moderatörlüğünde geçtiğimiz Çarşamba günü, Nedime Hanım Konağında gerçekleşen programda Çanakkale Valisi Ömer Toraman, kendisine yöneltilen sorulara samimiyetle cevap verdi. ÇOMÜ
Öğretim Görevlisi Sedat Çılgın’ın seslendirdiği iki türkünün ardından başlayan programda, Çanakkale Valisi Doç. Dr Ömer Toraman, ÇOMÜ yüksek lisans öğrencisi Belen Çakan’ın kendisine yönelttiği sorulara cevap verdi. İşte o söyleşi…
“Müzik sizin hayatınızda nasıl bir öneme sahip? Ailenizde müzikle uğraşan birileri var mıydı?”
Çanakkale Valisi Ömer Toraman: “Ailemde müzikle uğraşan biri yoktu. Müzikle ilgili ilk bilinçli tercihler, öğrenme çabalarım üniversite dönemime denk geliyor. Ama buna bir parantez açmam lazım. Aslında yaşadığımız coğrafyada ister istemez müzikle muhatap oluyoruz. Çevremizde çeşitli müzik vakitleriyle çakışıyordu. Düğünler oluyor, ağıtlar oluyor, mevlitler, mahalli konserler vesaire… Bizim şansımız belki şuydu; ben Erzurumluyum. Elimde Erzurum radyosu vardı. Bu radyo insanların hayatında o zaman çok etkiliydi. Çocukluk yıllarım 70’li yıllardan söz ediyorum. Bu yıllarda Erzurum radyosunda programlar oluyordu. Erzurum’da TRT’nin Türk Halk Müziği korosu vardı. Onlar programlar yaparlardı. TRT’nin siyah beyaz yayın yaptığı dönemde televizyonda da programlar yaparlardı. Kendiliğinden doğal olarak biz Erzurum mahalli müziğiyle, Erzurum türküleriyle büyüdük. Bu tabi bilinçli tercih değil, içinde doğmuşsunuz; çok da memnunum hep de söylerim. Ben Anadolu’da çok çeşitli yerlerde görev yaptım. Kendi memleketimde başta olmak üzere şunu gördüm; bazı yerler var türkü yatağı ve türkü membağı. İnanılmaz bir üretkenlik var. Her yerde var ama en ücra köyde de bu olabilir ama bazı yerlerde bir yoğunlaşma var. Erzurum da bunlardan bir tanesiydi. Bunun gibi Anadolu’da belli yerler var. Mesela Elazığ öyledir, hakeza Kütahya, bunlar çoğaltılabilir… Bu aslında bir birikim herhalde, üzerine koya koya geliyor ve toplum onu yaşatıyor. Hem dinleyerek, hem yeniden üreterek ve yorumlayarak üretmeye devam ediyor. Sonradan üniversite hayatımla beraber farkı müzik tarzlarıyla muhatap olduk. Onları anlamaya başladık, beynimiz şekillenmeye başladı, biraz da bilgimiz arttı. Müzik esas olarak üniversite öğrenciliğimle başladı diyebilirim.”
“70’li yıllarda o dönem çok ağır bir arabesk baskısı vardı. Arabesk patlaması vardı. Ben çok dinleyicisi olmadım. Olumsuz bir anlam yüklemem istemem ki çok sonradan bazı arabesk müzik yapan sanatçıların hazır eserlerinin yeni yorumlarını dinlemekle büyük keyif aldım ama genel olarak çok muhatap olamadım, beni cezbetmedi. Bizim zamanımızda tek kanal TRT vardı. TRT’nin de standart bir yayın politikası vardı. Hem radyolarında hem televizyonda halk müziği ve sanat müziği vardı, onun dışında da istisnai programlar vardı. Ama beni üniversite öncesi en çok etkileyen sanatçı Barış Manço’ydu. Barış Manço’yu çok severek, dinleyerek o dönemi geçirdim, hala daha çok severim. İlk bilerek, keyifle hemen hemen bütün eserlerini dinlediğim sanatçı Barış Manço oldu.”
“Üniversite yıllarınızda konser ya da benzeri etkinliklere katıldınız mı? Tercihiniz ne gibi etkinlikler oldu?”
“Üniversiteyi ben Ankara’da okudum. Ankara kültür sanat açısından çok önemli bir yer. O manada da beli bir başkent. Ben orda batı müziğiyle tanıştım. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konserlerine elimden geldiğince gitmeye çalıştım. Klasik batı müziğiyle o vesileyle tanıştım. Operaya da gittim, bir kere de merak edip operete gittim. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın programına gittiğimizde o gün programda ne varsa ona muhatap oluyorsunuz. Klasik batı müziği hakkında daha önceden birikimi olmayan birisi olarak çok ağır parçalarla da muhatap oluyorsunuz. Dinlerken zorlandığınız repertuarlar oluyor. Benim şöyle bir şansım vardı, fakülteden bir arkadaşım hakikatten çok iyi bir klasik batı müziği dinleyicisiydi, inanılmaz da bir bilgisi vardı. O bana ‘Ömer ben sana bir liste yapayım’ dedi. Dinleme sırası listesi. Önce şunu dinle, sonra bunu dinle dedi. O bana çok yol gösterdi, çok faydasını gördüm. Bir sıralama yaptığınızda yavaş yavaş içine girebiliyorsunuz, anlayabiliyorsunuz, zevk alarak ilerliyorsunuz. Anlaması çok zor bir eserle karşılaşmak yerine sizi yavaş yavaş hazırlıyor. Onun önerdiği ilk klasik batı müziği eserlerini dinleyerek batı müziğine de biraz daha aşina olmaya başladım.”
“Farklı illerde görev yaptığınızı biliyoruz. Oradaki yerel sanatçılarla etkileşiminiz nasıldı ya da sizi etkileyen sanatçılar var mıydı?”
“Cari sanat icra edenlerden ziyade ben daha çok görev yaptığım yerlerde şunu gördüm. Biraz da benim ilgim halk müziği, sanat müziği, klasik Türk müziği ve türkülere kaydı. Az önce Anadolu’da türkü membahı şehirler var dedim ya, buralarda bir de buna kaynaklık eden çok önemli isimler var. Bunları çoğu hayatta değil, vefat etmişler ama o kadar kuvvetli bir kültür taşıyıcılığı yapmışlar ki o kadar önemli bir rol oynamışlar ki… Hisarlı Ahmet’ten bahsettik mesela.. Hisarlı Ahmet Kütahya bölgesi için oluşan repertuarda köşe taşıdır, çok önemli birisi. Hem kendinden önceki ustalardan duyduklarını aktararak hem de kendi türküleriyle onu canlı tutmuş. Urfa’da, Erzurum’da, Harput’ta örnekleri var… Bunları gördüm ve bunlar beni çok etkiledi. Dolayısıyla bu kaynak kişiler veya bunu türküleri özetle otantik, orijinal şekilde uygulayarak icra eden, bu kültürü taşıyan insanlar beni çok etkiledi.”
Atakan Alkış