Oluşturduğu milli savunma sanatı olan SAVAS’ı anlatan Kesener, herkes tarafından merak edilen ‘sokakta hiç ummadığımız anda karşılaşacağımız tehlikelere karşı nasıl bir savunma tekniği kullanmalıyız?’ ın cevabını da verdi.
Savunma teknikleri ve savunma sanatlarının bir geçmişi, tarihçesi oluyor. Genellikle bir felsefeye dayandırılıyor. Siz SAVAS’ı oluştururken böyle bir durum oluştu mu, etkilendiniz mi herhangi felsefe ya da kültürden?
Mitolojide tarih konusu benim kişisel olarak ilgilendiğim bir konu. Biz bunu bir Türk Savaş Sanatı olarak tasarlarken aslında bir Türk’ün yaptığı ve geliştirdiği bir sanat olarak tarif ediyoruz. Güreş dışında bireysel savunma çalışmaları, Uzakdoğulularda olduğu gibi bizde yok. Benim yaptığım şey; bugünün koşullarında şehirde insanın kendisini korumasına yönelik. Uzakdoğu’da, Kore’de, Çin’de, Japonya’da yapıldığı gibi bir sistem geliştirmek ve bunun üzerine çalışma yapmak. Yaptığım çalışmanın tarihsel bir geçmişi yok ama felsefesine gelince, her çalışmanın evrensel bir felsefesi vardır. Bu Japonya’da da, Kore’de de, Çin’de de, Amerika’da da, Türkiye’de de böyledir. Daha çok kendi nefsinizi sergiliyorsunuz, kendi zihnimizi öğreniyoruz, gerekli ve gereksiz olanı birbirinden ayırmak, öfkemizin ve kibrimizin beynimizin etkisi altında kalmadan kendimizi düzgün şekilde ifade edebilmek yani kısacası olur olmadık yerde bu bilgileri kullanmamak anlamında manevi bir felsefi tarafı var. Çalışmalarımız içerisinde de zaman zaman bunlar işleniyor.
Kimler SAVAS’ı öğrenmek istiyorum diye geliyor?
Genellikle kadınların çok büyük bir ilgisi var. Özellikle son zamanlarda artan kadına yönelik şiddet ve taciz, kapkaç gibi istenmeyen olaylardan sonra kadınlar da kendilerini savunmayı öğrenmek için çeşitli yollar arıyorlar. Bizler de yaptığımız işi bir tür savaş ve savunma sanatı olarak ifade ediyoruz. Böyle olunca insanların ilgisini çekiyor. Her yaştan, her meslek grubundan ve her sosyo-ekonomik çevreden gelip çalışmak isteyen insanlar var.
İlk başlayan insanlar nasıl bir eğitim alıyorlar, çalışmaları nasıl oluyor?
3 farklı modül çalışıyoruz. Bunlardan bir tanesi kısa sopa, bir tanesi uzun sopa, bir de boş el dediğimiz herhangi bir araç olmadan kendimizi savunmak için kullandığımız el ve ayak tekniklerini içeriyor. Öncelikle temelde duruş, basit hareketlerle başlıyoruz. Ondan sonrasında gittikçe daha kompleks, daha gelişmiş versiyonunu kullandığımız sopa ve el teknikleriyle devam ediyoruz. Bu şekilde başlıyoruz.
Çalışmalar devam ettikçe insanların gelişmeleri nasıl oluyor, hemen belli oluyor mu?
Öğrencilerimin bana geri dönüşleri oluyor bu anlamda. Onlar çabuk öğrendiklerini söylüyorlar. Bu arada bana derse gelen öğrencilerin birçoğu başka sistemleri çalışıp da gelen insanlar. Dolayısıyla o kıyaslamayı da yapabiliyorlar. Farkı görebiliyorlar. Ben de öğrencilerimin belli zamanlar içerisinde belli seviyeye ulaştıklarını görebiliyorum.
Son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bizim en büyük sorunumuz, sadece bu konuyla ilgili değil, bu ülkeye ait değer üretmeye çalışan insanların destek görememesi. Dışarıdan gelen çalışmaların ülkemizde daha fazla popüler olmasından dolayı kendimizi ifade edebilecek bir alan bulmakta zorlanıyoruz. Savunma sanatı dediğimiz zaman önce yabancı olan savaş sanatları karşımıza çıkıyor. Bunun da sebebi insanlar çok uzun zamandır dışarıdan gelenleri tercih ediyorlar. Ama ben düşünüyorum ki; sanayiden spora, spordan sanata kadar kendi değerlerimizi bir marka olarak üretip ortaya koyarsak, hem ekonomik olarak, hem de sosyal olarak bu ülkenin gelişmesini sağlayabiliriz. İlgilendiğimiz konularda yerli bir marka üretip, bunu mümkün olduğunca dünyaya yaymamız gerektiğine inanıyorum. Biz bunları yapmadığımız sürece bu ülkenin kalkınması mümkün olmayacak. Benim çıkış noktam da biraz buydu. Bunun için bizlerin kurum ve kuruluşların desteğine ihtiyacımız var. Bu sadece maddi anlamda değil aynı zamanda manevi anlamda da destektir. Bu anlamda ileriye dönük, ülkemiz adına dünya çapında tanınan markaları yaratabilmemiz için bizlerin desteklenmeye ihtiyacı var.
Sinem Tetik