Böbrek hastalığı ile ilgili açıklamalarda bulunan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD Öğretim Üyesi Prof.Dr Cabir Alan, “Böbrek taşlarının çoğunluğu bulgu vermez, başka bir sebeple yapılan radyolojik incelemeler sırasında saptanır. Eğer taş büyükse ve böbrek havuzcuğunda tıkanıklığa yol açmışsa ağrı ve enfeksiyona sebep olabilir” dedi.
Genellikle erkeklerde görülen Böbrek taşı hastalığı kadınlarda daha az rastlanıyor. Hastalığın ortaya çıkma nedenleri arasında genelde sıvı alımı azlığı, bazı metabolik bozukluklar olarak gösterilmektedir. Konuyla ilgili açıklama yapan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cabir Alan, “5 milimetreye kadar olan taşlar verilen ilaç tedavisi ve bol sıvı alımı ile düşürülebilir. Daha büyük taşları düşürme ihtimali çok daha düşüktür.Böbrek taşlarının tedavisinde en sık kullanılan yöntemdir. Vücut dışında oluşturulan şok dalgaları taş üzerine odaklanarak tedavi sırasında taş küçük parçalara bölünür. Daha sonra bu parçaların idrarla atılması beklenir. İşlem sırasında duyulan ağrıyı azaltmak için çoğunlukla sakinleştirici ilaç kullanılması veya hafif bir anestezi verilmesi gerekebilir” dedi.
ZAMANLA BU KRİSTALLER BİRLEŞEREK TAŞ HALİNE GELİR
Böbrek taşının oluşum sürecine ilişkin açıklamalarda bulunan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cabir Alan, “Böbrekler vücudumuzun filtre sistemi olarak çalışırlar. Kan sürekli olarak böbreklerden süzülürken yararlı maddeler emilir, istenmeyen maddelerse idrarla dışarı atılır. Genellikle idrar çok konsantre (yoğun) ise böbrek taşı oluşma riski artar. Konsantre idrar içerisinde atılan tuzlar ve mineraller böbreklerin iç yüzeyinde tübül denilen ünitelerde zamanla taşa dönüşecek kristaller halinde çökeltiler oluştururlar. Zamanla bu kristaller birleşerek taş haline gelir. Böbrek taş hastalığı (Nefrolitiazis), idrarda yüksek seviyelerde kalsiyum (hiperkalsüri),okzalat(hiperokzalüri) veya ürik asit (hiperürikozüri) olduğunda ve bunlara ek olarak kristallerin birbirine yapışmasını engelleyen sitratın az miktarda bulunması ya da yetersiz sıvı alımına bağlı idrarın daha konsantre olduğu durumlarda ortaya çıkmaktadır. Bu süreç, istiridye içerisine giren bir parça kum tanesinin zamanla inciye dönüşmesine benzetilebilir. Taşların büyüklüğü ufak bir pirinç tanesinden bir mandalinaya kadar değişebilir. Böbrek taşlarının çoğunluğu bulgu vermez, başka bir sebeple yapılan radyolojik incelemeler sırasında saptanır. Eğer taş büyükse ve böbrek havuzcuğunda tıkanıklığa yol açmışsa ağrı ve enfeksiyona sebep olabilir. Taş hareket edip üreter adı verilen böbrekle mesane arasındaki kanala girerse idrar akışını tamamen engelleyerek kolik denilen çok şiddetli ağrıya yol açabilir. Ağrı bel bölgesinden başlayarak kasığa doğru yayılır ve hastalarda bulantı, kusma, karın şişliği gibi ek yakınmalara yol açabilir. Taşın idrar yollarını zedelemesine bağlı idrarda kanama görülebilir” şeklinde konuştu.
DAKİKALAR İÇERİSİNDE YAPILABİLEN BU İNCELEME İLE MİLİMETRİK TAŞLAR BİLE SAPTANABİLİR
Prof. Dr. Cabir Alan, böbrek taşı tanısının konulması ile ilgili bilgi vererek, “ Böbrek taşlarının bir kısmı rastlantısal olarak teşhis edilirler. Check-up programlarında ultrasonografinin yaygın kullanılması ile günümüzde herhangi bir yakınmaya yol açmadan tanı konulan taş hastalığının sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Diğer yandan bel ağrısı, tekrarlayan idrar yolları iltihabı veya idrarda kanama gibi yakınmalar hastayı hekime getiren unsurlardır. Bu yakınmalarla başvuran hastalarda bazı incelemeler yapılarak tanı konulması mümkün olmaktadır. Direk Üriner Sistem Grafisi (DÜSG): X ışını kullanılarak çekilen bu film ile saydam olan (opak) böbrek taşlarının çoğunluğu görülebilir. Opak olmayan taşlar veya küçük üreter taşları bu teknikle görüntülenemez. Ultrasonografi: Bu yöntemde iç organları izlemek için yüksek frekanstaki ses dalgaları kullanılarak elde edilen veriler bir bilgisayar yardımı ile ekranda görüntü haline getirilir. X ışını kullanılmadığından güvenli bir yöntem gibi gözükmesine rağmen özellikle üreterde yer alan küçük taşları göstermede yetersizdir. İntravenöz Pyelografi (İVP): Bu yöntemde damar içerisine verilen bir kontrast madde aracılığıyla aynı anda hem böbreklerin anatomisi hem de fonksiyonlarını incelemek mümkün olmaktadır. Bu yöntemle taşların böbrek içerisindeki yerleşimleri ve böbrekte oluşturdukları hasar hakkında detaylı bilgi alınabilmektedir. Kontrast maddeye allerjisi olanlar, hamileler ve böbrek yetmezliği olanlarda bu teknik uygulanmamalıdır. Spiral Bilgisayarlı Tomografi (BT): Bir X ray yöntem olan ince kesit üriner BT günümüzde böbrek taşlarının değerlendirmesinde altın standart yöntem haline gelmiştir. Dakikalar içerisinde yapılabilen bu inceleme ile milimetrik taşlar bile saptanabilir” ifadelerini kullandı.
5 YIL İÇİNDE İKİNCİ BİR TAŞ OLUŞTURMA RİSKİ YÜZDE 50-60 CİVARINDADIR
Böbrek taşı oluşumu riskini artıran faktörler hakkında bilgi veren Alan, “Yeterli sıvı alınmazsa, özellikle de su içilmez ise idrar içerisinde taş oluşumuna yol açan minerallerin konsantrasyonu artar. Bu yüzden sıcak iklimde yaşayanlar veya sıcak ortamlarda çalışanların taş oluşturma riski artmaktadır. Ailesinde taş öyküsü olanların taş oluşturma olasılığı yüksektir. Yine böbreğinde bir kez taş oluşan bir hastanın 5 yıl içinde ikinci bir taş oluşturma riski yüzde 50-60 civarındadır. Yaş cinsiyet ve ırk: Böbrek taşı hastalığı çoğunlukla 30-50 yaş aralığında görülür. Erkeklerde ve beyaz ırkta taş hastalığına daha sık rastlanır. Bazı hastalıklar: Renal tübüler asidoz, gut ve sistinüri gibi nadir görülen hastalıklarda taş oluşturma riski artar. Yüksek hayvansal protein ve düşük lif içeren dietlerde taş oluşturma riski artar. Ayrıca fazla miktarda tuz tüketimi ile taş oluşumunun ilişkili olduğu saptanmıştır. Az hareket veya hareketsizlik: Yatalak olan hastalarda ve uzun süre az hareket eden hastalarda kemiklerde erime olabilir ve idrarda kalsiyum oranı yükselerek taş oluşma riski artar” dedi.
TEDAVİSİ SONRASI HASTALAR AYNI GÜN VEYA BİR GÜN SONRA EVLERİNE TABURCU EDİLİRLER
Böbrek taşları tedavi sürecine ilişkin bilgi vererek, “ 5 milimetreye kadar olan taşlar verilen ilaç tedavisi ve bol sıvı alımı ile düşürülebilir. Daha büyük taşları düşürme ihtimali çok daha düşüktür.Böbrek taşlarının tedavisinde en sık kullanılan yöntemdir. Vücut dışında oluşturulan şok dalgaları taş üzerine odaklanarak tedavi sırasında taş küçük parçalara bölünür. Daha sonra bu parçaların idrarla atılması beklenir. İşlem sırasında duyulan ağrıyı azaltmak için çoğunlukla sakinleştirici ilaç kullanılması veya hafif bir anestezi verilmesi gerekebilir. ESWL sonrası taş parçacıklarının dökülmesi günler hatta bazen haftalar sürebilir. Bu süreçte hastalar ağrı hissedebilir ve idrar yolu iltihabı gelişebilir. Çok ender de olsa üreter kanalında kumlar birikerek dökülmesinde gecikme olabilir (kum yolu, taş yolu) ve bu durum ek tedavi gerektirebilir. Böbrek içindeki taş 2 santimden büyük olduğunda veya ESWL ile kırılamadığında uygulanan güncel bir yöntemdir. Genel anestezi altında bel bölgesinde 1 cm lik kesiden oluşturulan bir yoldan böbreğin içerisine girilerek taşlar bir bütün halinde veya kırılarak aynı yoldan dışarı çıkartılır. Endoskopik yani kapalı bir ameliyat yöntemi olan perkütan nefrolitotripsi ameliyatında görüntüler endokamera ile bir televizyon ekranına büyütülmüş olarak taşınır. Taşlar genelde pnömatik, ultrasonik veya lazer taş kırıcılar ile parçalanırlar. Ameliyat bitiminde böbrekte 2-5 gün süreyle idrarın geçici bir süre için dışarı alınmasını sağlayan bir tüp (nefrostomi tüpü) konulur. Üreter kanalı içerisindeki taşlar düşmezse veya ESWL ile kırılamazsa idrar yolundan üreteroskop denilen aletler yardımıyla girilerek tedavi edilebilirler. Üreteroskoplar 2.5-3 mm çapında, uzunlukları boyunca bir çalışma kanalı ve görüntüyü sağlayan bir mercek bulunan cihazlardır. Rijid yani sert üreteroskoplar ile dış idrar yolu ve mesane geçilip üreter içine girilirek taşlar Holmium lazer veya pnömatik taş kırıcı ile kırılarak tedavi edilir. Bu üreteroskoplar ile alt ve orta üreterdeki taşlar tedavi edilebilirler. Fleksibl yani kıvrılabilen üreteroskoplar ise uçları çeşitli yönlerde ve açılarda döndürülebildiğinden hem üst üreterdeki, hem de böbrek içinde havuzcuk ve kalis adı verilen ceplerdeki taşların tedavisinde kullanılırlar. Üretereroskopik taş tedavisi sonrası hastalar aynı gün veya bir gün sonra evlerine taburcu edilirler” dedi.
SIVI KAYBI VARSA ÖZELLİKLE DİKKATLİ OLUNMALIDIR
Yaşam ve beslenme tarzında birkaç değişiklik yaparak yeni taş oluşma riski azaltılabileceğini söyleyen Cabir Alan, “Daha önceden uygulanan, katı kısıtlamalar içeren diyetlerin çok gerçekçi olmadığı ve hastaların büyük kısmının bu kısıtlamalara uymakta güçlük çektikleri gösterilmiştir. Hastalar yüksek miktarda sıvı almaya teşvik edilmelidir. Bu, bileşimi ne olursa olsun bütün idrar yolu taşlarında geçerli bir öneridir. Erişkin bir insanın 24 saatlik idrar hacmi 2 litrenin üzerinde olmalıdır. Sıvı alınması 24 saat içerisine eşit olarak dağıtılmalı ve sıvı kaybı varsa özellikle dikkatli olunmalıdır. Hastalarda aşırıya kaçmamak koşuluyla bütün besin gruplarını içeren karma ve dengeli bir beslenmeye ihtiyaç vardır. Lif içeren besinler ve faydalı etkileri nedeniyle sebze, meyve tüketimi teşvik edilmelidir. Ancak okzalat bakımından zengin olan sebze ve meyvelerden (ıspanak, kakao, çay yaprakları, ceviz, buğday kepeği) sakınmak gerekir. Bu önlem özellikle idrarında yüksek miktarda oksalat bulunan hastalarda önemlidir. C vitamini taş oluşum riskini arttırmaksızın günde 4 gr kadar alınabilir. Hayvansal proteinler aşırı miktarda tüketilmemelidir. Hergün tüketilen hayvansal protein miktarının 150 gr/gün olarak sınırlandırılması önerilmektedir. Alınan kalsiyum miktarı, bu yönde önerilerde bulunmak için güçlü bir neden olmadıkça sınırlanmalıdır. Diyetle hergün alınması gereken kalsiyum miktarı 800 mg.dır ve genelde bunun 1000 mg. olması önerilmektedir. Yemeklerle birlikte ilave kalsiyum alınmasını gerektiren enterik hiperoksalüri dışında kalsiyum takviyesi önerilmemektedir. Hiperürikozürik kalsiyum oksalat taşı hastalığında, ayrıca ürik asit taşı hastalığı olanlarda ürat bakımından özellikle zengin olan besinlerin (karaciğer, böbrek, kümes hayvanlarının derisi, ringa balığının derisi, sardalya, hamsi ) tüketilmesini sınırlamak gerekir. Diyetteki ürat miktarı günde 500 miligram aşmamalıdır. Güncel taş oluşumunu önleme diyeti aşağıda basitleştirilerek özetlenmiştir. Yeterli miktarda sıvı alınmalıdır. Günlük idrar miktarı en az 2 litre olacak şekilde yani 3 litre/gün sıvı alınmalıdır. Bir su bardağının yaklaşık 200 cc. olduğu göz önüne alınırsa alacağınız sıvı miktarı 15 bardak olacaktır. Sıvı alımı süt ve çay dışında olmalı, alınan sıvı miktarının en az yarısı (yani 8 bardağı) su olarak seçilmeli ve gün içine uygun şekilde dağıtılmalıdır. Su dışında alınacak sıvının meyve suyu olarak alınması faydalıdır. Sıvı alımı konusunda bir diğer önemli nokta da sıvı alınamaması nedeniyle idrarın daha konsantre olduğu uyku saatlerinde sıvı alımının yeterli düzeylerini korumaktır. Bu nedenle akşam yemeğinden sonra alınan sıvı miktarı uykuda iken sıvı alınamayacağı düşünülerek arttırılmalıdır. Az tuzlu yenilmelidir. Hayvansal proteinlerden zengin gıdalar (et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, yumurta vb.) aşırı miktarda alınmamalıdır. Mümkünse hayvansal proteinlerden zengin gıdaları tek bir öğünde alınız. Kalsiyumdan zengin gıdalar aşırıya kaçmadan alınmalıdır. Ayrıca kalsiyumdan zengin gıdalar genellikle hayvansal proteinlerden de zengin olduğundan bu konuda dikkatli olunmalıdır” dedi.
Nazif Cemhan Şen