Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD Öğretim Üyesi Prof. Dr.Cabir Alan, prostat kanserinde erken teşhisin önemine vurgu yaparak, “Prostat kanserinin belirtileri ortaya çıkmadan erken tanısı için bazı tarama yöntemleri kullanılır. Bu tarama yöntemlerinin 50 yaşından sonra tüm erkeklere yılda bir uygulanması önerilmektedir” dedi.
Erkeklerde en sık görülen kanser türleri arasında yer alan prostat kanseri, özellikle 50 yaş üzerindeki erkekler için büyük tehdit oluşturuyor. Prostat büyümesi, erkeklerin karşılaştığı en tehlikeli rahatsızlıklardan birisidir. Kontrollerin sağlanmaması halinde ileri safhalara taşınabilen prostat büyümesi, çok daha büyük sorunlara neden olabilmektedir. Erken teşhis tüm kanser tedavileri için birincil olsa da, bazı kanserler son evrelerinde kendilerini gösteriyor. Prostat kanseri daha agresif aşamalara gelmeden kendini belli etmeyen bir kanser türü olduğu için, erken teşhisi sağlayacak araçlar ve belirteçler oldukça büyük önem arz ediyor.
PROSTAT KANSERİNİN SEBEPLERİ KESİN OLARAK BİLİNMEMEKTEDİR
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD Öğretim Üyesi Prof. Dr.Cabir Alan, her yıl kanser tanısı konulan üç erkekten birinin prostat kanseri olduğunu söyleyerek, “Ülkemizde daha az sıklıkla görülmektedir. Prostat, erkek üreme sisteminin bir bölümüdür. Rektumun (kalın barsağın son kısmı) önünde ve mesanenin altında yerleşmiştir. İdrar akımını sağlayan üretra (idrar yolu) tarafından çevrilmiştir. Sağlıklı prostat bezi bir ceviz büyüklüğündedir. Prostat ,seminal sıvının bir kısmını üretir. Ejekülasyon esnasında seminal sıvı spermlerin dışarı atılmasını sağlar. Erkek hormonları (androjenler) prostatın büyümesini sağlar. Testisler testosteron dahil olmak üzere erkek hormonlarının esas üretim yeridir. Böbrek üstü bezi (adrenal bez) az miktarda testosteron üretir. Prostat aşırı büyüdüğü zaman üretraya baskı yaparak idrarın mesaneden penise akımını yavaşlatır ya da durdurur. Prostat kanserinin sebepleri kesin olarak bilinmemektedir. Bulaşıcı değildir, insandan insana geçmez. Araştırmalar prostat kanseri gelişme riskini artıran bazı faktörler olduğunu göstermiştir. Prostat kanserinin en önemli risk faktörüdür. 45 yaş altında nadir görülür. Yaşlandıkça risk artar. ABD’de 65 yaş ve üzerinde görülmektedir. Erkek kardeşinde prostat kanseri olanlarda risk artar. Afrikalı Amerikalılarda beyazlardan daha yaygındır. Belirli prostat değişiklikleri: Yüksek dereceli prostatik intraepitelyal neoplazisi olan hücreleri olanlarda prostat kanser riski artmıştır. Bu hücreler mikroskop altında anormal olarak görülürler. Hayvansal yağdan zengin ve et içeren gıdalarla beslenmenin bazı çalışmalarda prostat kanser riskini artırdığı gösterilmiştir” dedi.
BELİRTİLER BULUNDUĞUNDA BİR ÜROLOJİ UZMANINA BAŞVURMANIZ GEREKMEKTEDİR
Prostat kanserinin belirtileri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Cabir Alan, “Prostat kanserinin hiçbir belirtisi olmayacağı gibi hastalar; idrar yapma ile ilgili problemler, ereksiyon zorluğu, semende veya idrarda kan ve sırt, bel, kalça ve uyluk ağrıları ile başvurabilirler. İdrar yapma ile ilgili problemler; idrar yapamama, idrar yapmaya başlama ya da durdurmada zorlanma, sık sık idrara çıkma, geceleri idrara çıkma, idrar akımında zayıflama, kesik kesik zorlanarak idrar yapma, ağrılı idrar yapma şeklinde olabilir. Bu belirtiler kanser dışı nedenlere (prostat büyümesi, enfeksiyon gibi) de bağlı olabilir. Bu belirtiler bulunduğunda bir üroloji uzmanına başvurmanız gerekmektedir. Prostat kanserinin belirtileri ortaya çıkmadan erken tanısı için bazı tarama yöntemleri kullanılır. Bu tarama yöntemlerinin 50 yaşından sonra tüm erkeklere yılda bir uygulanması önerilmektedir. Doktor vazelinle kayganlaştırarak eldivenli parmağı ile makattan prostatı muayene eder. Prostat sert ve nodüler alanlar açısından taranır. Hastanın kan örneğinde laboratuar da PSA bakılır. PSA prostat kanseri dışında bazı hastalıklarda da yükselebilir (prostatın iltihabı ya da iyi huylu büyümesi gibi). Kanseri düşündüren herhangi bir belirti olduğunda doktor bunun kansere mi yoksa başka bir nedene mi ait olduğunu anlamaya çalışır. Bunun için detaylı bir sorgulama ve aile öyküsü alınmasının ardından prostatın parmakla muayenesi, kanda PSA bakılması, idrar tahlili gibi tetkikler yapılır. Bunların dışında aşağıdaki tetkikler de istenebilir. Hastanın rektumuna bir ultrason probu konularak prostat bezindeki anormal bölgeler görüntülenir. İnce ve ışıklı bir tüp yardımıyla üretra ve mesane görülebilir. Rektum yoluyla prostata bir iğne yerleştirilerek doku örneği alınır. Patolog mikroskop altında dokuda kanser hücrelerinin varlığını araştırır. Prostat kanserinin kesin tanısı biyopsiyle konulur. Fizik muayene ve yapılan testler sonucu kanser bulunamazsa doktor büyümüş prostatın yarattığı belirtileri azaltmak için bazı ilaçlar önerebilir. Cerrahi yolla da prostata ait belirtiler ortadan kaldırılabilir. Bu vakalarda genellikle halk arasında kapalı ameliyat olarak bilinen transüretral prostat rezeksiyonu (TUR veya TURP) yapılır. Kanser bulunursa patolog tarafında tümörün greydi (yani normal prostat dokusundan ne kadar farklılaştığı) rapor edilir. Yüksek greydli tümörler düşük greydli tümörlerden daha hızlı büyür ve yayılırlar. Bir greydleme sisteminde G1’den G4’ e kadar kanser greydlenir. Bir başka greydleme sistemi ise Gleason skorudur. Gleason skorunda patolog kanser alanlarının her birine 1-5 arasında puan verir ve en sık iki puan toplanarak skor hesaplanır. Gleason skoru 2-10 arasında değişir” şeklinde konuştu.
KANSER TEDAVİSİ LOKAL YA DA SİSTEMİK OLABİLİR
Cabir Alan, Konulan teşhisin ardından tedavi sürecinin işleyici ile ilgili bilgi vererek, “Prostat kanserli hastaların çoğu tedavileri konusunda karar vermede aktif rol almak istemektedirler. Hastalıklarının ve diğer tedavi seçeneklerinin ne olduğunu bilmek istemektedirler. Bununla birlikte tanıdan sonraki şok ve stres istedikleri her şeyi doktorlarına danışmalarını zorlaştırmaktadır. Muayene öncesi hastaların sormak istediklerini liste haline getirmesi, muayene esnasında doktorun söylediklerini hastanın kaydetmesi bu sorunu çözmede yardımcı olur. Bazı hastalar bir aile üyesi ya da arkadaşın yanlarında bulunmasını, kararda aktif rol almasını, notlar almasını veya doktoru dinlemesini isteyebilirler. Doktorlar hastayı prostat kanseriyle ilgilenen bir uzmana sevk edebilirler. Prostat kanseri tedavisiyle uğraşan uzmanlar; ürologlar, medikal onkologlar ve radyasyon onkologlarıdır. Prostat kanserli hastaların çeşitli tedavi seçenekleri vardır bunlar; cerrahi, radyoterapi ve hormon tedavisidir. Kanser tedavisi lokal ya da sistemik olabilir.Cerrahi ve radyoterapi lokal tedavilerdir. Prostattaki kanseri yok etmek amaçlanır. Kanser vücudun diğer bölgelerine yayıldığında lokal tedavi özel bölgelerdeki hastalığı kontrol etmede kullanılır. Hormon tedavisi sistemik bir tedavidir, hastalığın yayılmasını önler. Tedavi tümörün evresine, hastanın belirtilerine ve genel sağlık durumuna göre değişir. Yan etkiler tedavinin tipine ve süresine bağlıdır. Hastalar tedavi planını ve yan etkileri konusunda bilgilendirilmelidir. Ayrıca hastalar tedavi esnasında hastanede ne kadar kalacaklarını, ne zaman normal aktivitelerine döneceklerini, karşılaşacakları seksüel ve üriner problemleri sorabilirler. Cerrahi erken dönem prostat kanserinin en yaygın tedavisidir. Doktor prostatın tamamını veya bir bölümünü alabilir. Bazı vakalarda doktor sinir koruyucu yöntemle ameliyatı tercih edebilir. Bu tip cerrahide ereksiyonu sağlayan sinirler korunabilir. Sinirlere çok yakın büyük bir tümör varsa bu yöntem uygun değildir. Her bir cerrahi yöntemin kendine özgü yarar ve riskleri vardır. Karından bir kesi yapılarak prostat, komşu dokular ve lenf nodları alınır. Skrotum ve anüs arasından bir kesi yapılarak prostatın tamamı çıkartılabilir. Komşu lenf nodları karından ayrı bir kesi yapılarak çıkartılır. Karından küçük kesiler yapılarak ışıklı bir tüp yerleştirilir, prostat ve lenf nodları çıkartılır. Üretra yoluyla prostatın bir bölümü kesilerek alınır. Bu yolla kanserin tamamı çıkartılamaz, idrar akımını engelleyen dokular alınır” ifadelerine kullandı.
Cerrahi sonrası iyileşme her hastada yapılan cerrahi tekniğin türüne göre farklı zaman aldığını söyleyen Prof. Dr. Cabir Alan, “ İlk birkaç gün ağrı nedeniyle hastanın ağrı kesici ilaç ihtiyacı olabilir. Cerrahi sonrası üretranın iyileşmesi zaman alır. Mesaneden üretraya idrar akımını sağlamak için bir idrar sondası takılır. Sonda 5 gün ile 3 hafta arasında kalır. Cerrahiden sonra ilk birkaç hafta idrar kaçırma problemi olabilir ancak mesane kontrolü daha sonra tekrar kazanılır. Bazı hastalarda kalıcı impotans (iktidarsızlık) olabilir ve bazı ilaçlarla tedavi gerekebilir. Prostat alındığı için semen üretilemez ve hasta çocuk sahibi olamaz. Hastalar cerrahi öncesi hangi tip yöntemin kendileri için uygun olacağını ve yan etkilerini sorabilirler. Radyoterapi olarak da adlandırılır, lokal bir tedavidir. Tedavi edilen alandaki kanser hücrelerini yüksek enerjili ışınlarla öldürmek amaçlanır. Prostat kanserinde erken evrelerde radyoterapi cerrahinin yerine uygulanabilir. Ayrıca cerrahi sonrası bölgede kalan tümör hücrelerini öldürmek amacıyla da uygulanabilir. İleri evrelerde radyoterapi ağrıyı hafifletmede yardımcı olur. İki çeşit radyoterapi yöntemi vardır. Eksternal Radyoterapi bir makine yardımıyla radyasyon dışardan hastaya uygulanır. Haftanın beş günü hastalar bu tedavi için hastaneye gelirler. İnternal Radyoterapi ince tüpler tümör içine ya da yakınına yerleştirilir, radyasyon bu tüplerden yayılır. Hastalar hastanede kalırlar ve tedavi birkaç gün sürer, hasta taburcu olurken tüpler çıkarılır. Radyoterapi sırasında halsizlik, yorgunluk olabilir. Dinlenmek önemlidir ancak doktorlar hastalara olabilecekleri kadar aktif olmalarını önerirler. Eksternal radyoterapi alanlarda ishal, sık idrara çıkma, idrar yaparken rahatsızlık, ciltte kızarıklık veya kuruma olabilir. İnternal radyoterapinin yan etkileri daha azdır, geçici idrar kaçırma olabilir. Radyoterapi öncesi hastalar neden bu tedaviye ihtiyaç duyduklarını, tedavinin etki ve yan etkilerini, tedavi esnasında nelere dikkat edeceklerini ve normal aktivitelerine ne zaman döneceklerini bilmek istemektedirler. Prostat kanseri hücreleri gelişmek ve çoğalmak için erkek hormonlarına yani androjenlere ihtiyaç duyar. Hormon tedavisiyle tümör hücreleri androjenden mahrum kalır. Testisler en önemli erkeklik hormonu olan testosteronun esas üretim yeridir. Böbrek üstü bezleri de az miktarda testosteron üretir. Hormon tedavisi ilaçlar ve cerrahi tedaviyi kapsar” şeklinde konuştu.
KANSER SIKLIKLA TEDAVİ SONRASI İLK BİRKAÇ YIL GÖRÜLMEZ
Tedavi sonucu iyleşme sürecine ilişkin açıklamalarda bulunan Cabir Alan, “Testislerin cerrahiyle alınmasına orşiektomi denir. Orşiektomi veya LHRH agonistleri tedavisi sonrası vücutta testislerden testosteron üretimi olmaz. Bununla birlikte böbrek üstü bezi az miktarda androjen üretimine devam eder. Kalan androjen etkisini engellemek için antiandrojen ilaç almak gerekebilir. Bu tedavilerin kombinasyonuna total androjen blokajı denir. Çalışmalarda total androjen blokajının tek başına cerrahi veya LHRH analoğu kullanmaktan daha etkili olduğu gösterilmiştir. Doktorlar prostat kanserinin yayılımını hormon tedavisi ile önlerler. Kanser sıklıkla tedavi sonrası ilk birkaç yıl görülmez. Ancak zamanla prostat kanseri tekrarlayabilir. O zaman diğer tedavi seçenekleri gündeme gelir. Hormon tedavisi yaşam kalitesini etkileyebilir. En sık karşılaşılan yan etkiler; impotans, sıcak basmaları, cinsel isteksizlik ve kemik kuvvetinde azalmadır. LHRH agonisti bu belirtileri ilk zamanlarda kısa süre için artırabilir. Antiandrojenler; bulantı, kusma, ishal, meme dokusunda büyüme ve gerginlik yapabilir. Nadiren karaciğer fonksiyonlarında bozulma olabilir. Ketokanazol uzun süre kullanıldığında karaciğer fonksiyonlarını bozabilir, aminoglutetimid cilt döküntülerine yol açabilir. Tedavi sonrası vücutta kalan saptanamayan kanser hücreleri bir süre sonra kanserin tekrar ortaya çıkmasına yol açabilir. Hastalar düzenli olarak takip edilmelidir. Kontrollerde; fizik muayene, rektal muayene, laboratuvar testleri, röntgen ve biyopsi yapılabilir. Bazı gıdaların (domates gibi), ilaçların (finasterid gibi), bazı mineraller ve vitaminlerin (selenyum ve E vitamin gibi) prostat kanserini önleyebileceğine dair araştırmalar sürmektedir. Prostat kanseri hastanın hem kendi hayatını hem de yakınlarınkini etkileyen ve baş edilmesi zor bir hastalıktır. Hastalar ailelerini kaybetmekten, iş ve günlük aktivitelerini sürdürememekten korkmaktadırlar. Tedaviler, yan etkiler, hastanede yatma süreleri de bu korku ve endişeye katkıda bulunmaktadır. Doktor, hemşire ve diğer sağlık çalışanları tedavi ve diğer konularda hastaların sorularını yanıtlayabilir. Psikolojik açıdan hastanın desteklenmesi önemlidir. Sosyal bir görevli finansal yardım, ev bakımı ve ruhsal destek konularında hastaya yardımcı olabilir. Prostat kanserli hastalar ve onların aileleriyle buluşmak, onlara bu hastalıkla baş etme yollarını ve tedavinin etkilerini öğretmek yararlı olacaktır” dedi.
Mehmet Kuzey