Kutuplarda buzların eridiği, deniz seviyesinin yükseldiği, kuraklığın arttığı, tüm canlılar için kullanılabilir suyun azaldığı bir Dünyada geleceğin besin kaynağı Deniz Börülcesi (Salicornia europaea) olabilir mi?
Bu soruya evet diyebiliriz. Deniz börülcesi (Salicornia europaea) tuzlu su ortamında kıyılarda denize komşu alanlarda çoğalabilen bir bitki ve belki de bir mucize olarak düşünülebilir. Delta, lagün, haliç, bataklık, koy gibi denize komşu alanlarda deniz börülcesi zaten kendiliğinden yetişiyor. Biz insanlara düşen onun yaşam alanını incelmek, temiz tutulmasını ve yayılmasını sağlamaktır. Dünya, tuzlu su bakımından hiç sıkıntı çekmeyecek, üstelik buzların erimesiyle kıyılardaki alçak alanların deniz suyu istilasına  uğramasıyla, deniz börülcesi gibi tuzlu su ortamında yaşayabilen bitkiler için yaşam alanları genişleyecektir.
Çanakkale’deki delta, lagün, kıyı bataklıklarının hemen hemen hepsi bu makale kaleme alınması öncesi ziyaret edilmiştir. Bu ziyaretlerin nedeni buradaki deniz börülcesi yaşam alanını saptamaktır. Önceki yıllarda Çardak Lagünü; Beşik Koyu, Karamenderes Deltası, Tuzla Çayı Deltası, Kepez Deltası, Gökçeada Tuz Gölü alanları ve benzerleri alanlar, jeolojik ve arkeolojik amaçlı ziyaret edilmişti. Son bir yıldır Çanakkale ili sınırlarındaki, bu ve benzeri bölgeler, deniz börülcesi yaşam alanlarını ortaya çıkarmak için tekrar incelemiş ve bu konuda Çanakkale Çevre ve Doğa Dergisinde bir makale kaleme almaya kara verilmiştir. Makalenin amacı “Deniz Börülcesi” çiftlikleri kurarak ya da onların yaşam alanlarını genişleterek, börülcenin yaygın bir şekilde besin kaynağı olarak kullanılmasını sağlamaktır. Ayrıca börülce ve tuzcul bitkilerden biyoyakıt elde etmek ve tuzlu toprak alanlarında tuzcul bitkileri yetiştirip topraktaki tuzu azaltarak toprağı iyileştirmektir.
Deniz Börülcesi (Salicornia Europaea), benzersiz bir görünüme sahip etli yıllık bir bitkidir. Tuza dayanıklı bir bitki olduğundan, tuzluluk oranı yüksek ortamlarda büyüyebildiğinden, bu sucul bitkiyi genellikle tuzlu bataklıklarda bulabilirsiniz. Deniz börülcesi, yapraklarında ve gövdelerinde tuz biriktirir ve depolar, bu da bu tür yaşanmaz ortamlarda hayatta kalmasına yardımcı olur. Doğa koşullarında kendiliğinden yetişen eşsiz görünümlü deniz börülcesi, yapay koşullarında bahçede yetiştirilmesi oldukça zordur.  Ülkemizde henüz bahçe – tarla ekimi yapılmamaktadır, ancak olması gerektiği düşünülmektedir ve denenmelidir. Önce doğal ortamında çiftlikler oluşturularak üretimi yapılmalı daha sonra tarla tarımı hayata geçirilmelidir. Deniz kıyılarında oluşturulacak sulu ortama deniz suyu aktarılarak tarımı gerçekleştirilmelidir. Börülce kuşkonmaza benzetildiği için bazı yörelerde ilgisi olmadığı halde “deniz kuşkonmazı” olarak adlandırılır. Börülce lezzetli bir besindir ve mutfakta pek çok kullanımı vardır, bu nedenle onu balık veya et için bir garnitür olarak her zaman yemeklere dahil edilmiştir. Gelecek yıllarda besin kaynağı olarak kullanımının yaygınlaşacağı düşünülmektedir.
Deniz börülcesi içinde büyüdüğü çamura oksijen göndererek çevreyi dengeler ve diğer bitki türleri için daha uygun ve yararlı hale getirir, alkali olan iyi drene olan toprak gerektirir. Ayrıca benzeri diğer su sever-etli bitkiler gibi bol güneş alan güneşli yerleri tercih eder (Secuianu, 2021). Genel olarak deniz börülcesi bitki zararlılarına karşı dirençli ve  hastalıksızdır. Ancak salyangozlar onu oldukça lezzetli buldukları için onun için tehlike oluşturabilirler. İnsanlar veya evcil hayvanlar için toksik değildir. Börülce 40 cm uzunluğa kadar büyüyebilen nispeten küçük, etli bir bitkidir. Eklemli parlak yeşil etli gövdelere sahiptir. Börülce külleri uzun süre cam yapımında ve sabun yapımında soda külü kaynağı olarak kullanılmıştır. 19. yüzyılın ilk yarısında, endüstriyel soda külü üretimi için endüstriyel yöntemler bulundu ve bitkisel kaynakların kullanımının yerini aldı (Secuianu, 2021).
Bilindiğin gibi deniz börülcesi ve diğer tuzcul bitkiler; deniz kıyılarında delta, bataklık, lagün ve kara içlerindeki bazı tuzlu göllerde tuzlu su ortamında yaşayabilmektedir. Tatlı suyun azaldığı bir dünyada yapılması gereken iş, tuzlu su ortamında yaşayabilen, tuzcul bitkilerin yaygın kullanımını Türkiye'de hayata geçirmektir. Bu amaçlı bir araştırma ülkemizde bir ilk olacaktır. Böylece ek besin kaynağı, biyoyakıt elde edilecek ve tuzlu topraklar ıslah edilecektir. 2021 yılında yurt dışında bir çalışma yapılarak deniz börülcesinin  seralarda yetişebileceğini düşünülmüş ve bunun için deneyler yapılarak sonuçlarını yayınlamıştır. Türkiye’de ise birçok bilim insanı; börülce ve diğer tuzcul bitkileri üzerinde çok sayıda çalışma yapmış fakat hiçbir bilim insanı, bu makalede önerildiği gibi deniz börülcesi çiftliği kurmayı önermemiştir. Bilindiği kadarıyla, deniz börülcesi için çiftlik kurulum önerisi bu makale ile bir ilktir.
Ülkemizde çok sayıda tuzcul (halofitik) bitki türü bulunur. Bazıları kıyılarda bir kısmı ise Anadolu’nun yüksek yaylalarında tuzlu bataklıklarda yaşar. Bunlar; Andız otu (Inula aucherana)- Papatyagiller, Bataklık sirken otu -Bataklık kazayağı (Chenopodium chenopodioides)- Sirkengiller, Cibcik (Taraxacum mirabile), Cırtlık (Taraxacum farinosum), Deniz Börülcesi (Ispanakgiller. Salicornia europaea) Kurşun otu veya Tuzlu ot olarak da bilinir, Deniz sütotu (Glaux maritima), Etli soda otu (S. crassa)- Sirkengiller, Ezgen (Camphorosma monspelica), Sirkengiller, Hindiba (Cichorium endivia), Kripsis - Buğdaygiller (Poaceae), Kursaklık (Suaeda altissima)- Sirkengiller, Mikroknemum (Microcnemum)- Sirkengiller, Sahil andızı (Inula crithmoides)- Papatyagiller, Salda sığırkuyruğu (Verbascum dudleyanum), Tekesakalı (S. hieraciifolia)- Papatyagiller, Tuzcul ada çayı (Salvia halophila)- Ballıbabagiller, Tuzcul glayöl (Gladiolus halophilus)- Süsengiller, Tuzcul kirpidikeni (Acantholimon halophilum), Dişotugiller,  Tuzcul kantaron (Hypericum salsugineum)- Kantarongiller, Tuzcul salkımçiçeği (Silene salsuginea)- Karanfilgiller, Tuzcul çakşır (F.halophila)- Maydonozgiller, Tülpembe (Frankenia hirsuta)- Tülpembegiller, Çuvan, (Halocnemum strobilaceum)- Ispanakgiller, İran kuşkonmazı, (Asparagus persicus), kuşkonmazgiller, Deve kulağı, Sferofisa, Tuzcul sabunotu, Ak çiçekli karahindiba, Deniz süt otu, Salda sığırkuyruğu, Tuzcul andız otu  ,Tuzcul binbirdelik otu , Tuzcul salkım çiçeği.
 
Dünyanın değişen şartlarında deniz börülcesinin yaşam alanlarını genişletebiliriz. Deniz börülcesi çiftlikleri kurabiliriz. Deniz börülcesini besin kaynağı olması dışında daha birçok alanda kullanabiliriz, örneğin biyoenerji elde etme yöntemleriyle enerji elde edebiliriz, börülce tarımını genişleterek tuzlu toprakları ıslah edebiliriz.
Toprak tuzluluğu, tarımsal üretimi olumsuz etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Tuzlu toprakların ıslah çalışmalarında temel prensip fazla tuzun bitki kök bölgesinden uzaklaştırılması ve tekrar tuz birikimine engel olacak ideal toprak koşullarının sağlanmasıdır. Tuzlu toprakların ıslahında kullanılabilecek başlıca yöntemler; derin sürüm, kumlama, yıkama, kimyasal ıslah malzemeleri kullanımı olarak sıralanabilir. Bu yöntemlerin çoğunluğu, yüksek işgücü ve maliyet gerektirdiğinden tuzlu toprakların ıslahında alternatif olarak fitoremediasyon yöntemi giderek önem kazanmıştır. Fitoremediasyon, genel olarak tuza dayanımı yüksek ve dokularında tuz biriktiren halofit bitki yetiştiriciliği yoluyla yapılan bir ıslah yöntemidir (Er vd. 2021). Ayrıca toprak tuzluluğunun bir sonucu olarak yeterli bitki örtüsü bulunmayan arazilerde, vejetasyon sürecinin başlatılması ve dolayısıyla söz konusu alanlarda toprak erozyonu ve çölleşmeyi azaltmak amacıyla halofit bitki yetiştiriciliğinin ön plana çıkarılması amaçlanmıştır (Er vd. 2021). Bu yöntemle, ekonomik olarak değerlendirilemeyen tarım dışı kalmış tuzlu toprakların tekrar verimli hale getirilmesi için fitoremediasyon yönteminin kullanılabilirliği sağlanabilir. Deniz börülcesi ekimi yapılarak topraktaki tuzluluk azaltılabilir. Bu yapılırken büyüyen dünya nüfusu için, ek besin kaynağı olarak börülce üretimi sağlanacaktır.
Tarımı küresel olarak artan nüfusa göre planlamak- ölçeklendirmek- için yeni yaklaşımlar gerekiyor. Gelecekte dünyanın gıda gereksinmesini öngörüp, ihtiyaçlarımızı gözden geçirmek ve gerekli adımları planlamak zorundayız. Tarımda çok seçenekli, çok katmanlı (multilayer) planlar yapmalıyız, çok besleyici (multitrophic) ürünler üretmeliyiz (Fitzner vd. 2021). Sera çiftçiliği ve benzeri kapalı alan üretim tesislerinin sayısını artırmalıyız. Günümüzdeki genel eğilim, sürdürülebilir tarım ve yerinde çözümler üretmek ön plana çıkıyor. Böylece taşıma masraflarından kurtulmamız ve üretim maliyetini düşürmemiz söz konusu olacaktır. Aynı yaklaşımla; yerinde, tuzlu su ortamında yetişebilen ürünlerle, tarım yapma eğilimi ortaya çıkıyor ve geçerli seçenek olarak öngörülüyor. Bu bağlamda, tuzlu topraklarda canlılığını devam ettirebilen bitkiler (halofitler), araştırma ve gıda endüstrisi için giderek daha önemli hale geliyor (Fitzner vd. 2021). Deniz börülcesi (Salicornia europaea), gıda ürünü olarak kullanılabilecek, tuza oldukça toleranslı tuzlu topraklarda canlılığını devam ettirebilen bir bitki (halofit) olduğundan, tuzlu su ile iç mekan -sera yetiştiriciliği için özellikle ilgi çekicidir. Deniz kıyısına yakın kurulacak tesislerde tatlı suya gereksinim duyulmadan üretimi yapılabilir. Deniz kıyısındaki tuzlu bataklık alanları, delta, kıyı boyunca bulunan inlet, haliç, koy gibi alanlar, önerilen tuzlu tarım için uygun alanlardır. Bu alanlarda börülce ekimi yapılarak ya da börülce yetişen alanları genişleterek halofit bitkiler için alternatif üretim alanları sağlanacaktır. Tatlı su kaynaklarının azaldığı bir dünyada tuzlu su ortamında deniz börülcesi üretilerek, artan nüfusun besin ihtiyacı karşılanacaktır. Bu nedenle, sürdürülebilir besin kaynakları bulmak için alternatif seçenekler bulmak ihtiyacı doğmuştur. Deniz suyu ve deniz suyu ortamında halofit bitki üretme çok önemli bir seçenektir. Fitzner vd. (2021) çalışmalarında deniz börülcesi (Salicornia Europaea) üretimi için doğal tuzlu suların potansiyel kullanımını araştırmıştır. Doğal tuzlu sular ile az tatlı su eklenmiş yapay deniz su ortamında üretim yapmanın önemli bir fark yaratmayacağını ileri sürmüşlerdir. Ayrıca, besin açısından zenginleştirilmiş doğal tuzlu suyun, verim ve besin kalitesi açısından deniz börülcesi (Salicornia Europaea) yetiştirilmesi için uygun bir alternatif olduğunu belirtmişlerdir. Fitzner vd. (2021) yaptıkları çalışma ile tuzlu tarımın daha da geliştirilmesini önermiş, doğal tuzlu suların potansiyeli olduğunun kanıtlarını sunmuşlardır.
Tuzlu bataklık ve deniz kıyılarında yetişen halofit bitkilerden biyoyakıt elde edilmektedir.  Deniz börülcesi üretimi yaygınlaştırılarak, bunun bir kısmı besin kaynağı diğer kısmı biyoyakıt olarak tüketilebilir.
Birleşik Arap Emirlikleri merkezli Etihad, tuzlu bataklık ve kıyılarda yetişen bitkilerden elde edilen jet yakıtıyla, ülkenin ilk biyoyakıt kullanılan ticari uçuşunu gerçekleştirmiştir. Sirkengiller familyasına ait bir tuzlu sulak alan bitkisinden üretilen yakıt, Masdar şehrindeki iki hektarlık bir çiftlikte yetiştirilmiştir. Bu çiftlik, aynı zamanda tuzlu sudan yakıt ve besi üretilmek için tasarlanan ilk çöl ekosistemi olmuştur. Okyanustan alınan deniz suyu, balık ve karides yetiştirilebilecek bir gölete taşınarak kültür yetiştiriciliği yapılmıştır. Besin değeri açısından zengin olan atık su, tuz toleransı yüksek halofit bitki (tuzlu toprak bitkileri) sulaması için kullanılmış ve sonrasında biyoyakıt da dahil olmak üzere biyoenerji üretimi hayata geçirilmiştir. Halofit tarlalarından akan su ile bataklık alana besleme yapılarak devridaim gerçekleştirilmiştir (Habertürk, 2019). Boeing 787 tipi uçakla başkent Abu Dhabi - Amsterdam arasında gerçekleştirilen uçuşla fosil yakıtlara çevreci bir alternatif olabileceği kanıtlanmıştır.  Yaygınlaştığı takdirde, karbon salınımının düşürülmesine de yardımcı olacaktır.  Nedeni de geleneksel yakıtlarla karıştırılarak da kullanılabiliyor olmasıdır.  Biyoyakıtlar, ilk olarak 2011 yılında ticari uçuşlar için onaylanmıştı fakat henüz yaygınlaşmadı. Yaygınlaşırsa, bunun havacılık sektöründe çağ atlatacak bir buluş olabileceği belirtilmektedir.
Deniz börülcesi ve diğer tuzcul bitkiler ile ilgili ileriye dönük çalışmalar yapılırken, tarihsel dönemlerde bu bitkilerin insanlar tarafından ne şekilde kullanıldığı da arkeolog, biyolog, jeologların ve ilgili disiplinlerin içinde olduğu bir ekip tarafından araştırılmalıdır. Geçmişte kazanılmış kazanımlar gelecekteki çalışmalarda kullanılabilir.
 
Devam Edecek..