Kahramanmaraş ve Hatay Depremlerinin ardından Olağanüstü bir toplantı yapan Çanakkale Belediyesine konuk olan Çanakkale Onsekizmart üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendislik Bölümü Prof. Dr. Tolga Bekler, deprem ile ilgili önemli bilgiler verdi. Bekler; ‘’Deprem üreten faylar açısından baktığınız zaman maalesef ülkemiz küçük bir ülke. Her yeri sarılmış durumda. Benzetmek pek doğru değil ama kanserli doku neredeyse her yeri sarmış durumda. Yani buradan kaçacak bir tarafınız yok.’’ dedi. 
 
Geçtiğimiz 6 Şubat’ta Türkiye gündemine karanlık bir bomba gibi düşen Kahramanmaraş depremleri ardından, Çanakkale Belediyesi bazı önlemler almak için Olağanüstü Belediye Meclisi toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıda Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendislik Bölümü Prof. Dr. Tolga Bekler de bir sunum yaparak, Çanakkale ve Türkiye’nin deprem gerçekleri ile ilgili bilgiler verdi. Günlerdir Televizyonlardan izlediğimiz bilim insanlarının deprem gerçeklerini bir kez deha Belediye Meclisinde dile getiren Prof. Dr. Bekler, ayrıca Çanakkale’nin zemini ve deprem koşulları ile ilgili de gösterdiği haritalar üzerinden bilgiler verdi. Belediye meclisinde grup Başkan vekillerinin gündem dışı konuşmalarının ardından depremlerle ilgili bir sunum gerçekleştirildi. Sunumu gerçekleştiren Çanakkale Onsekizmart Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendislik Bölümü Prof. Dr. Tolga Bekler, hem Kahramanmaraş, diğer iller ve Çanakkale’de yaşanan deprem ve bu depremlerin etkileri ile Çanakkale’nin deprem gerçeğine ilişkin bilgiler verdi.  
 
Prof. Dr. Bekler “Kahramanmaraş depremleri hakikaten dünyada eşi benzeri olmayan daha doğrusu verdiği zarar açısından, yıkım açısından, eşi benzeri olmayan bir deprem. Tabi çok daha büyük depremleri dünyanın belli bölgeleri yaşadı. 1960 Şili depremi, 9,4 büyüklüğünde bir depremdi. Ama dönemin yerleşim alanları nüfusu teknoloji imkanları karşı karşıya getirdiğiniz zaman tabi bu iki deprem arasında yıkım etkisi kayıplar açısından oldukça farklılıklar var. Geniş bir bölge. Yaklaşık 330 kilometreye, 40 kilometrelik bir alanda neredeyse yüzde 75 oranında hasarla karşılaştık. Şu ana kadar açıklanan resmi rakamlar neredeyse 45 bine yaklaşmış durumda. Ama diğer kayıplarımıza henüz ulaşılmadı. Depremler ne kadar sürecek? Depremler bu şekilde en az bir 3-4 sene daha sürmesi bekleniyor. Daha bitecek mi? Bitmeyecek. Bitmemesi de gerekiyor. Bitmesi demek daha büyük sıkıntılar demektir. Yani artçı şokların ya da artçı depremlerin benzer yer içerisindeki hareketlilik yerin doğası gereği, dinamiği gereği, fiziği gereği kalp atışları gibi. Kalp atışınız olmadığı sürece hayata devam etmemiz ya da diğer fonksiyonların yerine gelmesi imkansız. Dolayısıyla bu depremler devam edecek ve 2017 Ayvacık depreminden sonra hala aktivite nasıl devam ediyorsa Kahramanmaraş depremleri de devamıyla ancak bu kadar büyük olmamakla beraber devam edecektir” dedi.
 
‘’Hala etkisi devam ediyor, hala ölçümlerimiz devam ediyor’’
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendislik Bölümü Prof. Dr. Tolga Bekler “Çanakkale özelinde aldığımız bazı sonuçlar var. Hem depremlerin izlenmesi konusunda, hem bölgesel olarak, hem de Çanakkale şehir merkezi açısından baktığımızda ne durumdayız? Bizi neler bekliyor, neler yapabiliriz? Akabindeki ve sizlere düşen görevler ne? Biz üniversite olarak ya da bilim insanı ya da diğer bilimciler olarak bu işin neresindeyiz? Onlardan size bahsetmeye çalışacağım. Kolay bir süreç değil tabii. Şimdi Türkiye'nin esasında çok büyük bir ülke. Hakikaten Cumhuriyet öncesinden, cumhuriyet sonrasına kadar baktığınız zaman topraklarıyla, yerleşim alanlarıyla oldukça büyük bir ülke. Her türlü değerleriyle. Ancak deprem üreten faylar açısından baktığınız zaman maalesef ülkemiz küçük bir ülke. Her yeri sarılmış durumda. Benzetmek pek doğru değil ama kanserli doku neredeyse her yeri sarmış durumda. Yani buradan kaçacak bir tarafınız yok. Dün hatta bir hocamızın şöyle bir ifadesi vardı. Hakikaten hoşuma gitti. Bir Metre dahi kaçacak yerimiz yok. Çünkü baktığınız zaman o sürekli gördüğünüz deprem üreten fayların konumlarına her biri tarihsel dönem içerisinde Kahramanmaraş'taki etkiyi göstermese dahi yakın depremleri üretmiş fayların olduğunu bize gösteriyor.  Bunlardan bazılarına bizler yabancı değiliz.  1912 7,2’lik bir deprem. Kuzey Anadolu Fayı'nın Marmara Denizi'nden geçtikten sonra Yunan ana karasına doğru uzanan bir fayın oluşturduğu bir deprem.1944 Edremit 6,8’lik bir deprem.1953 Gönen Depremi. Her birini ayrı, enteresan, acı fakat ders verici özellikleri olan depremler. 1977 7,2’lik  bir deprem. Çok uzak değil.1999 Türkiye'deki depreme yönelik yapı tasarımına yönelik, yönetmeliklere yönelik, mevzuatlara yönelik, belediyelerin imar yasalarına yönelik, Yapılmasına sebep olan 99 depremleri, Adapazarı ve Düzce depremleri. 2017 Van depremi. Artçı şokların neye karşılık geldiğini deprem sonrasında binalarda yapılan bazı düzenlemelerin ya da düzeltmelerin tırnak içinde söyleyelim onları. Bizim için ne anlam ifade ettiğini gördük. Artçı şoklarının depremden sonra oluşması esnasında ne gibi bir etkileri var? Bu depremde de onu gördük.Ve 2017 Çok büyük bir deprem değil. Ayvacık depremi. Ama muazzam etkisini gördük. Neden kırsal alan ciddi yıkımlar gördük. Hala etkisi devam ediyor, hala ölçümlerimiz devam ediyor.

‘’Bir sonraki yer neresi? ‘’
 Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendislik Bölümü Prof. Dr. Tolga Bekler, bir sonraki yeri tahmin etmek mümkün olmadığını belirttiği açıklamasının devamında depremin bir sonraki oluşabileceği yer’in Türkiye’deki her yer olabileceğini belirterek “2020  Ege Denizi, İzmir açıklarında meydana gelen deprem. Alüvyon bir kentin üzerine alüvyon bir alan üzerine yüksek katlı binaların hangi koşullarda yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın nelerle karşılaşacağımızı gösteren bir deprem. Dikkat ederseniz her depremde esasında o dönemin Koşullarına uygun, kanunların hazırlanmasına ön ayak oluşturabilecek bir ders çıkartmasına sebep olan etkileri görüyoruz. Ve nihayetinde iki hafta önce yaşadığımız Kahramanmaraş ve Elbistan depremleri ve dün de Hatay'da meydana gelen deprem. Sonunda soru işareti koydum. Bir sonraki yer neresi? Bir sonraki yer Türkiye'nin her yeri. Çanakkale’de dahil. Kuzey Anadolu fayı üzerindeki herhangi bir yer de dahil, Bingöl de dahil, Hakkari de dahil. Çankırı da dahil ve Ege'de daima” dedi. 
 
 ‘’Her deprem sonrasında acaba artçılar ne kadar sürecek?’’
 Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendislik Bölümü Prof. Dr. Tolga Bekler  “Bulunduğunuz yerde dururken bir anda bak acaba deprem mi oluyor? Sallanıyor muyuz? Daha önce deprem yaşamış eğer biriyseniz   tekrar o travmayı yaşamaya başlıyorsunuz. Ben bunları çok yaşadım. Hem Türkiye'de hem yurt dışında da yaşadım. Bunu bir de Kahramanmaraş'taki bir insanın yaşadığını düşünün. Büyük bir travma. Yani bugün yarın bitecek bir şey değil. Allah kimseye bir kere daha göstermesin. Tüm gönlümüzden geçen bu. Ama maalesef olacak, 2017 ve 2019  depremlerinde hem Ayvacık'ta hem Ahmetce köyünde biz eski Yığma, taş yapı benzeri artık kullanılmaması gereken   yapılarda çok ciddi hasarlarla karşı karşıya kaldık. Tabii her deprem sonrasında acaba artçılar ne kadar sürecek? Ne kadar bunun artçısı olduğu? Tabii ki bunlar bizlerin özellikle çalışma konularını çok yakından ilgilendiren hemen neticelenmeyen, neticelenmesinde beklemediğimiz konular. Bu her depremi üreten fay dediğiniz eğer birinin bir özelliği var. Yeri geliyor iki fay birbirini sıyarak geçiyor. Yeri geliyor iki tane blok birbirine çarpıyor. Yeri geliyor birisi bir yerin altına girmeye çalışıyor. Tabii bu muazzam bir enerji karşısında yeryüzünde ne var ne yoksa bundan etkileniyor.
 
 
‘’Edremit Körfezi'nde de uzun süredir böyle bir boşluğu biz takip ettik”
 Zannetmeyin ki 1900 yıllarda hiçbir şey yoktu da acaba günümüze doğru mu?  Teknoloji arttıkça depremleri kaydeden cihazların ortaya çıkmasıyla Türkiye'de yerleştirilmesiyle beraber belli bir dönemden sonra, özellikle de 1990’lara kadar bu deprem sayıları da göreceli bir artış. Ancak 1990’dan günümüze kadar özellikle de gerek Kandil Rasathanesi'nin gerekse AFAD'ın beraber çalışması ve diğer üniversitelerin katkılarıyla hemen hemen Türkiye'nin   birçok yerinde çok sık aralıklarla deprem istasyonlarının konumlandırıldığını görüyoruz. Bu deprem istasyonlarının konumlandırılması size neyi veriyor? Ne kadar fazla depremin olduğunu nerelerde daha fazla yoğunlaştığını ve nerelerde olduğunu, şimdi televizyonlarda özellikle bu Kahramanmaraş ya da daha önceki depremlerde sunum yapan ya da görüşlerini belirten bilim insanlarının konuşmaları arasında sismik boşluktan bahsedilir. Yani oradaki yapı yer içerisindeki yapı gelen kuvvetlere karşı bir yere kadar dayanabiliyor.  Ama bu dayanımlar bazen kayaçların, dayanımları, genel kuvvetleri artık karşılayamaz hale gelir. Maraş'ta bu kadar büyük deprem beklenmemesinin, bu kadar etkisinin en fazla olmasını gerektiren şey kayaların daha doğrusu blokların birbirine sürtünmesini etkileyen sürtünmeler. Biz bunu aspirit de diyoruz. Teknik bir kavram. Ama durum şu, iki kaya geliyor. Şimdi o direnme ne tarafta? Direnme bizim bu taraflarda. Yani 1912 depremini meydana getiren, Tekirdağ Çukurluğu olarak da bilinen açıklarındaki faylanmanın olduğu kısım. Yani Türkiye'deki en fazla korktuğumuz yerlerden bir tanesi. Bu bölgede özellikle ikinci yer Edremit Körfezi. Benzer durum yine bu yanan faylanma. Iki blok birbirini yaralı bir şekilde sıyırarak hareket tarzını gösteriyor. Edremit Körfezi'nde de uzun süredir böyle bir boşluğu biz takip ettik” dedi. 
 
 ‘’Altmış yıl içerisinde neredeyse her on senede bir altı ve üzerindeki depremi göreceksiniz’’
 Bekler, istasyonlar ile deprem yoğunluklarını tespit ettiklerine de ifade ederek; “Zaten bu bölgede 2017 AFAD'ın desteğiyle üniversitemiz bir proje aldı. Hala o proje devam ediyor. Hem Kandil'inin hem AFAD'ın desteğiyle buralara deprem istasyonları kurduk.   O deprem istasyonları işte bize söylüyor bunu. Yani nerelerde en fazla yoğunlaşıyor? Yani sadece deprem istasyonları kurmak, o depremin büyüklüğü, derinliği, oluş zamanı, vesaire vesaire bunlar için değil. İleriye yönelik olarak yeni fayların uzunluğu, doğrultuları bundan sonra binayı nasıl etkileyebilecek deprem kuvvetleri hesaplarken, nelerin olması dikkat edilmesi gerekiyor? Bunlarla ilgili bilgileri biz ön altlığını oluşturmaya çalışıyoruz. Şimdi baktığımız zaman ortalama Türkiye'de insan ömrünün yetmiş sene olduğunu düşünürseniz ilk 10 senesini ya da 7 senesini saymazsanız değil mi o çocukluk tarafını?  Altmış yıl içerisinde neredeyse her on senede bir altı ve üzerindeki depremi göreceksiniz. Ya yaşayacaksınız ya göreceksiniz ya etkileneceksiniz. Ama olumlu ama olumsuz. Olmadı mı? O zaman emanet edeceğiniz yerinizi, çocuklarınız bunları görecektir. Olmadı mı? Torunlarınız elbette görecektir. Dolayısıyla bu bakımdan Meclisimizin yapacağı değerli çalışmalar, katkılar bu anlamda çok ama çok değerli.Peki biz bunları nasıl gözlemliyoruz? 2017 Ayvacık depreminden sonra aldığımız destekle Çanakkale'de birçok yerde, özellikle de Ayvacık, Edremit, Biga Yarımadası olmak üzere toplamda hala hazırda da on dokuzu çalışıyor. 38 tane deprem istasyonu aktif olarak bizim  Deprem araştırma merkezinde depremle izlenilmesi üzerine kurulmuş durumda.   AFAD ve Kandilli ile beraber çalışıyoruz. Ve bunları dinleyeceğiz de ne olacak? Yani neden bir hastanın bir doktorun, bir hastasını dinlemesi durumunda ne oluyorsa bizim için de hasta yer içerisinde. Yani bizim görevimiz teşhisi koyabiliyor. Ki tedaviyi  yerin üstündekiler yapsın. Bunların içerisinde sizler de varsınız. Bunun içerisinde mühendisler de var. Bunun içerisinde yerel yöneticiler de var. Bunun içerisinde kanun var. Kanun yapıcılar var vesaire vesaire. Yani hiçbir hasta kalkıp da herhalde radyoloğa benim durumum ne olacak demiyor.  Ayvacık Yarımadası ağırlıklı olmak üzere buradaki fayların hareketliliğini dinlemeye çalışıyoruz. Bize ne anlatmaya çalışıyorlar? Suskun muyuz? Ne kadar hareket içerisinde? Ne üretiyoruz? Ne kadar küçüklükte büyüklükte üretiyoruz? Her bölgeye gittiğimde oradaki vatandaşlar özellikle de tabii depremden etkilenen insanlar’’ diye ifade etti.
 
‘’2017’den Bu Yana 50 Bin Deprem Kaydedildi ‘’
Artçıların durması ile depremlerin de biteceğini sanan kişilere yönelik de açıklamalarda bulunan Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendislik Bölümü Prof. Dr. Tolga Bekler, 2017’den bu yana istasyonlarında 50 bin deprem kaydettiklerine de dikkat çekerek; “Hocam depremler bitmedi mi bitmeyecek mi? Hayır bitmeyecek. Ne zaman ki kalp atışınız biter? Depremlerde biter gözüyle bakın. Ama bu tür depremler bu fay üzerinde çok uzun sürede meydana gelen depremler. Ayvacık depreminden sonra yirmi dört saat içerisinde meydana gelen yüzlerce deprem, çok küçük küçük hareketler yani yerin kalp atışları gibidir. Bazen o kalp atışları belli hastalıkların öncesini bize gösterebiliyor. Ta ki kalp krizi geçirene kadar. 2017’den  2023’e  kadar bizim deprem istasyonlarında şu ana kadar 50 bine yakın deprem kaydetmişiz. Az bir rakam değil.   Depremin faydası olur mu? Evet depremin faydası da var. Çok da suçlamamak gerekiyor. Bölge açısından bizim için çok faydalı. Çünkü jeotermal alana sahibiz. Jeotermal turizmi çok açık bir bölge. Değil mi? Tuzla bölgesi. Ayvacık bölgesi. Baktığın zaman Güney Marmara Bölgesi. Türkiye'nin birçok yerlerinde nerede fay varsa oradaki  yoğun tektonizma diye tabir ettiğimiz yer içerisindeki yapıların fizikokimya yapısına bağlı olarak da bu tür jeotermal sahalar bu faylarla basınç düşmesiyle Beraber ortaya çıkmaya başlıyor. Yani bir bakıma bizim için faydalı. Tabii biz bu kadar depremi dedim ya yani biz bu depremleri topluyoruz, görselliyoruz falan bir sonraki aşamada ne oluyorum karşılıklarından bir tanesi de bu” dedi. 
 
 
‘’Yüzey şeklini değiştirememek gibi ya da fayların yerini değil mi ?’ ’
Sözlerine devam eden Prof. Dr. Tolga Bekler “Çanakkale'yle Çanakkale'nin depremlerinden bahsederken konuyla ilgilenen bazı öğretim üyeleri ya da hocalarımız ya da ilgisini çeken her kimse genelde bir yaklaşımı vardır. Çanakkale ve işte şeytan üçgeni içerisinde bilmem ne. Neye göre konuştuklarıyla pek beni ilgilendiren bir durum değil. Ben sadece elimdeki veriyi gözlemime, değerlendirmelerim üzerinden gidiyorum. Gönen'i koyuyor, Saros'u koyuyor, Edremit'i koyuyor. Çanakkale'miz de bunların hemen hemen ortasında, ortalama seksen ila doksan kilometre uzaklıklarda. Böyle olması bizim için ne anlam taşıyor? Özellikle de inşaat mühendisleri açısından ne anlama taşıyor?  Çanakkale çevresi deprem beklentisi için bazı kötü haberlerimiz var. Kötü haberleri iyileştirmek için bizlerin yapacağı şeyler var ama müdahale edemeyeceğimiz şeyler var. Mesela işte yerimizi yurdumuzu değiştirememek gibi. Ya da Çanakkale'nin konumunu değiştirememek gibi komple ya da morfolojisini topoğrafyasını değiştirememekti. Yüzey şeklini değiştirememek gibi ya da fayların yerini değil mi?   Evet çok hareketli bir bölge. Dolayısıyla dönemsellikler içerisinde bu hareketliliğin karşısına zaman zaman bize depremde olarak geri dönüşünü yapacak. Yani bundan etkilenecek. Bu kötü haber. Fayların en yoğun ve büyük deprem üreten  alanlarına baktığınız zaman Etili, Çan, Yenice ve Gönen.  Orta büyükleri depremlerini tekrarlama periyotları o aşağı yukarı 15  ila 20 yıl. Bu idare eden iyi bir haber sayılır. Ya bu ne demek? Ayvacık'ta belki biz bir 15, 20 sene daha deprem görmeyeceğiz. Her nesil ve bu her nesil mutlaka depremleri tanıyacak. Depremleri görecek, depremleri yaşayacak. Şehirlerdeki yapı kalitesi her geçen gün artıyor. kentsel dönüşüm, kentsel dönüşüm diyoruz. Güzel ama kentsel dönüşümü hatta kırsal dönüşüme çevirmemiz gerektiğine de inananlardan bir tanesiyim. Çünkü nüfusumuzun önemli üretim sahalarının birçok yeri kırsal kesimlerde. Sadece kentsel dönüşüm bu kırsal kesimi üzerinden beslenen yapılardan oluşuyor.
 
‘’Belediyenin Alacağı Kararlar Gelecek Nesilleri Koruyacak ’’
Depremin belli aralıklarla tekrarlandığını hatırlatan ve nesillerin depremleri mutlaka göreceklerini de hatırlatan Çanakkale Onsekizmart üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendislik Bölümü Prof. Dr. Tolga Bekler, bu nedenle Belediyenin alacağı karar gelecek nesilleri güvence altına alacağını dile getirdiği  sunumunun devamında “Gelelim 1953  depremine. Şimdi acaba bölgede bu tür bir depremin ne zaman göreceğiz? Zaman kısmı soru işareti. Ama iki yaklaşım var. Bunlardan bir tanesi matematiksel, biraz daha istatistiksel konuya yakın olan arkadaşlarımız ya da  dinleyicilerimiz bileceklerdir. Geçmiş dönem depremleri ele alarak gelecekte aynı büyüklükteki bir depremin ne kadar sürede bir kendisini tekrarlayacağından bahsettiğiniz zaman aşağı yukarı 65 yıl ile 250 yıl. Şimdi biz  kötümser bakalım, 65 yıl olsun. İyimser bakalım 250 yıl. E biz yırttık tamam bizden sonrakiler ne yapacak? Onları yırtmak durumu yok. Yani bu depremle karşılaşacağız. O bakımdan sizlerin alacağı kararlar gelecek nesiller açısından son derece önemli kararlar.   Karşılığını yarın öbür gün vermemek adına nesille bu kenti emanet etme açısından zannedersem bizleri çok ama çok önemli işler düşüyor.Deprem konusunda bilgimiz artmaya başladı. 99 depreminden sonra şimdi daha da artmaya başladı. Daha da çok artacak. işte AFAD bu konuda hakikaten çok önemli bir yol kat etti. Eğitim konusunda danışmanlık konusunda okullara ama bunu biraz daha geliştirmemiz gerekiyor. Bunu her birimde her yönetimde, her toplulukta, mahalle gönüllülerinden tutun da çok daha geniş çaplı grup topluluklarına kadar yapmamız gerekecek. Deprem kültürümüz yok, hızlı unutuyoruz, az uyguluyoruz.   Peki ne yapacağız?   jeotermal sahalarda çoklu sürekli gözlemlerin mutlaka yapılması gerekiyor. Bu jeotermali ortaya çıkarılması için değil.Jeotermal bir bölgedeki deprem hareketliliği için bize en güzel cevabı verebilecek olaylara  örnektir. Çünkü çok kolay bir şekilde, özellikle de sığ fayların harekete geçmesine sebep olabilecek bazen jeotermalde çok yüksek enjeksiyonlar. Küçük fayların harekete geçmesine sebep olabiliyor. Bu küçük faylar birbirine çok çok yakınsa, halk arasında tetikleme diye geçen ama bizde gerilme transferi diye tabir ettiğimiz durumlar neticesinde belli bir yükteki depremlere sebep olabiliyor. O belirli büyüklükte Depremler, yapısal hasara sebep olmaz.
 
 
Ama kırsal alandaki yerlere zarar vermeye başlar. Ayvacık bunun en güzel örneği. bakıldığı zaman  bölgede yedinin üzerindeki depremlerin çok da uzak olmadığını görüyorsunuz. Bunları ben özellikle üstüne basa basa basa basa söylüyorum ama lütfen buradan acaba hoca bizi korkutmak için mi söylüyor? Haşa ben de canım. Benim de bir ailem var. Ben de Çanakkaleliyim. Gelibolu'yum. Dolayısıyla buradaki hassasiyeti sizlerden çok daha fazla yaşıyorum. Hem konunun içinde olmam dolayısıyla da. Dediğim gibi  belli bir depremleri biz matematiksel olarak hesapladığımızda ortalama 6 üzerindeki bir deprem için öngörülen tekrarlama süresi aynı büyükteki depremin tekrarlama süresi 40-50  sene. 6 ve 6 üzerindeki depremler için. Çok uzak bir şey değil. Yani 1944 depremine bakıyorsunuz. Üzerinden neredeyse 70  sene geçmiş. Bu ne demek?  buradaki grafiğe göre derseniz hoca o zaman geçtik demektir. Her geçmiş aşılmalarını gösteriyor bize. Açtığınız her şey sizin dayanımınızı biraz daha zayıflatmaya başlıyor. Ben bu hastalığı yenerim diyorsunuz, ilaç almıyorsunuz. Ben bu kuvveti karşı koyarım diyorsunuz, yıkılmıyorsunuz ama mutlaka bir şekilde yıkılacağız.6 Şubat depremine benzer bir depremi görecek miyiz? Şimdi mühendislik yaklaşımıyla baktığınız zaman evet göreceğiz. Neden? Çünkü o depremi oluşturan bir fay var. O fayın bir boyu var. Üzerinde çalışılan bilimsel konular var. O bilimsel konulardan bir takım çıkarımlar var. O fayın belirli bir uzunluğu var. Siz o uzunluğa bağlı olarak bir hesap yaptığınızda böyle bir depremin tekrar göreceğiz. Böyle bir depremi görecek miyiz? Hayır görmeyeceğiz. Neden görmeyeceğiz?  bölge o büyük de bir depremi oluşturarak kendince üzerindeki yükleri attı. Ne tarafa doğru attı? Güneydoğu Güneybatı doğru attı. Yani Ege Bölgesi'ne doğru gönderdi. Yetiyor mu? Yetmiyor. Çünkü karmaşık o kadar sistem karmaşık ki. Yani   gökyüzüne bakıp havayı tahmin etmeye benzemiyor. Ya da bir tomografi MR cihazıyla hastanın içerisindeki organların ne kadar sıkıntılı olursa olsun en ufacık bir şeyi kaçırmama ihtimaliniz yok. Kaçırma ihtimaliniz yok. Ama yer içerisinde durum öyle değil. Ölçek son derece büyük” dedi. 
 
‘’Esenler yatay deprem kuvvetlerine karşı biraz daha hassas’’
Çanakkale’nin zemini ile ilgili de bilgiler veren Çanakkale Onsekizmart Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendislik Bölümü Prof. Dr. Tolga Bekler “Nasıl bir zeminde oturuyoruz? Çanakkale pek de iyi bir zeminde oturmuyor. Daha doğrusu bir zeminde oturuyoruz. Kayada oturmuyoruz. Bu iki kavram tamamıyla farklı. Kayada oturmak istiyorsanız Ayvacık’a gidersiniz. Ya da ne bileyim Bayramiçi’n yüksek kesimlerine gidersiniz. Aktığınız zaman zeminlerimiz başta sıvılaşma olmak üzere depremlerin yatay kuvvetlerine karşı pek de Öyle ben dayanabileceğim diyen türden zemin değil. Ama bu demek değildir ki  yapı da buna dayanmayacak. Öyle bir durum söz konusu değil.   Evet tabii şöyle bir yanlış bir durum da var. Genelde bu Çanakkale'de ikamet edenlerin en çok sorduğu sorulardan bir tanesi. hocam siz böyle söylüyorsunuz ama nereden alalım dedim. Yani onu söyleyecek durumda değilim. Ben sadece bir radyoloğum. Yani bir jeofizik mühendisi olarak size yer içinin davranış şeklini söylüyorum. Ondan sonrası yönetmeliklerle inşaat mühendislerinin müteahhitlerin yerel yönetimi, mevzuatlar ne gerekiyorsa onlara kalmış bir iştir. Ama  mevcut durumda sıfır bir yer olsa burasının hiç yapılaşmanın olmadığı bir yer olsa ben olsam bu ovaya kenti kurmam. Başka şekilde faydalanmak isterim. Bu demek değil ki Esenler bunlara göre çok daha iyi. Hayır. Esenler'in de kendine has başka sıkıntıları var. Esenler mesela yanan yatay  genleşmeye yatay deprem kuvvetlerine karşı biraz daha hassas. O bakımdan iki bin on dört Mayıs altı nokta sekiz Gökçeada depreminde de bunun etkilerine bariz bir şekilde gördük. Özellikle de makaslamanın getirdiği ııı çok önemli şekildeki kolonda gördüğünüz gibi etkilerle karşı karşıya kaldık” dedi. 
 
 
Arzu Baladur