Kurtuluş savaşı ardından, Türk kuvvetleri ile işgalci kuvvetler arasında imzalanan Mudanya Ateşkes antlaşmasının 100 yılı sebebiyle açıklama yapan Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) genel başkan yardımcısı Necmi Akyalçın yaptığı açıklamada; ‘’Mudanya Mütarekesi’nin (Ateşkes Antlaşması) 100. yılını kutluyoruz.9 Eylül 1922’de İzmir rıhtımında zafere ulaşan büyük ve kutsal savaş, 11 Ekim 1922 sabahı Mudanya’da ilk siyasal meyvesini alıyordu.Sonuçları kısa sürede ortadan kalkan 1739 Belgrad Antlaşması hariç tutulursa, 1699 Karlofça Antlaşması’ndan itibaren Türk Ulusu, 223 yıl boyunca hiçbir görüşme masasından başı dik kalkamamıştı. Oysa şimdi İsmet Paşa emperyalizmi masada da yeniyordu. Bazı tarih cahilleri; Kars’tan Doğubayazıt’a Ruslar’la, Pontus ve Ermeni çeteleriyle yıllar süren savaşların ardından önce 3 Aralık 1920 Gümrü ve sonra 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması ile kapanan Doğu Cephesi’ni, “Gazi”, “Kahraman” ve “Şanlı” unvanlarını kazanmış Antep, Maraş ve Urfa’nın Şahin Bey’le, Sütçü İmam’la, Ali Saip (Ursavaş) Bey’le Fransız işgaline karşı destansı direnişlerinin sonunda 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması ile kapanan Güney Cephesi’ni, Kuvayı Milliye’nin ilk kıvılcımını ateşleyen Adana Kuvvacılarının -Pozantı’da terk edilmiş bir tren vagonunda gizlice basıp dağıttıkları bugün 104 yaşındaki Milli Mücadele’nin ilk ve dünyanın en eski gazetelerinden biri olan- Yeni Adana’sını, Antalya’dan Konya’ya uzanan Kilikya İtalyan işgalini ve Anadolu’nun her yerindeki İngiliz’i görmezden gelip “Yunan Harbi” diye basitleştirmeye, hatta kimi densizler “Tek Kurşun Atmadık” dalaleti ile yok saymaya çalışsa da Ulusal Kurtuluş Savaşımız aslında, Türk Ulusu’nun Batı Emperyalizmi ile kanlı ve kesin hesaplaşmasıdır. Mudanya Mütareke masası da bu hesaplaşmanın taraflarını apaçık göstermektedir. Bursa’nın bu şirin sahil ilçesinde, 1937 yılından beri “Mütareke Müzesi” olarak korunan tarihi binada görüşmelerin yapıldığı mermer masa aynen durmakta ve görüşmeciler balmumu heykellerle tasvir edilmektedir. Masanın başkanlık makamındaki Ankara Hükümeti temsilcisi İsmet Paşa’nın karşısında oturanlar İngiliz Temsilcisi General Harrington, Fransız Temsilcisi General Charpy ve İtalyan Temsilcisi General Mombelli’dir. Emperyalizm tarafından Anadolu’ya sürülen Yunanistan temsilcisi Mazarakis ise, Türk tarafı katılmasını kabul etmediğinden açığa demirlemiş savaş gemisinde beklemektedir.’’dedi.
 
 
 
   
 
‘’ATEŞKES ANTLAŞMASINDA YUNANİSTAN İMZASI YOKTUR!’’
 
 
 
‘’Emperyalistleri teslim almıştı’’ diyen Akyalçın; ‘’15 Mayıs 1919 günü zafer çığlıklarıyla İzmir rıhtımına çıktıklarında gazeteci Hasan Tahsin’in ilk kurşunu ile karşılanan Yunan kuvvetleri, 3 yıl sonra yine İzmir rıhtımında denize dökülmüştür. Savaşların ardından kalıcı barış antlaşmalarına kadar geçerli olacak mütarekeler (ateşkes antlaşmaları) savaşan devletlerarasında yapılır. Türk Ordusu piyon Yunan Ordusu ile savaşırken aynı zamanda destekçileri olan diğer işgalciler, İngiltere, Fransa ve İtalya ile de mücadele etmiş ve ateşkes antlaşmasını da doğal olarak bu emperyalistlerle yapmıştır. Şevket Süreyya Aydemir’in “Mudanya Konferansına Mudanya Savaşı demek hatalı olmasa gerektir” sözleriyle tanımladığı, zaman zaman masaya yumrukların indiği yaklaşık 9 gün süren sert tartışmaların ardından 11 Ekim 1922 sabahı saat 06 00 da anlaşma sağlanmış, imzalar atılmıştır. Antlaşmada Trakya’daki işgalin sona erdirileceği belirtilmektedir, ama altında işgalci Yunanistan’ın imzası yoktur. İsmet Paşa bunu muhataplarına sorduğunda General Harrington, bir sakıncası olmadığını, esasen antlaşmayı uygulama sorumluluğunun kendilerine ait olduğunu söylemiştir. Tek başına bu yanıt bile; vatanımızı esas işgal edenlerin kimler olduğunun, Türk Ulusu’nun kimlerle savaştığının ve kimleri yendiğinin açık itirafıdır. Yani, Mustafa Kemal Paşa ve Türk Ulusu, 3 yıl 3 ay 22 gün süren Milli Mücadele’nin sonunda, amaçları Türk’ü vatanından Asya steplerine sürmek ya da yok etmek olan emperyalistleri teslim almıştır.’’ şeklinde ifade etti. 
 
 
 
‘’Misakı Milli kararlarına uygun olarak -küçük istisnalar dışında- işgalden kurtardı’’
 
 
 
‘’Hatay da yine Tek Kurşun Atılmadan Anavatan’a katılmıştır.’’ diyen Akyalçın; ‘’Mudanya Mütarekesi’nin çok önemli askeri ve siyasal sonuçları oldu. İzmir’in kurtuluşundan, Mudanya Mütarekesi’ne kadar geçen 1 ayda ilerleyişini sürdüren Türk Ordusu, Mütarekenin ardından Anadolu’da işgal altında bulunan bölgeleri, Misakı Milli kararlarına uygun olarak -küçük istisnalar dışında- işgalden kurtardı. 15 Ekim 1922’de yürürlüğe giren Mütareke uyarınca Doğu Trakya 15 gün içinde boşaltıldı, 30 gün içinde Türk makamlarına devredildi. İstanbul ve Boğazlar da mülki idaremizce teslim alındı. (Ancak İstanbul ve Boğazlarda bulunan itilaf kuvvetleri, kesin barış antlaşmasına kadar arttırılmaksızın kalabileceklerdi. Atatürk’ün kurduğu Gazi Meclis’in Başkanlık makamını bir süre işgal eden -ne talihsizlik- bir şahsın, kadın, erkek ve çocuk binlerce şehit ve Ulusun büyük özverisiyle kazanılan bu muhteşem zafer için “Tek Kurşun Atmadık” inkârı içimizi acıtsa da, aslında Kemalist Devrimciler Tek Kurşun Atmadan öyle inanılmaz işler başarmışlardır ki, hayran olmamak olanaksızdır. Trakya, Diplomat İsmet Paşa’nın dirayetli tutumu ile Tek Kurşun Atılmadan kurtarılmış, İstanbul’daki 5 yıllık emperyalist işgal Tek Kurşun Atılmadan 6 Ekim 1923’de sonlandırılarak Fatih Sultan Mehmet’in emaneti yeniden Türk yurdu olmuş, geçici statü uygulanan Boğazlar ve Marmara egemenliğimiz 1936’da yine bir Atatürk dehası ürünü olan Möntrö Boğazlar Sözleşmesi’yle Tek Kurşun Atılmadan kazanılmış, keza 1939’da Hatay da yine Tek Kurşun Atılmadan Anavatan’a katılmıştır.’’
 
 
 
‘’Mudanya Mütarekesi’nin siyasal sonuçları da çok önemlidir.’’ diyerek devam eden açıklamada Akyalçın;  “Yenilmez” denilen emperyalistler Kemalistler’e yenilmişler, yüz yıldır bir türlü hazmedemedikleri bir hezimete uğramışlar, “Eşkıya” dedikleri Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Türk Ulusu’nun zaferini kabullenmek zorunda kalmışlardır. Bir diğer önemli siyasal sonuç da, barış konferansı davetçileri 1. Dünya Savaşı galip devletlerinin Lozan’a muzaffer TBMM temsilcileri ile birlikte işgal döneminde tam bir teslimiyet içinde davranan, dayattıkları Sevr Antlaşmasını kabullenen, Milli Mücadele’ye karşı çıkan, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını idama mahkûm eden İstanbul Hükümetini de davet etmeleri üzerine gerçekleşmiştir. Galip Ankara’nın gücünü kırma amaçlı bu emperyal küstahlık üzerine kaçınılmaz büyük devrim hızlanmış ve 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılmıştır. Konunun Meclis görüşmelerinde ortak komisyon toplantısının uzaması üzerine, önündeki sıranın üzerine fırlayan Büyük Atatürk’ün yaptığı konuşma tarihi önemdedir ve tüm kulaklara küpe olmalıdır “Efendiler; hâkimiyet ve saltanat hiç kimsece hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez. Hâkimiyet ve saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hâkimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı. Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, Türk Milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hâkimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzubahis olan, millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemehal olacaktır. Burada içtima edenler, meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, hakikat yine usulü dairesinde ifade olunacaktır, fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir. Saltanatın kaldırılmasının ardından BMM kararı ile zaten tarihe hain olarak kaydedilmiş son Osmanlı Padişahı Vahdettin 17 Kasım 1922 sabahı İngiltere’ye sığınarak Malaya zırhlısı ile vatanından kaçacak, ihanetini perçinleyecekti. Bugün Vahdettin’in hain olmadığını söylemek, Mustafa Kemal Atatürk’e, Büyük Millet Meclisi’ne ve Kurtuluş Savaşı önderlerine saldırmanın bir başka yoludur, tarihi gerçekleri reddederek düzmece tarih yazma çabasıdır ve elbette nafiledir. Daha açık söylemek gerekirse; Atatürk’ün henüz savaş sürerken Meclis konuşmalarında defalarca hain olduğunu tutanaklara geçirdiği, “Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği alçakça tedbirler araştırmakta...” dediği, TBMM’nin yasa ile hain olduğunu saptadığı Vahdettin için 100 yıl sonra “Vahdettin asla hain değildir” demek, “Atatürk ve TBMM yalan söylemiştir” demektir ki, bu kimsenin haddi de, hakkı da değildir. Herkes milyonların kanı ve canı ile yazılmış tarihe saygılı olmalı ve hiç unutmamalıdır; Tarih bilimdir, asla nankör değildir, saplantılarla, hezeyanlarla, siyasi çıkar hesaplarıyla değişmez, değiştirilemez. Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Mudanya Mütarekesinin 100. yıldönümünde Mustafa Kemal Atatürk ve Kuvayı Milliye Kahramanlarımız ile, görüşmelerin kararlı diplomatı İsmet Paşa’yı saygı ve minnetle anıyor, şehit ve gazilerimizin aziz hatıralarını şükranla yad ediyor, Yeniden Atatürk Cumhuriyeti hedefine ulaşma kararlılığımızı bir kez daha kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.’’ diyerek tamamladı.
 
 
 
İbrahim Akın KAZANCI