Deniz salyası olarak bilinen müsilaj daha önceki yıllarda öbek şeklinde Çanakkale boğazında zaman zaman kendini gösteriyordu. İlk büyük müsilaj felaketi 2020 yılının Mart ayında Çanakkale’de başladı. O tarihte ortaya çıkan müsilajın kısa süre sonra yok olup gideceği beklerken Çanakkale’den Marmara’ya yayıldı. Marmara Denizi çevresindeki Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Yalova, Kocaeli, İstanbul ve Tekirdağ’da büyük sorunlara yol açtı. Çevre felaketi olarak kayıtlara geçen ve dünyada birçok ülkede haber konusu olan müsilaj, yaz aylarında hem balık sektörünü hem de turizm sektörünü çok etkilemişti. Jel tabakası Marmara’dan sonra Ege ve İstanbul boğazına kadar ilerledi. Bu felaketin önüne geçmek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından o dönem 7 ilde temizleme çalışması da başlatıldı. Temizlik çaçışması yapıldıktan bir süre sonra müsilaj kayboldu. Birkaç yıldır gözükmeyen müsilaj, bu yıl yeniden Çanakkale Boğazı’ndan kendini gösterdi.

İLGİNÇ BİR NEDEN AÇIKLANDI

Şimidye kadar müsilajla ilgili bir çok neden açıklandı. Musilajla ilgili ÇOMÜ Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükran Yalçın Özdilek, pek bilinmeyen bir nedeni açıkladı. Prof. Dr. Özdilek, bu konuda gerek TÜBİTAK olsun gerekse ilgili kamu kurumları, bakanlıklar ve bilim insanlarının kapsamlı pek çok çalışma yürüttüğünü söyledi. Bu çalışmalar neticesinde müsilaja sebep olan birtakım faktörün belirlendiğini vurgulayan Özdilek, bunlardan en önemlilerinden birinin Marmara Denizi'ne dökülen organik kirleticiler olduğuna dikkat çeki. Prof. Dr. Özdilek, “Marmara Denizi'nin etrafında akarsular var. Bu akarsuların etrafında ise yerleşim yerleri, tarım, orman alanları yer alıyor. Bu akarsular özellikle kışın, fazla yağışlı dönemlerde bütün bu karasal alandan, ormanlardan, tarım alanlarından, yerleşim yerlerinden gelen hem kanalizasyon atıklarını hem tarımsal atıkları yıkayıp Marmara Denizi'ne getiriyor. Bunu getirirken akarsu kenarındaki bitki örtüsü akarsuya gelen maddeleri bir miktar tutuyor. Yani akarsuların kenarında sazlıklar, kamışlar, ağaçlar varsa karadan gelen bu malzemeleri akarsuyun içerisine taşırken süzülüyor. Böylece akarsu süzülmüş temiz suyu Marmara Denizi'ne döküyor.

Bunun haricinde özellikle akarsu havzalarının bulunduğu alanlardaki ormanlarda yer alan sadece ağaçların değil dibindeki çalılar, otlar ve tüm bu bitki örtüsü organik maddeleri kökleriyle tutar. Bu maddelerin tamamının akarsuya geçmesine engel olur. Böylece daha temizlenmiş su Marmara'ya dökülür. Daha aşağılara geldiğimiz zaman tarım alanlarının kenarındaki ve şehirlerden atılan kanalizasyon atıkları da bu akarsuların kenarında bulunan bitki örtüsü tarafından tutulur, süzülür ondan sonra akarsuya verilir. En son nehir ağzına geldiğimiz zaman burada nehir yavaşlar, sığlaşır ve bu bölgede 'delta' dediğimiz alanda bitki örtüsü buraya gelen tüm birçok organik maddeyi kökleriyle tutarak süzer, temizledikten sonra Marmara Denizi'ne döker. Eğer biz ormanlarımızı kesersek, onları köklerinden çıkartırsak, bu alanları tahrip edersek, akarsu kenarındaki, tarlaların kenarlarındaki bitki örtüsünü, deltadaki akarsuyun denize birleştiği yerdeki sulak alan dediğimiz sığ alanları tahrip edersek bütün bu organik madde süzülmeden, temizlenmeden Marmara'ya boca edilmiş olur.

 

Marmara Denizi'ndeki müsilaj sorununa bakarken sadece denizdekine değil etrafındaki havzaya bakmamız gerekiyor. Kış aylarında yolların kenarlarındaki temizleme işlemlerini yaparken dikkat etmemiz gerekiyor. Yolun kenarındaki çalılıkları, ağaç temizleme işlemini en yağışlı dönemde yaparsak bitki ile örtülü olmayan topraktaki bütün maddeler Marmara Denizi'ne daha fazla karışacak. Akarsu kenarındaki temizleme işlemlerini de yaparken mevsimlere dikkat etmek gerekiyor. Aynı şekilde taşkın önleme çalışmaları yaparken daha fazla dikkat etmek gerekiyor. Akarsu kenarlarındaki bitki örtüsünü, ormanları, tarım alan kenarındaki bitki örtüsünü, denize dökülen nehir ağzındaki alanlardaki bitki örtüsünü korumamız gerekiyor. Çünkü onlar bizim için çalışıyor. Eğer biz bu bitki örtüsünü koruyabilirsek o zaman müsilaj sorununun önüne geçilmesinde bir adım atılabilir.” dedi.

 

Atakan Alkış

Foto: arşiv