Bir süre önce Çanakkale'yi ziyarete gittiğimiz de yaşadığımız duyguyu sizlerle bir kez daha paylaşmak istedim.
Özellikle Çanakkale gezisi boyunca bizlere eşlik eden ve tüm vaktini Çanakkaleyi tanıtmaya ve Çanakkale ruhunu bizlere yaşatmaya çalışan Öğretim Görevlisi yüreği buram buram Çanakkale ile dolu olan Bünyamin Nami Tonka Hoca kelimenin tam anlamı ile bir Çanakkale Sevdalısı, Çanakkaleyi en doğru şekilde anlatmak için gecesini gündüzüne katan değerli bir isim.
Bünyamin Hocanın anlattıklarına değinmeden önce şunu özellikle belirtmek istiyorum. Daha önce birkaç kez gelme imkanı bulduğum Çanakkale'de bizlere eşlik eden rehber arkadaşların anlatımı ile Bünyamin Hocanın anlattıklarının arasında dağlar kadar fark olduğunu gördük.
İnanın Bünyamin Hoca anlatırken bizlerin o anı yaşamamamız, Çanakkale Ruhu'nu ruhumuzda hissetmememiz mümkün değildi.
Hele hele Bünyamin Hoca’nın konuşmasının sonunda yüzü şarapnel ile tamamen parçalanan yüzükoyun yatan gazi bir askerin kendisinin yanına gelen bir insana yüzünün parçalanmış halini görmesin ayıp olmasın diye yüzünü dönmemesi beni ağlattı.
Ve Çanakkale dağlarında 10 binlerce Mehmetçiğin kabirlerinin bile olmadığı ve ağaçların altında gömüldüğünü söylemesi yüreğimi yaktı.
Bu gezide ben bir şeyi daha çok net anladım. Şimdiye kadar Çanakkale'ye sadece en güzel fotoyu nasıl çekeriz, Çanakkale'de olduğumuzu sosyal medya aracılığı ile nasıl anlatırız onu düşünmüşüz. Yani ‘Çanakkale Ruhu’nu yaşamak yerine ticari ve sosyal medya ruhunu hep ön planda tutmuşuz.
Şimdi dönüş yolundayım. Ayrılıyorum bir hüzünle. Ve bir daha yeniden, aynı duygularla değil yeni kazandığım hassasiyetlerle gelmeyi istiyorum. Bir cephede görmediğine ulaşan, şimdilerde sataşan, sabahı değil şahadeti bekleyenler şimdilerde geceleri zehir edenler, dün çocuklarıyla vedalaşanlar bugün onları sokağa bırakanlar, dün yaşıtlarıyla oyun sahasında savaşanlar, şehit olanlar bugün varlığın içinde yok olan çocuklar; kısacası dün bu topraklarda yiğitler vardı, bugün her şeyden bihaber acizlerimiz.
Her şeye rağmen ümitliyiz. Sokakları dans hane, yuvaları meyhane, ibadethaneleri virane olmaya yüz tutsa da biz bu toprakların cennet yurdu kalacağından ümitliyiz.
Ve bir şey daha…
Tarihte kaybolmalıyız. Öğrenerek, hissederek, yaşayarak, her yerde her zaman anlatarak, doğruları ve geçmişimizi unutmadan ve tabii ki korkmadan gerçeklerin üzerine gitmeliyiz. Eğer ki; susarsak, beklemeye devam edersek, bu topraklarda daha çok canımız yanacak ve yeniden bir zafere ihtiyaç duyacağız.
Evet, yeni zaferler kazanmalıyız. Bizler şuurlu Müslümanlığın gereği, gerektiğinde cihad ederek cenk meydanında kazanmalı gerektiğinde de cihadımızı aklederek gerçekleştirebilmeliyiz.
Yeniden kanımız dökülmeden, canımız yanmadan, ümmetin kadınları ve çocukları ağlamadan akletmek durumundayız… Ve bizler inanıyoruz ki, ümitliyiz ki, bu cihan yurdu ebedi saadetinde İslam yuvası hatta ocağı olarak kalacaktır.
Ve son söz… Kıymet bilenlere… Ne olur Çanakkale'yi gezmeye gelirseniz ne olur o ruhu yüreğinizde hissederek gezin! Rehberlerin sadece belirli yerlerde yıllardır aynı şeyleri anlatarak değil, yüreği Çanakkale ruhu, sevgisi ve bilgisi ile dolu kişiler eşliğinde kimsenin gitmediği yerlere gidin.
Bünyamin Hoca’nın söylediği gibi kilometrelerce geniş alanı yürüyerek gezeceğiz. Ve bu gezi boyunca tarihin çok acı hikâyelerine tanıklık edeceğiz. Çünkü Çanakkale'yi ancak bu şekilde anlar ve yaşarız.
Bizleri ‘Çanakkale Ruhu’ ile buluşturan Şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve minnet ile anıyorum.