Kudüs işgal altında, Gazze'de soykırım var. Osmanlı'nın elinden ilk çıkan İslam beldesi olan Kırım Hanlığı'nda yaşananlar 1917'de elimizden çıkan Kudüs ve Gazze'de yaşanıyor.

Kudüs işgal altında, Gazze'de soykırım var. Osmanlı'nın elinden ilk çıkan İslam beldesi olan Kırım Hanlığı'nda yaşananlar 1917'de elimizden çıkan Kudüs ve Gazze'de yaşanıyor.

 İki milyarı aşkın nüfusa sahip İslam Alemi olayları  çaresizlikle izliyor. Hemen hergün bir yerlerde Filistin'e destek gösterileri var. Bırakın Müslümanlığı insanlığın ortak değerleri bir hiç haline geliyor. Peki çözüm ne?

 Kudüs'ün hangi coğrafyanın parçası olduğunu ele almadan sorunun çözümünü saptamamız mümkün değil. Bu hususu Aliya İzzetbegoviç şu şekilde tarif eder: “Pratik olarak, Kudüs Müslüman dünyasında bulunmaktadır. Kudüs'te olacak her türlü gayr-ı İslami hakimiyet, sadece güçle ayakta durabilen anormal bir durum olur ve gerginlik durumu hiç bir zaman özgürlük durumu değildir.”

  İşgal altındaki Kudüs özgür değildir. Sadece Müslümanlar için değil, Musevi ve Hristiyanlar için de özgürlüğün olmadığı bir durum söz konusudur. Devamlı bir gerginlik halinin özgürlük hali olduğunu söylemek en hafif tabiriyle ahmaklıktır.

 Şu an herkesi tutsak eden siyonist bağnazlığın bir benzeri geçmişte haçlı fanatizmi ile de yaşanmıştı.

 Geçmişte Kudüs iki defa Müslümanlarca özgürlüğe ve barışa açıldı. İlkinde 2. İslam Halifesi Hz. Ömer, Kudüs'e barış ve huzuru getirdi. Kudüs Patriği, adaleti ile ünlü  Hz. Ömer'e şehri teslim edebileceğini söyleyince; Hz. Ömer bizzat Kudüs'e gelmiş ve özgürlüğe ilişkin teminatları vererek, şehri barış ile teslim almıştı. Müslümanlar Hristiyanların tapınaklarına saygı duydu. Onları rahatsız etmedi. Hatta Hz. Ömer, Patrik'in Kutsal Kabir kilisesindeki dua etme teklifini ileride bu kilisenin Müslümanlar tarafından camiye çevrilmemesi için kabul etmedi.

 Miladi 1099'da  Haçlılar Kudüs'e girdiler. Kudüs Haçlı sürüleri tarafından talan edildi, yağmalandı. Kudüs'ün sokaklarından günlerce kan aktı. Müslümanlar ve Yahudiler katledildiler. Haçlı kaynakları bu katliamları vahşi bir keyifle anlatmaktadır.

 Miladi 1187'de Selahattin Eyyubi kenti kuşattı.  Ardından anlaşmayla şehri teslim aldı. Anlaşma koşullarına riayet etti. İntikam almadı. Kudüs yeniden bütün dinlerin mensuplarının barış ve huzur içinde yaşadıkları bir şehir oldu. Bu durum şehrin Osmanlı himayesine girdiği 1517'den sonra da değişmedi. 

 1917'de Kudüs yeniden elimizden çıktı. İngilizler'in ayak basması  ile huzur ve barış Ortadoğu'yu terk etti. İngilizler isyan karşılığında Arap milliyetçilerine verdikleri sözleri tutmadılar. Buna karşılık Arap Milliyetçilerinin kullanışlı olanları  Batı'ya yaslanarak ya kral ya da diktatör olarak iktidarları ele geçirdiler. En son İsrail işgali ile yaşananlar zaten ortada.

       Kudüs'ün ait olduğu özgürlük durumuna dönememesi, İslam Dünyası'nın mevcut haliyle doğrudan ilişkili. Hz. Ömer ve Selahattin Eyyubi vefat ettiklerinde sadece terekelerinden çıkanlara bakmak bile içler acısı halimizi ve bir nevi ortaçağ yaşadığımızı izah eder. Hz. Ömer borçlu olarak vefat etmiş ve malları satılarak borçları ödenmiştir. (Bknz. Kısas-ı Enbiya S.381)  Kendi oğlunu halife olarak seçmesi istendiğinde bir evden bir kurban yeter demiştir.

 Son derece cömert olan Selahattin Eyyubi'nin ise vefatından sonra  özel hazinesinden 1 Mısır Dinarı ve 36 veya 47 Nasıriye dirhemi çıktığı rivayet edilir. (Bknz. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Selahaddin-i  Eyyubi maddesi)

 Yani İslam'ın parlak devirleri ve özgürlük dönemleri şatafat lüks gösteriş dönemlerine ait değildir. Bugün İslam Dünyasında böyle bir lider yoktur. Kuru et yiyen bir kadının çocuğunun ümmetiysek ona göre davranılmalıydı. Bu satırların yazarı da dahil hiçbirimiz bu hastalıklardan ari değiliz.

  İslam'ın temel değerlerinden kopan, lüks ve şatafatın içinde boğulan bizler mevcut zihni yapımızla bırakın Kudüs'ü, kendimizi bile  kurtaramayız. Her liyakatsiz davranışımız, her kibirli halimiz, adaletten ve merhametten uzak her davranışımız, kendi kusuruyla değil de birbirimizle uğraşan her eylemimiz siyonizme hizmet etmektedir.  Bazıları bilerek, bazıları bilmeyerek siyonizmin müttefikidir. Biz Kudüs'ü, hakikati bulma davamızdan vazgeçtiğimizde kaybettik. Şüphesiz İsrail'e tavrımızı koymak önemsiz değil. Ancak hepimiz biliyoruz ki İsrail'e konacak en doğru tavır kendimize çeki düzen vermekten geçiyor.

Boş slogana gerek yok."

Oğlumdan...

Güzel bir değerlendirme...

Bilgi edinmeniz dileğiyle...