10 Aralık İnsan Hakları Günü... Burada hedeflenen eşref-i mahlukat olarak yaratılan insanın doğal hayatını, dış etkiler olmadan yaşayabilmesi ve sonunda da ömrünü bitirip bu dünyadan ayrılmasını istemektir.

İnsanoğlu, yaratıldığı günden bu güne birçok olumsuzluklar yaşamıştır.

Yaşadıklarıyla ölümlerden ölüm beğendirilmiş ve kitlesel imhaya maruz kalmıştır.

İnanç sistemini hakim kılmak, maddi varlığının üzerine konmak, tüm zenginlikler benim olsun, başkasının olmasın tavrından dolayı büyük yıkımlar ve katliamlar olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.

Günümüzde, bu yıkımın birincil öncüsü, "Batı" dediğimiz kapitalist sömürü düzeninin sahipleridir.

Birinci ve İkinci paylaşım savaşı, Atom Bombası, İdeolojik kitlesel katliamlar, yeraltı zenginliklerinin paylaşımları ve gaspları, ABD, Rusya, Çin, İsrail, İngiliz, Fransız ve diğer bazı ülkelerin yaptıkları yenilir yutulur şeyler değildir...

Bunlar için en yakın iki örnek olarak, İsrail'in Gazze'de çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere öldürdüğü kırk beş bin kişi ve ideolojik yapı içinde olan bazı ülkelerin sömürü için yeni yöntemler bularak gözüne kestirdikleri ülkelere fiili saldırıya geçmesi gibi örnekleri vermek mümkündür. Bunun en önemli örneği, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasıdır.

Dünya'da bu işe başka örnekler de vermek mümkündür. Tayvan, Keşmir, Gazze, Doğu Türkistan, Tibet, Mançurya hemen akla gelenlerdir.

Bir de, hukuk içindeymiş gibi görülen ve yerli işbirlikçi bulunarak yapılan soygun düzenleri de düşünülebilir...

Bu yargıya örnek, İliç faciası, Şebinkarahisar yıkımı, Marmara Denizi kirliliği düşünülebilir...

Ülkemiz, dünya ile entegre oluyoruz tavrıyla madenlerini üç otuz paraya yabancı şirketlere satmış ve bu şirketler de vahşi madencilik örnekleri de göstererek çevremiz, doğamız ve sağlığımız tehlikeye atmıştır.

Bu konularda, ülkemizde insan hakları ihlalleri olmaktadır. Bir de bu, hukukun arkasına saklanılarak yapılmaktadır.

Maden sahası satın alan şirket, GSİ ruhsatı alıyor. Maden çıkartmak için, kendisine uygun ÇED raporu verecek kişi veya kuruluş bulunuyor. Bu raporda, halkı etkilemeyecek  ve maden çıksın, diye halkı ikna için ÇED raporu hazırlanıyor.

Daha sonra ilgili şirket faaliyete geçmek için yeniden ruhsat alıyor ve aktif hareket için çevre ve orman yıkımına başlıyor.

Burada yapılanlar...

1- Binlerce ağaç kesiliyor.

2- Toprak sıyırılıyor...

3- Endemik bitki varsa başka yete taşıdık, deniliyor.

4- Cevher için kayaçlar, patlatma yapılarak çıkarılıyor. Burada yeraltı suları doğal akışını kaybediyor.

5- Cevher, taşınıyor ve öğütülüyor.

6-Cevher liç yığınları şeklinde istifleniyor.

7-Altta mebran ve geçirmezlik olduğu söylenen bu yığına siyanür basılıyor. Bu yığının içinde, siyanürle sıvı hale gelen altın ve diğer madenler alınıyor. Yeniden ayrıştırılıyor ve çıkan altın da şirketin insafına bırakılarak devlete beyan ediliyor... 

Yüzdelik hakkı olarak devlete  üç otuz para verilerek yabancı şirketler ihya ediliyor.

8-Bu işte çalışanlar da iş bulmuş oluyor. Maden bitince de çevresi tahrip edilmiş bir yerleşim alanı ve on yıllarca sürecek bir çevre faciasıyla yaşamak zorunda olan insanlar, hastalıklarla ve yoklukla başbaşa kalıyor.

9- Bir süre gelir elde etmiş olan kişiler, maden sonrası fakirleşiyor ve ruh sağlığı da bozulmuş olarak yaşamaya devam ediyor. Her şey hukuka uygunmuş gibi hareket edildiğinden, hukuka baş vuranlar da bir sonuç alamıyor.

Sonuçta, yıkılmış, çölleştirilmiş bir çevre, hasta insanların oluşturduğu bir toplumla hayatlarını sürdürmek isteyen fertler topluluğu olarak ölümü bekliyoruz...

Daha başka şeyler de yazılabilir;ancak, bu olumsuzluklarla baş etmek için neler yapılmalıyı da yazmak gerekir...

Bunlar:

1-Çed Raporları hazırlanırken o yörenin üniversitesinden de  çevre derneklerinden de başka stk'lardan da kişilerin olması gereklidir.

2-  Bu raporlarda, Sirkadyen etki de incelenmelidir.

3-Zeeman etkisi de aranmalıdır.

4-Nicola Tesla dalgaları da  aranmalıdır.

5- Manyetik dalgalar ve alanlar da ölçülmeli ve aranmalıdır.

6- İlimiz için Marmara Denizinin bir foseptik gibi olumsuzlukların total çevre olaylarına katkısı da incelenmelidir.

7- İlimizde çıkarılan ve çıkarılacak olan tüm maden sahaları orman arazileri üzerinde olduğuna göre, buraları Kaz Dağları, Ağı Dağı, Yumru Dağları adlarında Doğal Milli Park Alanları olarak ilan edilmeli ve burada kurulacak başkanlık, flora, fauna, maden cevheri, hidro yönetimi, morfoloji muhafazası, göçmen kuş yolları, nüfus sirkülasyonu konularında tam ve tek yetkili olmalı...

8-Çanakkale Sahillerini ve Deniz Alanlarını Koruma  Başkanlığı kurularak, insan - su  ilişkilerinde tam yetkili olmalı ve böylece su kirliliği için yerinde tedbirlerin alınması sağlanmalı...

9- Çevremizdeki abidevi ağaçlar tespit edilmeli ve tescillenmeli.

Böylece, ekoturizm saçmalığının önlenmesine vesile olunmalı... Yine, çevreye zarar veren hes, jes, ges, res gibi enerji şirketlerinin illegal yapılanmalarına, ben yaptım oldu, istim arkadan gelsin, göç yolda düzelir tavırlarına da karşı durulmalıdır...

Yukarıda yazdıklarımız olduğunda, hem hukuka hem de kanun uygulayıcılarına yardımcı olmuş, oluruz.

Ha!

Son sözümüz de bizim denetlemediğimiz hiçbir faaliyeti de baştan "ret" ettiğimizi de ifade etmek isterim.

Çünkü, total çevre etki değerlendirilmesi yapılmamış hiçbir faaliyet mutluluk getirmez...

Yine, yarış atını çift sürmede, eşeği yarış atı olarak kullanmak  da kimseye fayda getirmez...

Her şey dengeli ve akılcı bir yönetimle uygulanmalıdır...

Bizim, dediklerimiz yapılırsa, insanımızın insanca yaşamasını sağlamış oluruz.

Yaşadığımız çevreden haz duyan, mutluluk içinde ömür süren kişilerin yaşadığı topraklarda huzur olur, güven olur...

İnsanca yaşam olur...

10 Aralık İnsan Hakları Günümüz kutlu olsun...