17 Ağustos 1999 depremi üzerine bir hatıra. Özkul Çobanoğlu' na çok teşekkürler.
Habil Alısoy'dan bir ALINTI..
3 saat · Sabunçu, Baku, Azerbaijan ·
"Tarih, 17.08.1999. Yer, İstanbul. Universite bitiş sınavlarına çalışıyoruz. Nöbetçi yurt Abdi İpekçi ve biz orada kalıyoruz. O gece saat 3 ve arkadaşım Xaqani Memmedov la mahelledeki internet kafede yarınki sınava çalışıyoruz. Bir baktım ki, duvar içe doğru geldi. Hakani, deprem, dedim. O da şaka yaptığımı sandı ve işine devam etdi. İkinci dalgada Hakaniyle dışarı fırlamıştık. Deprem o kadar güçlüydü ki, kaçacak yer bulamıyorduk. Çok korkunçtu. İnsanlar uykudan durup sokaklara fırlamıştı. Merkez üssü Kocaeliydi. Amma İstanbul ve çevresi de etkilenmişti. Her kes telefona sarıldığından haberleşme kilitlenmiş ve biz bir kaç gün memlekete yaşadığımız hakta haber verememiştik. Ailelerimiz çok tedirgin olmuştu.
İstanbul Üniversitesinde öğrenciyken Atatürk Öğrenci Sitesi Ülkücü reislerimizden Mustafa Çınar bana geldi ve Şirinevlere uğrayacağız, dedi. Mesele nedir, reis, dedim. Bir mobilyacı iş adamı her Türk Cumhuriyetlerinden bir öğrenciye burs vermek istemiş ve biz de sizi seçtik, dedi. Beraberce onun iş yerine gittik. İş adamının adı Lütfü Sunman idı. Çok samimi ve Türk dunyası sevdalısıydı. Bizlere burs vermek istediğini ve bu işi Allah rizası için karşılıksız yaptığını açıkladı. O bize 5 ay burs verdikten sonra İstanbuldaki işini kapatdı ve Adapazarına taşındı. Ancak ben onunla irtibatı koparmadım.Onun iyiliğini unutamazdım. Her bayramda arardım. O gece de deprem merkezi Adapazarıydı. İlk aklıma onun ailesi geldi. Aradım. Ancak Lütfü abiye ulaşılmıyordu. Onun da ölmüş ola bileceğini düşündum.Denizler ceset kokuyordu ve İstanbulda biz o acıyı yaşıyorduk. Arada hep arıyordum, numarasını. Kapalıydı, telefonu. Depremden 6 ay geçmişti. Ama ben umudumu itirmemiştim. Başka bir akrabasını da tanımıyordum ki, en azından sorayım. Bir daha arayayım dedim. Telefon caldi. Sevindim ve heyecanlandım. Karşı tarafta kim olacak, acaba, diye düşündüm. Telefonu açtı ve efendim; dedi. Aman, allahım! Oydu. Lütfü Sunman sağdı. Sevincimden konuşamıyordum. Kisa bir aradan sonra, abi, her kes iyi mi? İyidir, bin şükür, dedi. Nasıl oldu da sağ kaldınız, diye sordum. Duyğulanarak, O gece bizim apartmanda her kes vefat etdi. Sadece bizim aile sağ kaldı ve binada sadece bizim daire tam çökmedi, dedi. O an aklima bizlere ettigi yardimlar geldi. Belki de öğrencilere ve ihtiyaç sahiplerine yaptığı yardımlardan dolayı onlari korumuştu, Allah!
Ben daha sonra Adapazarında onların evini ziyaret ettim. Hasret giderdik. Simdi de onunla ve ailesiyle irtibatdayım. Baküde misafirimiz oldular, ailece.
17 Ağustös depreminden 18 sene geçse de Türkiye'min o zor günlerini unutmadık. Evet, anadolu insanı o yaraları sardı, Türkiye daha da güçlendi ve Türk Dünyasının umut yeri oldu.
Bizler bu gün aile sahibi ve iş sahipleriyiz. Belki mesafe olarak Türkiye'den uzaklardayız. Ama kalbimiz her an anadoluyla, canımız, Türkiye'mizle çarpmaktadır. O büyük facianın yıldönümünde acı günlerimizi hatırlıyor ve faciada hayatını kaybedenleri rahmetle anıyoruz. Allah milletimize bir daha böyle bir acı yaşatmasın!"