YALAN YARIŞI
Geçmiş bir zamanda cimri padişahın biri “Yalan yarışı” açmış.
Kim inanılması mümkün olmayan bir yalan söylerse yarışı o kazanacak ve padişah tarafından bin altınla ödüllendirilecekmiş.
Ülkenin en usta yalancıları marifetlerini göstermeye başlamışlar.
Bir tanesi şöyle demiş:
-“Padişahım, ben gökyüzüne merdiven kurdum.”
Padişah karşılık vermiş:
-“Olabilir, mümkündür.”
Bir başkası şu palavrayı sıkmış:
-“Padişahım, ben okyanusun üzerine köprü kurdum.”
Padişah buna da:
-“Olabilir, mümkündür” diye karşılık vermiş.
Daha birçok usta yalancı usturuplu yalanlar söylemişler.
Ama padişah hepsine “Mümkündür, olabilir” demiş.
Hiçbirine “Olamaz” dememiş.
Ama akıllının birisi padişahı kendi silahıyla tongaya düşürmüş:
-“Padişahım, sizin merhum pederinizin, benim merhum pederime bin altın borcu vardı” deyince padişah yerinden fırlamış ve:
-“Olamaz bu adam yalan söylüyor” demiş.
Adam da kazanmanın verdiği gururla “Doğru söylüyorsam bana bin altınımı verin, eğer yalansa yine bin altınımı verin” demiş ve kazanmış…
UKALA EŞEK
Adamın birinin yolda otomobili bozulmuş, dağ başında ortada kalmış.
Açmış motor kapağını, arızanın nerede olduğunu anlamaya çalışıyor, birdenbire arkasından bir ses gelmiş:
-“Platine bak meme yapmıştır!”
Dönmüş bakmış bir eşek;
Başka da kimseler yok etrafta, afallamış.
Şaşkın şaşkın bakarken eşek tekrarlamış: -“Aptal aptal suratıma bakacağına, platine bak diyorum sana, meme yapmıştır.”
Adam bir eşeğin konuşabileceğine akıl erdiremediğinden dehşete düşmüş ve kaçmaya başlamış...
Deliler gibi koşarken köylünün biri yolunu kesmiş:
-“Hayrola hemşerim, peşine ayı mı düştü?”
-“Ne ayısı yahu arabam bozuldu...”
-“Eeee?”
-“Bir eşek gelip konuştu.”
-“Ne dedi?”
-“Arıza platindendir, platin meme yapmıştır, dedi.”
Köylü başını sallayarak:
-“Dinleme sen onun lafını... O, otomobil motorundan değil, traktör motorundan anlar! Ukalalık yapmış…”
KARIŞMA
Adamın biri köpeğinin tasmasından tutmuş yolda giderken, hoşlanmadığı bir komşusuyla karşılaştı.
Komşu sordu.
-“Bu eşekle nereye gidiyorsun?”
-“Yahu bu köpek be. Köpekle eşeği birbirinden ayıramıyor musun?” diye tersledi.
Komşu, aldırış etmeden:
-“Ben köpekle konuşuyorum. Sen ne diye söze karışıyorsun!”
TESELLİ
İki kadın baş başa vermiş konuşuyorlar. Bir tanesi:
-“Çok üzülüyorum. Kocamın benimle sırf param için evlenmiş olduğunu artık iyice anladım.”
Öteki teselli etmiş:
-“Ne diyorsun? Demek kocan, göründüğü kadar aptal değilmiş!”
RÜZGÂR MESELESİ
Bir yıl önce tatil yaptığı Hollanda köyünü çok beğenen bir turist, bir yıl sonra aynı köye gittiğinde eskiden üç tane olan yel değirmenlerinden sadece birinin yerinde durduğunu görmüş.
Diğer ikisinin akıbetini sormak için ilk rastladığı köylüye sormuş:
-“Ahbap geçen yıl geldiğimde burada üç yel değirmenim vardı. Şimdi bir tane kalmış. Acaba diğer ikisini niye söktüler?”
Sorunun cevabını bilmeyen köylü biraz düşündükten sonra:
-“Vallahi beyim, demiş; bu yıl pek rüzgârlı değildi. Belki de rüzgâr sadece bir değirmeni çevirmeye yetmiştir!”
AZRAİL
Azrail İki kafadar uçaklar hakkında konuşuyorlardı.
Biri şöyle ahkâm kesti:
-“Bugün en emin vasıta uçaktır. Korkacak hiç bir şey yok. Eğer zamanın gelmişse ve Azrail seni ararsa, yerde de olsan, gökte de olsan bulur...”
Öteki cevap verdi:
-“İyi ama ya Azrail canını almak için bir pilot arıyorsa, ben ne halt edeyim...”
İl halkı, valinin elinden kurtulmak için padişaha haber yollamışlar:
-“Aman padişahım, bizi bu adamın elinden kurtar, hepimizi soyup soğana çevirdi, rüşvetinden el aman, gözü doymuyor...”
Haber Padişaha gidinceye kadar vali tarafından duyulmuş ve şehrin ileri gelenlerinin hepsi vali konağına davet edilmiş...
Herkes telaş içinde “Yine ne isteyecek?” diye konağa gelmiş, ama korktukları başlarına gelmemiş, vali herkese ikram üzerine ikram, iltifat üzerine iltifat etmiş, sonra sofraya oturmuşlar, yemişler içmişler, kahveler gelince vali uşaklarına emretmiş:
-“Şu sandığı getirin...”
Sandık gelmiş, kapağı açılmış, içi altın, gümüş, pırlanta gibi değerli şeylerle dolu.
Vali sandığı işaret ederek:
-“Bakın ağalar, beyler! Şu sandığın dolmasına bir karış kaldı. Sandık doldu mu benim işim tamam! Ama ben gidersem yerime gelecek olan vali boş sandıkla gelecek, haberiniz olsun, benden söylemesi!”
PASTIRMA
Şakacı taşralının biri Kayseriliye sorar:
-“Kayserililer eşek etinden pastırma yaparlarmış doğru mu?”
Kayserili cevap verir:
-“Kayseri'ye gidersen, hiç merak etme, sana dokunmazlar.”
HANGİSİ ZOR
Albert Einstein'a sormuşlar:
-“İnsanoğlu, atomu parçalayıp nükleer enerji elde etmesini biliyor da, tüm insanlığı yok edecek nükleer bomba tehlikesini neden önleyemiyor?”
Einstein'ın cevabı şöyledir:
-“Politika fizikten daha zor öğrenilir de ondan...”
KAPLAN
Kadın, kılı kırk yararcasına inceledikten, çekişe çekişe pazarlık ettikten sonra kaplan kürkü mantoyu almaya karar verdi.
Yine de, parayı öderken sormadan edemedi:
-“Yağmurda da giyilebilir, değil mi?”
Satıcı ilginç bir güvence verdi:
-“Aman hanımefendi, şimdiye kadar yağmur altında hiçbir kaplanın şemsiye ile dolaştığı görülmemiştir!”
CANIM ÇIKTI
Köylüler aralarında söz birliği etmişler, köyün imamına bir şaka yapmayı kararlaştırmışlar.
Numaradan köylünün biri ölü taklidi yapmış, cenazesinin yıkanması için hocayı çağırmışlar.
Hoca cenazeyi yıkamak için içeri girmiş kapıyı kapamış.
Yarım saat geçmiş...
Bir saat geçmiş...
İki saat geçmiş...
Herkesi bir merak sarmış...
Her ölüyü 15 dakikada yıkayıp paklayan hocaya ne oldu diye merak etmiş herkes.
İki buçuk saat sonra hoca efendi kan ter içinde dışarı çıkmış.
Hemen koşup sormuşlar:
-“Hoca efendi ne oldu?”
Hoca kızgın:
-“Yarı ölü, yarı diri herifleri bana yolluyorsunuz, işini bitirip, ruhunu teslim ettirinceye kadar canım çıktı!”
VERESİYE
Saçları dökülmeye başlayan orta yaşlı adam, saçlarını ustura ile kazıtmanın saç dökülmesini önleyeceğini duymuştu.
Bir denemek için berbere gitti.
Sırası gelince koltuğa oturdu:
-“Aman ustacığım, perdahlı bir ustura çek saçlarıma... Ama az önceki müşteride olduğu gibi kesik istemem. Beni elaleme rezil etme.”
-“Siz hiç merak etmeyin beyim. O veresiye tıraş oluyor da, hesap karışmasın diye çentik attım onun kafaya...”
GAZETE
Üç soyguncu bankayı soyduktan sonra kaçıp ormanda buluşmuşlar.
Birisi: -“Şu paralan sayalım” demiş.
İkincisi: -“Boş ver yahu, nasıl olsa yarın gazeteler yazar, öğreniriz” diye itiraz etmiş.
Üçüncüsü yerinden fırlamış:
-“Deli misiniz yahu, yarın her gazete ayrı ayrı şeyler yazar, birbirimize gireriz...”
ALLAH KERİM
Padişaha Hindistan'dan nadide bir kumaş gelmiş.
Padişah terzi başını çağırmış:
-“Bak” demiş, “…bugün çarşamba, cumaya kadar 12 düğmeli bir elbise dikeceksin. Ama düğmeleri altından olacak. Düğmeleri de sen kalıba döküp yapacaksın...”
Terzi başı: -“Ama...” diyecek olmuş.
Padişah kükremiş: -“Aması... Kellen...”
Terzi çaresiz evine çekilmiş.
Eli ayağı titriyormuş.
Olanları duyan karısı teselli etmiş:
-“Bak kocacığım, sen şu işe bir başla, gerisi Allah kerim...”
Terzi, önce düğmelerden başlamış.
Altın düğme dökmek için önce çivi dökmek, sonra da bunu büküp yuvarlatmak gerekiyormuş.
Terzi cuma günü şafak sökerken zahmetle ancak çivileri dökebilmiş.
Düğme haline getirmeye çalışıyorken kapı çalmış.
Terzi korkudan kireç gibi bir yüz ve titreyen bacakları ile kapıyı açmış, karşısında üç zaptiye:
-“Padişah hazretleri dün gece hakkın rahmetine kavuştular. Tabut için altın çivi lazım. Sen elbiseyi boşver, çivileri hazırla...”
NE OLACAK
Adam papağan satın almak üzere bir dükkâna girmişti.
Bir ayağına başka, ötekine başka kurdele bağlanmış bir papağan görerek, mağaza sahibine bunun nedenim sordu:
-“Sağ ayağındakini çekerseniz, ‘İngilizce’, sol ayağındakini çekerseniz ‘Türkçe’ konuşur.”
Müşteri sordu:
-“Ya ikisini de çekersem ne olur?”
Papağan dayanamayarak lafa karıştı:
-“Ne olacak, düşerim salak...”
EŞEK
Çobanın köydeki lakabı “Eşek” miş. Herkesin dilinde “Eşek geldi, eşek gitti, eşek şöyle, eşek böyle...”
Karısı bir gün dayanamamış:
-“Git ağaya yalvar yakar, senin lakabını değiştirsin.”
Çoban denileni yapmış, sevinç içinde koşarak eve gelmiş:
-“Değiştirdi, değiştirdi! “
-“Ne koydu?”
-“Artık lakabım eşek değil, sıpa...”
Kadın dizlerini dövmeye başlamış:
-“Vay başıma gelenler, sen büyür yine eşek olursun!”
LAHANA
Manava giden müşteri tezgâhtara rica etmiş:
-“Şu lahanayı bölüp bana yansını verir misiniz?”
-“Bölemeyiz” demiş tezgâhtar.
-“Neden bölemiyorsun, nasıl olsa kiloyla satılmıyor mu?”
-“Reyon şefimiz izin vermez, bölemeyiz...”
-“Git kendisine sor bakalım belki izin verir.”
Tezgâhtar hafif sinirli bir halde, koridorun ucunda oturan şefin yanına yürümüş.
Müşteri de peşinden...
Ancak tezgâhtar müşterinin arkasından geldiğini fark etmemiş.
Reyon şefine sormuş:
-“Dangalağın biri lahanayı kes, yarısını ver diyor, ne yapayım şefim?”
Tezgâhtar sözünü bitirirken arkasında birisinin durduğunu hissetmiş.
Bir de dönüp bakmış ki müşteri kendisini dinliyor...
Hafif kızararak devam etmiş:
-“Lahananın diğer yarısını da bu beyefendi istiyor!...”
İŞLER YOLUNDA
İstanbul'a yeni gelen köylü, sabahleyin altınları vitrine dizilmemiş olan kuyumcu dükkânının vitrinini merakla inceliyordu.
Kuyumcunun çırağı, onunla alay etmek için: -“Hemşerim” dedi, “…ne bakıyorsun öyle?”
-“Hiç... Bu dükkânda ne satılır diye merak ettim de...”
Çocuk güldü:
-“Eşek kafası satılır.”
-“Allah versin... Alışverişiniz yolunda olmalı...”
-“Nereden bildin?”
-“Baksana, koca dükkânda seninkinden başka kalmamış!”
MEKTUP
Adamın biri arkadaşına dert yanıyordu:
-“Sorma başıma gelenleri”, dedi. “…biliyorsun geçen yıl trende bir kızla tanışmıştım. Bana pek yüz vermemişti. Ben de her gün kendisine bir kart yolluyordum. Sonunda ne oldu biliyor musun?”
-“Ne oldu?”
-“Kız evlenmeye karar vermiş.”
-“Öyleyse tebrik ederim seni, hayırlı olsun...”
-“Yok canım benimle değil. Her gün kapısını çalıp, benim gönderdiğim kartları götüren postacı ile...”
KAZIN AYAĞI
Adamın biri psikoloğa dert yanıyormuş:
-“Aaa beyefendi! Her gece rüyamda neler çektiğimi, ne ecel terleri döktüğüm bir bilseniz...”
Psikolog sormuş:
-“Hayırdır inşallah! Ne gibi şeyler görüyorsunuz rüyanızda?”
Ağlamaklı bir sesle cevap vermiş:
-“Neler neler... Bir eğlencedir, bir şamatadır gırla gidiyor. İçkiler, enfes yiyecekler, çalgı, çengi... Her şey... Vur patlasın çal oynasın...”
Psikolog gülmüş:
-“İyi ama beyefendi, daha ne istiyorsunuz işte. Keşke ben de her gece böyle eğlenceli rüyalar görsem daha ne isterim ki...”
Adam derin bir of çektikten sonra:
-“Kazın ayağı hiç de sandığınız gibi değil... Her şey iyi güzel de sonunda onca milletin hesabını hep ben ödüyorum...”