Geçtiğimiz pazartesi günü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele günü idi. Günün anlam ve önemiyle ilgili olarak yapılacak olan eylemler bazı illerde engellendi. Aslında kadınlarımız şiddetten ve kadın cinayetlerinden şikâyet edeceklerdi.

Memlekette kadın cinayetleri ne yazık ki bir türlü önlenemiyor. Bu sene 400’den fazla Türk Kadını cinayete kurban gitti. Çoğu cinayet sabıkalı koca ve eski kocalar tarafından işlendi. Sadece bu iktidar döneminde altın binden fazla kadınımız hunharca katledildi.

Okuma yazma bilmeyen geri kalmış ülkelerden bile kötü durumda olan ülkemizde kadın cinayetlerinin sağlıklı bir şekilde sorgulanması gerekiyor. Aksi takdirde önüne geçmek mümkün olmayacak. Kadın cinayetlerinde ne yazık ki dünyada ön sıralardayız. Boşanan kadınların önemli bir kısmı, evini terk eden kız ve kadınların çoğunluğu, mutlaka dayağa, tacize veya cinayete maruz kalıyor. Hatta kadın sığınma evlerine yerleşen kadınların bile bir kısmı cinayete maruz kalıyor ve hayatını kaybediyor. Cinayetleri gerçekleştirenlerin çoğunluğunun erkek ve yakın çevreden oluşu ayrı bir problem olarak ortaya çıkıyor.

Türkiye’de kadına yönelik şiddet eylemleri her yıl dünya kadınlar günü başta olmak üzere farklı özel günlerde dile getiriliyor, daha sonra da pek üzerinde durulmuyor. Erkekleri yetiştirirken anneler büyük ihtimalle kadın canisi olmasına özen gösteriyorlar. Yoksa her Allahın günü kadın mı öldürülür.

Kadın cinayetlerine yönlendirmede erkeklikle ilgili konular başta olmak üzere, törelerle ilgili yüzlerce sebep bulunmaktadır. Erkeklerin sünnet olması ve erkekliğe adım atma kavramından tutun da erkekler ağlamaz ağlatır kavramına kadar küçük de olsa şiddette etkili olan unsurlar sürekli beslenmektedir.

Vakaların temeline inildiğinde kadına yönelik şiddetin özünde yine kadınlar bulunmaktadır. Çocuk karakterini, mizacını daha çok anne elinde iken almaktadır. Bir yerde kadına şiddet uygulayan, kadını ikinci sınıf yapan, orantısız güç kullanan erkekleri de kadınlar, diğer bir deyişle anneler yetiştirmektedir. Bir yerde kadınlar, şiddete hayır diye meydanlara dökülürken, kendi iç hesaplaşmalarını da yapmalıdırlar. Anne eğitimiyle ilgili ülkemizde ciddi bir sorun vardır. Sokakta münakaşa veya kavga eden çocuğa, ‘git sen de vur’ diyen annelerimiz, hala çoğunluktadır. Şiddeti doğuran unsurların kökeninde annelerin oynadığı rol çok yüksektir. Her olayda çocuğa doğruyu yanlışı, haklıyı haksızı gösterecek, öğretecek olan birinci güven unsuru annedir.

Kadın eğitimine önem veren toplumlar, kadına yönelik şiddetin önüne geçmişlerdir. Ülkemizde kız çocukları okumaz zihniyeti hala bazı bölgelerimizde güncelliğini korumakta ve bu bölgelerimizde kadına yönelik şiddet oranları yüksektir. Annenin iyi yetişmediği yerde, sağlıklı birey yetiştirmenin imkânı olmadığı kabul edilmek zorundadır. Gösteri ve yürüyüşlerle, şiddeti protesto etmelerle toplumu uyarmak belki mümkündür. Ancak şiddetin önüne geçmek mümkün değildir. Sorunun içindedir aslında çözüm. İyi annenin elinden kadına el kaldıran evlat yetişir mi?