BİR FISKE
Örnek Evlilik
Arkadaşları, yeni evli gence, bir çay sohbetinde: "Sen evleneli neredeyse bir sene oldu, ama maşallah sizin evden çıt çıkmıyor, siz hiç tartışmaz mısınız?" diye sorarlar.
"Hayır" diye cevaplar yeni evli genç ve ilave eder: "Akşam işten geldiğimde, kapı açılınca hanıma şöyle bir bakarım. Eğer hanım, eteğinin ucunu belinde topladıysa bilirim ki hanımın günü iyi geçmemiş ve havası yerinde değil. Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum. Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım. O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder. Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz."
Dinleyenlerden biri: "Peki birader, kapı açıldı, yenge eteğin ucunu belinde toplamış, sen de fesin püskülünü soldan sarkıtmışsın. İki taraf da asabi, o zaman ne olacak?" diye sormuş.
Ötekiler de; "Hah! Şimdi ne olacak?" demiş içlerinden.
Genç gülümsemiş;
"Bundan kolay ne var, fesin püskülünü hafif bir fiskeyle soldan sağa atarım, demiş."
MÜDÜRLÜK
Müdürlük Desenize!
Kızın babası:
-"Eee, damat bey oğlumuzun işi nedir?"
Damadın babası:
-"Facebook'da 56.034 kişilik sayfası var!"
Kızın babası:
-"O nasıl bir iştir?"
Evin ufak çocuğu atlar:
-"Baba 56.034 kişiyi yönetiyo, sorunlarıyla ilgileniyo, paylaşımlar yapıyor…"
Kızın babası:
-"Siz şuna kısaca müdür desenize! Verdim Gitti…"
SERVET!
Bir gazeteci, ülkenin en zenginlerinden, 65 yaşlarında bir iş adamıyla röportaj yapmaktadır.
Sorar: "Efendim, bize bugünlere nasıl geldiğinizi, bu serveti nasıl oluşturduğunuzu anlatır mısınız?"
"Zevkle... 1920'lerin sonuydu. 1. Dünya Savaşı'nın etkileri yeni yeni siliniyordu, benimse cebimde birkaç sentten başka bir şey yoktu. Cebimdeki 5 sentimle, bir elma aldım. Akşama kadar onu parlatıp, 10 sente sattım. O gece sabahı zor ettim. Ertesi sabah, 10 sentimle 2 elma aldım ve onları da sattım. Sonra yarım kasa elma aldım aynı işlemi yaparak iki katı paraya sattım. Böyle çalışarak, bir ay sonunda, 50 dolardan fazla para kazanmış oldum.”
Gazeteci merakla sormuş: “Bir sonraki aylar katlayarak kazandınız ve…”
Adam lafını kesmiş: “Yooo, öyle olmadı… Ertesi ayın başında, karımın dedesi öldü ve bize 20 milyon dolar miras bıraktı..."
YANLIŞ MAİL
Adamın biri yeni ulaştığı otele kaydını yaptırır. Odasına girdiğinde masada bir bilgisayar görür ve karısına e-mail atmaya karar verir.
Fakat yazdığı mesajı farkında olmadan yanlış bir adrese gönderir...
Tam bu sırada farklı bir yerde kadın, kocasının cenaze töreninden evine yeni dönmüştür ve bilgisayarındaki maili görür, arkadaşlarından geldiğini düşündüğü maili okuyunca olduğu yere yığılıp kalır.
Odaya giren annesi yerde yatan kızını ve ekrandaki mesajı görür.
"Kime: Sevgili karıma
Konu: Yeni ulaştım.
Tarih: 16 Mayıs 2004
Benden haber aldığına şaşıracağından eminim. Burada bilgisayar var ve sevdiklerimize e-mail gönderebiliyoruz. Buraya yeni ulaştım ve kaydımı yaptırdım. Her şey yarın senin buraya geleceğini düşünülerek hazırlanmış. Seninle buluşmayı dört gözle bekliyorum. Umarım benim gibi sorunsuz bir yolculuk geçirirsin.
Not: Burası çok sıcak."
TAKSİ ŞOFÖRÜ
Taksicilikte ilk günü olan şoförün taksisine binen müşteri, şoföre bir şey sormak için hafifçe omzuna dokunur.
Omzuna dokunulmasıyla şoför bir çığlık atıp, direksiyonun kontrolünü kaybeder ve kaldırıma çıkıp, bir vitrinin önünde arabayı durdurur.
Hışımla arkasına döner ve:
-"Bir daha bunu yaparsan gözünü patlatırım!" diye bağırır.
Müşteri korkmuştur:
-"Ufacık dokunmanın sizi bu kadar korkutup sıçratacağını düşünemedim, özür dilerim" der.
Kendini toparlamış olan şoför, müşteriye dönüp:
-"Haklısınız, sizin kabahatiniz yok, bugün benim taksicilikte ilk günüm, 25 senedir cenaze arabasında şoförlük yapıyordum da!"
SİZ NE YAPARDINIZ?
Mahkemede hâkim davacıya sormuş:
-“Kazadan sonra size ‘Nasılsınız?’ diye soran otoyol polisine ‘Çok iyiyim, harikayım’ demişsiniz… Şimdi ise tam tersini söylüyorsunuz ve tazminat istiyorsunuz!"
"Efendim atım Karataş..." diye söze girmek istemiş adam.
Ancak hâkim kesmiş lafını: "Bırak şimdi atını matını… Olayı anlat."
-"Efendim, müsaade ederseniz olayı arz edeceğim… Atım Karataş ile otoyolda giderken kamyonun biri bize çarpınca ikimiz de yolun kenarına fırladık… Müthiş canım yanıyor ve kımıldayamıyordum zira ayağım kırılmıştı. Fakat yattığım yerden atımın acı dolu feryatlarını da duyuyordum… Tam o sırada otoyol polisi geldi, atın iniltilerini duyunca ona yöneldi, tüfeği ile tam alnının ortasından vurdu… Elinde dumanı tüten tüfekle benim yanıma gelerek, ‘Atının ayağı çok kötüydü vurdum onu’ dedi ve ‘Peki, sen nasılsın bakalım?’ diye sordu. Affedersiniz ama siz olsaydınız ne yapardınız!"
BİLMEDİĞİ
Küçük çocuk, keman dersi için evde prova yapıyor, babası da oturmuş gazete okuyordu.
Evin köpeği de çocuğun kemanından çıkan melodilere havlayarak eşlik ediyordu.
Bu gürültüde babanın gazete okuması mümkün mü? Bir duruyor, iki duruyor, ama ne çocuk keman çalmayı ne de öteki havlamayı kesiyordu.
En sonunda baba, oğluna seslendi:
"Oğlum, şunun bilmediği bir parça çalsana!"
LÂ HAVLE
Meşhur Cimri Paşa, atlar için arpa alınması gerektiğini söyleyen seyislerine kızar ve her seferinde ‘Lâ Havle’ çekermiş.
Bir gün atları dermansızlıktan yığılıp kalınca, hiddetle sormuş.
-“Atlarıma ne oldu?”
Seyis, cevabı yapıştırmış:
-“Ne olacak efendim, ‘Lâ Havle’ yiye yiye ‘Ve Lâ Kuvvete’ oldular.”
AKORDEON
Adam son derece gururlanarak kendinden bahsediyordu:
-"Ben akordeonu alıp çalmaya başlayınca herkesi ayağa kaldırırım."
Arkadaşı şaşırır:
-"Demek o kadar ustasınız bu enstrümanda!"
-"Yok canım, ben sadece milli marşı çalmasını bilirim…"
ÜNİVERSİTE FARKI
Üniversiteyi yeni bitiren bir genç iş arayıp buluyor. İlk çalışacağı gün patronu geliyor:
-“Hey sen al şu bezi yerleri silmeye başla.” Genç:
-“Ama efendim ben üniversitede okudum.” Patron:
-“Ha o zaman başka… Ver bezi, ben sana nasıl yapacağını göstereyim.”
DÜNYANIN EN KISA FIKRASI
"İki kadın bir gün sessizce oturuyorlarmış"
Bir bilgeye sormuşlar:
-“Bir insanın zekâsını nereden anlarsınız?''
-“Bilge ‘Konuşmasından’” diye cevap vermiş.
-''Ya hiç konuşmazsa?'' demişler;
-''O kadar akıllı insan yoktur ki...''
GAZETE SATICISI
Gazete satıcısı, tuttuğu köşesinde bağırıyordu:
-"İkinci baskııı... 10 lira... İkinci baskııı... 10 lira..."
Birisi parayı ödedi, gazeteyi aldı gitti.
Biraz sonra geri dönüp, söylenmeye başladı:
-“Niye yalan söylüyorsun? 10 liraya sattığın gazetenin üzerinde ‘Fiyatı 5 lira! yazıyor.”
Gazete satıcısı, pişkin:
-"Aman amca! Sen gazetenin her yazdığına inanacak kadar saf mısın?"
ADANALI İLE KARSLI
Adanalı ile Karslı iki arkadaş memleketlerinin ne kadar soğuk ve sıcak olduklarını anlatıyorlardı.
Karslı:
-"Bizim oralar öyle soğuk olur öyle soğuk olur ki, kışın inekleri sağabilmek için altlarına mangal koyup onları önce ısıtmak zorunda kalırız."
Adanalı, buna cevaben şöyle dedi:
-"Sorma arkadaş, bizim Adana'da da öyle sıcaklar olur ki, tavuklar haşlanmış yumurta yumurtlamasın diye buz yuttururlar."
MAYMUN
Kadın bebeğiyle otobüse binerken otobüs şoförü kendini tutamayıp şöyle demiş:
-"Aman tanrım ne kadar çirkin bir bebek..."
Kadın sinirle biletini kutuya basmış, en arka tarafa geçmiş, bir adamın yanındaki boş yere oturmuş.
Adam dönmüş kadına;
-"Özür dilerim. Acaba az önce şoförle aranızda ne geçti?"
Kadın:
-"Büyük bir terbiyesizlik etti. Hakaret etti..."
Adam:
-"Bir kamu görevlisi insanlara hakaret edemez. Suç teşkil eder."
Kadın:
-"Doğru. Gideyim de şunu bir azarlayayım."
-"Merak etmeyin, ben maymununuza gözkulak olurum..."
PAPAĞAN
Adam, papağanını gümrükten kolay geçirebilmek için bir kutuya koymuş, üstüne de "Kırılacak eşya" diye yazmış.
Gümrük memuru yazıyı okuyunca, kutuyu şöyle bir silkelemeye başlamış.
Aynı anda içeriden papağanın sesi duyulmuş:
"Şangur şungur.. Şangur şungur."
PİRİNÇ PİLAVI
Acıkmış olarak eve dönen çocuk annesine: "Akşama ne var?" diye sorunca,
Annesi: "Saymakla bitmez oğlum" der.
Çocuk: "Güzel, nelermiş bunlar?" deyince, annesi gülümseyerek cevaplar:
"Pirinç pilavı!"
5 KURUŞ
Nasrettin Hoca yolda yürürken, biri ensesine öyle bir vurmuş ki, nerdeyse yere düşecekmiş, hiddetle dönüp bakmış; karşısında tanımadığı genç bir adam. Nasrettin Hoca sormuş:
-“Ne cüretle vuruyorsun?"
-"Özür dilerim hocam, sizi birine benzettim, küçük bir hata yaptım, ama siz de pireyi deve yaptınız.”
-“Yürü o zaman, kadıya gidiyoruz!"
Gitmişler kadıya, ikisini de dinleyen kadı efendi, Nasrettin Hoca'ya vuran gencin akrabasıymış.
Kadı efendi, Nasrettin Hoca'yı yumuşatıp, akrabasını kurtarmaya çalışmış:
-“Hoca, hislerini anlıyorum. Bu durumda herkes aynı şeyi hissederdi. Şimdi bu genç adam kendine bir tokat atsa, kabul eder misin?"
Nasrettin Hoca ısrar etmiş:
-“Olmaz, mahkeme yapılsın."
Kadı efendi, bunun üzerine akrabası olan genç adama dönüp kararını vermiş:
-“Ceza olarak Nasrettin Hoca'ya 5 kuruş ödeyeceksin, hemen gidip getir!.."
Nasrettin Hoca, para almaya giden genç adamın dönmesini beklemiş.
Bir saat geçmiş, iki saat geçmiş, ama genç adam ortalıkta gözükmüyormuş.
Mahkeme kapısının kapanma saatine kadar bekleyen Nasrettin Hoca, dayanamamış ve kadı efendinin ensesine okkalı bir tokat indirdikten sonra demiş ki:
-“Kusura bakma kadı efendi, daha fazla bekleyememem, gelirse söyle ona; 5 kuruşu sana versin!.."
KÖTÜ ALIŞKANLIK
Doksanlı yaşlara yaklaşmış iki yaşlı kadın sohbet ediyorlarmış.
-“Benim bey bu sıralarda kötü bir alışkanlık edindi. Tırnaklarını yemeye başladı. Ne yaptıysam vazgeçiremedim. Sinirlerimi bozuyor."
Diğer kadın ise cevaben:
-“Haklısın benimki de bir ara başladı ama uyguladığım tedbirlerle tırnak yemesini engelledim." der.
-“Çok iyi! Ne yaptıysan bana da öğret lütfen."
-“Çok basit dişlerini sakladım."
GÜVEN
Adamın biri gazetedeki iş ilanı üzerine gelmiş ve sırası gelince görüşmeye girmiş.
İş ilanında üniversite mezunu, iyi Fransızca konuşan, pazarlama konusunda tecrübeli bir yönetici arandığı yazıyormuş.
-“Hoş geldiniz, hemen başlayalım. Hangi üniversite mezunusunuz?”
-“Üniversite mezunu değilim.”
-“Öyle mi? O zaman yabancı dilinize güveniyor olmalısınız.”
-“Yabancı dil bilmem.”
-“Demek bilmiyorsunuz. O zaman tecrübenize güvenerek geldiniz.”
-“Pazarlama konusundan anlamam.”
-“O zaman niye geldiniz canım kardeşim?”
-“Bu işte bana güvenmeyin. Onu demeye geldim.”
MESLEK
Birinci sınıfa başlayan çocuklara öğretmen, babalarının mesleklerini soruyordu:
-“Söyle bakalım Tuna, baban ne is yapıyor?” Tuna:
-“Otobüsleri kaldırıyor efendim” demiş.
Bir sıra önde oturan bir çocuk yanındaki arkadaşına yavaşça sordu:
-“Pekiyi anlayamadım, neymiş babası?” Arkadaşı büyük bir saflıkla cevap verdi:
-“Vinç mis, vinç!”