Ülkemizin başkaca hiçbir derdi kalmadı ve gele gele yılbaşına geldik.
2024 yılı gerçekten zor bir yıl olarak geçmişti, 2025’i hayal bile edemiyorum.
.
Tabi sadece ben değil, çoğu kimse bir adım bile önünü göremediğini söylüyor.
Ama ekonomik, ama sosyal, ama kültürel…
Nereden bakarsanız bakın bu iktidarın kurtuluş reçetesi yazması mümkün değil.
Zira ülke için bir şeyler yapmayı bırakın, “İktidarda nasıl kalırız” şeklindeki düşüncenin peşine düştüklerinden çoğu konuda saçmalamaya da başladılar.
.
Tek dertleri kendilerine oy veren vatandaşlar arasında safları sıklaştırmak, başka partilere onları kaptırmamak ve oy kemikleşmesi yaratmak olan iktidarın ortaya koyduğu politikaların ülkeye nasıl zarar verdiğini bile göremez oldular..
.
O sebeple ellerindeki tuttuklarını zannettikleri, kendi kendilerine sahiplendikleri ve sürekli arkasına saklandıkları dinimizi kullanmaya devam ediyorlar.
.
Bunun en son örneği de yılbaşı tabi.
.
Çıkmışlar fetva üzerine fetva veriyorlar.
Neye göre, kime göre?
Bilen yok.
.
Diyanet zaten bu işi baştan beri karşı nedense.
Ne istiyor?
Ne yapmaya çalışıyor bilinmiyor.
Şimdiye kadar kutlandı da ne oldu?
Ülke Hristiyan mı oldu yani?
.
Hristiyanlık meselesine de ayrıca geleyim hazır laf açılmışken.
.
Yahu insanlar yeni bir yıla girdiklerinden, eğlenmek istiyorlar bu kadar basit.
.
Kimsenin İsa ile Musa ile bir düşüncesi yok, hiç kimse din ile bu kutlamaları eşleştirmiyor.
.
Tek amaç eğlenmek.
.
Ama bizimkiler rahat durur mu?
Atanmış milli eğitim bakanımız; Devlet okullarında “Yılbaşı” ve “Noel” adı altında düzenlenen kutlamaların “Kültürel değerlere aykırı” olduğu gerekçesiyle yasaklandığını duyurmuş.
Ve yasaklamış.
.
Haberde bile dolu saçmalık var.
Hangi Noel?
Kimsenin umurunda değil.
Tek dert Yılbaşı.
Adı üzerinde “Yıl”, “Başı”.
Neymiş?
Yılınbaşı…
.
Bunun kültürel değerlere aykırılığı nerede?
Sen de aynı takvimi kullanıp, senebaşı demiyor musun yoksa?
Senin aklın başka takvimlerdeyse bilemeyiz tabi.
.
Bütçeni yaparken bu takvimi kullanmıyor musun yoksa?
Senin mali yılın başka mı?
.
Hah işte, insanlar bunu kutluyor.
“Hoş geldin 2025” diyecekler
Bunu şarkılı, türkülü söyleyince kültürel değerlere aykırı mı oluyor?
.
Ayrıca bu kültürel değerleri kim belirliyor?
Ayrıca şunu belirteyim;
Tarihte ilk defa ağaç süsleyenler de bizim atalarımız.
.
Devlet okullarında yasakladın anladık diyelim...
Peki özel okullar?
Onlar gücünü yetmiyor mu?
N’oldu?
.
Devlet okullarında da çocuklar, sınıfı süsleyecek, etkinlik yapacak, şarkılar söyleyip hep birlikte “Hoş geldin yeni yıl” diyecek.
Bunun neresinden gocundunuz Allah aşkına?
Vallahi de, billahi de 3 gündür düşünüyorum anlayamadım.
.
Yasaklamanın orijinali şöyle;
“Belirli gün ve haflarda yer almayan, milli ve kültürel değerlere aykırı yılbaşı, Noel, Cadılar Bayramı ve benzeri adı altında düzenlenen her türlü çekiliş, kutlama ve bunlara yönelik her türlü dijital, yazılı, görsel içerik paylaşımlar gibi faaliyetlerin müdürlüğümüze bağlı okullarımızda ve kurumlarımızda yapılmaması hususunda gereğini rica ederim…”
.
Şeriat devleti olsak bir nebze anlarım da, en az sizin kadar dini ve kültürü bilen olarak “Derdiniz nedir?” onu anlayamadım sayın bakan!
.
İktidardan gittiğinizde gelecek olan muhalefet bu konuda hiç yasaklama yapmayacaklar, belli.
O zaman nasıl olacak?
Seçimden seçime değerler değişmiş mi olacak acaba?
Nasıl değerse bu artık.
Adamına göre değişiyor…
KABAK ÇEKİRDEĞİ
Severim kendisini.
Hani çifte kavrulmuşu yok mu?
Çok hoşuma gider.
.
Son zamanlarda kuruyemişçilerde “Çiğ” olarak satılıyor.
Geçen sene 12 liraya aldığımız çiğ kabak çekirdeğinin paketi, şimdi 40 lira olmuş.
Allah iktidarımıza zeval vermesin.
Yüklendikçe yükleniyorlar maşallah.
Ömürleri bol olsun, başımızdan eksik olmasınlar.
.
“Haydaaa! Ne oldu şimdi sana, geri vites mi yaptın?” demeyin, Ahmet Davutoğlu’nu örnek alıyorum
Sağ olsun 2025 model geri vites modelini sunuyor bize.
Koskoca adam yanlış yapacak değil ya?
.
Neyse efendim ben kabağa döneyim tekrar, konu dağılmasın.
Bir dağılırsak CHP gibi toparlanamayız sonra.
.
Sosyal medyadan bir alıntı sunayım size.
Nusret Öker adlı vatandaş anlatmış;
“Almanya'ya gittiğim eczaneden bir şey alacaktım, raflarda bir küçük şeffaf kutuda (Sederjin kutusu kadar) kabak çekirdeğine benzer şeyler gördüm. Eczacıya ‘Bu nedir?’ diye, sorduğumda ‘Kabak çekirdeği’ dedi.
Aldım baktım, gerçekten çekirdek.
Bayağı şaşırdım.
‘Ne işe yaradığını’ sormadım, ama ‘Almanya’da ilaç gibi satıldığına göre bir işe yarıyordur’ dedim ve 15 yıldır her gün bir avuç yiyorum.
Neymiş bu kabak çekirdeği?
Her derde deva...
Aşağıdaki yazıyı kabak çekirdekçiler mi yazmış bilmiyorum...” demiş.
.
Kabak çekirdeği birçoğumuzun zevkle yediği bir kuruyemiş.
Aslında yine birçoğumuzun da bilmediği bir sağlık kaynağı.
Kabak çekirdeği ciddi bir bağırsak kurdu düşürücüdür.
Tuzsuz tüketildiğinde çok hızlı ve etkili bir şekilde tenyanın dökülmesine neden olur.
Bunun için çocuklarda 40g, büyüklerde 100g tuzsuz kabak çekirdeği yeterlidir.
.
Kabak çekirdeğinin asıl mucizesi iyi huylu prostat büyümesi (BPH) ile ilgili.
Şu an kabak çekirdeğinin BPH'ı azalttığı hatta önlediği tıbben kanıtlanmış ve kabul görmüş durumda.
Yine BPH'la bağlantılı ortaya çıkabilecek idrar yolları bozukluklarına da faydalı.
Bu mekanizma phystosterin denen bir madde sayesinde oluyor.
Kabak çekirdeği karotenoid içeriyor.
Yapılan araştırmalar karotenoidden zengin beslenen erkeklerin BPH riskinin düşük olduğunu gösteriyor.
.
Kalın bağırsak kanseri riskini azaltıyor.
Ayrıca içerdiği E vitamini ile hücre zarının oxide olarak bozulmasını önlüyor.
Sağlıklı hücreler kanserde önemli rol oynuyor.
.
Yine E vitamini geç yaşlanmamızı ve yaşlılığımızı genç gibi geçirmemizi sağlıyor.
Lif içeriği de kanserle ilişkili.
.
Lifli gıdalar kabızlık sorununu ortadan kaldırıyor.
Su tutup şişerek tokluk hissi veriyor...
Bu sayede hem bağırsaklar normal çalışıp sıkıntı yaratmıyor, hem de diyet yapmış oluyorsunuz.
.
Ama en önemlisi kabızlık önlenince antioksidan yani kanser yapan maddeler bağırsaklarda daha az kalıyor bu da kanser riskini azaltıyor.
.
Kabak çekirdeği mineraller, esansiyel yağlar ve proteinler bakımından zengin.
Ayrıca içinde kemikler ve iştah için önemli bir madde çinko var.
Bir bardak kabak çekirdeği günlük çinko, demir ve E vitamini ihtiyacımızın tamamını, yarım bardak kabak çekirdeği ise günlük magnezyum ihtiyacımızın tamamını karşılıyor.
.
Omega 3 ve omega 6 içeriği beyin fonksiyonlarının düzenlenmesine yardımcı oluyor.
Zihinsel gelişimi olumlu yönde etkiliyor. Arjinin adlı amino asit sayesinde nitrit oksik oluşumu ile damarların esnemesi ile ereksiyon ve kalp problemlerinde kullanılma potansiyeli yüksek olduğundan bu alanla ilaç yapım çalışmaları sürüyor.
.
Fosfor içeriyor.
Fosfor kemik oluşumuna yardımcı oluyor, böbrek fonksiyonlarını düzenliyor.
Sağlıklı kemikler kemik kanseri riskinin azalması anlamına geliyor.
Özellikle erkeklerde belirli bir yaştan sonra ortaya çıkan kemik erimesini önlüyor ya da azaltıyor.
.
Doymamış yağ oranı yüksek olduğundan kandaki trigliseridi düşürüyor, yani kolesterol sıkıntısının çözülmesine yardımcı oluyor.
Yine bu mantıkla ve phystosterin maddesinin de yardımıyla damar kanserine iyi geliyor.
.
Hani MFÖ’nün bir şarkısı var;
“Sen neymişsin be abi?”
Bu kabak çekirdeği neymiş be?
Her derde deva.
.
Ben bilmeyerek yiyordum, şimdi daha iştahla yiyeceğim.
Siz de deneyin;
Alman ilaç diye yiyorsa vardır bir hikmeti…
AĞA DA KİM?
Ağanın biri köyünde büyükçe bir konak yaptırmış. Açılış günü köyde yaşayan herkese yemek vermiş.
Çoluk-çocuk, kadın-erkek, akıllı-deli.
Deli lafın gelişi değil, gerçekten deliyi de davet etmiş çünkü hemen her köyde olduğu gibi o köyün de bir delisi varmış.
.
Yemekler yenmiş.
Köylüler ayrılırken Ağa, “Deliye sorun, bu konaktan ne istiyorsa alsın.” talimatını vermiş adamlarına.
.
Delinin gözü bahçede bağlı duran beyaz ata takılmış ve “Bu atı istiyorum.” demiş.
O at ise Ağa'nın gözdesiymiş. “Hayır!” demiş Ağa, “Başka bir şey istesin.”
Deli ısrar etmiş, “İlla da bu beyaz at.” diye diretmiş.
Ağa da “Hayır!” demiş, başka bir şey dememiş.
.
Ziyafet bitmiş, ayrılık zamanı gelmiş.
Deli konaktan melül-mahzun bir şekilde ayrılırken bir şeyler konuşuyormuş kendi kendine.
Ağanın dikkatini çekmiş bu hâl ve “Gidin dinleyin bakalım, bu deli ne diyor?” demiş adamlarına.
Deli sürekli şunu söylüyormuş:
“Sen isteseydin verirdi, Ağa da kim oluyor ki? Sen isteseydin verirdi, Ağa da kim oluyor ki?”
Adamları, Ağa'ya söylemiş delinin dediklerini.
“Geri çağırın ve verin atı demiş” bu defa ağa.
.
Deliye atı vermişler.
Deli, atın yuları elinde konaktan ayrılırken yine aynı şekilde söylenmeye devam ediyormuş.
Ağa adamlarına, “Bu defa ne diyor, gidin dinleyin şu deliyi” demiş.
Ne diyormuş biliyor musunuz deli?
“Sen istedin de verdi, Ağa da kim oluyor ki? Sen istedin de verdi, Ağa da kim oluyor ki?”
İKİ KADIN!
İki kadın tatilden dönmüş.
Birincisi; hemen temizlik yemek işlerine girişmiş.
Diğeri de; Hiç vakit kaybetmeden kuaföre gitmiş, saçını makyajını yaptırmış.
.
Akşam olmuş.
Birinci kadının kocası kapıyı çalmış, kadın açmış.
Adam ne görsün?
Ev mis gibi.
Yemek kokuları mis gibi.
Ama kadın per-ü perişan ve ter içinde.
Adam şuna karar vermiş;
“Böylesi güzel, temiz eve böyle bakımsız kadın olmaz” diyerek karısını değiştirmiş...
.
İkinci kadının kocası eve gelmiş.
Kadın açmış kapıyı.
Adam ne görsün?
Karşısında resmen bir afet-i devran.
Bakımlı, güzel, hoş.
Ama evi pislik götürüyor…
Adam şuna karar vermiş;
“Böyle bakımlı kadına böyle pis ev olmaz.” diyerek evi değiştirmiş.
.
Üzerinize alınacak hisse şudur;
“Ev nankördür temizlik göstermez.
Kimsenin mezar taşına çok titizdi yazmayacaklar.
Mutluluk; ‘Cif’te, Çamaşır Suyunda değil’, Gratis’de, kuaförde, güzellik salonlarındadır…”