Sabah çıktım yola, iş yerine geliyorum.
Esnaf arkadaşlar var.
Selamlaşıyoruz.
"Hayırlı işler" diliyorum.
Takılıyorlar;
"Hayrola haber çok galiba?" diye.
"Yahu diyorum burası Türkiye. Burası habersiz kalmaz. Yemin ederim İngiltere'de olsam işsiz kalırdım veya ayı tek köşe yazısı ile geçirirdim."
"Abartma ağabey" dedi biri.
"Oğlum sabah gelirken karşılaştıklarımı yazsam gazete dolar" diye cevapladım ve çektim tabureyi kapısının önüne "Söyle bir çay, anlatayım sana…" dedim ekledim; "Eğer ben İngiltere'de olsaydım aç kalırdım…"
Çayım geldi.
Oturduk karşılıklı.
Başladım anlatmaya
"Evden çıktım. Daha 'Bismillah' demeden apartmanın kapısına bir kâğıt yapıştırmışlar. Şöyle diyor;
'Çanakkale Belediyesi
Kat maliklerinin dikkatine…
Su ve Kanalizasyon müdürlüğü ekiplerince yapılan incelemelerde yağmursuyu sisteminizin, kanalizasyon sistemine bağlı olduğu tespit edilmiştir.
'Su Kanalizasyon Hizmetlerinde Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik'e aykırı hareket etmenizden dolayı yağmur suyu bağlantılarını kanalizasyon hattınızda ayrıştırmanız gerekmektedir.
Aksi takdirde 10 gün içerisinde Zabıta Müdürlüğü ekiplerimizle beraber tarafınıza denetim tutanağı tutulacaktır.
Bilgilerinize rica ederim.
Çanakkale Belediyesi
Su ve Kanalizasyon Müdürlüğü…'
Şimdi diyeceksin ki; 'Ne var bunda?' Öyle ya madem bir yönetmelik var uyacaksın ve sen uymamışsın.'
Haklısın ama bizim bina henüz 13 yıllık.
Bu yönetmelik çıkış tarihi kaç yıllık?
Müteahhit binayı yapıp, kanalizasyona giriş yapmak için izin alırken, kanalizasyonu bağlarken belediye neredeydi acaba?
Belediye yetkilileri binalar yapılırken denetleyemediği işleri, bize ihale etmesinin karşılığı resmen bir haberdir."
"Tamam anlaşıldı haber diyelim sonra?"
"Evden çıktım Sarıçay kenarına geldim. Önümde koca koca damperli kamyonlar. Mikserler. Çay kenarına konuşlanmışlar. Hatta bazıları sabah sabah işe koyulmak için çalıştırılmış. Millet daha uyurken tepelerinde 'gır gır gır gır'. Ses çekilir gibi değil. Sanırsınız, 'Kamyon Garajı…' Ama yetkili yok meydanda. Ayrıca o ağırlıktaki kamyonla her gün oraya gidip geldikçe asfaltı çökertmişler. Güzelim Reşat Tabak Caddesi yamuk, yumuk olmuş."
"Anladık, anladık. Peki sonra?"
"Sonrası şu; Çay kenarında yürüyorsun belediyenin büyük emek harcayarak çim haline getirdiği yerlerde içki şişeleri, çöpler dolu. Akşamları çay kenarında toplanan içki severler, muhabbetlerini yaptıktan sonra şişelerini nedense o güzelim çimlere atıyorlar. Bu da haber değil mi?"
"Eee?"
"Cuma pazarına dalıyorum, caddeye çıkmak için. O da ne? Tezgâhlar kendilerine ayrılan çizginin en az yarım metre dışına çıkıp, yola taşmış. Geçilecek yol iyice daralmış. Tevekkeli değil biz pazardayken birbirimize sürtünmemek için çeşitli atraksiyonlar yapıyoruz."
"Eee?"
"Cuma pazarından çıkıp karşıda Arap İbrahim Paşa Sokağı'na girdim. Hava yağmurlu. Sokağın ortasında bir çukur açılmış, belediye (veya başka birileri) burayı kapatmaya çalışmış. Ancak arabalar geçince burası tekrar çökmüş. Bu çöküntüde su birikmiş. Araba geçince kaldırımda yürüyen yayalar ıslanıyor…"
"Bu mu haber?"
"Evet, ne var?"
"Başka var mı?"
"Var. Karşımdan bir adam geliyor. Kasketli, elinde bir sigara ve sürekli öksürüyor. Hem de ne öksürme! Resmen ciğerleri patlayacak. Ama o bir şey yokmuş gibi hala sigaradan fırt çekiyor."
"Yahu haber bunun neresinde?"
"Şurasında. İngiltere'de bundan yıllar önce çıkarılan bir kanunla, devlet 'Sigaraya bağlı hastalıklarda ödeme yapmama kararı' aldı. Yani bu vatandaş; İngiltere'de olsaydı, sigara içtiğinden dolayı öksürseydi ve hastaneye gitseydi ücretsiz muayene olamayacaktı. İşte haber burada. Biz de buna bakılmıyor. Bu vatandaş öksürdüğü halde inatla sigarasını içiyor, doktora bedava muayene oluyor, ilaç almaya gittiğinde bedavadan ilacını alıyor, iktidar da bütçe açık verdi diyerek asgari ücrete zam vermiyor…"
"Amma abarttın ha. Yani bütçe açığını gittin, geldin sigara içenlere bağladın ya, helal olsun sana."
"Sordun ya 'Haber nerede?' diye, anlattım... İşte bir haber daha sana; Mesela köprü ve otoyollara gelen zamlar ayrı bir haber. Yanında geçtiğim esnaflar konuşuyordu bu zamları. Hatta birisi 'Zamları protesto edin' diyen iktidara söyleniyordu, ' Ne yapalım köprüden geçmeyelim de yüzelim mi?' diye. Yahu zaten geçsek te geçmesek te devlet ödüyor 15 Euro+KDV2yi. Neden zam yapılıyor anlamış değilim."
"Başka var mı?"
"Var. İşyerine gittim bizim gazeteci kadın arkadaş, oğlunu işyerine getirmişti. 'Hayrola' dedim. 'Öğretmenler iş bırakma eylemi yapmışlar' demez mi? Tamam kamu personeli iş bırakacak da, bizim oğlanın ne suçu var? Bu işlerde nöbetçi filan bırakılmaz mı yahu? Bu öğrenciler ne yapacak?"
"Anlaşıldı sen çok dolusun da haber ayağına bize içini boşaltıyorsun…"
"Ben anlattım olanları. Sen içlerinden haber saydığını al, gerisini boş ver o zaman. Demek ki seni ilgilendirmiyor."
"Yok yahu öyle deme. Bunlar her vatandaşın ilgisini çeker. Sen yine de anlatmaya devam et. Ne demişler: 'İyilik yap denize at… Halik bilmezse, malik bilir…' Yani sen yaz bunları, halk bilmezse yaradan bilir…"
"20 senedir yazıp anlatıyoruz zaten… Anlayan anlıyor, anlamayan davuz-zurna…"
TASARRUF
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutladık.
Çanakkale Belediye Başkanı Muharrem Erkek, cuma sabahı merkezdeki ve ilçelerdeki gazetecilere kahvaltı verdi.
Oldukça yoğun bir katılım gerçekleşti ve kendisi bir konuşma yaparak; gazeteciliğin tarihçesinden başlayarak, demokrasilerde vazgeçilmez olduklarını söyledi.
Çanakkale'miz gazete ve gazetecilik açısından oldukça şanslı bir kent bence.
Ne kadar gazeteci, o kadar demokrasi.
Ama şehir kaynakları gazetecilerle ilgili güzel sözler söylerken, onları desteklemek zamanı geldiğinde pek oralı olmuyorlar.
Sadece belediyeler değil tabi, resmi daireler, STK'lar, odalar vs.
Tasarruf kelimesi; yönetim kurullarında, başkanlıklarda dolaştığında ilk akla gelen nedense hep, "Gazete abonelikleri" oluyor.
"Adnan evladım, geçen toplantıda tasarruf edeceğimiz kalemleri tek tek yazacaktın. Ne yaptın?"
"Yaptım başkanım. Liste burada…"
"Söyle bakalım sırayla."
"Efendim, kantinde çalışanlara bedava dağıttığımız çay gideri var."
"Olmaz o. Çalışanlar ne içecek?"
"O halde, Müdürlüklerin altındaki resmi araçların aylık benzin giderlerinde tasarruf sağlamak lazım."
"Olmaz öyle şey, adam yayan mı gitsin?"
"Sizin ikram giderleriniz var efendim. Çerez, çikolata gibi."
"Olmaz, ziyaretçilere ayıp olur."
"Açılışlara yolladığımız çiçek giderleri var"
"Olmaz, çiçeksiz açılış olmaz."
"Memurların odalarındaki lambaların birer tanesi tasarruf için sökülecek."
"Olur mu yahu, adamlar kör ışıkta mı çalışsınlar."
"İşçilere verilen fazla mesailer kaldırılsın. İşçi fazladan çalıştırılmasın, bu suretle giderimiz azalır."
"Olmaz yahu işçilerde kısıntıya gidemeyiz."
" Son olarak gazete aboneliklerinin iptali var."
"Hah! İyi düşündün. Hemen iptal edelim. Peki ne kadar tasarruf edeceğiz?"
"Aylık 300 lira…"
"Bravo sana, çok güzel. Bundan böyle tasarruf konusunda rekor kırabiliriz…"
Cumartesi akşamı Gazeteciler Cemiyeti tüm ilde faaliyet gösteren gazetecileri, gazete sahiplerini, milletvekillerini, belediye başkanlarını, siyasetçileri bu yemeğe çağırdı.
Kim geldi?
AK Parti Milletvekili Ayhan Gider, Vali bey, gazeteciler, birkaç gazete sahibi, bir de sadece YRP Başkanı.
Hani biz demokrasini vazgeçilmez unsuruyduk?
Hani biz olmazsak demokrasi olmazdı?
Eee?
Etrafımızda kimse yok!
Seçim zamanı gazetemize gelip ziyaret edenler, poz verenler nerede?
Hepsini geçtim;
"Anamuhalefet nerede?"
Ben şahsen alındım.
Biz herkesin derdine koşarken, arkamızda kimsenin olmaması gerçekten üzücü.
ALLAH KOLAYLIK VERSİN
Son günlerde özel tiyatrolar akın etmeye başladı Çanakkale'ye.
Tabi sadece şehrimize değil, ülkenin dört bir köşesini dolaşıyorlar.
Zira tiyatro kurup, onu yaşatmak kolay değil.
Dekoru, sahnesi, oyuncusu, makyajı, teknik ekibi, ulaşımı kolay iş değil.
Tüm bu şartlarda;
"Uygur Tiyatrosu" bir bildiri yayımlamış.
"Tiyatro Bildirisi" başlığı şu konulara dikkat çekmiş.
"Son zamanlarda turne yapabilmek ve oyunlarımızı oynayabilmek için salon kiraları, oyuncu transferleri ve dekor nakliyesi gibi sorunlar, bir de üstüne yüksek mazot ve araç fiyatları derken bütçemiz tavan yapmış durumda.
Bu sorunlarla uğraşmak çok vaktimizi alıyor. Her ne kadar bu sıkıntıların arasında biraz gömülmüş olsak da, tiyatro yapmak bizim için hala en büyük tutku!
Ayrıca unutmadan eklemeliyiz ki, turneler sırasında ekibimizin kalacağı oteller de zam üstüne zam yaparak bizi ciddi şekilde zorluyor.
Biraz daha uygun fiyatlı seçenekler bulmak için uğraşıyoruz ama maalesef pek kolay değil.
Hatta bazen otellerdeki fiyatlar o kadar yüksek oluyor ki, madem tiyatro salonuna bu kadar kira verdik sahne arkasında mı yatsak diye düşünüyoruz!"
Özel tiyatrolar ayakta kalabilmek için kendi sorunları dışında zamlarla, hayat pahalılığı ile de uğraşmak zorunda.
Bugün şehrimize gelen tiyatroların biletleri 700-800 liradan başlayıp 2 bin 500 liraya kadar çıkabiliyor.
Vatandaşın gelir şartlarına göre oldukça fazla bana göre.
"Devlet destek versin" desek, o da tasarruf peşinde zaten, bana göre mümkün değil.
Peki ne olacak?
İşte orası muamma.
Allah kolaylık versin demekten başka bir şey gelmiyor elden.
LÜKÜS HAYAT
Bilgisayara, tablete, telefona girince karşımıza Google çıkyor.
Ne güzel hizmet veriyorlar.
Helal olsun.
Peki gerçek öyle mi?
Şu yazıyı okuyunca bir karar verin bakalım.
-"Alo, Gordon Pizza mı?"
-"Hayır efendim Google Pizza!"
-"Yanlış numara galiba, kusura bakmayın."
-"Hayır efendim numara doğru, Google olarak, Gordon Pizza’yı satın aldık. Artık Google Pizza."
-"Öyle mi? O zaman bir sipariş vermek istiyorum?"
-"Tabii efendim. Her zamankinden mi?"
-"İyi de, ne sipariş vereceğimi nereden biliyorsunuz?"
-"Biliyorum efendim. Son 5 keredir mantarlı, sosisli, sucuklu, kalın hamur istemişsiniz."
-"Hımmm... Tamam o zaman, yine öyle olsun!"
-"Öyle olmasın efendim. Size onun yerine kuru domatesli, biberli sebzeli pizza göndersem?"
-"Neden?"
-"Bakıyorum da kolesterolünüz 300’ün üzerinde, üreniz de yüksek. Sucuk, sosis zararlı olabilir size…"
-"Bunu nereden biliyorsunuz?"
-"Son check-up’ınız 3 ay önce imiş efendim, ona baktım."
-"Tamam, anladık. Ama ben yine kendi siparişimi istiyorum. İlaçlarımı alıyorum zaten."
-"Özür dilerim efendim, ilaçlarınızı da pek almıyorsunuz. 30 tabletlik kolesterol ilacınızı alalı 90 günü geçmiş."
-"Sonra tekrar aldım, ay hem size ne?"
-"Sonra tekrar almamışsınız efendim, kredi kartı harcamalarınıza baktım."
-"Yahu nakit aldım. Onun kaydı yoktur."
-"Nakit de almış olamazsınız 45 gündür bankadan nakit çekmemişsiniz."
-"A a! Belki başka bir nakit kaynağım var canım, nereden bileceksiniz?"
-"Olamaz efendim. O zaman vergi kaçırıyorsunuz demektir. Gelir vergisi beyanınızda başka bir nakit gelir görünmüyor."
-"Yok artık. Yuh be!"
-"Sinirlenmeyin. Sadece size yardım etmek istiyorum efendim, asla kötü bir niyet yok."
-"Biliyor musun? Artık gına geldi. Ne internet, ne Google, ne teknoloji kafamı dinleyeceğim. Yeter artık! Yeter be! Çekip gideceğim dünyanın ücra bir köşesine…"
-"Biraz zor efendim."
-"Aaa! O niye o?"
-"Pasaportunuzun süresi dolmuş efendim."
Siz zannediyorsunuz ki;
"Hayatınızın gizli bir yanı var."
Kusura bakmayın ama daha çok zennedersiniz…