.

Aşağıdaki metin bir Rus Klasiğine yazılan ön sözden alınmıştır...
Ben sadece bir sözcüğünü değiştirdim...
Mesela, Selim Aksakal'ı, Salih Zencir'i, Kemal Fedai Coşkuner'i, Egemen İlhan Darandelioğlu'nu, İsmail Gerçeksöz'ü ve binlerce Ülkücüyü öldüren, şehit eden devrimciler bu fiillerinden hiç pişman olmuşlar mıdır?
Ruh sağlığı açısından, Ülkücü Dünya Görüşü içinde olanlardan özür dilemişler midir? Özür dilemeseler bile, başkalarının maşası olduklarını anlayınca suçluluk hissetmişler midir?
Ben, hala Devrimci saikle Ülkücüleri kötüleme yarışında olan kişilerin 1970'li yıllarda kaldıklarını düşünürüm...
Hesaplarını hala kapatmamışlar... İğrenç saldırılarına devam ediyorlar... Bence bu çıkmaz sokaktır... Bu hesabı edebiyat yoluyla görmeye devam ediyorlar... Bu yanlıştır... Günümüz Türkiye'sinin bilinçli yetişmiş insanlara ihtiyacı vardır...
Fütürizm açısından da fikri yapıları topyekun kötülemek yanlıştır...
Bizim, şimdi birlikte yürüdüğümüz, ülkemiz için birlikte dertlendiğimiz devrimci arkadaşlarımız var...
Yine, şunu unutmamak gerekir ki, her ülkücü en az sizin kadar toplumcudur... Çünkü nerede bir Türk varsa onların ilgi alanı içindedir... Siz de ben Türk'üm diyorsanız siz de onların ilgi alanı içindesinizdir, demektir...
Bence, hepimiz aynı fikirde olmayalım... Ancak, ortak değerlerde de birlikte olalım...
Türk, Türkçe, Türkiye, Türk Vatanı, Türk Milleti, Türk Bayrağı, Türk İstiklal Marşı ve en önemlisi Kurucu Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk ortak paydamız olsun...
 
Ayrıştırıcı değil, bütünleştirici olalım...
Ülkücülere hakaret etmekten de vaz geçin...
Şimdi aşağıdaki yazıyı bir de bu gözle okuyun...
 
Suç ve Ceza
........
Ahlaki bir duruş olarak işlenen her suçun sonunda acı çekilmesi ve mutlaka itiraf edilmesi gerekmekltedir. Ruhban sınıfına başvurarak günah çıkartma geleneğinin edebiyattaki devamı olarak algılanabilir bu. Oysa bizim gibi toplumlarda suçluluk bilincinden çok, utanç duygusu öne çıkar.
70'li yılların hastalıklı genç devrimci katilleri, çeşitli hunhar cinayetler işledikten sonra rakı içmeye gittiklerini ve çok mutlu olduklarını anlatmışlardır mahkemelerde. Hiç de pişmanlık çeker gibi halleri yoktur.
Bu suçları işleyen birisi vicdan azabı duymaz, çünkü başkalarının görmediği suç, suç değildir. Oysa aynı kişi çıplak yakalanmaktan, toplum içinde küçük düşmekten mahcubiyet duyabilir. Bu yüzden bizim romanımızda Raskolnikov'lar yoktur, müslüman toplumlarda genellikle ıtanç, suç bilincinin ötesindedir...
Hıristiyanlığın özünü şefkat ve bağışlama olduğunu düşünen Dostoyevski'nin başka dinler ve uluslar karşısında Slavcılığı ileri boyutlardadır.
........
Suçu kim işlemişse şahsiliğini savunalım...
Katile ön kimlik biçmeyelim...
Ha!
Ben okuyorum... Yanlışa da yanlış derim...
Ben, yanlış yapmışsam! Bu benim yanlışım, derim...
Suç ve Ceza Romanının ön sözü de bence yanlış... Nereden alırsanız alın, bu üslup yanlıştır...
Bence, yanlıştan kaçınalım...
Okumaya devam...