BU DERSTE İŞLENEN KIRK TÜRKÇE SÖZ:
BU DERSTE İŞLENEN KIRK TÜRKÇE SÖZ:
İsim değil, AD; Soyisim değil, SOYAD;
misafir değil, KONUK.
Şahit değil, TANIK.
Müteselsil değil, ARDICIL.
Müteselsilen değil, ARDICIL OLARAK.
görsel değil, GÖRÜNTÜ.
simge değil, BELGİ.
zehir değil, AĞI / AĞU.
“sanayi, endüstri, teknik” anlamındaki “kökensiz” URAN DEĞİL, parola, savaş bağırışı anlamındaki Türkçe “URAN”
damat değil, GÜVEY / GÜVEĞİ.
Kayın valide değil, KAYIN ANA, KAYNANA
Kayın peder değil, KAYIN ATA, KAYNATA
kaybetmek değil, YİTİRMEK.
kayıp değil, YİTİK, YİTKİ, YİTİM..
EN BÖLÜCÜ, en bulanık, YARI ALINTI SÖZ: KAYBETMEK. YILLAR BOYU YÖRELERDE, TÜRK YURTLARINDA GEZDİM, BU BÖLÜCÜ sözü yalnız Türkiye devşirmelerinin yır, inanç yoluyla etkili olduğu yerlerde işittim, başka yerde İŞİTMEDİM.
Ayna değil, GÖZGÜ.
lanet, beddua değil, KARGIŞ, İLENÇ.
gıpta etmek değil, İMRENMEK.
gıpta edilen değil, İMRENCE, İMRENÇ.
esir değil, TUTSAK.
Nasihat değil, ÖĞÜT.
Vatanperver, vatansever değil, YURTSEVER.
Özgür, hür, azat değil, ERKİN.
--- Türkçe kollarında en yaygın söz: ERKİN! Atatürk, en yakın arkadaşı Behiç Beğ’e bu sözü soyadı olarak verdi. Şu yadırgı, ayrıksı “özgür”ü kim araya sokuşturdu!?
--- Hocam, Agop sokmuş olmasın mı?
--- Evet, hocam, Agop Dilaçar sokmuş olabilir!?
Kendi öz elimi nasıl da tanıyorum!
--- Sanmıyorum, yiğitler, sonra irdeleriz-dedim.
Bir yandan sesimi telefona alıyor, bir yandan da söz söz aksatmadan yazıyorlar. Şu, ilkokul 3. Sınıfta ak yakalı, kara önlüklü kızlar olurdu, öğretmenin sözlerini kaçırmadan saklıkla, özenle yazarlardı. 21. Yy.da, cep telefonunun, bilgisayarın olduğu günümüzde şu gençler de öyle! Umut verici bir görüntü!
ALTMIŞ ÖZ TÜRKÇE sözü birer birer, Eski Türkçe - Çağdaş Türkçe kollarındaki varlığını göstererek açıkladım.
Öğretmen evinde birer çorba içtik.
Deniz kıyısına bir tekne yanaştı, kır saçlı Atilla uzagut ayağa kalktı. Telefonum çaldı:
--- Ay gardaş, ay ağa, hadi, gelin daa!
--- Sen gel bir çorba iç, giderik.- dedim.
--- Çorbanın yaxşısı burada.
--- Tutmaç ne oldu, pişirdiniz mi?
--- Senin sevdiğin gızıl göbelek çorbası pişirmişem. Sonra palamut yiyeceyik, çoban salatasııı!
Kılığını (huyunu) biliyorum, kızmayayım diye art arda sayıyor.
--- “GÖBELEK”i unutmuşum, alplar! Rumca “mantar”ın Türk topluluklarındaki en yaygın Türkçe karşılığıdır! Unutmayın! Yazmayan yarışı ilk baştan yitirir. Kazan Tatar: “GÖMBE”, Türkiye, Azerbaycan “GÖBELEK”, Türkmen “KÖMELEK”.. Neyse, o yazıyı üleşeceğim.
Tekne ile Sarıyer’e gidip döneceğiz. Deniz üstünde yemek yerken art arda ardıcıl sözlü kısa sınavlar yaptık.
“YÜZDE YÜZE YAKIN ÖZ TÜRKÇE YAZMA SINAVI.” Yazı, öykü.. Barçası (hepsi) ilk üçe girmekten söz ediyor.
Birden sesimi yükseltip:
--- Bizim yarışmamızda 1., 2., 3… yok!- dedim.: Kazananlar var, yitirenler var! Böylesi daha öğretici.
Göz kırpımı duraladıktan sonra bir toplu alkış sesi işitildi.
ÖNCE DİL, SONRA DİL – DÜŞÜNCE.. SONRA: İŞ, ÜLKÜ!
Türk nazmida çu tartıp men ‘alem
Eyledim bul memleketni yek kalem.
Ali Şir NEVAÎ