Türkiye'de nüfusun neredeyse %10'u üniversite eğitimi almakta. Bu oran, ABD'de %6, AB içinde ise %5,7 kadardır...
Türkiye'de nüfusun neredeyse %10'u üniversite eğitimi almakta. Bu oran, ABD'de %6, AB içinde ise %5,7 kadardır...
Dünya'da üniversite eğitimi için eski, köklü üniversitelerin yanında son yıllarda büyük bir atılım içine girmiş olan Çin, Hindistan, Tayland, Tayvan, Brezilya, Meksika gibi ülkeler de bu alanda yarışa girmişlerdir.
Genelde, üniversite eğitimi için ihtiyaç duyulan bilim alanlarını tespit işini YÖK yapmaktadır. 11.Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda da pırıltılı sözcükler vardır;ama, icraat açısından çok çok geride uygulamalar vardır.
Tüm dünya üniversiteleri içinde, bizim üniversitelerimizin ilk beş yüz üniversite içine girecek bir üniversitemizin olmaması düşündürücüdür... Bilhassa son dönemlerde, ülke problemlerini gündemine alıp çıkış yollarını gösteren üniversite yönetimlerini göremedik. Batı üniversiteleri, araştırma ve geliştirme bütçeleri açısından bizimkilere açık ara fark atmaktadır... Bu da bize, entelektüel ve saygın bilim insanı yetiştirme konusunda, ne kadar geriye gittiğimizi göstermektedir...
Ülkemizde 209 üniversite bulunmaktadır. Bu üniversiteler kurulduğu dönemden itibaren siyaset kurumunun emrinde hareket etmektedir. Bilim siyasetin emrinde olmamalıdır. Bilakis siyaset bilimin emrinde olmalıdır. Kuruluştan sonra gelişmişlik özelliklerine göre üniversitelerimizin durumu hiç de içaçıcı değildir...
209 üniversitenin :
1-21'inin uluslararası faaliyeti yoktur.
2-21'inin sosyal sorumluluk projesi yoktur.
3-65'inin endüstriyel projesi yoktur.
4-65'inin gerçek anlamda kütüphanesi yoktur.
5-88'inin patent başvurusu yoktur.
6-28'i TÜBİTAK bursu ve proje desteği almamıştır...
7-32'sinin uluslararası Arge ve ortak yapılan çalışması yoktur.
8-Son altı yılda kurulan üniversite sayısı ile yirmi misli artışa denk gelen orana ulaşılmıştır.
9-Son beş yılda açılan üniversite sayısı seksen sayısına ulaşmıştır. Apartman üniversiteleri dönemine girmiş olduk.
İşte! Bu üniversitelerde verilen eğitimin kalitesini de ölçmek için bir kuruluş veya merci bulunmamaktadır. Biz, el yordamıyla KPSS, KPDS gibi sınavlarda öğrencilerin başarılı oldukları veya başarısız oldukları alanları, sınava girdikleri bilim alanları için sorulan sorulara verdikleri cevaplardan çıkarabilmekteyiz. Yine, bu sorulara verilen cevaplar da üniversiteleri değerlendirmek için net bilgi olamamaktadır. Çünkü, öğrenciler, bu sınavlara özel öğretim kurumlarının kurslarına katılarak girmektedirler. Bu yüzden üniversitelerin öğrencilerin yetişmesine katkısını net olarak ölçmek mümkün olmamaktadır.
Öğrenci başına düşen öğretim elemanı sayısı açısından da ülkemiz gelişmiş üniversitelerin yanına bile yaklaşamamaktadır.
Gelişmiş ülke üniversitelerinde her yirmi öğrenciye bir akademik personel düşmekte...
Bizde ise her 42 öğrenciye bir akademik personel düşmektedir. Hatta, bazı yerlerde yüz elli öğrenciye bir akademik personel düşmektedir...
Son yirmi yılda atanan üniversite rektörlerin 68'inin uluslararası yayınının olmaması da çok düşündürücüdür...
Son bir yılda atanan profesör sayısı ise dört bin kadardır. Burada kriter sadece beş yıl doçentlik süresini doldurmak yeterli olmuştur... Profesörlük Kadrosu çok kolay verilebilmiştir.
Bu durum, bilime katkı açısından da araştırılmaya değer bir konudur.
Bu şartlarda, derhal üniversite reformu yapılmalıdır.
Üniversiteler, daha önce tespit yapılan kriterlere göre denetlenmesi ve bu kriterleri geçemeyen ana bilim dali, bölüm, fakülte ne ise kapatılmalıdır.
Ayrıca her yıl, ders verecek veya araştırma yapacak bilim insanları tercihlerini yapmalı;uzun süreli ve toplumu etkileyecek sonuçlar doğuracak alanlarda çalışmalar yapılmalı...
Üniversiteler, siyasetin değil, bilimin at koşturduğu yerler olmalı...
Üniversitelerin bütçelerinin denetimi de iyi yapılmalı... Akademik kadro seçimi tamamen ABD (Ana Bilim Dalı) ve Bölüm Kuruluna bırakılmalı. Bölümler kendi öğrencilerinden başarılı gördükleri öğrencileri akademik dünyaya kazandırmalı... Bilim insanı atamasında tam liyakat kıstas alınmalı. Bilimsel çalışmalar yarıştırılmalı...
Bir de, üniversiteye öğrenci alımında, yurt kapasitesine göre öğrenci alınmalı. Herkes bilmeli ki, benim çocuğum açıkta kalmayacaktır. İşte o zaman devlete güven de artacaktır. Öğrenciler de, çakala, tilkiye, Fetö'ye, Metö' ye yem olmamış olacaktır...
Yayınlar konusunda da, her akademik personel yılda en az üç bilimsel makale yayınlayabilmelidir...
Yine, sanayinin ve tüm endüstri faaliyetlerinin istediği eleman için üniversiteler bir plan dahilinde gerekli insan gücünü yetiştirmelidir...
Bilim insanlarının kitap yayınlarını da devlet üstlenmelidir...
Bilimin öncelendiği bir toplum yapımızın olmasını gönülden isterim.
İnşallah başarılır...