Osmanlı'nın o en zor günlerinde Kosova'nın Gora Bölgesi Kruşevo köyü ve çevresinden 380 yiğit toplanıp Çanakkale cephesine katılmak üzere yola koyulurlar.
Osmanlı'nın o en zor günlerinde Kosova'nın Gora Bölgesi Kruşevo köyü ve çevresinden 380 yiğit toplanıp Çanakkale cephesine katılmak üzere yola koyulurlar. Mevsim kıştır ve yollardaki kar yüksekliği yer yer üç metreyi bulmaktadır. Buna rağmen dağı vadiyi aşar ve hedefe doğru yürürler... Yolda kendilerine:
- "Size Sırplar eza-cefa ediyor; niçin önce onlarla
savaşmıyorsunuz?" derler.
Verdikleri cevap manidardır:
- "Biz önce, Devletin de Milletin de başı olan Sultan
Baba'yı kurtaralım, sonra görür o Belgradlıları"
- "Sîz meydanı boş bırakırsanız Sırplar çocuklarınızı
öldürürler" tehdidi de bu azimli mücahitleri yollarından
çeviremez.
Ve Çanakkale'ye ulaşırlar....
Alt bölümdeki şiir, bu 380 kişi İçinden adı bilinmeyen Goralı bir şehit tarafından Gora diliyle cephede yazılmıştır. Meçhul şair şehit olmadan önce şiiri arkadaşına vermiş. Gora Müslümanları arasında elden ele, dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelen bu destanı Ramazan Pehlivan adında bir Goralı, Aladdin İsmailoğlu'na vermiştir. O da Gora dilinden Türkçe'ye çevirmiştir
BİLİNMEYEN GORALI BİR ŞEHİDİN
ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
"Ahbaplarım; imanlı, inançlı arkadaşlarım.
Sağ kalanlar, elbet Gora'ya döneceksiniz,
Mutlaka evinize sağ salim varacaksınız.
Gerçi buna da hakkınız var, ama sakın;
Gündüz varmayın,.eve haber salmayın.
Vardığınızda tüfeğinizle ateş açmayın,
Atlarınızı ne olur aman haa, koşturmayın;
Geliyoruz diye ne olur, Türküler yakmayın,
Çünkü o gün ve o an orada bütün anneler
Gazi evlatlarını karşılamaya çıkacaklar,
Biricik canlarını sevinçle kucaklayacaklar.
O gün herkesin can annesi orada olacak
Benim de o nur yüzlü annem orada bulunacak.
Beni görmeyince mutlaka sîzlere soracak...
Sakın ha gizlemeyin, anneme gerçeği söyleyin
Aman ne olur, ona aniden kara haberi vermeyin.
Ne olur, melek ruhlu anama o an şöyle deyin:
Oğlun askerde şahadet şerbetinin alâsını içti.
Orada muhteşem düğününü yaptık, güzel ana.
Ağır toplar o mahşerî düğünün davullarıydı,
İnce, uzun tüfekler görülmemiş zurnalarıydı.
Gökyüzündeki ak bulutlar dalgalanan bayraktı,
O en küçücük taşlar dahî düğünün sadık alayıydı.
Söyleyin canım anneme, sakın ağlamasın,
Şehit oğluna Kur'an okusun, ağıtlar yakmasın..
Deyin ki, kırmızı toprak gelinliğin duvağıydı.
Kanlara bürünmüş elbisesi sıcacık yatağı...
Gerdek odası kabir olsa da çok güzel...
Melek ruhlu anam, ne olur ağlama, ağlama!
Bil ki, şehit oğlun şu anda Cennet-i âlâda..."
FOTOĞRAF:
10.AGUSTOS 1915 CONKBAYIRINDAN BÜYÜK TAARRUZ
Kaynak: Rahmetli Mehmet İhsan Gençcan,