Aydın Ayhan Hocamızdan.. Çanakkale’de Ateşkesler Ve Ceset Kokusu –
Aydın Ayhan Hocamızdan..
Çanakkale’de Ateşkesler Ve Ceset Kokusu –
Aydın Ayhan
İngiliz ve Fransızlar ilk önceleri cesetleri toplayıp gömmek, yaralıları toplamak için Türklerin yaptığı ateşkes teklifini kabul etmemişlerdi. Bu ateşkesleri Türklerin bir hilesi sanan düşman askerleri, hemen “No” demişlerdi.
Fakat cesetlerin yaz sıcağında çabuk kokması, kokunun dayanılmaz hale gelmesi düşman tarafını da ateşkes tekliflerini kabule razı etti.
Ateşkeslerde her iki tarafın sıhhiye neferleri harp sahasına çıkar, yaşayabileceklerine inanılan yaralıları önce sargı yerlerine taşırlar, buradan da sahra hastanelerine götürürlerdi. Türk sıhhiye neferleri arasına genellikle kılık değiştirmiş subaylar da olur, bunlar düşman siperlerine mümkün olduğunca yaklaşarak bilgi toplarlardı.
İngilizler, Arıburnu’nda çok çekindikleri ve korktukları bir kumandan olan Yarbay Mustafa Kemal’in de zaman zaman er kıyafetiyle, kolunda “Hilâl-i Ahmer” işareti yaralı toplamak için İngiliz siperlerine yaklaştığını, takdir ederek, iddia ediyorlardı.
Gazeteci Ruşen Eşref Bey’in 1918 de yaptığı “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülâkat”ta Atatürk, Anafartalar bölgesine kumandan olarak tayin edilir edilmez yola çıktığında, siperlerdeki havayı şöyle anlatıyordu:
“Hasta idim. Çünkü yaverim Kâzım Efendi o gün şehit olmuştu. Rasim Efendi isminde diğer bir süvari zabitini de aldım.. Dört aydır o yerde, yani ateş hattından 300 metre geride ceset kokusu ile bozulmuş bir hava teneffüs etmekte idim.
O gece saat on birde zindan gibi zifiri karanlıklar içinde oradan çıkınca ilk defa temiz bir hava karşısında bulundum. Fakat bu güzel havayı karanlık ve belirsizlik içinde teneffüs etmek nasip oluyordu.”
7 Temmuz günü için Yüzbaşı Şerif Beyin Notları :
“Düşman mevzilerinin en yakın kısmı 80 metre, en uzak kısmı 200 metre mesafededir. Bizim siperlerle düşman siperleri arasındaki saha tamamen şehitler ve ağır yaralılarımızla doludur. Arazi, şehitlerimizin mübarek vücutlarıyla doluydu.
Ortalığı müthiş bir koku kaplamış olduğundan adeta nefes alınamamaktadır.
Üreyen sinek ve kurtlar, siperdeki erata yemek yedirmemektedir. Manzara pek korkunçtur.
Müthiş öğle sıcağından sığınacak hiçbir gölge ve ağaç yoktu. Suyun azlığından siperlerde susuzluktan kuruyan insanlara kafi miktarda su yetiştirilemiyordu.
Gömülmemiş cesetlerin ağır kokuları bütün cepheyi istila etmişti. Keşif toz bulutlarının ardı arası kesilmiyordu.
Her tarafı dolduran iğrenç sineklerden erat bunlara leş sinekleri diyordu. Sakınmak her türlü tedbire rağmen mümkün olmuyor ve bu pis mahluklardan birkaç tanesini yutmadan bir lokma yemek yiyebilmek imkan haricinde bulunuyordu.”