Türklerde ilk denizcilik faaliyeti, 1040 'ta İndüs Nehri üzerinde faaliyet gösteren korsanların tedip hareketi için alınan tedbirler sayesinde olmuştur.
Daha sonra Anadolu' ya geldik. 1071'den sonra Çavuldur Boyu'na bağlı Çaka adlı bir gencin Bolu yakınlarında Bizans'a esir düşmesiyle de aktif denizciliğe giden yol açılmıştır... Çaka, Bizans İmparatoruna sunulmuş. Saray'da kalmış. Mükemmel Helence öğrenmiş ve Bizans ayak oyunlarından bıkıp kendisine bağlı bir grupla İzmir'e gelmiş, burada tekneler yaptırmış, her milletten denizci toplayarak, Ege Adaları'nı fethetmiş, Trakya' ya ayak basmış. Niyeti, iç işlerini çok iyi bildiği Bizans'a almakmış. Bu sırada Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuş ve Çaka, kızını Kılıçaslan'la evlendirmiştir.
İşte bu dönemde, Çaka için Bizans yolunda tek engel Çanakkale, Nara Burnu üstündeki Abidos şehri kalmıştır. Bu şehri almak için denizden kuşatmış, kara ordusunun gelmesini bekliyormuş...
Burada, Bizans fitnesi devreye girmiş, İmparator Aleksi Kommenos, Kılıçaslan'a bir heyet göndermiş ve kayınpederinin Selçuklu tahtında gözü var, bu hem bize hem size bir tehlike bu gaileyi birlikte ortadan kaldıralım, mesajı iletiliyor. Mesajı alan Kılıçaslan kara yoluyla şimdiki Esenler Mahallesi, Barışkent mıntıkasına gelir ve çadırlı bir ordugah kurar. Daha sonra, kayınpederini yemeğe çağırır... Damadının yemeğine giden Çaka, burada bir an gaflet içinde bulunur ve Kılıçaslan bir kılıç darbesiyle kayınpederini Çaka'yı öldürür... Kafasını kestirerek Bizans İmparatoru'na gönderir. Gövdesi ise bu mıntıkaya gömülür... Böylece denizcilikteki gelişmemiz yine, bizim müdahalemizle akim kalır...
Çaka, Marmara ve Karadeniz'i bir iç deniz haline getirecek ve Fatih'ten üç yüz elli yıl önce İstanbul'u fethederek yeni bir çağı o başlatacaktı. Bu gerçekleşmemiş oldu...
Biz, birçok gaile ile uğraştık ve nihayet 1453 yılında İstanbul'u aldık. Bu arada, 11. Bayazıt dönemi, coğrafi keşifler başlar. Biz hep küçük tekneler yaparız. Akdeniz'de bir güç oluruz;ama, okyanuslarda tutunamayız... Küçük ve denizci bir devlet olan Portekizliler, çıktığımız Hint Okyanusu'nda bizi hep yenerler... Seydi Ali Reis de Piri Mehmet Reis de başarılı olamaz...
Biz, okyanuslara çıkacak büyük gemi yapmada diğer denizci milletler gibi başarılı olamadık.
İşte bu dönemde, ticaret yolları değişti. Sömürge edinme dönemi başladı.
İngilizler, Hindistan, Kuzey Amerika bölgelerinde; daha sonra Avustralya ve Yeni Zelanda'da;
Fransızlar, Afrika'da ve Kuzey Amerika 'da ;
İspanyollar, Afrika' da ve Brezilya hariç tüm Güney ve Orta Amerika' da, Filipinlerde;
Portekizliler, Afrika'da, Güney Amerika'da, Hint Okyanusunda;
Hollandalılar, Afrika kıyıları, Hint Okyanusu ve Güney Amerika'da;
Ceneviz ve Venedikliler Akdeniz'de;
Ruslar, daha sonraları doğuda Büyük Okyanus'ta, Baltık'ta, 1774'ten sonra Karadeniz'de;
Japonlar, Büyük Okyanus' ta;
Denizci bir güç oldular.
Osmanlı, bazı dönme devşirme denizciler vasıtasıyla bir şeyler yapmak istese de başarılı olamadı...
Bizim, İnebahtı'da, Çeşme' de ve Sinop'ta donanmamız baskına uğradı ve yok edildi...
Osmanlı'nın en parlak mücadelesi ve zaferi, Preveze Deniz Savaşı olmuştur.
Kuzey Afrika' da, Balkanlarda deniz gücümüz olmadığı için hep kaybettik...
19.Asrın ortalarında ABD bir güç olarak Japonya'yı denizden kuşattı. Shogunlarla savaştı ve Amerikan mallarının serbestçe dolaşmasını sağladı...
Bu tarihten sonra gambot diplomasisi başlamış oldu.
ABD, 1914'te Küba'ya ve Haiti'ye el koydu... Daha sonra, Nikaragua, Dominik ve Honduras'ı ablukaya aldı. Onların her şeyine el koydu.
Büyük deniz güçleri ufuk ötesinden gelerek isteklerini kabul ettiriyorlardı.
Denizlerde serbestiyet diplomasisi büyük devletlerin lehine işledi.
BMDHS, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi de yine, büyük devletlerin çıkarına göre işledi.
Bu arada, kıta Avrupa'sında denizlerde güç gösterecek devletlerin donanmaları yok edildi..
19. Yüz yılda, Trafalgar Savaşı bunun en büyük örneğidir...
Büyük devletler, denizlerde MES, Münhasır Ekonomik Saha olarak denizde ne kadar yere hakim olduğunu dünyaya ilan ederek, buna göre hareket edilmesini istediler.
Ticari hegemonya kurdular.
Kendi, kontrol sahalarında, başka güçlere izin vermediler.
ABD, 1890 yılından sonra en büyük güç oldu.
1940 yılında Japonya, çok büyük bir güç oldu.
İkinci Dünya Savaşı da bu yüzden çıktı...
Günümüzde de ABD, Çin ve Rusya ile bir mücadele içindedir...
Bu dönemde, açık deniz serbestiyetine bazı ülkeler kısıtlama getirmektedirler.
ABD, Çin Denizine ve Karadenize girememektedir.
Yine, ABD kendisine baş kaldıran ülkelere de amborgo ve abluka uygulamaktadır.
Nikaragua, genişleme talebini dile getirince, bu ülkenin kıyılarını mayınlayarak, onları hizaya sokmaktadırlar.
1982 Falkland Savaşı da denizlerde bir güç gösterisiydi.
Yine, doksanlarda Yugoslavya ablukası da bir güç gösterisiydi.
Çin, kendi kıyılarında, elli mil sınırı içine başka ülke gemilerinden kim girerse bildirim yapmasını zorunlu kıldı.
Güney Kore, Nikaragua, ABD, Avustralya, ADİZ uygulaması getirdi.
Yine, MEB'ler içinde de kısıtlamalar gelmeye başladı.
Yine, ABD Freedemont Navigation Operations uygulamasını kullanmakta. Bir Dünya gücü olduğunu göstermektedir.
Karadeniz'de ticaret gemileri serbestçe dolaşabilir;ancak, savaş gemileri Türkiye'den izin almak suretiyle en fazla kırk beş bin gros tonluk bir güç olabilir ve en fazla da üç savaş gemisi bulundurabilir. Bunların kalma süresi de on beş gündür.
ABD, dünyada Karadeniz ve Çin Denizi dışında her yerde var ve giremediği yerler ve çevresinde sürekli problemler çıkartmaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı'nın bir de bu gözle görmek gerekir.
Bizim için nakıs olan üç olay denizlerle ilgilidir.
1-31 Mayıs 2010 Mavi Marmara gemimiz İsrail' in saldırısına uğradı ve Türkiye pesimist tavır gösterdi...
2- 22 Kasım 2020 tarihinde,
Rozalin-A Ro Ro gemimize Yunanistan'ın kışkırtmasıyla Almanların on iki saat süreyle el koyması karşısında da pesimist tavır sergiledik...
3- ABD ve İngiliz Haritaları'nda bile bize ait olarak gösterilen on sekiz adamızı Yunanlıların işgal etmesi ve yine pesimist bir devlet tavrımız, kabul edilir gibi değildir.
Şimdi, yeni bir gündem de, deniz dibi enerji ve maden havzalarının paylaşımı meselesi, dünyanın önündeki en büyük problem olarak durmaktadır.
Yine, denizci ülkeler, kendilerine ait olmayan okyanus tabanları da dahil tüm denizleri münhasır ekonomik bölge olarak sınırlandırmaktadırlar.
Türkiye, bu işin neresindedir?
Yaptığımız incelemeler sonucunda, Türkiye'de hiçbir siyasi partinin bu konularda görüşü yoktur!
Bir de, bu siyasi partiler, ülkemizi yöneteceklerini ifade etmektedirler ki tam bir komedi...
Tıpkı, öğretmen yetiştirme sistemleri, adalet reformu, üniversitelerin geliştirilmesi reformu, tarımda üretim ekonomisine geçme(Zafer, Memleket ve Vatan Partileri bu konuda çalışma yaptı. Haklarını yememek gerek.), bankacılık reformu, TSK'yı hücum sistemine göre yeniden yapılandırma, siyasi partiler kanunu, çevre ve iklim değişikliği.... Gibi gibi konularda fikirlerinin olmaması...
İncelediğim siyasi parti programları, yukarıda başlıklarını verdiğim konularda tamamen çöp konumundadır...
Türkiye'nin, acil olarak liyakatli kadrolarca yönetilebilmesi için birçok tedbir alması gerekmektedir...
Yoksa geleceğimiz karanlıktır.
Son sözümüz :
Türkiye, denizci bir toplum inşa etmeli... L 400 gibi en az on gemisi olmalı... Denizlerdeki hakkını korumak için deniz hukuku alanında yetişmiş kişileri politikaya kazandırmalı... İlk kurulacak kabinede de denizcilik bakanlığı olmalıdır...
Benden hatırlatması...
Bilgi edinmeniz dileğiyle...
******
Düşünmeye, okumaya, yazmaya ve konuşmaya devam...