Bundan elli yıl önce mezuniyet öncesi bitirme sınavlarına giriyoruz. Ben, yıl içinde bütün derslere daha da derinlemesine hazırlandığım  için finallerde ders çalışma ihtiyacı hissetmiyorum.

Bundan elli yıl önce mezuniyet öncesi bitirme sınavlarına giriyoruz. Ben, yıl içinde bütün derslere daha da derinlemesine hazırlandığım  için finallerde ders çalışma ihtiyacı hissetmiyorum. Çünkü, bütün konuları biliyorum..

Bu dönemde, Mihail Şolohov'un "Ve Durgun Akardı Don" kitabını okumuştum. Final döneminde de Aleksandr Soljenitsin'in "Kanser Koğuşu" adlı eserini okuyordum... Bu eser, Sovyetler Birliği içinde yaşayan topluluk mensuplarının kanser tedavisi için kalabalık koğuşlardaki umutsuz yaşayışlarını anlatıyordu... Bu eser, Sovyetler Birliği'nin sosyolojisi hakkında kişide bir ufuk açıcı etki yaratıyordu. Şolohov kırsalı, Soljenitsin ise bütün Sovyet Coğrafyası'ndan gelen herkesin ortak çilesini, acısını ve feryadını anlatıyordu...

******

1917 Ekim Devrimi' nde etkin olan dört lider vardı. Bunlar, Lenin, Stalin, Troçki ve Galiyev'di...

Lenin, 21 Ocak 1924'te ölünce yerine Stalin geçmiş oldu.

Devrim, olabildiğince kendi gücünü oluşturmak ve düzene çeki düzen vermek için önünde hiçbir engel bırakmak istemiyordu... Stalin, önce Troçki'yi daha sonra da Galiyev'i devre dışı bırakarak ülke de tek mutlak otorite oldu...

Her iktidar döneminde görülen bozulmalarda bu dönemde gün yüzüne çıkmaya başladı. Üretimde çok çalışan ve az çalışan da aynı ücreti alıyordu. Bu huzursuzluklara sebep oldu. Yine, Sovyet devlet yapısı nihilist veya Ataist olsa da politika olarak Ruslaştırma ve Hıristiyanlaştırma örtük olarak bu dönemde de devam etti...

Stalin, parti içinde sivrilen ve daha idealist bir kominizmi savunan kişilerin kendi iktidarını sarsacağını veya kendi yerine geçebileceğini düşünerek, güçlü kişilere karşı bir ölüm kampanyası düzenledi...

Bu kampanyalarda, savcı Vişinski görev yaptı. Hakim olarak da Mahkeme Başkanı Ulrikh  görev yaptı...

Suçlar: Yıkım, casusluk, Troçki'nin karşı devrim hazırlığına katılmak, Komplo kurmak, Stalin ve diğer Sovyet liderlerine suikast yapmak, Batılı güçlerle  Sovyetler Birliği'ne  komplo düzenlemek, SSCB'yi parçalayıp kapitalist bir düzen getirmek, istemek, girişiminde bulunmak, gibi suçlar(!) işlemişlerdi...

1- İlk yargılama:

19-24 Ağustos 1936  günleri içinde yapıldı.

Görülen mahkeme sonucu yargılanan kişilerin tamamı suçlu bulundu ve on altı sanığın tamamına idam cezası verildi. İnfazlar da bir gün sonra  topluca gerçekleştirildi.

Zinovyev, Smirnov, Mrachkouski, Ter Vagonyan,  Holtman,  Pikel, Dreitzer, Reingold, Betman-Yurin( NKDV Ajanı), F. David ( NKDV Ajanı), Olberg(NKDV Ajanı), M. Lurie, N. Lurie. Bu sanıklardan üçü, NKDV Ajanıydı ve suçu kabul ediyorlardı. Onlar, sahte ifade vererek, ilgilileri suçlamak için kesin yargı oluşturuyorlardı.

2- İkinci yargılama:

Yargılamalar, 23-30 Ocak 1937 günleri arasında yapıldı...

Bu yargılamada, on yedi sanık vardı.

Radek, Pyatokov, Beloborad en bilinen sanıklardı... Bu sanıklardan 13'ü idam edildi ve Dördü Gulaglar'a gönderildi ve orada öldüler...

3- Üçüncü Yargılama:

Mart 1938'de yapıldı.

Suçlamalar, yine aynıydı.

Sağcılar ve Troçkistler Anti Sovuet Bloku kurmak istiyorlar..

Sanıklar,  Buharin, Rıkov, Krestinski, Rakouski, Yagoda, Rosengeld, Zelenski, İkramov, Levin( Kremlin Doktoru), Plentyov (Kremlin Doktoru), Kazakov(Kremlin Doktoru)

İşte, bu mahkemelerde iki karar veriliyordu. Bunlar ölüm ve sürgündü...

Peki! Sürgün kararı nasıl işliyordu?

Sovyetler Birliği bu işi uzun yıllar saklasa da daha sonra kabul etmek zorunda kalmıştı.

Bunlar, kutup dairesine çok yakın olmak üzere, Sibirya içlerinde kurulan ve ülke içinde birer ada gibi durduğu için Gulag Takım Adaları olarak adlandırılan ölüm kamplarıydı... Burada ucuz iş gücü vardı. Bu yüzden Sovyet kalkınmasında, zorla çalıştırılan bu kişilerin çok büyük katkısı olmuştur.

Dünya Kamuoyuna, Gulag Takım Adaları'nı da tanıtan ve onlar üzerine üç ciltlik bir kitap yazan yine Aleksandr Soljenitsin olmuştur... Onun bu çalışması Sovyetlerin ipliğini pazara çıkartmıştır...  Bu insanlık dışı kampların zulmü, insanların ahları ve göz yaşları arş-ı âlâ' ya çıkmış ve insanlara huzur getireceği iddia edilen Komünizmin, kitle imha diktatörlüğü haline geldiği görülmüş ve sonunda 1962 yılında kapatılmıştır...

Yukarıda, sadece küçük örneklerini verdiğim bu yargılamalar, SSCB' de Türklere nasıl uygulanmıştır, diye sorduğumuzda da çok  çok vahim olaylar yaşanmıştır...

Bunların başında, Turan fikri altında bir Türk Devletleri Birliği isteyen ve Sömürülen Devletler Birliği Kurarak, Sömürgeci Batılı Güçlere karşı bir mücadele isteyen, bunu teori olarak sunan başta Sultan Galiyev, aynı duygu ve düşünce içinde olan Turar Rıskulov, Türk Şiiri'nde ilk defa Kadın Hakları konusunu işleyen, (Kadınların da sosyal hayat ve üretim için millet hayatına dahil edilmesini isteyen) Abdülhamit Süleymanoğlu Çolpan ve Türk Edebiyatı'nın yüzakı yazarlarından olan Cengiz Aytmatov' un Babası Törekul Aytmatov'da böylece kurşuna dizilerek yok edilmiştir.

Stalin Kasabı,  Sovyetler Birliği'nde yirmi üç milyon kişi yok etmiştir. Ukrayna ve Türkistan açlık kıyımları hiç unutulmamalıdır...

Mao, altmış üç milyon kişiyi yok etmiştir.

Pol Pot'da yaklaşık iki milyon kişiyi yok etmiştir.

Bizde de Kuseyri bu yöntemle ortadan kaldırılmıştır. Devrim, kendi çocuğunu yemiştir.

Yine, Marksist bir oluşum olan PKK'da, cinsel istismara uğrayan idealist kızlar da bu olayı faş ederler, diye ortadan kaldırılmışlardır. Suriye'den örgüte katılan ve ırzına geçilen kızın örgüt içindeki olayları anlattığı hatıraları nedense görmezden gelinmektedir...

Türkistan coğrafyasında daha üst seviyede gördüğümüz temiz toplumcu düşünce, ne yazıkki başka yerlerde hep kirletilmiştir.

Türkiye 'deki devrimci harekette, arkadaşım olan Sinan Kukul olayında yara almıştır... Örgüt, bu yiğite kıymıştır.

Sinan, tam da Sovyet yöntemiyle kumpasla ortadan kaldırılmıştır.

PKK' da, iğdiş ettiği  kişileri Stalin'in suçladığı gibi, gerçek suçla, Batı'nın kucağında oturarak ölüme göndermekte ve bizim çocuklarımızı bize karşı Batı' nın ileri karakolu gibi kullanmaktadır.

Halk, bu işe prim vermemektedir. Oy meselesi ise, devletimizin asli görevini tam yapmaması sonucu bu seviyeye gelmiştir.

Sonuç:

İdeolojiler, insanlara mutluluk ve gelecek temin ediyorsa makbûldür. Yoksa, ölüm ve gözyaşı getiriyorsa o ideolojiye itibar etmemek gerekir, derim.

Fikir varsa değerlidir. Fikir yoksa her oluşum çöptür...

Bence, bizim siyasi partilerimiz parti programları incelendiğinde, bir hiç konumunda ve çöptür...

Başlığımız, yargılayarak öldürme işlemi...

Bu konuda görüşümüzü söylemiş olduk...

Ha!

Bu işte kullanılan etkin kişiler:

Genrih Yagoda, Nikolay Yejov ve Lavrenti Beria da aynı uygulamaya maruz kalarak ortadan kaldırılmıştır.

Etme bulma dünyası..

******

Toplumsal yapımızdaki sosyal bir yapıya dayanmayan hiçbir fikri yapı başarılı olamaz...

Günümüz problemlerine teşhis koyup çözüm üretecek bir siyasi yapı gerekli. Ancak, bu yapı yakın bir zamanda oluşamaz, diye düşünüyorum.

Çünkü, bizim aydın dediğimiz zatlar, toplumdan, kendi sosyolojimizden kopuk ve fikri nakıs bir zümre...

Aydını satılık, satılmış, halktan kopuk milletlerin yaşaması mümkün değildir.

Bizim, birbirimize sevgimiz ve tahammülümüz yok...

Bu yüzden, şimdilik geleceğimizi aydınlık görmüyorum. Çileli günler bizi bekliyor.

Kamu malına el uzatmayan, daha toplumcu bir program olmalı... Ayrıca, toplumun her kesimi o programda kendisini bulmalı...

Ey Türk Milleti!

Her şeye rağmen, sen çok yaşa emi...

Gönülden selamlar...