"Bu da nereden çıktı?" demeyin! Türk Siyasi Hayatı'nda son altmış yılı yaşayarak gördük... Bu siyasi hayatın bir bölümünde de biz de siyasetin içinde olduk. Sonra, mensubu olmaktan büyük şeref duyduğum, Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi içinde meselelere bakmaya başladığımızda da "neler yapılırsa" Türk Milleti mutlu olur, diye düşüncelerimizi şekillendirdik... Buna göre, Türkiye, kendisine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese, daha toplumcu bir bakışla bakarak hizmet etmeli, şiarına sahip olduk... Bana göre de önce can güvenliği sağlanmalı... Bütün fertler, huzur içinde bu topraklar üzerinde yaşamalı... Bunun yolu da herkese fırsat eşitliği tanınmalı;devlet, kendisini oluşturan kişilere de aynı mesafede durabilmeliydi... Cumhuriyetle birlikte, devletimiz, bütün fertlere aynı mesafede durdu... Burada, kişilerin dini inançları, dünyaya bakış tarzı dikkate alınmadan tüm vatandaşlara eşit muamele etti... Öğretmen okulunu bitirir bitirmez, tüm mezun öğretmen adaylarının dosyaları Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderilir ve atamalar ihtiyaca göre yapılırdı... Öğretmen adayı, okula girişte sınavla alınır ve başarılı olanlar, okulu bitirince de atanırdı... Öğretmen okulunu bitiren kimseye, "ne kadar inançlısın, hangi cemaate bağlısın, hangi topluluğa bağlısın, Balkanlı mısın? Karadenizli misin? Doğulu musun?" diye sorulmaz ve atamalar yapılırdı.
Erkekler için askerlik yapmak, bir şerefti... Çürük raporu alıp, askerlikten kaçmak kimsenin aklına gelmezdi...
Devlet, her yere yetişmeye çalışırdı. Toplumsal birliktelik üst seviyedeydi. Varto, Gediz, Erzincan, Van depremlerinde halk yardıma koşmuştu. Yine Kızılay teşkilatı en önde hizmet veriyordu. Halk, Kızılay Çadırını görünce, kendisini devletin kontrolünde hissederdi. Bunu, hem Körfez hem de Çukurova ve çevresi depremlerinde de gördük ki maya sağlamdı.
Kıbrıs Barış Harekâtı'nda, savaşa gitmek isteyen ve Kıbrıs Türklerini kurtarmak isteyen kişiler, Askerlik Şubeleri' nin önünde uzun kuyruklar oluşturmuştu. Kendisini, bu toprakların çocukları hisseden herkes Askerlik Şubeleri'nin önünde uzun kuyruklar oluşturmuştu. Bu kuyruklar, en çok da Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde yaşayan bizim insanlarımız tarafından oluşturulmuştu... Milli birlik ve bütünlük için herkes sefer görev almış gibi hareket ediyordu. Türkiye, milli devlet kavramının bir tezahürüydü... Türkiye'nin bu pulat gibi tavrı karşısında kimse duramazdı... Türkiye, dosta, düşmana karşı gücünü hissettiriyordu. Türk Milleti, birlikte ağlıyor, birlikte gülüyordu... Kimse kimseye karışmıyor ve güzel bir gelecek için herkes uğraşıyordu. Siyaset kurumu da uç noktalara gidilmesine izin vermiyordu.
Türkiye, bu yolculuğunda emperyalist güçlerce kurcalanmaya başlandı. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997, 15 Temmuz 2016 tarihlerinde çıkmaz sokaklara yönlendirildi. Yine, 1962-1963 Aydemir, Gürcan Hareketleri, 2007 e- muhtıraları da işin yumuşak tarafları olarak, kitlesel yıkıma uğramadan atlatılmış oldu...
Son yirmi iki yıllık başat iktidar döneminde, islamcı görünümlü, masum ve mağdur kitle siyaseti ise ülkemizi bir kaosa doğru götürmektedir... İç huzursuzluk, eğitimdeki irtifa kaybı, servet transferi, devletin maddi gücünün azaltılması, lüzumsuz borçlandırma, halkın enflasyon karşısında ezilmesi, artık "aç mezarları" nın da olması, Şubat Depremi'nde halkın ilk iki gün çaresiz bırakılması, emeklilerin yoksulluğa ve açlığa doğru itilmesi gibi gibi birçok olumsuzluğu yaşamaya başladık.
(Ekonomik olarak, bilhassa emeklilerin bilinçli olarak ezilmesi ve bunun yarattığı ve yaratacağı sosyal problemler, başka bir yazının konusudur.)
İşte, tam da burada, bir siyasi partimizin lideri bölücü terör örgütünün lideri salıverilsin, meclise gelsin, sonra da sulh olsun, gibi saçma sapan söylemler içine girmesini hayretle karşıladık. Çünkü, Anadolu insanı, yukarıda da anlattığımız gibi zaten birbiriyle problemli değildir... Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri'mizdeki insanlar, İran Kürdistanı'na, Irak Kürdistanı'na ve yeni oluşturulan Suriye Kürdistanı'na değil, bu ülkenin, ortasına, güneyine, batısına, kuzeyine giderek yerleşmektedir.
Türkiye' de herkesin problemi vardır ve bu yine herkesi kapsar. Bir bölgenin veya milletimizi oluşturan bir grubun problemi değildir... Burada, asıl üzerinde durulması gereken, emperyalist devletler, yani, ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Fransa, İtalya, Almanya, Hollanda, Belçika, Yunanistan ve benzeri ülkelerin Türkiye üzerine hesaplarının bozulmasıdır.
Yine, terörü besleyen uyuşturucu, kumar, fuhuş, insan kaçakçılığı, ranta çökme gibi uygulamalar sıfıra indirilmezse terör bitmez...
Önce terörün maddi kaynakları yok edilmeli, sonra Türkiye üzerine hesap yapan bu devletlerin hesabı bozulmalıdır.
Bunlar, yapılmadan bir çözüm olmayacağını bilmelisiniz.
Bunu, sizin bilmemeniz de mümkün değildir. Bildiğinize göre, böyle saçma sapan söylemlerinizin bir çıkmaz sokak olduğunu görmediğinizi ifade etmek de yanlış olur. Bildiğinize göre, böyle bir söylem geliştirmenizin amacı nedir?
Türk Töresi "haini besleme, yok et" der... Haini besleme tavrınızı ve şimdi de "legal tavra evrilsin" bakış tarzınızı anlamamaktayız...
Kırk bin kişinin katili, "öğretmen , polis, imam, sağlık memuru, asker ve bu yörelerde yaşayan bizim insanımızın katili" affedilsin, siyasi figür olsun, demek, en hafifinden Türk Tarihi'ni bilmemezlik demektir...
Bu işe, iktidar partisi soyunmuş ve 2015 Haziran seçimlerinde boyunun ölçüsünü almıştı da, siz can yeleği olmuştunuz... Yine Kasım seçimlerinde de fiili destek olmuştunuz. Türkiye'yi okuyamıyorsunuz!
Rû be rû, görüşme söylemi de saçmadır... Asıl, güç odaklarını görmemezlikten gelmektir...
Bunlar yanlış işlerdir...
Önce ekonomik olarak, daha toplumcu politikalarla halkı refaha kavuşturun. Sonra, sığımacı görünümlü güçleri ülkemizden gönderin, Emeklileri sefaletten kurtarın, dolaylı vergilerden vazgeçin, doğrudan gelir üzerinden vergi alın ve saltanattan, israftan vazgeçin... Din kavramının içini boşaltmaktan vaz geçin, yanlış uygulamalarınızdan dolayı milletimizi dinden imandan da çıkartmayın. Enerjiniz bittiyse yerinize enerjisi üst seviyede olan birisine bırakın...
Ülkemize de kıymayın, derim.
Bunu, sizden de beklemezdim ki size söyleyecek söz bulmakta zorlanıyorum.
Mazinin hatırına, yanlış söylemlerden vaz geçin, derim.
Bilgi edinmeniz dileğiyle...
******
Düşünmeye, okumaya, yazmaya ve konuşmaya devam...