Avrupa Uyuşturucu ve Bağımlılık İzleme Merkezi 2023 Avrupa Uyuşturucu Raporu’nu yayımlanmış.
Bu raporda 41 farklı uyuşturucu madde incelenmiş.
En yaygın 6 uyuşturucudan 3’ünün en fazla ele geçirildiği ülke ise Türkiye olmuş…
2021 yılında açıklanan BM raporuna göre;
Dünyada en fazla uyuşturucu ele geçirilen ülkeler arasında;
1. İran;
2.Türkiye olmuş.
En fazla uyuşturucunun yakalandığı ülke yüzde 52'lik payla İran oldu.
Onu yüzde 10 ile Türkiye ve yüzde 9 ile Pakistan izlemiş.
Uyuşturucu işine genel olarak şöyle bir bakarsak şöyle bir anlatımla karşılaşıyoruz;
Yaşadığımız coğrafya tarih boyunca uyuşturucu maddelerin üretildiği, kullanıldığı ve taşındığı bir coğrafya olmuştur. Türkiye’de “Afyon” isimli bir ilin bulunması boşuna değildir:
Ege’den İç Anadolu’ya açılan bu yüksek rakımlı bölge, dünyanın opiyat (Haşhaştan elde edilen bir ilaç grubu. Bu zamanla kişide bağımlılığa neden olan bir ilaç konumuna gelmektedir. Opiyat bağımlılığı tedavi edilebilen bir bağımlılıktır) içeriği en yüksek afyon tarımlarından birine ev sahipliği yapmaktadır.
Afyon tarımı yağıyla, tohumuyla, sapıyla, samanıyla Anadolu çiftçisinin bu kıraç topraklara geçimini sağlamıştır.
60’lı yılların sonu ve 70’li yılların başında ABD toplumunda önemli bir sorun haline gelen eroin bağımlılığı, başkanlık seçimlerinin temel konusu haline gelmiş, dönemin ABD Başkanı Nixon bu soruna karşı geliştirdiği popülist ve yüzeysel yaklaşımla dünya afyon üretiminde ilk sıralarda olan Türkiye’de afyon tarımının kısıtlanması talebinde bulunmuştu. Yapılan baskılar sonucunda ekim alanları kısıtlanmış ve hatta afyon tarımı bir süre yasaklanmıştı.
Daha sonra ise afyon üretimi, çiftçinin afyonu çizmesine olanak vermeyen ve sadece fabrikalarda tıbbi amaçlı işlenmesini öngören şekilde bir çerçeve ile yasallaştırılmıştı.
Günümüzde ise afyon tarımı; Devlet kontrolü altında aynı bölgede yürütülmekte.
Günümüzde ise; Türkiye konumu dolayısı ile uyuşturucu için geçiş bölgesi haline gelmiş.
Afganistan ve İran'da üretilen uyuşturucu maddelerin Avrupa’ya,
Avrupa’da üretilen sentetik uyuşturucuların da Ortadoğu’ya transferinde bir geçiş noktası olmuş.
Avrupa Uyuşturucu ve Bağımlılık İzleme Merkezi (EMCDDA), 2023 Avrupa Uyuşturucu Raporu’nu yayımladı.
Rapor kapsamında 27 AB ülkesi ve Norveç ile Türkiye’de uyuşturucu dosyası analiz edildi.
Bu kapsamda "Kenevir, kokain, sentetik uyarıcılar, yeni psikoaktif maddeler (merkezi sinir sisteminde etkisini gösteren ve beynin işlevlerini değiştirerek algıda, ruh hâlinde, bilinçlilikte ve davranışta geçici değişikliklere neden olan kimyasal madde), MDMA (metilenedioksi, metilamfetamin, ekstazi) ve eroin" gibi 41 farklı uyuşturucu incelenmiş.
2011-2021 arası AB’de ele geçirilen tüm uyuşturucu türlerinin miktarında ise büyük bir artış gözlenmiş.
En büyük artış yüzde 416’yla Kokainde olurken Kök kenevir yüzde 260, metamfetamin yüzde 135, Eroin yüzde 126, Ecstasy yüzde 123, Esrar reçinesi yüzde 77 ve Amfetamin yüzde 42 artmış.
Rapora göre uyuşturucu sorununun etkisi artık her yerde.
Bu etkiler;
Evsizlik, psikiyatrik bozukluklar ve çocuk suçları gibi başka kompleks problemlere yol açıyor ve şiddet seviyesinde artış ile yolsuzluğu da getiriyor.
Tüm bunlardan sonra size çarpıcı bir rakam vermek istiyorum:
2020-21 yıllarında şehirlerde yapılan atıksu analizinde;
"Isparta, Denizli ve Edirne" uyuşturucunun en çok kullanıldığı il olarak öne çıkmış.
Ele geçirilen Esrar reçinesinde 2021’de ilk sırada 672 tonla İspanya var.
İkinci sırada 72 tonla Fransa,
Türkiye 33 tonla üçüncü sırada.
Kök kenevirde;
İspanya 130 tonla birinci,
onu 47 tonla İtalya,
39 tonla Fransa takip ediyor.
Türkiye 31 ton kök kenevirle üçüncü olmuş.
2021’de AB ülkeleri ile Türkiye ve Norveç’te toplam 306 ton kokain ele geçirilmiş.
2020’de.Türkiye’de ele geçirilen Kokain miktarı 1.96 ton iken,
2021 yılında 2.84 ton olmuş.
Avrupa uyuşturucu pazarında bir diğer rağbet gören unsur ise sentetik uyarıcılar olan Amfetamin ile Metamfetamin.
2021’de AB ülkeleri ve Türkiye ile Norveç’te toplam 10,9 ton amfetamin, 6,8 ton metamfetamin ele geçirilmiş.
Amfetaminin 3,52 tonu,
Metamfetaminin ise 5.5 tonu Türkiye’de ele geçirilmiş.
Diğer bir deyişle Avrupa genelinde amfetaminin yüzde 32’si, metamfetaminin ise yaklaşık yüzde 81’i Türkiye’de yakalandı.
Sorununun Metamfetamin bağımlılığı olduğunu söyleyerek 2021’de tedaviye başlayan 10 bin 800 Metamfetamin kullanıcısının yüzde 92’si Çekya, Almanya, Slovakya ve Türkiye’denmiş.
Tüm bu verilere bakarak hepimizin dikkatli olması gerekiyor.
Zaten haberlerde de gün geçmiyor ki kolluk kuvvetlerimiz kilolarca, hatta tonlarca bir uyuşturucu madde yakalamasın.
Onca mücadeleye rağmen, onca uyarıya, onca eğitime rağmen bu lanet şey yayılmaya devam ediyor.
Çocuklarımız başta olmak üzere dikkatli olalım, en ufacık bir şüphe duyduğumuzda en yakın emniyet kuvvetine haber verelim.
Milletçe el ele vermediğimiz sürece bu illetin önüne geçemeyiz.
DÜMENCİLER
Hikâyeyi bilirsiniz.
Hani; Türk ve Japon şirketleri arasında bir kürek yarışı düzenlenmesine karar verilmiş.
Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyormuş.
Türk Takımında ise 2 kişi kürek çekiyor, 3 kişi şeflik, 3 kişi müdürlük ve 1 kişi de dümeni kullanıyormuş.
Her iki takımda, performanslarının en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık döneminden geçmiş.
Büyük gün gelmiş ve iki takım da, kendini hazır hissediyormuş.
Sonuçta Japonlar yarışı bir kilometre farkla kazanmışlar.
Yarış sonrası Türk takımı çok sarsılmış.
Türk Şirket yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar vermiş.
Yapılan araştırmalar, analizler ve uzun çalışmalar sonucu düzenlenen raporlara göre hata bulunmuş ve çözüm önerisi getirilmiş.
Çözüm olarak;
Yönetimdeki düzeni güçlendirmek için 1 Genel Müdür atanmış ve sandaldaki ağırlığı dengelemek için Kürekçi sayısı 1'e indirilmiş.
Japonlara yeni bir yarış teklif etme kararı alınmış.
9 kişilik Türk takımı Japonlarla bir yarış yapmak üzere yeniden yapılanmış.
Japonların takımındaki yapılanma şöyleymiş;
8 kişi kürekçi
1 kişi dümenci.
Türk Takımında ise yeni yapılanma şekli şöyleydi,
1 Genel müdür
3 Bölgesel müdür
3 Dümen şefi
1 Dümenci
1 Kürekçi
İkinci yarışı, Japonlar iki kilometre arayla kazanmış.
Tepesi atan Türk şirketi yönetim kurulu hemen harekete geçmiş.
Yarışın kaybedilmesinden sorumlu tutulan kürekçi kovulmuş, müdürlere ve diğer personele sorunun çözümüne olan katkılarından dolayı ikramiye verilmiş.
Bu hikâye sonunda "İşte ülkenin hali de böyle" diye yazmanın anlamı yok.
Herkes her şeyi biliyor.
Ama kimse sesini çıkarmıyor.
Vatandaş kovulurken, parasız bırakılırken, ezilirken, dışlanırken,
Liyakatsiz müdürler, yöneticiler ikramiye almaya devam ediyor…
DİLİMİZ NEREDE?
Rahmetli Aziz Nesin ustam sayılır.
Kendisini görmedim ama hayat hikayesini ve diğer kitaplarının hepsini okuduğumdan ondan feyiz aldım denilebilir.
O sebeple kendi kendime "Ustam" derim, saygı duyarım kendisine yürekten.
Elbette ona yetişmek, aynı hizaya gelmek mümkün değil.
Biz kıyısından dokunabiliriz sadece o kadar.
İşte o güzel yazılarından biri;
1915 de doğdu.
Evde ağlayamazdı. Hemen annesi,
"Sus!" diye paylardı.
Gülemezdi, bağıramazdı.
Babası, "Sus!..." diye azarlardı.
Misafir gelince;
"Ayıptır!, sus!" derlerdi.
Yabancı kimse yokken de evdekiler,
"Başımı dinleyeceğim, sus!" derlerdi.
Yedi yaşına kadar bu, böylece sürdü.
İlkokula gitti.
Derste bir şey soracak olsa, öğretmeni,
"Sus!..." diye çıkışırdı.
Derse kalksa,
"Ne sorulursa onu söyle, çok konuşma!" derdi öğretmenleri.
On iki yaşına kadar da böylece sürdü.
Ortaokula gitti.
Ağzını açacak olsa, büyükleri,
"Her lafa karışma!" dediler.
Müdür,
"Söz gümüşse, sükut altındır!" vecizesini öğretti.
Türkçe öğretmeni,
"İki dinle, bir söyle... Bak, iki kulak, bir ağız var!" dedi.
"Sus!..."
"Sesini kes!..."
"Çok konuşma!..."
On beş yaşına kadar böylece sürdü.
Liseye gidiyordu.
Burada öğrendiği en güzel şey "Essükütü hayrün mineddırdır" sözü oldu.
Yani "Susmak, dırdırdan hayırlıdır."
"Çok konuşma!..."
"Sus!..."
"Kes sesini!..."
On dokuz yaşına kadar böylece sürdü.
Üniversiteye girdi.
Evde, "Büyüklerin yanında konuşulmaz!" diye öğretiyorlardı.
Annesi,
"Söz büyüğün, su küçüğün" diyordu.
Profesör bir gün ona,
"Dilini tut!..." demişti.
Yirmi üç yaşına kadar böylece sürdü.
Askere gitti.
Onbaşı,"Sus len!..." diye bağırdı.
Çavuş, "Dırlanma!" diye azarladı.
Yüzbaşı, "Pısss!... Sısss!..." dedi.
Karakola çağırdılar.
Polis, "Çok konuşma!" dedi.
Komiser, "Sus be!..." dedi
İşe girdi.
Arkadaşları, işaret parmaklarını dudaklarına koyar, "Şışşşt!..." derlerdi.
"Aman şışşşt... Aman sus, aman başın derde girer. Aman haaa!..."
Büyükleri,
"Sen her şeye burnunu sokma!..." derlerdi.
"Sen anlamazsın..."
"Sana mı kaldı..."
"Sen sus..."
Evlendi. Karısı,
"Aman sus... Sen karışma!..." derdi.
Sonra çocukları oldu.
Büyüdü çocukları,
"Sen sus baba!... Çakmazsın bu işlerden..." demeye başladılar.
Bu adam, biraz benim, biraz sizsiniz, biraz hepimiziz.
Eskiden kadınlar, kocalarına, kendilerine dırdır etmesinler, çok konuşmasınlar diye eşek dili yedirirlerdi.
O inanışa göre, eşek dili yiyenlerin sesi çıkmazdı.
Bize de sanki eşek dili yedirmişler.
Arayın bakalım, ağzınızda diliniz var mı? Dilimizi yutmuşuz.
Dilimizi içimize sokmuşuz.
Ağzımız var, dilimiz yok.
Şimdi bu biraz bana, biraz size benzeyen adam söz hürriyeti istiyor.
Konuşacak.
Ama ona,
"Sus!..." diyorlar.
İçimden,
"Konuş... Konuş!... Konuş be!..." diye bağırmak geliyor.
Ama ne konuşacağız, nasıl konuşacağız? Dilimiz nerde?
MEVZUAT
Bir bürokrat, görevli olarak şehirden kasabaya giderken yolda sulak ama bataklık bir yerde mola vermiş.
Nasıl olmuşsa ayağı kayıp bataklığa düşmüş: "İmdat, Boğuluyorum. Kurtarın beni!" diye bağırmaya başlamış.
O sırada yakınlardan geçen bir köylü, sesini duyup yaklaşmış.
Bürokrat: "Bataklığa düştüm. Kurtar beni!" diye bağırmış.
Köylü: "Geçmiş olsun" demiş.
Ama kurtarmak için hiç gayret göstermemiş.
Hani neredeyse dönüp gidecek.
Bürokrat paniklemiş ister istemez: "Lütfen, bir dal uzat. Kurtar beni!" diye yalvarmış.
Köylü: "Olmaz sen şu anda hazine toprakları üzerindesin. Hazine malından bir şey almak suçtur"
Bürokrat: "Sen, dalga mı geçiyorsun. Ölüyorum. Kurtar beni!" diye bağırmış ağzına dolan çamurlarla.
Köylü hiç istifini bozmadan cevap vermiş: "Ben Hazine'den mal alıp suçlu duruma düşemem. Fakat seni böyle bırakacak değilim. Gidip muhtara haber vereceğim. O kaymakama, kaymakam da valiyi arar mutlaka. Mal müdürüne talimat verilir. Şayet, hazine arazisi değilse. İtfaiyeye talimat verir ve seni kurtarırlar..."
Bürokrat: "Yahu.. Bunlar oluncaya kadar ben ölürüm."
Köylü gülmüş: "Ben ölmezsin demiyorum ki... Bizim devletle bir işimiz olsa Siz de bu yolları önermiyor musunuz? Biz de oradan oraya gide gide ölüyoruz adeta... Sen de Ölsen, mevzuata uygun ölmüş olursun!.."
SALTANAT
Güvenme mala mülke bir gün edilir talan,
Neyin olursa olsun, bir gün olacak yalan.
Halife Harun Reşid, Bağdat çevresinde adamları ile birlikte geziye çıktığı sırada, ağaç altında uyuyan bir adam görür ve yanındakilere;
-"Şu adamı uyandırın! Otların arasından çıkan bir yılan onu sokup öldürebilir." der...
Uyandırılan adam bakar ki karşısında Halife Harun Reşid var.
Ona şöyle söylenir:
-"Sultanım! Neden uyandırdınız beni? Rüyâmda padişah olarak seçilmiştim... Tahtımda oturmuş çevreme ne güzel emirler veriyor, hizmetçileri çevremde koşturuyordum..."
Harun Reşid gülerek cevap verir:
-"Efendi! Uykudaki padişahlıktan ne olur ki, işte böyle gözlerini açınca padişahlık falan kalmaz, yok olup gider!"
-"Sultanım! Benim padişahlığım gözümü açınca yok olup gitti... Seninki de gözünü kapayınca yok olup gidecek, aramızda büyük bir fark mı var sanki?"
Bu cevap karşısında düşünmeye başlayan Halife der ki:
-"Efendi! Aslında uykuda olan sen değil benmişim... Ben seni yılandan kurtarmak için uyandırmıştım..."
Sen de beni saltanat gafletinden kurtarmak için uyarmış oldun...
Bundan sonra kendi kendine sıkça tekrar ettiği söz hep aynı olur:
"Ey Harun! Gözünü kapayınca yok olacak saltanatına sakın güvenme!.."
"Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap'a; beyazın siyaha, siyahın beyaza takva dışında bir üstünlüğü yoktur..." (İbn Hanbel, 5/411)