BİLGELİK
Eski ve küçük bir kasabada haham ölmüş.
Karısı bu durumdan dolayı çok dertliymiş.
Kasaba halkı tekrar evlenmesi gerektiğine karar vermiş fakat küçücük kasabada onunla evlenebilecek tek bekâr adam da kasabanın kasabıymış.
Zavallı dul kadın biraz hayal kırıklığına uğramış. Çünkü kasap âlim bir adam değilmiş ve herhangi bir okulu da bitirmemişti.
Kadın tek başına kaldığından, mecburi olarak kabul etmiş ve evlenmişler.
Evlendikten sonra Cuma günü kadın Batağa (Mikvah- dinsel Yahudi banyosu) gidip yıkanmış.
Eve dönmüş ve mumları yakmaya hazırlandığı sırada kasap ona doğru eğilerek: “Annem Hana bana, ‘Bataktan sonra ve mumları yakmadan önce birlikte olmak iyidir’ derdi.”
Kadın itiraz edecek değilmiş ve kabul etmiş, bunun üzerine birlikte olmuşlar.
Daha sonra kadın mumları yakmış yakmasına ama kasap tekrar ona doğru eğilip; “Babam Şamuel bana, ‘Mumları yaktıktan sonra birliktelik iyidir’ derdi.” Demiş.
İtiraz gelmeyince tekrar birlikte olmuşlar.
Dualarını ettikten sonra yatağa gitmişler.
Uyandıkları zaman kasap: “Büyükannem Rivka, ‘Sinagoga gitmeden evvel birliktelik iyidir’ derdi.” Deyince yine beraber olmuşlar.
Bütün sabah boyunca dua ettikten sonra dinlenmek için eve gelmişler.
Kasap rahat durmamış tabi, kadının kulağına: “Büyükbabam Moşe ‘Duadan sonra birliktelik iyidir’ derdi” diye fısıldamış.
Yine aynı durum yaşanmış.
Pazar günü alış verişe giden kadın bir arkadaşı ile karşılaşmış.
Arkadaşı “Yeni kocan nasıl?” diye sorunca kadın sırıtarak cevaplamış: “Pek âlim bir adam değil, fakat çok geniş ve bilge bir ailesi olduğu kesin!”
NEDEN?
40 yaşındaki erkek arkadaşlar, o akşam nerede yemek yiyeceklerini tartışıyorlarmış.
Sonunda Gausthof zum Lowen lokantasında buluşmaya karar vermişler.
Nedeni; Helga adlı garsonun mini etek giymesi ve bacaklarının çok güzel olmasıymış.
10 yıl sonra, 50 yaşına geldiklerinde aynı konuyu tartışmışlar ve Gausthof zum Lowen lokantasında buluşmaya karar vermişler.
Nedeni; Lokantanın yemeklerinin güzel ve zengin bir şarap kavına sahip olmasıymış.
10 yıl sonra, 60 yaşına geldiklerinde aynı konuyu tartışmışlar ve Gausthof zum Lowen lokantasında buluşmaya karar vermişler.
Nedeni; Lokantanın sessiz ve sakin olmasıymış.
10 yıl sonra, 70 yaşına geldiklerinde aynı konuyu tartışmışlar ve Gausthof zum Lowen lokantasında buluşmaya karar vermişler.
Nedeni; Lokantanın tekerlekli sandalyeler için uygun olması ve asansörünün bulunmasıymış.
Bir 10 yıl daha geçmiş, 80 yaşına gelmişler ve tekrar buluşup yemek yemeye karar verdiklerinde yine Gausthof zum Lowen lokantasında buluşmaya karar vermişler.
Bu kez nedeni; Lokantaya daha önce hiç gitmedikleri ve yeni bir mekân tanıma arzularıymış.
ALZHEİMER
Bu “Unutkanlık” hastalığının ya da “Alzheimer”in erkeklerde ki ilk aşaması;
“İdrarını yaptıktan sonra pantolonun fermuarını kapatmayı unutmaları.” şeklinde belli olurmuş:
İkinci aşaması ise;
“İdrardan önce pantolonun fermuarını açmayı unutmaları” ile belli olurmuş…
LAF
“Bütün erkekler aynıdır” lafı bir Çinli kadın tarafından kalabalıkta kocasını kaybedip, etrafta onu aradıktan sonra söylenmiştir.
İRONİ NEDİR:
Avukat başınızın derde girmesini bekler,
Doktor hastalanmanızı bekler,
Dişçi dişinizin dayanılmaz derecede ağrıması için dua eder,
Polis arabanızı hatalı sürmenizi bekler…
Bütün bu ard niyetli (!) insanlar arasında bir kişi sizin gece huzur içinde yatıp sabaha kadar deliksiz bir uyku uyumanızı ümit eder:
Evinizi soymaya hazırlanan hırsız…
NİYET
Yaşlı rahibe manastırın yanında başlayan inşaatta, işçilerin sabahtan akşama birbirlerine çirkin sözler, küfürlerle bağırdıklarını görünce, onlara biraz nasihat etmeye karar verdi...
Ertesi gün öğle paydosu sırasında yemeğini manastırda yemedi.
Bir piknik sepetine koydu.
İşçilerle oturup konuşacaktı.
İnşaata girdi ve işçilerin arasına karıştı... “Çocuklar siz İsa’yı tanıyor musunuz” dedi...
İşçiler şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar. Kimseden ses çıkmayınca, biri yukarıda çalışanlara bağırdı...
“Hey!... Orada İsa’yı tanıyan var mı?.”
“Yok” dedi, bir ses...
“Niye sordun ki?.”
“Annesi burada da... Yemeğini getirmiş!...”
MEKTUP
Karadenizlinin Oğluna Mektubu;
Uy sevgili uşagum, Allah’ın selamu tabiidur.
Mektubumu çok yavaş yazayrum, Çünküm bilirumki, okuman zayuftur, çabuk okuyamazsun…
Benden sana sual edersen, Allahuma pin şükür iyiyum,
Yeni pir iş buldum.
Emrimde 1500’e yakın adam var, hepsi de sessuz sedasuz, kendi hallerinde…
Ne iş pulduğumu soraysan söyleyeceğum patlama, mezarluk pekçisu oldum…
Geçtiğumiz hafta puraya iki tefa yağmur yağdu…
Piri pazartesinden perşembeye, öbürü de perşembeden pazara…
Bacın Emine bir uşak doğuracak, daha erkek midur kiz midur pelli değil, haçan o yüzden sağa “Dayu mi oldin, teyzemu oldin” diyeyemeyrum…
Kötü havadisler piter mu?
Pahriyede askerlik yapan 10 uşağu da kaybettuk.
Neden mi?
Pindikleri denizaltu pozulmuş, motoru turmuş, inmişler aşağu, denizaltuyu itekleyup, motorunu çalışturmak istemuşlar…
Temel emicen de tükkan açtu, o da “30’a alduğuni 25’e veriyor, sürümden kazanıyormuş” öyle dedu…
Bizim köye findukçularun Temel’i muhtar seçtuk, akullu uşaktur da…
Geçen gün hepimizu zelzeleye karşu aşu etturdu.
Temel hem akillidur, hem de dürüsttür… Geçenlerde bir taksinin şoförü köye varmuş, muhtarı arayi, meğer yolda bir tavuk ezmiş sahibini soraymuş.
Muhtar Temel tavuğa pakmuş, “Ha bu pizden değuldur, pizum köyde yassu tavuk yoktur” demuş…
Senin küçüğün Ergin çok akullu uşak çiktui.
Geçen gün tepeye varmuş, elinde bir ip sallayip durayi.
Anan “Uy uşağum ne edeysun orada?” diye sorunca, o da “Hava durumuna bakayrum” demiş.
Çektum oni akşam karşuma, “Anlat bakayum şu hava turumu işinu” dedum. Anlattu, meğer ip sallaninca havanun Rüzgarlu olduginu; ip islanunca da yağmur yağduğuni anlaymiş.
Çok akillu uşak vesselam.
Sen o yaşta böyle akillu değildun.
Senin gönderdiğun resmi alduk, pir yanunda bir Alman herif, pir yanunda pir Alman karisu var, ortada da sen.
İyiki resmin arkasuna “Ortadaki penum” diye yazmişsun yoksam tanimayacaktuk.
Yaa işte böyle uşagum.
Memleçetten sağa pol pol havadis...
Yeni havadis olursa yine yazarum.
Baki hüdaya emanet ol.
Baban Dursun.
NOT: Mektupa para koyacaktum ama, geç akluma geldi, zarfu kapatmişum.
MEYHANE
Oflu hoca Cuma namazında içki içenleri fena azarlıyordu:
-“Paranızı sokağa atıyorsunuz! Kazanan kim?
Meyhaneci…
En büyük dükkân kimin? Meyhanecinin…
En güzel ev kimin?
Meyhanecinin…
Ya en güzel araba?
Meyhanecinin.
Bu paraları veren kim?
Ha sizin gibi kafasızlar…”
Aradan 2 hafta geçer, bir adam koşarak hocanın yanına gelir ve ellerine sarılıp öperek:
-“Allah razı olsun hocam, senin verdiğin içki vaazı sayesinde hayatım kurtuldu...”
Hoca memnun:
-“Aferin, içkiyi bırakmanın mükâfatlarını ahirette de göreceksin oğlum.” der. Adam düzeltir:
-“İçkiyi bırakmadım hocam, meyhane açtım!”
MANTIKLI
Sürücü dikiz aynasında kendisini izleyen polisi görünce kaçabileceğini düşünüp basmış gaza.
Ancak polisi atlatamayacağını anlayınca, pes edip çekmiş kenara.
Polis arabasından inmiş.
Bezgin, kızgın ve de küskün bir sesle:
-“Bana bak, çok yorgunum, üstelik keyfim de kaçık. Mantıklı bir özür söyle yoksa yaktım çıranı!”
Kısa bir ara ve Sürücü:
-“Karım geçen ay bir polisle kaçtı. Aynada sizin aracınızı görünce, kaçtığı polis, onu bana geri getiriyor sandım…”
GEÇTİ Mİ?
Temel oldukça şiddetli bir ishale yakalanmış ve hastaneye gitmiş.
İlk muayeneyi yapan doktor bunu hemen dâhiliye bölümüne sevk etmiş.
İş bu ya, bizimkinin her nasıl olduysa evrakları karışmış olduğundan dahiliye yerine psikiyatriye yatırılmış.
Tedavi görmeye başlamış, aradan birkaç hafta geçmiş, ishal raporunu yazan doktor psikolog arkadaşına uğramış, bir bakmış Temel orada.
“Ne yapıyorsun burada?” demiş.
Temel de “Beni buraya havale ettiler, tedavi görüyorum” demiş.
“Peki ishalin geçti mi?” diye sorunca doktor Temel cevaplamış:
“Geçmedi ama artık kafaya takmıyorum…”
SANA YOK!
Adam bara girer, iri yapılı barmenin karşısına oturur “İki viski, biri senin için” der.
Barmen teşekkür eder, içkilerini içerler, biraz sonra adam, “İki viski, biri senin için” der.
Barmen yine teşekkür eder.
İçkiler bittikten sonra adam kalkar.
Barmen hesabı ödemesini ister.
Adam, “Hiç param yok, onun için sana da ısmarlamıştım” der.
Barmen adama iki yumruk atıp, gözünü şişirir ve kapının dışına atar.
Ertesi gün adam gene gelir. Bara oturur “Bir viski” der.
Barmen sırıtarak “Bu sefer bana yok mu?” der.
Adam: “Sana yok, sen içince sapıtıyorsun”…
CEZAEVİ
Serçenin bir tanesi bahar günü dalgın dalgın uçuyormuş.
Bir anda fark etmiş ki, bir yolun üstünde uçuyor ve karşıdan da
motosikletli bir adam geliyor.
Her ikisi de çarpışmayı engellemek için ellerinden geleni yapmışlar ama nafile…
Serçe “Çotaaank” diye adamın kaskına çarpıp düşmüş.
Motorcu sıkı bir hayvan severmiş.
Hemen inmiş motordan koşmuş serçenin yanına.
Serçe baygın yatıyor...
Kıyamamış, bırakamamış yolda; almış getirmiş eve.
Eskiden kalma bir de kafes var evde... Baygın serçeyi kafesin içine güzelce yerleştirmiş...
Yanına da az biraz su, az biraz ekmek koymuş, vurmuş kafayı yatmış…
Bizim serçe bir müddet sonra ayılmaya başlamış...
Daha tam seçemiyor ortalığı...
Hafif bulanıklık var yani…
Bir bakmış parmaklık, ekmek, su falan var bulunduğu yerde…
Birden dank etmiş vaziyet:
“Motorcuyu öldürmüşüz beaaa…”
KİM VURDU?
80 yaşında bir adam doktora gider.
Doktor adamın sağlığını sorduğunda adam; “Harika durumdayım! 18 yaşında bir karım var ve hamile” der.
Doktor birkaç dakika düşündükten sonra adama döner ve “Sana bir hikâye anlatacağım” demiş.
“Avlanmaktan çok hoşlanan bir adam varmış. Her gün tüfeğini alarak ava gidermiş. Fakat bir gün dalgınlıkla yanına tüfek yerine şemsiyesini almış.
Ormana gitmiş. Ağaçların arasında yürürken karşıda bir geyik görmüş. Hemen şemsiyeyi çıkarmış nişan almış ve Pat…! Geyik yere yığılmış…”
İhtiyar şaşırmış ve doktora dönerek
“Olamaz… Başka birisi vurmuş olmalı” demiş.
Doktor; “Kesinlikle!” diye cevaplamış.
KONUŞUR MUSUN?
Adama sormuşlar;
-“Sevişirken karınızla konuşur musunuz?”
Adam: -“Tabii, ararsa neden olmasın?”
GORİL VE KÖPEK
Adamın biri bir sabah kalkar ve evinin çatısında bir goril görür.
Ne yapacağını bilmez ve eve girip telefonun başına geçer.
Rehberi karıştırınca bir ilan görür. “Gorilleriniz itina ile yakalanır!” diye.
Adam telefon eder ve goril avcısı yarım saatte gelir.
Araç panelvan tipinde bir kamyonettir.
İçinden orta yaşlı bir adam ve aptal bakışlı bir Bulldog cinsi bir köpek iner.
Adam elinde bir beyzbol sopası, bir ip merdiveni ve bir de çifte taşımaktadır.
Ev sahibi sorar:
-“Nasıl yakalayacaksın onu?”
Adam cevaplar:
-“Çok basit… Önce merdivenle çatıya çıkacağım, beyzbol sopasıyla gorile vurup onu çatıdan düşüreceğim. Köpek özel eğitilmiştir, damdan düşen gorilin hemen bacağını ısıracak ve ben inip onu araca kapatana kadar gitmesine izin vermeyecek…”
Derken adam çifteyi ev sahibine bırakarak yukarı çıkmaya başlar.
Ev sahibi:
-“Peki, ben bu silahla ne yapacağım?” diye sorar.
Adam:
-“Eğer işler ters gider de goril beni çatıdan atarsa, köpeği hemen vur…!”
ÖPÜCÜK!
Genç, kız arkadaşını evine bırakmak için evin kapısının önüne gelir.
Elini kapının kenarına koyup, ayrılık öpücüğü almaya çalışmaktadır.
-“N’olur bir öpücük!”
-“Hayır.”
-“Lütfen!”
-“Hayır.”
-“Neden?”
-“Babam kızar.”
-“Nerden haberi olacak ki?”
Bu arada içerden kızın küçük kardeşi gelir.
-“Babam ‘Öptürecekse öptürsün öptürmeyecekse, söylesin o geri zekâlı arkadaşına, elini kapı zilinden çeksin’ dedi…”