Yeni yıl geldi ve 2025 kapıya dayandı nihayet.
Bugün ilk günü oldu bile.
Herkesin umutları yeni yılda yeşermek için bekliyor.
Kimi başarılı olmak için,
Kimi iyi satış yapmak için,
Kimi büyümek için,
Kimi evlenmek için,
Kimi mezun olmak için,
Kimi terfi almak için,
Kimi çocuk doğurmak için,
Kimi Üniversiteye gitmek için,
Kimi emekli olmak için,
Kimi zam almak için,
Kimisi iktidara gelmek için,
Kimisi de iktidarda kalmak için…
Herkes bekliyor umutlarla.
Peki ne olacak?
O halde şu fıkrayı okuyun anlarsınız ne olacağını…
YENİ YIL
NASIL GEÇECEK?
Nasreddin Hoca’nın iki oğlu varmış.
Önce büyük oğlunu ziyaret etmiş.
Büyük oğlan:
“Varımı yoğumu tuğlaya yatırdım, kurusun diye yerlere serdim baba” demiş, “Eğer havalar yağışlı giderse anam ağlayacak!”
Hoca daha sonra küçük oğluna gitmiş. Küçük oğlan:
“Varımı yoğumu üzüm bağlarına yatırdım baba” demiş, “Eğer havalar kurak giderse anam ağlayacak!”
Nasreddin Hoca eve dönünce karısı sormuş:
“Çocuklar nasıl?”
Hoca acı bir tebessümle cevaplamış:
“Valla hanım” demiş, “Havalar yağışlı gitse de, kurak gitse de, anlaşılan o ki, sen hep ağlayacaksın!”
Demem o ki;
Öyle de olsa, böyle de olsa bu iktidar olduğu müddetçe ağlayan hep bizim anamız olacak…
KALEM KUTUSU
Postanede çalışan memurlar yılbaşı günü Noel Babaya yazılmış bir mektuba rastlarlar.
Noel Baba diye birisi olmadığı için mektubu kendileri açıp okurlar.
Mektupta şöyle yazıyordur. “Sevgili Noel Baba, ben 10 yaşında bir çocuğum. Hiç kimsem yok. Yetimhanede kalıyorum. Diğer arkadaşlarıma birçok hediye geldi. Ama bana gelmedi. Senden üç şey istiyorum. Bana bir kalem, bir kalem kutusu ve bir de ayakkabı gönderirsen çok sevinirim…”
Memurlar mektubu okuyunca çocuğa çok acırlar.
Kimsesiz bir çocuğu mutlu etmek ve Noel Babaya olan inancını sarsmamak için kendi aralarında para toplarlar.
Hediyeleri alırlar.
Ancak para yetmediği için kalem kutusunu alamazlar.
Ayakkabı ve kalemi çocuğa yollarlar…
Bir kaç gün sonra çocuktan teşekkür mektubu gelir.
Mektupta şunlar yazmaktadır.
“Sevgili Noel Baba, gönderdiğin hediyeleri aldım. Çok sevindim. Ancak gönderdiğin hediyelerden kalem kutusu gelmemiş. Onu da herhalde postanedeki memurlar almıştır…”
KİMİNLE?
Şehrin birinde bir kilise, havra ve cami tesadüf birbirine komşu durumuna gelirler. Zamanla papaz, haham ve hoca arkadaş olurlar.
Üçü de kendi dinince ibadetini yaptırır, sonra bir araya gelip vakit geçirirler.
Gel zaman git zaman, yeni yıl geldi diye kâğıt oynamaya başlarlar.
İnsanoğlu bu başlamaya dursun, bir süre sonra bu oyunları kumara dönüşür.
Sonunda ihbar edilirler ve polis aniden baskın yapar.
Hemen toparlanıp oyun kâğıtlarını saklarlar, ama polis durumdan emin!
Komiser önce papazı sıkıştırmış:
-“Sen din adamısın, yalan söylemek sana yakışmaz, söyle, kumar oynuyordunuz, değil mi?”
Papaz işin nereye varacağını kestirir ve inkâr eder.
Komiser kararlıdır, kiliseden İncil’i getirtir,
“Öyleyse Mukaddes kitap üzerine yemin et” der.
Papaz bir kere “Hayır” demiştir, şimdi itiraf ederse büsbütün kötü olacağını bilir. “Ne yapayım?” diye düşünür ve çözümü bulur.
“Şimdi yalan yere yemin ederim, sonra katedrale gidip günah çıkartırım, Allah affeder…” der içinden.
Elini kitaba basıp yemin edince, komiserin yapacak birşeyi kalmamıştır.
Bu defa hocaya döner:
“Bak hoca efendi” der, “bilirim sizin dinde yalan söylemek çok günahtır. İtiraf et; kumar oynuyordunuz, değil mi?”
Hoca düşünür, “Evet” dese hem papazı ele vermiş olacak, hem de kendisi için durum iyi olmayacak. “Papaz bizden daha kıdemli, inkar ettiyse bir bildiği vardır. Arkadaş uğruna işleyeceğim bu suçu Allah elbet affeder” diye kendini avutup, basar yemini…
Sıra gelmiştir Haham Salamon’a.
Komiser bu son kozu da kaybetmek istemez.
Bütün hışmı ile ona döner:
“Söyle Haham Efendi” der, “sakın inkâr etme, kumar oynuyordunuz, değil mi?”
Haham elleriyle papazı ve hocayı işaret ederken sorar;
“İyi de komiser bey! Kiminle?”
YILBAŞI ADETLERİ
1- Sanki başka akşamlarda çerez yenmezmiş gibi o akşam özellikle karışık çerez alınır ve bunun yılbaşının bir geleneği olduğuna inanılır.
Bildiğin çerez işte.
2- Televizyondaki bütün yılbaşı programlarına göz atılır.
Tam yeni yıla girerken “Acaba geri sayımı hangisinde izlesem” diye düşünürken zapping kurbanı olunur.
3- Komik şapkalar ve gözlükler illa ki takılır. Eldeki o kâğıttan yapılma düdüğe üflenilir nedense?
4- Ya yılbaşı kazaklarına ne demeli?
Pijamadan daha iyi, güzel bir gece elbisesinden daha kötüdür bunlar.
5- O kırmızı iç çamaşırları nedense hep giyilir. Sanki mavi olsa yeni yıla girilmeyecektir.
6- Eskisi kadar popüler olmasa da piyango biletleri bir köşede amorti umuduyla bekler. Büyük ikramiye tabii ki kimseye vurmayacaktır.
7- “Acaba sosyal medyadaki çekilişlerden bir şey kazanmış mıyımdır?” diye kontrol edilir.
Sonuç: Boşa yapılan takipler ve beğeniler.
8- “Kim nasıl eğleniyor acaba?” diye bütün sosyal medya paylaşımları yoklanır.
Herkesin evde olduğu fark edilince rahatlanır.
9- Yılbaşı hindisi pek pişmemiş olsa da, kestaneler tam açılmasa da, sıcak şarap soğusa da yılbaşı yemeği gibisi yoktur.
10- 10’dan geriye sayarken sanki zaman tünelinden bambaşka bir gerçekliğe geçilecekmiş gibi hissedilir. Oysaki 1 Ocak, 31 Aralık’ın neredeyse aynısıdır.
11- Saat 12’yi geçtikten ve her şey sakinleştikten sonra akıllarda tek bir soru oluşur:
Acaba yeni yılın ilk bebeği kim?
Acaba ismi ne kondu?
12- O son shot’ı içmemesi gerekenler yeni yıla herkesten biraz daha önce girer.
Bazıları ise tam 12’de patlamayan şampanyanın azizliğine uğrar.
13- Evlerde olunduğu için eş, dost, akrabayla sağlam telefon seansı yapılır.
Görüntülü sohbetlerde ise ne kafaların kadar dağıtıldığı saklanır.
İnsanı yeni yıla girmekten soğutan 10 tane iğrenç
YILBAŞI ESPRİSİ
“Görüşmeyeli 1 sene oldu, özlemişim”
"Seneye görüşürüz”
“Bir sene ne çabuk geçti ya”
“Daha 1 sene var”
“2025’ye ilk kez gireceğim, çok heyecanlıyım”
"2024’ü dün gibi hatırlıyorum…”
“Bugün 1 yıl hapis cezası yersem, yarın
“Bir senedir uyuyorum ya…”
“Bir yıldır evden çıkmıyorum ya"
"Bugün 2024, yarın 2025 ise ertesi gün 2026 mı?”
NOEL BABA
“Yılbaşı” denilir de Noel Baba’dan bahsetmemek olmaz.
Her sene yazarım hikâyesini.
“Bizden biridir” diye.
Bakın hikâyesine:
Babası öldüğünde büyük bir servetin tek mirasçısı olan Nicholaos, servetini yoksullara yardım için harcamaya karar vermiştir.
Bu sırada Patara’da önceleri çok zengin olan bir şahıs, fakirleşmiş ve kızlarının çeyizini yapamayacak duruma gelmiştir. (Patara Antik Kenti: Fethiye-Kalkan arasında Xanthos Vadisi'nin güneybatı ucunda bugünkü Gelemiş Köyü'nde yer almaktadır ve Likya'nın en önemli ve en eski şehirlerinden biridir.)
Çaresizlikten kızlarını satmayı bile düşündüğü bir anda, Nicholaos onlara yardım etmeye karar verir.
Onların gururlarını kırmamak için kız evine gece gider.
Onlar uykuda iken büyük kızın açık olan penceresinden çeyizine yetecek olan bir kese altını içeri atar.
Sabah parayı bulan büyük kız çok sevinir ve kötü durumdan kurtulur.
Daha sonra ortanca ve küçük kızın çeyiz paralarını da karşılamak isteyen Nicholaos, pencereleri kapalı olduğu için keseleri bacadan atar.
İşte Noel Baba’nın yılbaşında hediye bırakma öyküsü bu şekilde doğar.
İkonalarda ve resimlerde Nicholaos’ın üç altıntop ile gösterilmesi tam da bu yüzdendir.
Aziz Nicholaos’un yaşamıyla ilgili bir diğer rivayet de şöyledir:
Nicholaos hacı olmak üzere Kudüs’e gider.
Geri dönüşünde fırtınaya tutulan gemiyi dualarıyla batmaktan kurtarır, ayrıca denize düşerek boğulan bir denizciyi de diriltir.
O günden sonra Aziz Nicholaos denizcilerin de koruyucu azizi olarak kabul edilir.
Nicholaos bir müddet sonra Patara’nın komşu kenti Myra’ya göç eder. (Myra: Antalya'nın Demre ilçesinin bulunduğu yörede yer alan antik bir Likya kentidir)
Myra Başpiskoposu ölmüş, yerine geçecek kişi üzerinde anlaşma sağlanamamıştır.
Bunun üzerine sabah kiliseye ilk gelen kişinin başpiskopos olması kararlaştırılır.
Aziz Nicholaos kiliseye ilk gelen kişi olarak başpiskopos seçilir.
Burada da mucizelerine devam ederek üç generali ölümden kurtarır.
Diğer bir öyküsü ise şöyledir:
O yıl Myra’da kıtlık çıkar.
İskenderiye’den Byzantion’a mısır götüren bir filo Myra’nın limanı olan Andriake’ye uğrar.
Nicholaos hemen limana koşar ve her gemi başına bir miktar mısır vermelerini ister.
Gemiciler Byzantion’a vardıklarında istemeyerek verdikleri mısırların yerlerinde olduğunu hayretle görürler.
Hıristiyanlara karşı olan Bizans İmparatoru Diocletianus ve Licinius zamanında Nicholaos da diğer Hıristiyanlar gibi bir ara hapsedilmiştir.
M.S. 325 tarihinde Hıristiyanlık içindeki problemleri çözmek için İznik’teki (Nikea: İznik’in eski adı) meclis toplantısına Myra Başpiskoposu olarak katılır.
Yolda giderken bir handa öldürülerek salamura yapılmış üç çocuğu dirilttiği, Bonaventure adlı bir kilise adamı tarafından iddia edilmiştir.
Öğrencilerin de koruyucusu olduğuna inanılan Aziz Nicholaos’un 6 Aralık 343’te 65 yaşında iken öldüğü sanılmaktadır.
Myralılar onun adına bir kilise yaparak içindeki lahitte onu sonsuz uykusuna bırakmışlardır.
Haçlı Seferleri sırasında 20 Nisan 1087’de Bari’den gelen tüccarlar kemiklerini çalıp Bari’ye götürmüş ve yaptıkları bazilikaya gömmüşlerdir.
Onun olduğu sanılan geride kalmış bir kısım kemik ise bugün Antalya Müzesi’nde saklanmaktadır.
DELİ İŞTE
Hastane baştabibi, yılbaşı nedeniyle hastaneleri gezip akıllanan delileri salmaya karar vermiş.
Bir sürü hastaneyi gezmiş fakat hiç akıllandığına kanaat getirilen deliye rastlamamış.
En sonunda bir hastaneye gitmiş birde bakmış ki bütün deliler zıplıyor.
Hemen onlarla ilgilenen doktorlara sormuş:
-“Bunlar neden böyle zıplıyorlar?”
Doktor:
-“Bunlar kendilerini mısır patlağı zannediyorlar” demiş.
Bir de bakmışlar ki bir tanesi zıplamadan yatağın üzerinde sabit bir şekilde duruyormuş.
Hemen ona yaklaşarak sormuş:
-“Sen neden zıplamıyorsun?”
Deli:
-“Ben tavaya yapıştım…”