İnsanlar tarih boyunca bilgilerine erişemediği olaylarla karşılaşınca “Komplo teorileri” kurmakta mahir olmuş.
Şimdilerde “Yeni Dünya Düzeni” yine gündemde.
Birilerinin ortaya attığı ama kimsenin ispatlayamadığı bu düzen şekli için birçok teori ortaya atılıyor.
İşte bunlardan biri de son günlerde Amerika’daki yangın.
California Eyaletinde bulunan Los Angeles şehrindeki yangınlar için ortaya atılan iddiaların haddi hesabı yok.
Hollywood yıldızlarının evlerinin de bulunduğu alan için bazı açıklamalar kafaları karıştırmıyor değil.
BU bölgede evi bulunan Aktör Henry Winkler, sosyal medya üzerinden “Yangınların bilinçli bir sabotaj sonucu olabileceğini” öne sürmüştü.
Ancak yapılan incelemelerde bu iddiayı destekleyecek bir kanıt bulunamadı.
Yangına müdahale kapsamında da bir iddia söz konusu oldu.
“2022 yılında Los Angeles County İtfaiyesi (LACoFD), kullanılmayan hortumlar, başlıklar ve koruyucu ekipmanları Ukrayna’daki acil müdahale ekiplerine bağışlamıştı.”
Sosyal medyada, bu bağışın itfaiyenin yangınlara müdahale kapasitesini düşürdüğü paylaşıldı.
Bir başka iddia ise Su kaynaklarının yeterince kullanılmadığı yönündeydi.
Yine başka bir iddia ortaya atıldı.
Sosyal medyada yangınların “Lazer silahları veya UFO’lar tarafından” çıkarıldığına dair spekülasyonlar hızla yayıldı.
Bazı kullanıcılar, yangın bölgelerinde “Anormal ışıklar” görüldüğünü iddia ederken, diğerleri bu olayların bir tür yüksek teknoloji silahıyla bağlantılı olabileceğini öne sürdü.
Yangın hakkında sosyal medyada inanılmaz bir bilgi kirliliği de oluştu.
Aynı zamanda sahte yangın videoları da yer aldı.
İnsanlar neye inanacağını şaşırdı.
Bu bilgi kirliliklerinden bir tanesi de şöyle:
Normal bir yangın izlerinin olmadığı iddia edilirken, “Bitişik nizam olmayan, geniş arazilerde yer alan malikânelerin bir kısmına yangın sıçrarken, bazılarını atlaması inceleme konusu olmalı” denmiş.
.“Aynı şey yanan araçlarla da geçerli” şekline ilave yapılmış.
Bir başka iddia ise;
“Lazerle evlerde yangın çıkarıldığı…”
Bir lazer kullanılarak bahsi geçen evlerde yangın çıkarılması görülmüş şey değil.
Uzun zamandan beri lazerin silah olarak yapıldığı ve denemelerinde başarılı olunduğu şeklinde haberleri duymuştuk.
Uzaydan “Nokta atışı şeklinde” atış yapabilen ve çağın silahı olarak bilinen lazerin bu yangında neden kullanıldığı da başka bir soru aslında.
En çarpıcı iddia ise şuydu elbette;
“Hollywood yakılarak bir dönemin bittiği mesajı veriliyor.”
Özetle bu yangın çok planlı ve “Yeni Dünya Düzenine” geçişin bir aşaması.
Böyle bir şey olur mu?
Donald Trump ABD’ye Başkan olursa,
En yakınında da Elon Musk bulunursa neden olmasın?
İddiaya göre “Yeni dünya düzenine karşı çıkacakların evleri göz dağı vermek için Los Angeles’te bertaraf edildi…”
Başta da dedim ya, uydur uydur söyle.
İnanan inanır, inanmayan yoluna devam eder…
DOST DEDİĞİN
Geçenlerde bir basın toplantısında ABD'nin seçilmiş başkanı Donald Trump, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, benim dostum ve saygı duyduğum biri. Onun da bana saygı duyduğunu düşünüyorum” dedi.
Ne güzel.
Dünyaya hükmedecek olan bir başkanın hakkımızda böylesine samimi konuşması anlamlı.
Gelecekte kurulacak düzenlerde bizim de içinde yer alacağımızın bir göstergesi olabilir.
Madem bizi dost olarak görüyor, öyleyse Donald Trump gelir gelmez bizim şu F35 meselesine el atıversin.
Hani bizi projeye dahil edip, paralarımızı aldıktan sonra proje dışı bırakıldığımız mesele.
Dostluk bu zamanlarda meydana çıkar.
“Haydi Trump kardeş!” diyelim o zaman, “Pamuk eller cebe.”
Derhal F35 işini halletsin, görelim dostluğunu…
Hala proje dışı kalacaksak bari paramızı iade etsin…
EMEKLİLER
Ah şu emekliler!
Plansız, programsız giden hükümetlerin bir türlü baş edemediği emekliler.
Daha önceleri başta ANAP dönemi olmak üzere bir çok iktidarın problemi oldu emekliler.
Zamları verilmedi, maaşları bölündü, sürüm sürüm süründürüldü.
Bu iktidarın da bir türlü rayına getiremediği konu oldu emekliler…
Paraları çar-çur ederken etrafını düşünmeyip, sistemi ekonomi dışı planlarla yönetmeye kalkınca olan oldu.
Ülke baş aşağı gitmeye meyillendi.
“Ekonomistim” demek bile kurtaramadı bizi.
Geçenlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan bir yayında kademeli emekliliğe ilişkin olarak, “Biz şu an mevcut aktüeryal dengeyi nasıl sağlayabiliriz, emeklilerimize aylıkları düzenli nasıl ödeyebiliriz, sağlık hizmetlerini sürdürülebilir hale nasıl getirebiliriz, bunun telaşı ve çalışması içerisindeyiz. Burada aslında bir mağduriyet söz konusu değil. Mağduriyetle ön plana çıkmak sağlıklı bir tarz değildir” dedi.
Aradaki cümleyi kaçırmadınız sanırım; “Emeklilerimize aylıkları düzenli nasıl ödeyebiliriz?” dedi.
Vay vay vay!
Nerelere gelmişiz de haberimiz yok.
Biz “Zam” beklerken, onlar “Maaşları nasıl öderiz” diye düşünüyorlarmış meğer…
“Efendim dili sürçtü”, “Yanlışlıkla oldu”, “Öyle demek istemedi” cümleleri savunulmaz.
Resmen maaşların nasıl ödeneceğini düşündüklerini söyledi.
Bir zamanlar ekonomist birisi “Bunlar bu gidişle maaşları bile ödeyemeyecek hale gelecekler” demişti de inanmamıştık.
“Türkiye Cumhuriyeti koskocaman bir devlettir. Öyle bir sorun olmaz” diyerek cevaplamıştık.
Eee?
Şimdi ne oldu?
Maaşlar filan?
Ekonomistler?
Beceriksizlikler?
“Haydi hayırlısı” diyelim, önümüze gelecek ilk sandığı bekleyelim…
ON BİN YILDIR!
İlk insan yaratıldığında bir dolu sorunları vardı.
Öncelikle konuşamıyordu “İletişim sorunları” vardı.
Sonra karnı acıktı,
“Beslenme sorunu” ortaya çıktı.
Etrafında dinozorlar, vahşi hayvanlar vardı,
“Barınma, korunma sorunları” ortaya çıktı.
Aradan on binlerce yıl geçti.
İnsanoğlu akıllandı.
Gelişti.
Medenileşti.
Devletleşti.
Modernleşti.
Demokrasiyi öğrendi.
Sosyalleşti.
Evrimleşti.
Tarımla uğraşmaya başladı;
Gıda sektörü gelişti.
Kendisine ev yapmaya başladı;
İnşaat sektörü gelişti.
Peki, şimdi sorsalar;
“Ülkemizde en büyük sorun nedir?” diye.
Cevap şöyle gelecektir;
“Beslenme sorunu”
“Barınma sorunu…”
Gördünüz mü?
Çoğumuz hala “Adem-Havva” gibi yaşıyor.
On binlerce yıl geçmesine rağmen aynı yerde sayıklıyoruz.
Geçmişi bırakalım.
23 yıldır bizi tek başına yönetenler nerede?
Her türlü sorunu hallettiklerini söyleyen,
Almanya’nın bile kıskandığı hale getirdiklerini söyleyen,
Dünyada söz sahibi olduğumuz söyleyen,
Her bir ferdin refah içinde olduğunu söyleyen iktidarımız nerede?
On binlerce yıldır bizim “Beslenme ve barınma sorunumuza çözüm bulacak iktidarı bekleyip duruyoruz.”
Sorun bakalım şimdi;
“Umudunuz var mı?”
On binlerce yıl olmamış da, şu 3 senede mi olacak?
NE YİYORUZ?
Sosyal medyada buldum bu yazıyı.
Okudukça içim karardı, mahvoldum.
Alıntı bir yazı olarak pek güven konusunda şüpheliydim ancak “Bu ülkede bunlar olur mu?” diye sorsam çıkıp sokaklara, bir kişi de “Olmaz!” demez sanırım.
O halde Müslüman bir ülkede olanlara bakın.
Yeni restoran açan birisinin acı ve gerçek itirafları…
“Yeni restoranın açılması müşterilerden çok toptancıların ilgisini çekmişti.
İlk gelen sezonluk su stokumu bana satmaya çalışan bayi oldu.
Toptan alırsam büyük su 3 liraya, küçük su 50 kuruşa geliyordu…”
“Onun ardından toptan gıdacı, meşrubatcı ve biracılar da geldi tabii.”
“Buraya kadar her şey normaldi…”
“Ancak arkası kapalı, üzerinde hiç yazı bulunmayan kamyonet geldiğinde ilk şokumu yaşadım.
Adam kaşar peyniri satıyordu.
Kilosu 50 liradan…
Ben, “Nasıl böyle ucuz satıyorsun?” deyince de adam açık açık söylemekten çekinmedi, “Abi bu dandik kaşar ama kimse ayırt edemez. Bak al bi parça…” dedi.
Nutkum tutulmuştu.
Peşinden de; “Zararlı değil abi, patates püresine yağ ve kaşar aroması koyuyorlar…” demez mi?
O şokla adamı nasıl gönderdiğimi hatırlamıyorum.”
“Ertesi gün daha beterdi…
Kıymacı, köfteciydi gelen…
Kilosu 60 liradan kıyma satıyordu…
Sinirlerime güç bela hâkim olup kıyma denilen şeyin muhtevasını sordum…
Et aroması, tavuk deri ve kemikleri, soya vs gibi ‘Zararsız’ maddelerden üretiliyormuş.
Adam öğünerek, “Her şey dahil otellerden alan var abi” dediği an defettim dükkandan…”
“Adamı kovdum kovmasına da, bu iş fena halde aklıma takıldı.
Kardeşim bu memlekette sahte olmayan bir şey yok mu?
Ben bu tip restoranlarda yemek yedim mi acaba?
Yediysem kaç kere?
Bu işin ucu nereye kadar gidiyor?”
Adam anlatmaya devam ediyor;
“Oturdum bilgisayarın başına, başladım araştırmaya…
Aman tanrım!
Neler neler varmış bu memlekette?
Yahu neredeyse gerçek bir şey yok piyasada.
Her şeyin aroması var.
Üstelik bunlar internette online olarak satılmakta.
Aromalar saymakla bitmiyor.
Acı Biber Aroması,
Acıbadem Aroması,
Ahududu Aroması,
Alabalık Aroması,
Ananas Aroması,
Anason Aroması,
Antep Fıstığı Aroması,
Ayran Aroması,
Bal Aroması,
Bergamot Aroması,
Böğürtlen Aroması,
Çam Sakızı Aroması,
Çedar Peyniri Aroması,
Ceviz Aroması,
Çikolata Aroması,
Çilek Aroması,
Et Aroması,
Fındık Aroması,
Fıstık Aroması,
Keçi Peyniri Aroması,
Keçi Sütü Aroması,
Kekik Aroması,
Kimyon Aroması,
Koyun Peyniri Aroması,
Koyun Sütü Aroması,
Parmesan Peyniri Aroması,
Tereyağı Aroması,
Yoğurt Aroması,
Zeytin Aroması,
Zeytinyağı Aroması,
Ekmek Aroması…”
“Yahu, ekmeğin bile aroması var.
Çakma ekmeği nasıl yapıyorsunuz kardeşim?
Neden yapıyorsunuz?
Araştırdım, ekmekte durum bildiğiniz gibi değil…
Unun beyazlatıcısından tutun da maya besleyicisine (Yahu maya besleyici satıyor adamlar. Ninem ekşi mayadan, nohuttan yapardı ekmeği) hacim arttırıcısına kadar neler neler var?
Adam gibi ekmek bile yedirmeyecekler bize.”
“Kahvelere köpük yapıcı satıyorlar yahu…
Köfte kızartılırken hacminin küçülmemesini sağlayan kimyasallar var.
Bilumum E-bilmem kaç maddelerini gördüm.
Yeminle bin civarında ‘E’li madde var…
Bir o kadar da ‘E’siz katkı maddesi piyasada…
Bütün bunları yaşayıp öğrendikten sonra tımarhanelik olmadığım için çok şanslı olduğumu düşünüyorum.”
“İşte bu yüzden pılıyı pırtıyı toplayıp dükkânı kapattım ve bu işe bir daha girmemeye, hatta turistik yerlerde iyi tanımıyorsam, restoranlarda yemek yememeye karar verdim.”