Ne Kültür Yolu’ymuş be!
Ne Kültür Yolu’ymuş be!
Caddeler sokaklar afişler dolu.
Refüjler panolarla donatılmış.
Ama sadece “Murat Boz” resimleri dolu etraf.
Başkaca müşteri toplanmayacak korkusu mu var acaba?
“Tasarruf” yapmamız gereken bu ülkede, maliye ve ekonomi bakanının istifa edecek haberleri ile çalkalandığı zamanda milyon liralar harcanarak bir “Kültür!” Festivali bizi ne kadar rahatlatacak varın siz hesaplayın.
Nefes alacağız, gözlerimiz açılacak.
Düğünümüzden, çalgımızdan, çengimizden vaz geçemediğimiz şu devirde ülke batsa ne fayda.
Yeter ki kültürümüz eksik olmasın.
9 tane konser var bu yolda.
Hepsi bize kültür aşılayacak.
Konserleri dolup taşacak, konsere gidenler kültürle dolu olarak konserden ayrılacak öyle mi?
Öyle konsere gitmekle kültür aşılanacaksa ne kolay.
Her ay yap 5 konser, kültürün alasını gör.
Ver konser başı 5 milyon, tasarrufun alasını gör.
Kültürün yolunda söyleşiler, operalar var eyvallah.
Sergiler, atölyeler var eyvallah,
Çocuk etkinlikleri, bale var eyvallah.
Aklıma geldi de birden.
Zamanında bir iktidar vekili yıkılan kütüphane yerine, “Opera binası yapalım” demişti.
Sonra “Otopark” yaptılar.
Bu iş aynı ona benzedi.
“Kültür” derken, şu 50 sente muhtaç olduğumuz günlerde “Kütür kütür” gitti paralar.
Bizim kültür anlayışımız işte bu kadar.
Sözde kalıyor.
“Kültürün Yolu” diye diye millete konser verirsen olacağı bu…
Harcanan para da cabası…
ANAYASA
Herkesin dilini bir Anayasa aldı gitti.
Kimisi “Değiştirelim” diyor,
Başkası “Uygulayalım” diyor.
Birileri de “Kaldıralım” diyor.
Ne istiyorsunuz kardeşim şu Anayasadan?
En çok değişmesini isteyen bu iktidar
2007, 2010 ve 2017 yılları olmak üzere 3 kere değiştirmiş zaten.
Yani toplamda 134 maddesini AKP değiştirmiş zaten.
Bu değişiklikler Anayasanın yüzde 75’ini kapsıyor.
Hele son iki değişiklikle sistem değiştiğinden ortada Anayasa bile kalmadı neredeyse.
O halde bu anayasa değişikliği sevdası ile ne hedefleniyor?
Konuya tepeden bakarsak ve şu soruyu sorarsak;
“Anayasa değişikliğine gerçekten ihtiyaç var mı?”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yargıtay Başkanlığında 2024-2025 Adli Yıl Açılış Töreni'nde şu cümleleri kullandı:
“Kavramların başında tartışmasız bir şekilde adalet yer alır” dedi.
Erdoğan, yeni anayasa mesajı da vererek “Darbe anayasasından kurtulmalıyız. Biz samimi ve kararlıyız. Türkiye yeni anayasaya hazırdır” ifadelerini kullandı.
Değişecekse;
“Kuvvetler ayrılığını sağlamak,
Cumhurbaşkanının partili olmamasını sağlamak,
Cumhurbaşkanının atama yetkilerini sınırlandırmak,
Yargıdaki aksaklıkları çözmek,
Son karar organı olarak Senato tesis etmek.”
Tabi bunlar bir görüş.
Peki bunların yeni anayasa olsa bile burada yer alacağına inanıyor musunuz.
Gelelim neden yeni bir anayasa yapılacağına…
Anayasa yeni kurulan bir devlet için yapılır aslında.
Yeni yüzyıl denilerek anayasa yapılmaz.
Devleti kurarken kurucu bir komisyon yapar anayasayı.
100 yıldır ayakta duran bir ülke için yeniden (sıfırdan) bir anayasa yapılması söz konusu olamaz.
Anayasa değişikliği mevcudun üzerinden yapılır.
Ama neye göre?
“Ben yaptım oldu” diyerek değiştirirsek, bu anayasa da çok şikâyet ettiğimiz “Darbe Anayasası” olmaz mı?
.
Ülkedeki tüm insanların kabul edeceği bir Anayasa olmalı.
Bir kişi bile itiraz etse olmaz…
O zaman tahakküm olur ki sakıncalıdır.
Peki ne isteniyor?
Zaman zaman ilk 4 maddenin de tartışılma zamanının geldiği, onların da elden geçirilmesi gerektiği tartışıldı.
Büyük tepki aldı o ayrı tabi.
Ancak piyasada dolaşan konuşmalar ve verilen demeçler arasından cımbızla çekilerek alınan mesajlar var.
Birilerinin bazı beklentileri olduğu söz arasında belli ediliyor.
Mesela değişikliklerden bir tanesinin “%50+1” kuralının olacağı dillendirildi.
Halk tarafından ilk turda cumhurbaşkanı seçilebilmek için, geçerli halk oyunun %50’sinden 1 fazlasının alınması, yani salt çoğunluğu sağlaması gerekiyor.
İtiraz edilen nokta şu:
“Bu yüzde 50+1 oldukça yüksek bir oran bunun yerine en yüksek oyu alan seçilsin şeklinde.”
Yetkileri çok geniş ve neredeyse sınırsız güçte bir makama yüzde 35 ile birine yetki vermek ne derece doğru (ki karşısında yüzde 65 var) siz düşünün.
Bir başka istek cumhurbaşkanının ikiden fazla seçilmeme kuralı.
Yapılan yorumlarda “Bu değişikliğin çok tehlikeli olduğu ve üç dönem görev yapan aynı kişinin bu kadar sınırsız yetki ile görev yapması halinde; bürokraside kadrolaşmalar dehşet boyutlara erişecektir.” Deniliyor.
Mesela Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasındaki kriz sonucunu bertaraf etmek için yeni anayasada Anayasa Mahkemesi’nin yeniden organize edilmesi mümkün.
Belki de bireysel başvurularla iş yükünün fazlalığı bahane edilerek üye sayısının artırılması istenebilir.
Sonuçta yeni anayasa;
Lazım mı?
Değil mi? tartışmaları sürüp gidecek.
Eğer bir değişimle karşı karşıya gelirsek bunu iyi değerlendirmek lazım.
Referandum olursa da sandığa giderken bir partinin çıkarlarını değil, ülkenin çıkarlarını koruyacak şekilde oy kullanmak lazım..
Olayı şöyle özetlersek;
Anayasa değişikliğine ihtiyaç varsa sorun; Mevcut Anayasamızda mı?
Yoksa;
Anayasa’nının yüzde 75’ini değiştiren AKP’de mi?
AYNALI ÇARŞI
“Çanakkale içinde Aynalı Çarşı,
Ana ben gidiyom düşmana karşı.
Of gençliğim eyvah!”
Çanakkale’ye gelen yerli turistlerin uğrak yeri olan meşhur Aynalı Çarşımız var.
Sokaklarda elindeki telefona bakarak gezen yabancılara bakıp yardım amaçlı olarak soruyorum;
“Nereyi arıyorsunuz?” diye.
İlk cevap “Aynalı Çarşı”,
İkinci cevap ise “Helvacı Kadir” oluyor.
Mesela Ermeni Kilisesi’ni soran yok.
Korfmann Kütüphanesini.
Seramik Müzesini,
Deniz Müzesini,
Çanakkale Kent Müzesini,
Soran yok.
Çünkü bilinenler sorulur da ondan.
Aynalı Çarşı’dan geçiyorum geçenlerde.
“Dostum” diyebileceğim bir esnaf çevirdi beni.
“Uğramıyorsun ne zamandan beri” dedi.
“Gel çay içelim” diyerek tuttu kolumdan ve oturttu dışarıdaki banka.
Belli dertliydi.
Anlatacakları vardı Çarşıyla ilgili.
“Bak şimdi” dedi ve gösterdi, “Burada güvercin mi beslenir Allah aşkına? Ortalığın halini görüyorsun, burası Meşhur Aynalı Çarşı arka girişi. Böyle mi olmalı?” diye sordu bana.
Bir şey diyemedim.
Baktım öyle.
Haklıydı ama.
Sanki ben yapmışım gibi üzüldüm.
Güvercinler girişin üzerinde geziyorlar ve duvarları pisletiyorlar.
Tarihi Çarşı girişi kirlilikten simsiyah olmuştu..
“Bak, şuraya bak!” dedi, “motosiklet park yerimiz var ama illa da buraya park ediliyor” diye görüntü kirliliği yapan ve yolu kapatan park etmiş motosikletleri gösterdi.
Gerçekten çok çirkindi.
“Şurası ayrı bir muamma” diyerek giriş yolunun yarısına kadar çıkmış tezgâhları gösterdi.
Çöpler ayrı, satıcı tezgâhları ayrı bir kirlilik.
Adam haklı mı?
Haklı.
Kim düzeltecek peki?
UCUZLADI (MI?)
Meşhur çocuk tekerlemesi vardır:
“Uç Uç böceğim
Yarın düğün olacak,
Annen sana,
Terlik pabuç alacak.”
Hepimiz biliriz.
İşte buna benzer bir tekerleme gelişti dilimizde artık.
Balıklara kavuşacağımız günü beklerken söyleyebileceğimiz bir tekerleme;
“Eylül gelecek,
Av yasağı bitecek.
Balıklar ucuzlayacak,
Bizler de yiyeceğiz.”
Av yasağı bitti.
Bir önceki gün tanesi 150 liraya tanesi satılan palamut, yine 150 liradan tezgâhlarda yerini aldı.
E hani ucuzluk?
.Balıkçı uzatılan mikrofona konuşuyor;
“Bu sene oldukça fazla palamut ve hamsi yiyeceğiz…”
Bizi “Ucuz balık yiyeceğiz” diyerek beklentiye sokanlar, taahhütlerini yerine getirmediler.
Kaldık 150 liralık palamutla baş başa.
Ye bakalım yiyebilirsen.
.“Ama etten ucuz…”
“Lan millet et bile yiyemiyor ki…”
Duyum aldım 125’e düşecekmiş.
Bekliyoruz dört gözle.
Beklerken benim tekerlemem de şu olacak;
“50 olsa da alsam…!”
DEDİKODU
Madımak Otel’de yakılmak istenilen Aziz Nesin 1993 yılında ne demişti?
Bileniniz var mı?
Yoksa ben yazayım:
Kelimesi kelimesine şunları demişti;
“Yarın, öbür gün bu dinciler iktidara gelip imam hatipten yetiştirdiği talebeleri yargıç, avukat, hekim, mühendis, belediye reisi gibi devletin her koluna atayıp en son bu talebeleri Harbiye’ye sokarak orduyu ele geçirip devleti her koldan kuşatacaklar. Ama şu an kimse farkında değil!”
Bence abartmış.
Hani kim nereye girmiş?
Hangisi devletin koluna atlayıp söz sahibi olmuş?
Harbiye’ye girmişler öyle mi?
Orduyu da ele geçireceklermiş?
“Geç bunları,
Anam babam geç bunları…”
Dedikodu bunlar inanmayın.
Hem Aziz Nesin nereden bilecek bunları te 93 yılından?
Levent Yüksel’in Orhan Veli Kanık’ın sözlerini yazdığı “Dedikodu” adlı şarkısı var.
Sonunda aynı benim dediğimi diyor o da…
Kim söylemiş beni?
Süheyla’ya vurulmuşum diye.
Kim görmüş ama kim?
Elene'yi öptüğümü.
Yüksek kaldırımda güpegündüz,
Melahat’i almışım da sonra
Alemdar’a gitmişim öyle mi?
Onu sonra anlatırım fakat;
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya Galata’ya dadanmışız,
Kafaları çekip çekip,
Orada alıyormuşuz soluğu,
Onu da sonra anlatırım…
Ya o Mualla’yı sandala atıp,
Ruhumda Hicranını,
Söyletme hikâyesi;
Geç bunları,
Anam babam geç bunları,
Bir kalemde bilirim ben yaptığımı…