Hey millet!

Duyduk duymadık demeyin, peynir ekmek yemeyin!

“Asgari ücret açıklandı…”

Eee?

Şimdi ne olacak?

Kamuoyunda sabah, akşam, gece, gündüz.

Tüm televizyonlara çıkan;

“Bilirkişiler, bilmezkişiler, yazarlar, yazmazlar, gazeteciler, muhabirler, danışmanlar, çok bilenler, iyi bilmeyenler, hiç bilmeyenler, konuyla ilgisi olanlar, alakadar olmayanlar, sağa bakanlar, sola bakanlar, akşam yatıp sabah kalkanlar, canlı yayına katılanlar veya telefonla bağlananlar, iç muhalifler, dış muhalifler, yandaşlar, gardaşlar ve çağdaşlar” tartışacak.

“İyi mi oldu?

Kötü mü oldu?” diye.

Kimi “İyi oldu, bundan iyisi Şam’da kayısı” diyecek,

Kimisi “İdare eder” diyecek.

Kimileri de “Evet ama yetmez” diyecek.

Kimileri de “Kalkın gidelim yeter!” diyecek,

Kimileri de “Boşuna çene yoruyoruz, asgari ücret açıklandı” diyecek.

Türk-İş “29 bin liradan” bahsediyordu.

“Yok! Hayatta olmaz!” diyordu.

Ne oldu?

“Masayı terk ederiz” diyordu.

Sonunda olan oldu ve yüzde 30 zamla asgari ücret açıklandı…

Her zaman olduğu gibi işverenin dediği oldu.

İktidar, İşveren Sendikasına yenildi.

Hani bu iktidar hiç yenilmezdi?

Zaten sermaye her zaman kazanmaz mı?

Kazandı işte.

“Tamam kardeşim lafı uzatma. Bu AKP iktidara geldiğinde asgari ücret ne kadardı, ne oldu? Aslında alım gücüne bakalım” derseniz.

Şöyle hesaplanmış.

2002 yılında iktidara gelen AKP;

Asgari ücreti 6,4 çeyrek altınla devralmış.

Gel zaman, git zaman tam 22 sene geçmiş.

“Has” olmuş,

“Gaz” olmuş,

Hatta “Nas” olmuş,

Ekonomi dibe vurmuş.

2025’te işçilere verilecek asgari ücret 4,5 çeyrek altına düşmüş.

Kısaca;

AKP İktidarı 22 sene sırtüstü yatarak;

“Gümlemiş…”

Peki asgari ücretin iç olduğunu başka nereden anlarız?

Enflasyondan.

Hangi Enflasyondan?

Hani TUİK’in “Kadın taylarının alım fiyatlarını göz önüne alarak, hesapladığı enflasyon…”

Hemen kızmayın.

Sadece “Penye” olanların fiyatlarına bakıyormuş.

Asgari ücrete yüzde 30 zam yapılırken, kadın taytı bile yıllık yüzde 45 oranında artmış.

Bu asgari ücretli o taytı nasıl alsın şimdi?

Bu iktidar hiç düşünüyor mu?

Millet donsuz mu gezsin yani?

Ayıptır,

Günahtır,

Yapmayın.

İktidar vergilere, cezalara, gecikme zamlarına yüzde 50’ye yakın oran uyguluyor,

Kira zam oranını yüzde 60 olarak belirliyor…

Eee?

İşçiye zam yapmaya gelince yüzde 30, öyle mi?

Sevgili asgari ücretliler!

Almış olduğunuz zam mı;

Güle, oynaya harcayın.

Zira AKP’liler size diyor ki;

“Ulan sizden beter emekliler var! Bu insanlar 12 buçuk lira alıyor, yani sizin yarı maaşınız. Oturup kalkın dua edin. Bu paraya da her zamanki gibi şükredin…”

Bu kadar lafın üzerine bir bardak soğuk su içelim ve cem-i cümlemizle kol kola girerek şükredelim.

Şükür!

Hu!

Şükür!

Hu!

Şükür!

Hu!

Peki ne olacak?

Kelebek etkisi kendini gösterecek.

İşveren çalışanına zam yapacak.

Giderleri artacak, bütçesi açık verecek veya sermayeden yiyecek.

Peki siz hiç sermayeden yiyen bir iş insanı gördünüz mü?

Buna karşı hamle olarak ne yapacak peki?

Giderlerini ve gelirini karşılamak için sattığı malına, verdiği hizmetin bedeline yüzde 30’un üzerinde bile zam yapacak.

Zammı duyan piyasalar, “O yaptı ben de yapayım, benim neyim eksik?” moduna girerek zincirleme etkiyle başlayacaklar zam yapmaya.

Sonra?

Her şey eskisi gibi olacak.

Piyasalat daha da beter olacak.

Eski tas, eski hamam devam edecek…

Tek derdi seçim kazanmak olan AKP İktidarı “Ekonomiyi biz bozduk, biz düzeltelim ve bir an önce şu harcamaları kısıtlayalım da düze çıkalım” demiyor da, palyatif tedbirlerle milletin ağzına sakız verip gününü gün ederken; “Yeniden aday nasıl oluruz, yeni seçimleri nasıl kazanırız?” gibi kendi hesaplarını yapıyor.

Zaten anlamadığım konu da şu;

Bu ekonominin batmasının en büyük sebebi inatlaşmaktı.

“Nas” konusunda ısrar edilerek, “Faiz sebep enflasyon sonuç” şeklinde “Faizleri düşürme çabasına girilince” olan olmadı mı?

Desteksiz ayakta duran ekonomi bodoslama yere çakıldı.

İyi, güzel.

“Nas” istedi “Öyle oldu” diyelim.

Ama Nas;

“Çalmayın” da diyor,

“Hak yemeyin, insanların hakkını teslim edin” de diyor,

“Kul hakkı yemeyin” de diyor,

“Komşunuz aç yatarken, siz tok yatmayın” da diyor,

“Adaleti sağlayın” da diyor,

Sonra?

İş asgari ücretin açıklanmasına gelince, “Nas” unutuluyor nedense.

Beyler!

Bu işin öbür dünyası var, hesabı var…

Sakın unutmayın…

Size bu konuyla ilgili fıkra gibi bir bilmece sormak istiyorum.

İşte sorum:

“Şu aşağıdaki sözü kim söylemiş?”

“Türkiye’de ciddi bir enflasyon ve hayat pahalılığı sorunu var.”

Cevaplar:

a. Ana muhalefet lideri.

b. Dış güçler.

c. Parti içi muhalifler.

d. Bir başka muhalefet lideri.

“a, b, c veya d” şıklarından her hangi birisini seçtiyseniz ne yazık ki bilemediniz.

Çünkü bu sözü eden kişi;

“Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ti…”

Yani yaklaşık bir buçuk yıldır bu iktidarın maliye bakanı.

Anladınız mı siz şimdi fıkrayı?

Sonra da “Ekonomi neden düzelmiyor” diye soruyorsunuz.

Adam problemi daha yeni anlamış…

KİTAP MESELESİ

Kabil’de kitap satan bir kız sevgilisinin geldiğini gördü, bu sırada babası da yanında duruyordu.

Kız sevgilisine, “Alman yazar Yorg Daniel’in ‘Baban evde mi?’ kitabını almaya geldin galiba?” şeklindeki sorusunu sevgilisi, “Hayır ben İngiliz yazar Thomas Munis’in ‘Seni nerede görebilirim’ kitabını almaya gelmiştim.” diye cevaplar.

Kız, “O kitap yok ama ABD’li yazar, Patrice Olfer’in ‘Elma ağaçlarının altında’ kitabını önerebilirim.” diye tekrar lafa girer.

Sevgilisi olan arkadaşı ise; “Çok güzel ama bana, Belçikalı yazar Jean Barner’in ‘5 dakika sonra ararım’ kitabını yarın getirebilir misin?” diye sorunca kız; “Memnuniyetle. Ayrıca Fransız yazar Michael Daniel’in ‘Asla yalnız bırakmam’ kitabını da öneririm.” diye cevaplar.

Bu konuşmadan sonra babası, “Bunca kitap çok değil mi? Bunların hepsini okuyor mu?” sorusunu kız “Evet baba, o çok zeki çocuk hepsini okur.” şeklinde cevaplar.

Babası bunun üzerine şöyle der:

“Benim çok güzel ve sevimli kızım… Öyleyse ona Hollandalı yazar, Frank Martins’in ‘Ben geri zekâlı değilim’ kitabını da öner. Ayrıca sen de, oku!”

HİZMET İÇİ EĞİTİM

Sıra hizmet içi eğitime geldi.

Konumuz ise su.

Neden su?

Çünkü bizim için önemli,

Hayvanlar için önemli,

Bitkiler için önemli.

Kısaca hayat için önemli.

Peki derdimiz ne?

İşte o yazı.

Su birliği yayımlamış.

İçme suyu şişelerinin, “Kapak Renkleri”, sadece estetik bir tercih değil, aynı zamanda “Suyun kaynağını ve işlenme biçimi” hakkında bilgi veren önemli işaretler taşıyormuş meğer.

Peki, bu renkler ne anlama geliyor ve nasıl bir rehberlik ediyorlarmış?

Şöyle açıklamışlar:

Mavi kapaklar, suyun doğal kaynaklardan elde edildiğini ve işlenmemiş olduğunu gösteriyormuş.

Bu su türü, içinde birçok mineral barındırıyor ve doğal minerallerle zenginleştirilmiş oluyormuş.

Doğal kaynak suyu, genellikle tercih edilen bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor.

Bu kategoride yer alan Hayat Su genellikle kırmızı kapak kullanırken, Saka Su ise turuncu kapak kullanıyormuş.

Mavi Kapak, işlenmiş suyu yani doğal kaynaklardan elde edilen suyun işlenerek şişelendiği anlamına geliyor.

Suların çoğu bu kategoride yer alırmış.

Erikli, Nestle ve Hamidiye gibi su markaları mavi kapak kullanır.

Beyaz kapaklar ise suyun arıtılmış ve saflaştırılmış olduğunu ifade ediyormuş. Arıtma işlemi, suyun içerisindeki katkı maddelerini ve kirleticilerini uzaklaştırarak, suyu daha güvenli ve temiz hale getiriyor. Genellikle derelerden elde edilen sularda kullanılırmış.

Türkiye’de bir standart olmadığından, keyfi olarak kapak rengi veriliyormuş.

Ancak resmi olarak Türkiye’deki su şişelerinin kapak renkleri, suyun türü veya işlenme biçimi hakkında bir bilgi vermiyormuş.

Normalde bu bilgiler ışığında, su alırken kapak renklerine dikkat etmek, suyun kaynağı ve içeriği hakkında fikir sahibi olmanızı sağlayabiliyor.

Ancak Türkiye’de bu renklerin anlamı konusunda bir standart olmadığını unutmamak da önemli.

Suyunuzu seçerken, kapak renginden ziyade, suyun kaynağı ve içeriği hakkında detaylı bilgi edinmeye çalışmak gerekiyormuş.

YAVAŞ YAVAŞ

Seyahat etmeyenler,

Yavaş yavaş ölürler.

Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,

Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

Yavaş yavaş ölürler,

Alışkanlıklarına esir olanlar,

Her gün aynı yolları yürüyenler,

Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,

Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,

Bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler

Heyecanlardan kaçınanlar,

Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar.

Yavaş yavaş ölürler

Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,

Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,

Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.

Pablo Neruda

BAZI ŞEYLER ÖDENEMEZ

Bir adamdan bir tekne boyaması istendi.

Boya ve fırçalarını getirdi ve sahibinin istediği gibi tekneyi parlak kırmızıya boyamaya başladı.

Boya yaparken, gövdede küçük bir delik fark etti ve sessizce onardı.

Boyamayı bitirince parasını aldı gitti

Ertesi gün teknenin sahibi boyacıya geldi ve ona boya ücretinden çok daha yüksek bir çek hediye etti.

Ressam şaşırdı ve dedi ki: “Tekneyi boyamam için bana zaten para verdiniz Bayım!”

“Ama bu boya işi için değil. Teknedeki deliği onarmak için.”

-“Ah! Ama o çok küçük bir hizmetti... Kesinlikle bu kadar önemsiz bir şey için bana bu kadar yüksek bir miktar ödemeye değmez.”

-“Sevgili arkadaşım, sen anlamıyorsun.

Sana ne olduğunu söyleyeyim: Senden tekneyi boya dediğimde deliği söylemeyi unuttum. Tekne kuruyunca çocuklarım tekneye binip balık tutmaya gittiler. Onlar bir delik olduğunu bilmiyorlardı. O sırada evde değildim. Döndüğümde tekneyi aldıklarını fark ettiğimde çaresiz kaldım çünkü teknenin bir delik olduğunu hatırlıyorum. Balıktan döndüklerini gördüğüm zamanki rahatlama ve neşemi hayal et. Sonra ben tekneyi inceledim ve deliği onardığını gördüm. Ne yaptığını gördün mü? Çocuklarımın hayatını kurtardın! Senin küçük sevabını ödeyecek kadar param yok.”