Gelelim şu Kültür Yolu’na.
Gelelim şu Kültür Yolu’na.
Dün akşam arkadaşlarla boğazın tamamını gören bir mekândaydık.
Sitemizden tayin yoluyla ayrılan bir kardeşimizi uğurlamak için toplandık.
Şöyle bir boğaza bakınca Hamidiye Tabyalarındaki renkli ışıklarının sürekli yanıp söndüğü ve sanatçıların yer aldığı sahnenin ışıklarını gördük.
Müzik sesi de kulaklarımızda patlıyordu zaten boğazın derinliklerinden gelerek.
Konserlerin verildiği yer neresi?
Hamidiye Tabyaları.
Yani?
Bir asır önce Mehmetcik’in bu toprakları savunmak için kullandığı ve hatta canını verdiği tabyalar.
Şimdi başa dönelim.
Anzaklar ilk defa Şafak Ayinine katılmak üzere topluca geldiklerinde ellerinde içki şişeleri ile bu mübarek topraklara geldiler.
Sonra tepki üzerine “İçki” olayı kaldırıldı.
Sebep: “Yatan Şehitlerimize hürmet etmek gerekti…”
Ağustos 2017’de CHP, bu topraklarda bulunan Kocadere Kamp Alanı’nda, “Adalet” konulu bir kurultay yaptı.
Ve burada 3 kişinin içki içtiği belirlendi.
Olayın duyulmasının ardından haberler şöyle verildi:
“CHP'nin Çanakkale’ye bağlı Tarihi Gelibolu Yarımadasındaki Kocadere kamp alanında düzenlenen Adalet Kurultayı’'nda belirlenen alanlar dışında alkol aldıkları belirtilen 3 kişi bir daha geri alınmamak üzere kamp alanından çıkarılırken, partiden ihraç işlemleri başlatıldı.”
O vakitler Kültür ve Turizm Bakanı oaln Numan Kurtulmuş bir açıklama yaparak; “Söz konusu şahıslar hakkında yasal işlem başlatılacağını” söyledi.
AKP Grup Başkanvekili ve Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ise Twitter (şimdilerde adı X) hesabından şehitlikte içki içildiğine ilişkin fotoğraf ve videoları ekleyerek, “Kimin ne içtiğinde değiliz, ama hiç olmazsa mekânın hatırası için şehitlikte yapmasaydınız. Ayıptır, yazıktır” yazarak paylaşmıştı.
Bu kadar duyarlı oldukları için kendilerine teşekkür ederiz.
Şimdi gelelim Kültür Yolu’na.
Konser verilen mekânın hatırası yok mu?
Burada “Lay lay lom yapmak ne?”
İşin can alıcı noktası ise şu:
“Bir gün önce Murat Boz konserine giden arkadaşım konser bitiminde kalabalıktan arkalara kaldığını ve yerlerde bol miktarda içki şişeleri gördüğünü” anlattı.
Hatta konser sırasında elinde bira şişeleri ile şarkıya eşlik edenler olduğunu da belirtti.
Başta Tarihi Alan Başkanı olmak üzere, şimdilerde Meclis Başkanı Olan Numan Kurtulmuş ile Bakan yardımcımız Bülent Turan bu olaya neden el koymuyorlar.
Haberimiz olmadı demek işin kolay yönü.
CHP düzenleseydi anında müdahale ederek belki de konserleri iptal edecektiniz.
Ama siz düzenleyince her şey mübah öyle mi?
Hatırası olan şehit verilmiş bir mekânda konser?
O alanda içki?
Belki bilmiyordunuz artık öğrendiniz.
Sonucu bekliyorum…
VER MEHTERİ
Mehter Marşı ile ilgili şu bilgiyi sosyal medyada gördüm, sizlere de aktarmak istedim.
Benim de beğenerek dinlediğim Mehter Marşı çaldığında, tek başıma da olsam düşmanlara saldırmak geliyor.
Beni resmen harekete geçiriyor.
Hani diyorum “İş yerlerinde verimsizlik yaşandığında ofisin, atölyenin, fabrikanın veya iş yerinin hoparlöründen Mehter Marşı çalsa ne olur?”
Çalışanları harekete geçirir mi acaba?
Neyse bu işi toplum mühendislerine bırakayım da, Mehter Marşı ile ilgili bilinmeyene bakalım.
MEHTER’İN HİKÂYESİ
Selçuklu Sultanı III. Alâeddin Keykubad, Osman Gâzi’ye, 1289’da beylik alâmeti olarak sancak ile beraber davul ve tuğ göndermiş.
Mehter; Sulh zamanında halkın maneviyatını ayakta tutmak; seferde ise askeri yüreklendirmek ve düşmanın moralini bozmak fonksiyonunu yerine getirirdi.
Kaşgarlı Mahmud’a bakılırsa, Türkistan hükümdarları nezdinde Kös, Davul, Zurna ve Zil bulunan bir mızıka vardı.
Osmanlılar zamanında Mehter adı verilen mızıka takımı, Sulhta saray, seferde Otağ-ı Hümayun (padişah çadırı) önünde Nevbet vurur (konser verir); Padişah da Selçuklu Sultanı’na hürmeten ayakta dinlerdi.
Sultan Fatih, “İki yüz sene evvel vefat etmiş bir padişah için ayağa kalkmak lüzumsuzdur” diyerek bu ayakta durmak âdetini kaldırdı.
Mehterhane’de 150-200 Efrat (kişi) bulurdu. Türkler rağbet etmediği için, ekseriyetle bu kişiler yeni devşirilmiş acemi oğlanlarından veya Mühtedi (Hidayete eren, İslamiyet’in emir ve yasaklarına uyan) Rum ya da Ermenilerden olurdu.
Mehter-i Hâkânî veya Hassa Mehterleri denilen Padişah Mehterleri her ikindi namazını müteakip Bâbüsselâm, (sarayın orta kapısı) önünde Nevbet vururdu, (yani konser verirdi).
Saray düğünleri ve Doğumlarında, Arife divanlarında, Elçi kabulünde, Vezir ve Vâli tayin merasimlerinde, Kılıç alaylarında ve Zafer haberi ulaştığında da Nevbet vurulurdu.
Mehterin esas işi, seferdeydi.
Cenk meydanında, askerî yüreklendirmek için muazzam ordu Mehteri çalınıp, Gülbank çekilirdi (dua edilirdi).
Mehterin sedası, top ve tüfek velvelesiyle birleşince yer ve gök inlerdi.
Bir kat mehter takımı 1 Tabl (davul), 1 Zurna, 1 Nakkâre (çiftenâre), 1 Boru ve 1 Zil olmak üzere 5 sazdan müteşekkildi.
Mehter-i Hakanî (Padişah mehteri) 12 katlıdır, yani her âletten 12 tane çalınır ki takriben 90 kişiliktir. Seferde iki misline çıkardı.
Nevbet vurulacağı zaman Mehter “Yarım Ay” şeklini alırdı. İsmi de buradan gelirdi zaten. Meh-ter, “Yeni Ay” demektir.
“Mehterân”, bu kelimenin çokluk hâlidir.
Peşrevler, besteler, yürük semailer çalınır, şarkı çalınmazdı.
Elçi Peşrevi, Hünkâr Peşrevi, At Peşrevi, Sancak Peşrevi, Kadırga Peşrevi, Ceng-i Harbî gibi havalar meşhurdu.
Mehter takımının kendine mahsus yürüyüşü vardı. Şimdiki “Bir, ki, üç, sol!” temposu yerine, “Kerim Allah, Rahim Allah” diye ağır adımlarla yürürdü; üç adımda bir durup, yarım sağa ve sola dönerdi.
Budapeşte ve Viyana vasıtasıyla Mehtere âşinâ olan Avrupalı bestecilerden Mozart, Haydn, Gluck ve Beethowen, bu ilhamla Türk Marşları bestelemişlerdi.
Wagner, mehter konserini dinledikten sonra heyecandan kendisini tutamayarak “İşte musiki buna derler” demişti.
Cumhuriyet devrinde dünyanın pek çok şehrinde verilen konserler fevkalade alaka çekmiş; gazeteler “Osmanlı Avrupa’yı fethetti” diye başlık atmışlardı.
1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması üzerine, bu ocağa duyulan nefret sebebiyle Mehter kaldırılarak yerine Avrupaî usulde Mızıka-i Hümâyun (Askerî bando) kurulmuştu.
1911’de Ahmed Muhtar Paşa ve Celal Esad (Arseven) himmetiyle mehter Askerî Müze bünyesinde ihya edildi.
Hatta Muhtar Paşa, “Gafil ne bilir” diye başlayan marşı besteledi.
Mehter, Cumhuriyetin ilanını müteakip, Milli Müdafaa Vekili Bakanı Zekai Bey tarafından Osmanlı’yı hatırlattığı için tekrar lağvedildi.
1952’de Reisicumhur Celal Bayar, Kralın cenazesine iştirak için gittiği Londra’da İskoç Tarihî Bandosuna hayran kaldı. Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut’a “Bizde de böyle bir şey kurulamaz mı?” dedi.
Bunun üzerine dönüşte Nuri Yamut’un vazifelendirdiği tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı, Mehterin ihyasını teklif etti.
Bu teklif kabul gördü. İstanbul Harbiye’deki Askerî Müze’de orduya bağlı olarak yeniden kuruldu.
Mehter tekrar kurulduğu zaman, 1826’dan önceki parçaların çoğunun notası bulunamadı.
Zamanın icabınca yeni marşlar bestelendi.
Bugün çalınanların ekserisi bunlardır. Hücum Marşı, Amed Nesim-i Subh-Dem gibi parçalar eskidir.
Cumhuriyetten sonra eski marşlardaki bazı ifadeler değiştirildi.
“Askerlerin Hazır Silah” diye başlayan Devlet Marşı’ndaki “Sultan Aziz” kelimesi, “Türk milleti”;
“Ordumuz Etti Yemin” diye başlayan Ordu Marşı’ndaki “Osmanlı” kelimesi, “Şanlı Türk”;
“Sivastopol Önünde”deki “Arab Binbaşı” terkibi, “Yaman Binbaşı”;
“Artar Cihadla Şanımız” marşındaki “Osmanlıyız” kelimesi, “Pek Şanlıyız”;
İzzeddin Hümâî Bey’in meşhur “Kafkasya Dağlarında Çiçekler Açar” mısrası; “İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar”; “Yaşa Ey Şanlı Ordu Binler Yaşa” mısrası da “Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa” şeklinde değiştirildi.
İşte böyleymiş meğer.
Ama yine ısrarla diyorum;
Yanımda Mehter Marşı çalsalar kimse beni tutamaz…
GLÜTEN
Birisi Glüten mi dedi?
Vallahi iyi demiş.
Nedir kardeşim şu glütenden çektiğim?
Her Türk insanı gibi ekmek bağımlısıyız.
Ekmeği gördük mü dayanamayız makarnayla, pilavla ve hatta baklava ile ekmek yeriz.
Kanımızda var.
Adam çorbacıya gittiğinde çorbaya bir dilim ekmeği banarak yiyor hatta “Kardeş sen çorbayı boş ver ekmeği getir” diyor.
Hesabı vermeye gittiğinde çorbanın fiyatından fazla hesap geldiğinde kasadaki şöyle diyor; “Bizde çorba bedava, ekmek parası alsak yeter!”
Tabi bizim Temel farklı yaklaşıyor.
Kendisi fırına gitmiş; “Bana 99 tane ekmek verir misun?” demiş.
Fırıncı da hesap yuvarlak olsun diye; “100 tane versem olmaz mı?” diye teklifte bulunmuş.
Temel gözlerini açarak reddetmiş teklifi;
“Ula kim yiyecek o kadar ekmeği?”
Ekmek bildiğimiz üzere buğdaydan yapıldığı gibi birçok tahıldan da yapılıyor.
Ama bizde revaçta olan Buğday.
Sizce kaç çeşit buğday vardır?
Çoğunuz bilemediniz değil mi?
Cevap veriyorum sıkı durun;
Tam 5000 (bin) çeşit.
Evet yanlış duymadınız tam 5 bin çeşit dünyada yetiştirilen buğday varmış.
Hani benim biliyor ayaklarına yattığıma bakmayın, ben de ilk defa okuyunca gözlerim faltaşı gibi yerinden fırladı.
Hâlbuki ben masum bir glüten yazısı yazacaktım.
Glüten; Buğday, arpa ve çavdar gibi tahılların içerisinde bulunan protein çeşididir diye yazacaktım.
“İnsan sağlığı için olumsuz etkilere sahip olan glüten, bu tahıllarla üretilen işlenmiş gıdaların hemen tümünde bulunur ve özellikle glütene alerjisi olan kişilerde alerjik reaksiyon şeklinde görülür.” diye altını çizerek yazacaktım.
Bu glüten var ya bu glüten, “Bağırsakların emebilme gücünü zayıflatmaya neden oluyormuş.”
Ah bu glüten, “Depresyon ve diğer psikiyatrik hastalıkların çoğalmasına neden olabilirmiş…”
Çocukken bize büyüklerimiz “Çok ekmek yeme aptal olursun” derlerdi.
Haklılardı belki de?
Biz ekmeği en çok tüketen bir ülkeyiz.
Dünya sıralamasında da birinciyiz zaten.
Yılda adam başına 196 kg ekmek yiyormuşuz.
Ekmek üretimi olmasa günde 10 ekmek alan bir ailenin doyma şansı olmazdı.
Gariban ailelerin tek gıdası ekmek çünkü.
Bu glüten ne kadar zararlı?
Size internette uzmanların yazılarından aktarıyorum:
Glüten kullanımı durumlarında sinirsel problemler oluşabilir.
Huzursuzluk ve çeşitli depresif hastalıklar glüten kaynaklı gelişebilir.
Ayrıca gelişme geriliğine ve dışkıda kötü kokuya neden olabilir.
Peki ya hastalıklar?
Gluten anemi hastalığına neden olabilir. Kansızlık sorunu olan kişilerin durumunu daha kötüye götürebilir.
Tip 1 diyabet gibi hastalıkların yanı sıra, barsak sendromu ve kısırlık sorunlarına neden olabilir.
Birinci derece Çölyak hastalığı glüten tüketimiyle ortaya çıkabilir.
Peki Glüten içeren besinler nelermiş?
Glüten genellikle, Buğday, Çavdar, Arpa içeren ürünlerde yaygın şekilde bulunuyormuş.
Bunların yanı sıra işlenmiş ürünlerde de glüten bulunabilirmiş.
Misal;
Çorba, Ekmek, Hububat, Soslar, Malt Ürünleri, Milkshake, Bulyon gibi gıdalar glüten içerirmiş.
Ayrıca İşlenmiş Et, Bulgur, Cips, İşlenmiş Diğer Ürünler, Patates Kızartması, Arpa Unu ve Buğday Ununda da bulunurmuş.
Madem bu kadar zararlı neden yasaklanmıyor?
İşte işin püf noktası burada.
Glüten herkese aynı etkiyi yapmıyor.
Adamına göre zararlı, adamına göre yararlı.
Siz sadece kendinizi deneyimleyip, gözleyip Glüten ile aranızdaki mesafeyi belirlemeniz lazım.
Ben de zararlı hale geldi.
O sebeple eşim bana mercimek ekmeği yapıyor.
Bunun yanında unlu mamüller, patates gibi yukarıda saydığımız besinlere de dikkat etmem gerekiyor.
Evlendiği karısından pek memnun olmayan Hoca’ya karısı yeni gelin olarak sormuş;
“Hocam kime görüneyim, kime görünmeyeyim?”
Hoca cevaplamış;
“Bana görünme de kime görünürsen görün” demiş.
Doktora sorsak;
“Doktor bey ne yiyeyim, ne yemeyeyim?”
Doktor şöyle der her halde;
“Glüten yeme de ne yersen ye…”