“Demokrasi en güzel sistemdir ama işletmesi zordur” derler.

“Demokrasi en güzel sistemdir ama işletmesi zordur” derler.

Herkese göre değildir.

Bazılarında;

Şişkinlik yapar, bulantı yapar, hazmedemez.

“Başkalarını rahatsız etmediği müddetçe her nabza göre şerbet verme mekanizması” da denilebilir aslında.

Şerbeti fazla kaçırırsan veya az verirsen homurdanmalar olur

Bu çizgi çok önemlidir.

Demokrasinin çeşitlerinin olup olmadığı tartışılmış tarih boyunca.

Renklisi renksizi, hızlısı yavaşı, etkini pasifi, açığı kapalısı gibi çeşitlemeler yapılmış.

“Her demokrasi başarılı olacak” diye bir durum söz konusu değil.

Başarısızlık da söz konusudur elbet.

Ancak yaşanan başarısızlık sistemden değil, “Sistemi işletenlerden” kaynaklanır aslında.

Bunun asıl temeli şöyle tarif edilir;

“Demokrasinin başarısızlığının temeli seçilenlerin kalitesiz ve liyakatsiz olmalarından ziyade onları seçen insanların zafiyeti ve acizliğidir.”

Aristo, Demokrasiyi Kötü Yönetimler arasında sayar.

Ona göre demokrasi, çoğunluğun, kamu yararını değil sınıfsal çıkarını esas alan yönetimdir.

Demokrasi; herhangi bir bakımdan eşit olan insanların mutlak eşit oldukları düşüncesine dayanır.

Demokraside yasaya saygı azdır.

Sokrates ise demokrasi hakkında konuşurken şöyle der:

Seçimlerde oy kullanmak bir “Yetenektir”

Oy kullanmak, “Rastgele bir sezgi” olarak görülemez.

Dolayısıyla oy kullanmanın da, diğer her yetenek gibi insanlara sonradan, dikkatle ve sistematik bir şekilde öğretilmesi gerekmektedir.

Platon demokrasiye, özellikle “Eşit olmayanlara da eşitlik dağıttığı” için karşıdır.

Herkese eşitliğin yaptığı işe göre değil “Doğasına göre”, yani yaratılışına göre verilmesinden yanadır.

Yasal eşitsizliğin doğal eşitsizlikle çeliştiği ve çatıştığı kanısındadır.

İşte demokrasi tarifleri.

Dünyada her millet kafasına göre bir demokrasi belirlemiş, onu uyguluyor.

Bizim sistem için;

“Türk tipi Demokrasi” diyorlar mesela.

Öyle ya.

Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir sistem var bizde.

Biraz oradan, biraz buradan.

Soğanları küp şeklinde doğrayacaksın,

Hafif yağda kavurduktan sonra içine çeşitli sebzeleri atacaksın,

Sonunda da üzerine “Yeşil Yağdan” koydun mu?

Yeme de yanında yat.

Oldu size adı:

“Demokrasi”

Ama bir farkla;

Güç halkın elinde olması gerekirken, bizdeki demokraside bütün yetkiler tek kişinin elinde.

“Sağlık olsun, afiyet olsun.” demekten başka yapacak bir şey yok.

Biz maçı baştan kaybettik.

Neden?

“İnsanlara, dikkatle ve sistematik bir şekilde oy kullanmayı öğretmediğimiz için.”

Bizde hala “Takım tutar gibi” parti veya kişi tutulduğundan bu öğreti uzun sürecek gibi…

Bir web sitesi var:

Genel direktörü:

“Şeyh Muhammed Salih El Müneccid.”

Kendisine yöneltilen sorulara cevap veriyor.

Soru şu:

“Demokrasi sözünün İslam’dan alınma olduğunu işittim. Bu doğru mu? Demokrasiye teşvik etmenin hükmü nedir?”

Şeyh cevaplıyor:

Allah’a hamdolsun.

Bütün övgüler Allah’adır.

Birincisi:

Demokrasi Arapça bir kelime değildir. Yunancadan alınan bir kelimedir. İki kelimeden oluşmaktadır.

Birincisi: Demos ve insanların hepsi veya halkı kast etmektedir.

İkincisi: Kratıa ve yönetmek anlamına gelir.

Anlamı ise: Bütün insanların veya halkın yönetimi anlamına gelir.

İkincisi:

“Demokrasi İslam’a karşı bir sistemdir.”

Çünkü kanun yapma yetkisini halka veya onların yerine (parlamento üyelerine) vekâleten vermektedir.

Buna göre burada hüküm koyma Allah’ın dışında halkın veya onların yerine vekil olan milletvekillerinin olmaktadır.

Burada ibret toplumun değil onların çoğunluğu esasına dayanır. Bu şekilde çoğunluğun ittifakı ile o halka kanunlar yaratılışa, dine ve akla ters de olsa dayatılır.

Bu sistemlerde kürtaj kanunu, homoseksüellerin evliliği, faiz faydaları kanun haline getirilmiş ve şer’i ahkâm ilga edilmiştir.

Zina yapmak ve alkol almak mubah görülmüştür. Bilakis bu sistemde İslam ve ona bağlı olanlarla savaşılmaktadır.

Oysa Allah kitabında: Hüküm koymanın sadece kendisine ait olduğunu ve kendisinin hüküm koyanların en dikkatlisi olduğunu haber vermiştir.

Kendi yönetimine kimsenin müdahale etmesini de yasaklamıştır. Ve kendisinden daha iyi hüküm koyacak birinin olmadığını da belirtmiştir.

Dedim ya herkes başka bir taraftan bakıyor demokrasiye.

Demokrasiyi şöyle özetleyebilirim kısaca;

“Dayak yemiş boksör gibi yüzü gözü şiş halde, ringde sallanıp duruyor…”

ANLAYANA

Bir adam Picasso'nun tablolarını inceledikten sonra kendisine şöyle der:

-“Renkleri karıştırmaktan ve iç içe geçmiş çizgiler yapmaktan başka resim yeteneğin yok gibi geliyor bana...”

Picasso fırçasını alır ve yere bir buğday tanesi resmi çizer.

Öyle gerçekçi olur ki bir tavuk yemek için gagalamaya başlar.

Gördüğü durumdan şaşkına dönen adam Picasso'ya:

-“Bu kadar mükemmel resimler yapabiliyorken niçin bu garip resimleri yapmakta ısrar ediyorsunuz?”

Picasso yanıtını mütevazi bir şekilde verir;

-“Çünkü ben resimlerimi tavuklar için yapmıyorum...”

Bizler kalıplarımızı kıramadığımızdan, hepimiz tavuklara resim yapıp duruyoruz…

AL SANA EKONOMİ

Bir Türk vatandaşı 1 milyon 150 bin liralık aracı olan 2024 Renault Clio’sunu Almanya’da satmış

Almanya’da bir ev tutmuş ve tuttuğu evin depozitosunu ve 1 yıllık kirasını tek seferde ödeyerek evin içini eşyalarla doldurmuş.

Daha sonra gidip kendisine bir adet BMW marka araç satın almış.

Yetmiş mi?

Hayır.

Hemen gidip kendisine bir adet I Phone almış.

“Nasıl olur yahu?” diyenlere cevap olsun diyerek hesabı paylaşmış.

Türkiye'de 2024 Renault Clio aracın liste fiyatı 1.150.000 lira

Türkiye'den aldığı aracı Almanya'da 30 bin 285 Euro’ya satmış.

Evi döşemek için;

Oturma grubu 550 Euro,

Orta sehpa 150 Euro,

Çift kişilik baza 150 Euro,

Televizyon ünitesi 800 Euro,

3 kapılı dolap 440 Euro...

Ve birçok ev eşyası daha…

Ev eşyalarından kalan para 24 bin 185 Euro.

 14 bin Euro’ya da BMW araba almış.

 Geriye 10 bin 185 Euro kalmış.

Kalan parayla 570 Euro kiraya ev bulan bu kişi 1 yıllık peşin vermiş.

Kalan parayla da kendisine bir tane I Phone 15 Pro almış.

Hesap ortada.

Şimdi şu açıdan bakarsanız bizim paramız Alman parası olan Euro’dan daha değerli.

“İşte ekonomi” diye buna derim.

Bizimkiler de böyle hesap yaptıklarından bizi dış güçler bile sarsamıyor artık.

Son söz:

Ekonomimiz; İyidir, iyi…

HER ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ MİDİR?

Kadın terk ettiği kocasına şu mektubu bırakıp kapıyı çekip gider.

“Sevgili eşim!

7 senelik evliliğimizde sana iyi bir eş olmaya çalıştım ve zannedersem oldum da, ama hiçbir zaman senden bunun karşılığını görmedim.

Hele şu son iki hafta benim için bir cehennemden farksızdı.

Bugün Patronun beni arayıp senin bugün işten ayrıldığını söylediğinde, bu artık bardağı taşıran son damla olmuştu.

Geçen hafta eve geldiğinde, ne saçlarımdaki değişikliğin, ne de senin en sevdiğin yemeği pişirdiğimin farkına bile varmadın.

Hatta senin için kendime yeni aldığım geceliği bile giydiğimi fark etmedin.

Ama sen ne yaptın?

Eve geldin, iki dakika içinde yemeği midene indirdin, televizyonda maçını seyrettin ve gidip yattın.

Artık ne bana beni sevdiğini söylüyorsun, ne de bana dokunuyorsun?

Hiç ama hiçbir şey yapmıyorsun.

Sen ya beni aldatıyorsun ya da beni eskisi gibi sevmiyorsun.

İşte bu yüzden seni terk ediyorum.

Not:

Lütfen beni aramaya kalkma, erkek kardeşinle beraberim ve sana hayatında mutluluklar dilerim.”

Adam avukatıyla telefonla konuştuktan sonra hemen kalem kâğıdı kapıp şu cevabı yazar:

“Sevgili eski karım!

İnan yazdığın bu mektuptan başka, hiç ama hiçbir şey beni bu kadar sevindiremezdi.

Evet doğru, 7 Yıldır evliydik, ama iyi bir eş olmak dışında, bana her şeyi yaptın.

Tamam çok fazla Spor programları seyrediyordum.

Çünkü senin dırdırlarını ancak bu şekilde biraz olsun duymazlıktan geliyordum, ama bu bile çoğu kez fayda etmiyordu.

Tabi ki geçen hafta saçlarını neredeyse tamamen kestirip tam bir erkeğe benzediğinin farkına varmıştım!

Tam ‘Aynı erkeğe benzemişsin’ diyecektim ki, aklıma annemin ‘Eğer ağzını güzel bir şey söylemek için açmayacaksan, hiç açma’ sözü geldi ve vazgeçtim.

Hani ‘Senin en sevdiğin yemeği yaptım’ demişsin ya, galiba beni kardeşimle karıştırmıştın.

Çünkü o yaptığın yemek benim hiç sevmediğim bir yemekti!

Ben yatmaya giderken üzerinde yeni ve çok seksi bir gecelik vardı tamam ama üzerinde hala etiketi duruyordu.

İnşallah bu bir tesadüftür ama geceliğin fiyatı 49.99£ idi ve o gün kardeşim benden tam 50£ borç almıştı.

Ama biliyor musun bütün bunlara rağmen ben seni hep sevmiştim ve her şeyin bir güzel olacağını, değişeceğini ve mutlu olabileceğimizi umuyordum.

İşten ayrılmamın sebebine gelince;

O gün Lotto'da tam 10 Milyon £ kazandığımı öğrenmiştim.

Hemen patrona gidip istifamı verdim ve ikimiz için Jamaika’ya iki bilet aldım.

Ama eve geldiğimde sen şu lanet mektubu bırakıp gitmiştin.

Belki de olayların böyle gelişmesinin bir sebebi vardı ve böyle sonuçlanması gerekiyordu.

Dilerim seçtiğin ve her zaman hayalini kurduğun bu hayatta mutlu olursun.

Avukatıma danıştım ve onun dediğine göre;

Bıraktığın bu mektuptan sonra, benden nafaka talep etmeye hakkın yokmuş. Neredeysen orda kal!

Not:

Bu seni ne kadar ilgilendirir bilmiyorum ama, adı Carl olan kardeşim bir zamanlar Carla idi...”.

İşte böyle.

Hayat göründüğü gibi değildir.

Biraz araştırmak, sabretmek gerekir.

Karar verirken iyice düşünmek gerekir.

Vereceğimiz ters bir karar bırakın kendimizi, tüm ülkenin geleceğini de belirleyebilir.

Aman dikkat!

OKUMASINI BİLİYOR MUSUN?

Mehmet Okuyan anlatıyor:

Hani kabre gidiyorsun ya?

Orada gelip telkin veriyor hoca efendi: Geçiyor böyle kıble tarafına, orada bir de baston alıyor eline, böyle eğiliyor.

Eğilirken de böyle bir konsantre oluyor, tam trans haline geçiyor.

Etraftan da bakan zannediyor ki;

“Hoca Efendi aşağıdan ses alıyor herhalde…”

Cemaatten “Sessiz olun” sesleri duyuluyor.

Hoca efendi böyle aşağıya doğru bakıyor.

“Biraz sonra iki tane melek gelip sana soracaklar:

Rabbim: Allah.

Dinim: İslam

Kitabım: Kuran

Nebim: Hz. Muhammed (a.s.) de”

Diyor yukarıdan aşağıya doğru.

(Hoca aşağıdakine bunların hepsini Arapça söylüyor tabi.)

Mehmet Hoca anlatmaya devam ediyor:

Ben de bir tanesinin arkasına yanaştım ve hocaya dedim ki: “Aşağıdaki Arapça anlamıyor…”

Madem bir yardım yapacaksın:

“Türkçe söyle! Adam anlamıyor.” dedim

“Allah’tan Arapça anlamıyor, iyi ki de anlamıyor çünkü yanlış okuyorsun. Adamın kafasını karıştırma” dedim.

“Hocam” dedi bana; “Çaktırma ben de anlamayrum…”

Öyle ya, sen anlamıyorsun, kimse anlamıyor.

Şimdi ben bunu anlatıyorum.

İki tane melek geldi sana soruyor:

“Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberim kim?”

Sonra sordu: “Kitabın ne?”

Cevapladın: “Kuran-ı Kerim.”

Meleğin kafası kızdı sordu sana:

“Okumasını biliyor musun?

“Yok!”

O halde istediği yerden sorabilir sana…