“Kural, kanun, yönetmelik, talimatname, yönerge, prosedür, uygulama” adına ne dersen de…
“Kural, kanun, yönetmelik, talimatname, yönerge, prosedür, uygulama” adına ne dersen de…
Uygulanmadıktan sonra bunların hiç birinin faydası yok.
Milli Eğitim okulların açılışında bir talimat göndererek “Yeni eğitim öğretim yılının ilk haftasının ilk dersinde temel eğitim ve ortaöğretim kademesindeki tüm sınıflarda, ‘Çanakkale’den Gazze’ye Bağımsızlık Ruhu ve Vatan Sevgisi’ temasıyla hazırlanan açılış dersiyle eğitime başlanacak ve ilkokul ve ortaokul düzeylerinde 40 dakika süreyle verilecek” demiş.
Milli Eğitim açıklama yaparak “Bu isteğe uymayanlar hakkında soruşturma açılacağını” bildirmiş.
Neden?
Talimata uymamaktan…
Mezuniyet töreninde kılıçlar çekilmiş.
“Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” denmiş.
Yemin edilmiş.
Prosedürün dışına çıkılmış.
Cumhurbaşkanı dahil herkes soruşturma açılması için harekete geçmiş.
Neden?
Çünkü kurala uyulmamış.
Anayasa Mahkemesi seçilmiş Milletvekili Can Atalay’ın devam eden tutukluluğunun; “Kişi hürriyeti ve güvenliği ile seçilme haklarını ihlal ettiğine” hükmetti.
Buna göre Atalay derhal serbest bırakılmalıydı.
Neden bırakılmadı?
Çünkü “Kanuna uyulmadı…”
Ve sonuçta;
Kimse harekete geçmedi.
Ülkemizde hangi kanuna uyulacağını, hangisine uyulmayacağını da bilemez olduk artık.
Koskoca mevcut Anayasa hükümlerine uymazken, talimatlara tam kadro olarak uymamız demokrasi adına nerede olduğumuzu da göstermiyor mu?
Bu kafa ile uygulamadıktan sonra Yeni Anayasa peşinde koşmanın beyhude olduğunu iyi kavramak lazım.
NARİN
Narin olayı ülke olarak hepimizi üzdü, yaraladı, perişan etti.
Tüm detayları ile anlatılan cinayet bizi darmadağın etti.
Uzmanların çıkıp, “Suda beklemiş ceset” diye başlayan açıklamaları ne kadar itici.
Lütfen yayın yasağı gelsin.
Bunlar konuşulmasın…
Tüm emniyet birimleri bu işin peşinde, tahlil, tetkik sonuçlarının belli olması sonucu kısa sürede aydınlanacaktır.
En azından inancımız bu yönde.
Medya olarak bizlere de bu görev düşüyor:
“Reyting alacağız” diye bu işi abartmayalım ve sakin kalalım…
CESARET
Yerel seçimler sonrası AKP’de değişimin olacağı, kaybedilen bölgelerde yeni yönetimler belirleneceği açıklanmıştı.
“Birileri bunun ceremesini çekecek” denilerek.
Şimdi düşünüyorum da, bu ortamda bu kadar yükün altına kim girmek ister?
Millet isyanda.
Ekonomi berbat.
İşçiler, emekliler ayakta.
Fiyatlar almış başını gidiyor.
İktidarın yangın yerine çevirdiği güzel ülkede kim görev yapmak ve bunca kötü gidişi üstlenmek ister?
Böylesi cesur biri varsa çıksın ortaya ve alsın il, ilçe, belde başkanlığını.
Vursun masaya yumruğu, tüm inancıyla “Korkmayın bu iş 2025 yılının başında düzelecek!” desin.
“Bu durum biz yaptık, biz düzelteceğiz!” desin.
“Bunlar geçici meselelerdir, 22 yıl nasıl ülkeyi diğer ülkelerin önünde yönettiysek, yine aynı politikalarla, aynı kadrolarla yapacağız! Bize inanın! Bize güvenin!” desin.
“Eğer dediklerim olmazsa tüm sorumluluk bizimdir, gelip bizden hesap sorun!” desin.
Desin ki millet inansın, güvensin ve oy versin.
En azından vaatler yerine getirilmediği takdirde karşılarında “Hesap soracak bir muhatap” bulacağını bilsin.
Haydi kolları sıvayın ve işin başına geçin.
Ülke iyi durumdayken görev almak için yarışanları, ülkenin durumu kötüyken de görev almak için yarışır halde görmek isteriz…
BİR HABER
BİR YORUM
Beşiktaş'ta yönetim kurulu danışmanlığı yapmakta olan ABD’li yönetici Bradley Friedel, Türkiye ile diğer ülkelerdeki mantalite farkını anlattı.
“Bir oyuncu Türkiye’ye geldiğinde Liverpool veya Manchester United’a transfer olmaktan daha fazla baskı hissediyor. Oyuncuların çoğu bunu yaşayacaklarının farkında değil.”
“Türkiye’de çok büyük bir futbol kitlesi var. Normalde bir takım 3-4 maç kötü gittiğinde taraftarlar mırıldanmaya başlar ama Türkiye'de bir hatalı pastan sonra bile taraftarlar mırıldanıyor.”
“Bu yüzden sadece iyi oyuncular almakla ilgilenmiyoruz. Rafa Silva, Immobile ve Paulista’da yaptığımız gibi doğru karakterler arıyoruz.”
Aynı zamanda Galatasaray’ın eski kalecisi de olan Bradley Friedel gerçekten iyi bir yere dokunmuş.
Bizim vatandaşın en büyük özelliği şu;
İki tane pası yanlış verdi diye o futbolcuyu ıslıklamaya başlıyoruz, 22 senedir ülkeyi kötü yönetenlere ses çıkarmıyoruz.
Dikkat ederseniz ülkenin gidişatına en çok bozulan kesim kim?
Kadınlar.
Neden?
Futboldan anlamadıkları için.
Bradley Friedel çözümü şöyle bulduklarını söylemiş:
“Bu yüzden sadece iyi oyuncular almakla ilgilenmiyoruz. Rafa Silva, Immobile ve Paulista’da yaptığımız gibi doğru karakterler arıyoruz.”
İyi de biz ne yapacağız?
AH ŞU GÂVURLAR
Eski köye yeni adet getirecekler yine.
İşleri güçleri bozgunculuk.
İnsanları hırsızlığa teşvik etmek.
Adam sosyal medyadan paylaşmış.
Almanya’da ürettiği yumurtaları yol kenarına koyan bir üretici, başında duramadığından sadece bir not düşmüş:
“Yumurtanı al, parasın kasaya koy…”
Baştan dedim ya, gavur işte.
Bir başkası aynı paylaşımın altına not düşmüş:
“Kanada’da aynı” diye.
Bak gâvurlara, demek ki birlik kurmuşlar.
Başka biri paylaşmış;
“Kabak ve elma tarlasına giriyorsun. İstediğin kadar topluyorsun, tartıyorsun ve ücretini kasaya bırakıyorsun…”
(Bir Alman Televizyon kanalı bu konu hakkında gizli çekim yapmış. Alışveriş yapanların hepsinin ücretini tam ödediği ve üzerine fazladan bahşiş bırakıldığını tespit etmiş.)
Haydi bakalım bizim memlekette uygulayalım bu “Malı al, parasını kasaya koy” şeklindeki kampanyayı, bakalım ne olacak?
Hepimiz biliyoruz ne olacağını da söylemeye dilimiz varmıyor…
ASANSÖRDE ÇÖP
Bu görmüş olduğunuz fotoğraf Çanakkale’nin en güvenlikli, en saygın sitelerinden birinde çekilmiş.
Bir okuyucum göndermiş.
Sitenin ismini vermeye gerek yok, zira siteyle alakası yok, içinde oturanla alakası var.
Rahat etmek için, huzurlu bir ikamet için reklamı yapılmış oldukça güzel bir siteden dünyanın parasını ödeyerek bir ev satın alıyorsunuz.
Sabah komşularınıza “Bonjur madam” demek istiyorsunuz.
“Merci” diyerek hitapta bulunmak istiyorsunuz ve son model arabanıza binip işinize veya alışverişinize gitmek istiyorsunuz.
Ama o da ne?
Komşunuz oldukça yüksek paralar harcanmış son derece güvenlikli ve muhteşem görüntülü asansörün yanına çöpünü bırakmış.
Ortalık çöplüğe dönmüş.
Ayrıca etrafa yayılan o kokuya ne demeli?
Yapacağınız tek şey var:
Yönetime bildirmek.
Onlar gelip çöpü kaldırırlar ama komşuyu kaldırırlar mı?
İnsanın paraca zengin olması yetmiyor, davranışları, topluma uyumu, ahlakı ile de zengin olması gerekiyor.
Babadan zengin veya emlak zengini hiç gün yüzü görmemiş biri, gelip yanınızdan ev alabiliyor ve size hayatı zindan edebiliyor.
Yaptıklarını yüzüne anlattığınızda da “Bana ne ya!” diyebiliyor.
Hatta belki de size; “Başka yere taşının” diyecek kadar da alçalıyor.
Ayakkabısını içeri almaz, elektrik panosunun önüne bisikletini koyar, poşetteki çöpünü merdivenlere akıtır, bağırır, çağırır, sonuna kadar müzik açıp dinler, televizyon sesi yeri göğü inletir, bağırarak maç izler, balkondan aşağıya çarşaf silkeler, sigara izmaritini bahçeye atar…
Sahi biz ne zaman “İnsan” olacağız?
KISSADAN HİSSE
Eşeğin birini uslansın diye aslanın yanına vermişler ve eşek tam 7 sene aslanın yanında kalmış.
7 sene boyunca tüm akrabaları büyük bir sabır ve inatla, yorulunca ayak değiştirerek sarayın önünde beklemişler...
Derken kapı açılmış ve eşek, aslanın sarayından tekme tokat dışarı atılmış.
Akrabaları büyük merakla sormuşlar:
“Anlat bakalım, neler yaptın, hayatında neler değişti?”
Eşek anında yüzünü asmış ve büyük bir üzüntüyle cevap vermiş: “Çok teessüf ederim. Yazıklar olsun! Demek ki siz beni hiç tanımamışsınız. Ben asla değişmem!”
HANGİ HIZ?
Meşhur bir markalı telefonun ön sipariş alımları 13 Eylül’de başlayacakmış.
Meraklısı şimdiden sıraya girmiştir bile.
Ülkemizde araba, telefon, ev, marka giyimlerle sınıf atlamak kolay olduğundan bakın bakalım kaç kişi alacak?
Ucuz bir şey olsa neyse, başlangıç fiyatı 64 bin 999 lira, son fiyatı ise 120 bin lira olacakmış.
Asgari ücretin 17 bin lira olduğu bir ülkede, ekonominin battı denildiği bir ülkede, insanların yemek için ekmek bulamadığı bir ülkede göreceğiz bakalım bu telefonun satışı hangi hızla başlayacak?
AKILLI TELEFON YASAKLANDI
Uzun zamandan beri duymak istediğimiz o güzel haber nihayet Milli Eğitim Bakanlığından geldi.
Gençlerimizin başına bela olan akıllı telefon nihayet Milli eğitim Bakanlığı tarafından okullarda yasaklanmış.
MEB tarafından yayımlanan genelgeye göre, öğrencilerin dikkatini dağıtan unsurları ortadan kaldırmak ve eğitim süreçlerini daha verimli hale getirmek amacıyla cep telefonu kullanımı yasaklandı.
Böylece sınıf içinde cep telefonu başta olmak üzere bilişim araçları bulundurmak artık yasak.
UNESCO, “2023 Küresel Eğitim İzleme” raporunda, “Öğrencilerin okullarda akıllı telefon kullanmasının yasaklanması için” küresel çağrıda bulunmuştu.
Raporda, fazla cep telefonu kullanımının “Düşük eğitim performansına, yüksek ekran süresinin de çocukların duygusal istikrarı üzerinde olumsuz etkiye sahip olduğu” açıklanmıştı.
Bakanlık nihayet doğru bir karar verdi ve içimizi rahatlattı.
Tabi telefon bağımlısı olan öğrencileri bir anda telefonlardan uzak tutmak zor olacaktır.
Öğrenciler telefonu kullanmak ve engeli aşmak için ellerinden geleni yapacaklardır.
Uyanık olmak lazım, onları fazla hırpalamadan eğiterek, öğreterek bu alışkanlıklarından vaz geçirmek lazım.