Özgürlük var mı bu ülkede?

Var.

Hem de sonsuza kadar.

Ancak bildiğim kadarıyla tarifi şöyle değil miydi?

“Başkasının özgürlüğünün başladığı yerde senin özgürlüğün biter…”

Sözlük anlamında şöyle tarif ediliyor:

“Genellikle bireylerin istediklerini yapabilme, düşünme ve ifade serbestisine sahip olma durumudur.”

Özgürlük, “Toplumsal normlar, yasalar ve bireylerin hakları ile sınırlandırılabilir.”

“Farklı kültürler ve toplumlar özgürlüğü çeşitli şekillerde algılar ve uygulayabilir.”

Aslında konuya gireceğim yer burası:

Toplumlar farklı şekillerde uygulayabilir.

Bizim ülkede özgürlük kavramının karşılığı şudur:

“Hilafsız her şeyi yapmak…”

Sağına soluna bakmadan, kimsenin hakkını kollamadan, kanun kural bilmeden, “O yaptı ben de yaparım” mantığı ile, bana ne kavramı ile, siyasi kuvvet ile, ekonomik baskı ile yapılagelmeye bizde “Özgürlük” denir..

Bizim ülkede her şey özgürlüktür.

Sonuçta “Sonsuz özgürüz…”

Mesela bana gelen en önemli özgürlük şikâyetleri Barış Kordon’undan.

Şikâyetçi olanlar ise orada ikamet eden vatandaş.

Kumsaldaki pisliklerden,

Sarhoşların bağırtılarından,

Sokak aralarına, parklara yapılan idrar boşaltımlarından,

Karanlıklarda sergilenen sevgi gösterilerinden…

Ben Barış Kordonu’na gitmem.

Yolum düşmüyor.

Ama gelen şikâyetler bunlar.

Özgürlük mü?

Evet.

Ama nereye kadar?

El cevap:

Sonsuza kadar…

Bir başka özgürlük sokak aralarındaki düğünler…

Bunlar için izin veriliyor mu bilmiyorum.

Veriliyorsa:

Kim veriyor?

Nasıl veriyor?

“Düğün yapacaksın ama sesini fazla açmayacaksın, etrafı fazlaca rahatsız etmeyeceksin” deniliyor mu?

Deniliyorsa takip ediliyor mu?

Bizim sokaktaki düğünü buradan size anlatmam mümkün değil, resme yaşamanız lazım.

Hele hafta arası iki akşam üst üste yapılan eğlencenin sesi hala kulaklarımda çınlıyor.

Koskocaman cadde kapandı.

İnsan boyundaki hoparlörler yanyana dizildi.

Saat 19.30’da başlayan eğlence gece yarısına kadar sürdü.

Ama o ses var ya?

Pencerelerimizi sıkı sıkı kapatmamıza rağmen evde eşimle konuşamadık, zira birbirimizi duyamadık.

Televizyon seyredemedik.

Kulaklıkla kitap okumak hak getire.

İki gün bu işkenceyi çektik.

“Müzisyen 20 metrekare yerde yapılan düğünde sesini duyurmayı geçti, bütün gece Elon Musk’ın uzayda gezen uydularına duyurmak için resmen uğraştı durdu” desem abartı olmaz.

Zaten mahalle içinde yankılanan ses, iki katına çıkıp geldi binamızın duvarlarına.

Ha yıkıldık, ha yıkılacağız.

Zangır da zangır…

Bir insan müzik sesini yanındakine duyurmak ister eyvallah.

Ama mahallenin tamamına, şehrin tamamına hele ki ülkenin tamamına duyurmaya çalışır mı?

Ve bu sesi hiçbir kolluk kuvveti duymaz mı?

Yahu evlerde hasta var, bebek var, okula gidecek ve uyumaya çalışan öğrenci var.

Yanlış anlamayın, bu anlattıklarım hafta içi oluyor.

Gürültü o kadar ki, bilgisayar ekranımı göremiyorum zangırtıdan.

Kulaklıklarım kulağımda işe yaramıyor.

O kadar yani.

İşte biz buna: “Özgürlük” diyoruz.

Şikâyet mi?

Evet edebilirdim.

Anında düğünü durdurabilirdim.

Peki bunu ben niye yapıyorum?

Bu memleketin kanun koruyucuları nerede?

O kadar eziyete rağmen bu halk komşusunu şikâyet etmez, kulağını kapatır ve bu gürültüyü söylene söylene de olsa içine sindirir.

Millet olarak böyleyiz.

Avrupalı gibi anında telefonu elimize alıp komşumuzu gammazlamayız.

Ama kanun koruyucu bunun üstesinden gelir ve başkasının (uyuma, dinlenme, televizyon seyretme, hastalanma v.s.) özgürlüğünün başladığı yeri tespit eder ve müdahale eder.

Şehrimizde “Her mahalleye bir düğün salonu yapacağızzz!” diyerek seçilenler bu vaatlerini yerine getirmeyince, vatandaşlar arasında böylesine soğuk harpler yaşanıyor.

Ama her şehir öyle mi?

Hayır.

Mesela, Manisa Valiliği “Sokak aralarında düğün yapmayı, sünnet düğünü organize etmeyi yasakladığını” duyurmuş.

İşte buyrun.

Demek ki halkını düşünenler de varmış.

Valilik tarafından şöyle bir açıklama yapılmış:

“Sokaklarda düzenlenen bu etkinliklerin aşırı gürültüye neden olduğu ve vatandaşlardan bu konuda çok sayıda şikâyet alınmıştır.

Özellikle yaşlılar, bebekler, hastalar ve öğrencilere yönelik mağduriyet yaşanmaktadır.

Okul döneminin başlamasıyla birlikte sokak düğünlerinin çevredeki okullarda da eğitim sürecini olumsuz etkilemektedir.

Ayrıca, bu tür etkinlikler sebebiyle sokakların kapatılması, ambulans, itfaiye gibi acil durum araçlarının geçişini de zorlaştırmaktadır.”

Aklın yolu bir.

Biz de bunu istedik zaten.

Manisa Valiliği yasağın, “Halkın huzurunu korumak ve kamu sağlığını gözetmek amacıyla alındığını” vurgulamış.

İlgili kolluk kuvvetleri ve zabıta birimlerince bu yasağın uygulanması konusunda sıkı bir denetim yapacağını belirtmiş, uymayanlara ise “Kabahatlar Kanunu’nun Gürültü başlıklı 36. Maddesi”ndeki hükümlerin uygulanacağı açıklamış.

İnsan şunu demeden edemiyor:

Manisa’da olmak varmış…

BALIK KOTASI

Hazır özgürlükten konu açılmışken arkadaşımın ricasıyla “Denizlerimizde balık tutma özgürlüğümüz” adlı konuya değinmek istedim.

Misal,

Ne kadar tutabilirsiniz?

Sınırsız mı?

İşte bunu çözmek için mevzuata baktım.

MADDE 17-(1) Aşağıda avlanabilir asgari boyları ve ağırlıkları belirtilen su ürünlerinin daha küçüklerinin avlanması, gemilerde bulundurulması, karaya çıkarılması, nakledilmesi ve satılması yasaktır.

Balıkların yakalanma veya avlanma boyutları kanunen belirtilmiş.

Misal;

Hamside 9 cm,

Palamutta 25 cm diyor kanun.

Mevzuat diyor ki:

“Balıkçılık yasal av boy ve ağırlık sınırları ve yasakları, 1/9/2020-31/8/2024 tarihleri arasında ticari amaçlı su ürünleri avcılığında uygulanmak üzere bilimsel, çevresel, ekonomik ve sosyal hususlar göz önüne alınarak su ürünleri kaynaklarının korunması, sürdürülebilir işletilmesinin sağlanması için su ürünleri avcılığına ilişkin yükümlülük, sınırlama ve yasaklar yeniden düzenlenmiştir.”

6/1 Numaralı Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığının Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ

MADDE 19- (1) Hamsi ile ilgili düzenlemeler aşağıda belirtilmiştir:

b) Hamsi avcılığı, her av sezonu için Bakanlıkça belirlenerek ilan edilen kota miktarınca yapılır. Kota miktarının dolması durumunda avcılık sona erer.

Kotanın avlanmayan miktarı bir sonraki av sezonuna devredilmez.

Kota kapsamında avlanan hamsinin, Bakanlıkça belirlenen yerlerden karaya çıkarılması zorunludur. Kotanın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.

Görüldüğü üzere bakanlık bir kota koyuyormuş.

MADDE (31) 14/9/2023 tarihli ve 32309 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tarımsal Üretimin Planlanması Hakkında Yönetmelik kapsamında, üretim planlamasına dahil edilen su ürünlerinin avcılığı, her av dönemi için Bakanlıkça belirlenen kota miktarınca yapılır.

Kotanın ilanı ve uygulama yöntemine ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.

MADDE 49- (28) Bakanlık gerekli gördüğü durumlarda stokların korunması ve avcılığın sürdürülebilirliğinin sağlanması amacı ile su ürünleri avcılığına; alan, zaman, miktar ve nakli ile ilgili yasak, sınırlama ve yükümlülükler getirebilir.

MADDE 50- (4) Münhasır ekonomik bölgede ve uluslararası sularda avlanılacak su ürünlerinin cins, çeşit, ağırlık, irilik, büyüklük gibi vasıfları, avlanabilir miktarları, zamanları ve istihsalde kullanılacak vasıtaların haiz olmaları gereken asgarî vasıf ve şartlar ile bunların kullanma usul ve esasları ile diğer faaliyetler Bakanlıkça tespit edilir.

Sosyal medyada bol bol videolarını gördüğümüz balık avlarının belli bir kota dahilinde yapıldığını öğrenmiş olduk.

Ama şu hamsinin boyuna takıldım.

Önceden sanki daha büyüktü gibime geliyor.

Hemen araştırdım İnternette.

Karşıma şu uzman cevabı çıktı:

“Karadeniz’de hamsi oldukça bol ancak boyunun av yasadığı standardı olan 9 santimetrenin altında ve ince olması nedeniyle avlanamıyor.

Biz de 9 santimetre olan balık Gürcistan'da 7 santimetre. Abhazya, Ukrayna aynı Karadeniz çanağındaki bütün ülkelerde balık boyları bize göre küçük ve onlar avlıyor.

Dünya ısındı hele 2 seneden beri çok ısındı deniz. Irmaklarda su kalmadı, bizde de balık boyları küçüldü. Bu tutmakla ilgili değil. Hamsinin ömrü 2-2,5 yıl. Bu iki yıldan bu yana hamsiler ufaldı. Bunun irisi hiç yok. Niye yok çünkü denizlerde plankton kalmadı, hamsi küçüldü. Derelerde ırmaklarda hiç su yok. Çok büyük bir tehlike bekliyor. Denizde plankton yok…”

DUT İLE BÜLBÜL

Siz hiç dut yemiş bülbül gördünüz mü?

Ben şahsen bülbül bile gördüğümden emin değilim.

Bir keresinde kafeste görmüştüm sanırım.

O da kesinlikle “Vatanım” diyordu da ben anlamıyordum.

Sosyal medyada rastladım dut yemiş bülbül hikayesine.

Bilmem doğru, bilmem yanlış.

Yazmış işte Bandırmalı şair, yazar olan Salah Birsel.

Şöyle anlatıyor bülbülün dutla olan ilişkisini:

Bülbüller içkiye düşkündür.

Bülbül içkiyi buldu mu bir hayli içer.

Ama bu gerçeği bilginler değil, Tarihçi Reşat Ekrem Koçu'nun annesi Zağralı Hacı Fatma hanım saptamış.

Bülbülleri günlerce, Göztepe'deki evinin bahçesinde dürbünüyle gözetlemiş...

Fatma Hanım gözlemlerini şöyle dile getirmiş:

“Bir bülbül sabahleyin bir vişne ağacına gelip konar...

Yirmi otuz kadar vişneyi gagasıyla deştikten sonra çekip gider...

Akşam, yine gelir...

Vişnenin gagayla deşilen yerinde biriken meyve suyu mayalanmış, bir likör ya da şarap haline dönüşmüştür.

Kuş, akşamın son saatlerinde bir iki vişneden kendi elcağızıyla hazırlanmış içkinin ilk yudumlarını içince şöyle bir silkinir; Birkaç külhani ıslık öttürür.

Yırtılmış vişne kadehleri beşi, altıyı buldu mu nağmeler uzar.

Ortalık iyice karardığı için küçük bülbül göze görünmez ama yırtık vişneler bittikçe sesi de ağaçtan döküldükçe dökülür.

Artık tan sökünceye kadar gelsin gazeller, şarkılar, feryatlar.”

Vişne mevsimi bitince dut mevsimi başlar.

Ve…

Bülbüllerin sesleri de biter.

Aslında bülbül içkisi bittiği için ötmüyordur.

Dutu gagalamanın likör vermediğini bilir.

“Garip Bülbül”, mevsim dut mevsimi olduğu için susmuştur.

Bu yüzden suskun olanlara “Dut yemiş bülbül gibi” derler.

İşte Dut Yiyen Bülbülün hikâyesi böyle anlatılmış.

Ama bazı anlatımlar da var ki, azıcık duygusu düşük olmuş.

Anlatım şöyle:

“Bülbül çok ufak bir kuştur ve ötebilmek için kendini kasması gerekir.

Dut yediğindeyse cırcır olur ve her kastığında malum durum meydana gelir.

O da daha fazla helak olmamak için susar!”

 

ÖZÜR

Süper Lig'in 5. haftasında Trabzonspor-Beşiktaş maçında kırmızı kart gören Edin Visca bir açıklama yaparak Trabzonspor Camiasından özür dilemiş.

Sakatlıktan yeni çıkmış Visca kardeşim;

Sen taraftarının gönlünü kart görerek zaten kırdın anladık da, ayağını kırmaya çalıştığın Rafa Silva’ya da bir özür yollasaydın keşke…