Geçen hafta gözlerim kararınca hastaneye yatırmışlardı hatırlarsanız.
Geçen hafta gözlerim kararınca hastaneye yatırmışlardı hatırlarsanız.
Gözlerimi hafif açınca karşımda Gülay’ı görmüştüm.
Ellerimden tutup, “Hoş geldin aramıza Rüstem” demişti kadife sesiyle.
Heyecandan ne yapacağımı bilememiştim çünkü hayatımda ilk defa bir kız eli elime değmişti.
Birden nefesim durdu, sesim kesilmişti “Merhaba” bile diyemeden bayılmıştım…
Tekrar ayıldığımda yanımda değildi, hayal gördüğümü sandım başımda annem oturuyordu.
“Oğlum iyi misin?” diyerek başımı okşadı.
“İyiyim anne” dedikten sonra “O nerede?” diye merakla sordum.
Rüstemciğim tam 5 saat başında durdu kız hiç kıpırdamadan, ellerini tuttu ve senin için dua etti.
İyice yorulmuştu, gözleri kapanıyordu neredeyse, evine yolladım.
“Git dinlen, Rüstem ayılınca çağırırım seni dedim eve yolladım…”
Birden durakladı ve “Dur hemen geri çağırayım kendisini, merak etmiştir şimdi…”
Annem telefonla konuşmak için dışarı çıkınca beni yine bir heyecan sarmıştı.
Ne diyecektim ona?
Annem odadaki dolaptan yeni çamaşır çıkardı, yeni pijamalar almıştı.
“Haydi bunları giyelim, kız gelince seni böyle görmesin” dedi.
Bir yandan üstümü değiştirirken; “Anne kız nasıl? Beğendin mi?” diye sordum anneme.
“Beğenmem mi” dedi, “Tam bizim ailemize uygun, eli ayağı düzgün, terbiyeli, becerikli bir kız. Allah yüzümüze güldü” deyince içim rahatladı.
“Ben ne zaman taburcu olacakmışım anne?” diye sordum, annem cevapladı; “Kendine gelsin hele bakalım. İyi hissederse taburcu ederiz, önemli bir şey yok. Biraz tansiyon, biraz heyecan üst üste gelmiş.” demesiyle doktorun içeri girmesi bir oldu.
Beni ayakta görünce;
“Ooo hastamız ayaklanmış bile. Geçmiş olsun Rüstem bey, Allah’a şükür önemli bir şeyiniz yok. İyi hissediyorsanız son kontrollerden sonra sizi taburcu edebiliriz” dedi.
Ben “Mümkünse çıkayım buradan, zira çok sıkıldım…” diye cevapladım kendisini.
Biz annemle eşyalarımızı toplayıp çıkma hazırlıkları yaparken kapı çalındı.
Annem açtı kapıyı, düz sarı saçları, boncuk gözleri ile içeri girdi…
Annemin elini öptükten sonra bana doğru gelerek “Rüstem bey geçmiş olsun” dedi.
Ben gözlerimi kaçırarak “Teşekkür ederim Gülay Hanım” dedim titreyerek.
Ellerimi tuttu, “Ateşiniz filan yok maşallah iyisiniz” dedi.
Babası taksici Haluk Ağabey de kızının arkasından içeri girmişti, “Geçmiş olsun Rüstem, korkuttun bizi evladım…” dedi.
Hemen elini öptüm, “İlginize teşekkür ederim” dedim.
Sonra hep beraber Haluk ağabeyin taksisiyle hastaneden eve gittik.
Kahve yaptı bize Gülay, sohbet, muhabbet derken “Biz artık gidelim” dedi Haluk Ağabey, “Sen de dinlen Rüstem” dedi, kalktılar.
Onları yolcu ettikten sonra annem sordu;
“Nasıl buldun Gülay’ı?”
“Anne Allah'tan isteyeceğim başka bir şey yok sanki. O hepsini bir arada Gülay’da toplayıp vermiş bana. Daha ne isteyeyim ki? Derhal istemeye gidelim, nişan takalım ve ben evlilik öncesi kendisiyle bol vakit geçirmek istiyorum…”
“Olur evladım, sen iste yeter ki… Hemen haber salıp randevu alalım ve kızı istemeye gidelim…” dedim ve Allah’a “Bana bir Melek gönderdiği için şükranlarımı yolladım…”
DEPREM Mİ?
AYDINLIK MI?
Ne yazayım size.
CHP’deki depremi mi?
İhraçları mı?
Barışı mı?
Özgürlüğü mü?
Hangisini?
Beyler!
Burası (sizin de dediğiniz gibi) “Barışın ve Özgürlüğün kenti Çanakkale.”
İktidar ve koltuk uğruna kimse; kimsenin seçme ve seçilme hakkının yanı sıra, tercih konusundaki yönelimlerini ihlal edemez.
İktidar gücüyle kimseye hak ihlali yapamaz.
Partiyi ele geçirip, “Benden başkası yok hükmündedir” şeklinde davrananlara karşı savaş veren bir partide görülen bu yaptırımlar, halkın beklentilerine ve “Demokrasi” adına sekte vurmuştur.
Siyasette aynı parti içinde kin olmaz, kavga olmaz zira, “Kol kırılır yen içinde kalır.”
Daha geçenlerde bu mağduriyeti yaşamış biriyle bir röportaj yayımladım.
Olacakları yazdım.
“Sosyal medyadan parti aleyhine çalışmak” gibi ispatlanmamış bir gerekçe ve “Savunmaları dahi alınmadan” parti üyeliklerine son verdiğiniz insanlar, bu partiyi yüzde 61’lerde tutarak rekorlar kırmıştı.
Dertleri neydi?
“Ön seçim” istemek.
Kimdi bunlar?
Partinin önde gelenleri,
Kurmayları…
Ön seçim sözünü kim vermişti?
Genel Başkan Özgür Özel.
Peki ne oldu?
Ön seçim isteyenler “İhraç” edildi…
Bizim köyde buna, “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” diyorlar…
CHP’nin iç işlerine karışmak kimsenin işi olamaz, ancak ortada bir “Adalet sorunu” var.
Hani “Adalet! Adalet!” diyerek Kemal Kılıçdaroğlu’nun o yaşına rağmen, İstanbul-Ankara arasında ayakları patlayıncaya kadar yürüdüğü bir partide hem de!
Hani “Adalet Kurultayı” toplamış bir partide!
Ülkenin iktidarına en çok ihtiyaç duyduğu ve bunun için umut bağladığı “Ana muhalefet” partisinde!
Mavi ve beyaz listelerle ayrılan CHP’de sonuç olarak bir “Sarsıntı” yaşanmıştır.
Tüm bunlar yavaş yavaş olurken parti büyüklerinden bir kişi de ortaya çıkıp “Ne yapıyorsunuz” demedi mi acaba?
“Değişim” sloganı altında istenilen bu muydu yani?
Önünüze çıkabileceklere, “İhraç” öyle mi?
Size göre “Değişimin” önündekiler gitti, bakalım geri kalanlarla ne yapacaksınız?
Bu ihraçlar nelere mal olacak?
Gerçek bir deprem mi olacak, yoksa partiye bir aydınlık mı gelecek?
Bu arada, tüm bu yaşananlara Genel Başkan ne diyor?
Herkes gibi ben de çok merak ediyorum.
Genel Başkanın işi zor, zira 2000 oyla zar-zor kazanılmış bir belediyeyi tekrar kazanmak, mucizelere kaldı gibime geliyor.
Böyle olursa hesabı kim verecek?
Kim üstlenecek?
Bu arada “Seçimlerde parti aleyhine çalıştı” dedikleriniz gerçekten böyle bir şey yapsaydı, “CHP Çanakkale’de seçimi kazanamazdı.”
Bu tespitim de şu kenarda dursun.
Zamanı gelince hatırlatırım…Bu yazı elime geç ulaştı.
Yoksa gençlerimiz üniversite tercihlerini yapmadan, mesleklerini seçmeden önce ulaşsaydı çok önceden yayımlardım.
Yazının konusu gelecekte yok olacak meslekler.
Tam 7 tane meslek belirlenmiş ve “Bu 7 mesleği yapanlara kötü haber! 2030 yılına kadar o meslekler tarihe gömülecek!” şeklindeki manşetle verilmiş.
Benim ilgimi çekti ve hemen size aktarmak istedim.
Bu araştırmayı kim mi yapmış?
Şöyle yazıyor:
“Oxford Üniversitesi’nin yaptığı araştırmalar, yapay zeka ve otomasyonun etkisiyle bazı mesleklerin 2030 yılına kadar ortadan kalkabileceğini gösteriyor.”
Bakın bunlar nelermiş?
1- Seyahat Acentesi ve Danışmanlığı
Günümüzde tatil planlamaları artık internet üzerinden kolaylıkla yapılabiliyor. Bu değişim, seyahat danışmanlığı ve acentelerin şubelerini kapatmasına yol açarak, bu meslek grubunun tarih olma sürecini hızlandırıyor.
2- Kasa Görevlileri
Temassız ödeme sistemleri ve self-servis kasaların artışı, geleneksel kasa görevliliğini tehdit eden faktörlerden biri. Özellikle Apple Pay, Bitcoin gibi dijital ödeme yöntemleri nakitsiz toplum anlayışını yaygınlaştırarak, kasa görevlisi ihtiyacını büyük ölçüde azaltıyor.
3- Fast-Food Çalışanları
Fast-food restoranları, maliyetleri düşürmek adına hızla otomasyona geçiş yapıyor. Yapay zekâ destekli mutfak asistanları ve robotik sistemlerin yaygınlaşmasıyla, bu sektörde çalışanların işlerini kaybetme olasılığı artıyor.
4- Posta Taşımacılığı
Dijitalleşen dünya, posta hizmetlerini de dönüştürüyor. Faturaların, mektupların ve birçok belgenin dijital ortamda gönderilmesiyle geleneksel posta hizmetlerine duyulan ihtiyaç azalıyor. Özellikle mektup taşıyıcılığı büyük oranda tarih olurken, kuryelik hizmetlerine olan talep bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.
Buna ek olarak benim de şöyle öngörüm var: Dronların çoğalması ile kuryelik gibi taşımacılıkla ilgili meslekler de azalacak gibi.
5- Banka Şube Çalışanları
Çevrimiçi bankacılık ve mobil bankacılığın hızla yayılması, fiziksel banka şubelerinin kapanmasına neden oluyor. Gelecekte mali danışmanlara ihtiyaç devam etse de, banka şubelerinde çalışan personelin iş imkânları önemli ölçüde azalacak.
6- Tekstil İşçiliği
Tekstil endüstrisi de otomasyon dalgasından etkileniyor. Üretim süreçlerinde makinelerin devreye girmesi, tekstil işçilerinin iş bulma şansını düşürse de, ürün talebi hala yüksek seviyelerde kalmaya devam edecek. Ancak manuel işçiliğin yerini otomatik sistemler alıyor.
7- Matbaa Operatörleri
Basılı medyanın yerini dijital platformlara bırakması, matbaacılık sektörünün geleceğini belirsiz hale getiriyor. Çevrimiçi haber kaynakları ve anlık bilgi erişimi, basılı gazete ve dergilerin önemini kaybetmesine yol açarak, matbaa operatörlerinin işlerini tehdit ediyor.
Yapay zeka, otomasyon sistemleri, dronlar, robotlar devreye girince birçok meslek artık son bulacak gibi.
Bu öngörüler ortadayken gençler meslek seçerken akıllı olmalı, geleceklerine yatırım yaparken bunları düşünmelidir.
TRAKYALILAR
Trakya der dilimiz.
Ama kökenine hiç bakmayız.
Neymiş bu Trakya, nereden gelmiş?
Neden Trakya denmiş?
Trakya bölgesine bir dönemde “Tur” ve “Ok” boyları yerleşmiş.
Buraya “Tur- Ok-Öyü”, yani “Tur ve Ok’ların Bölgesi” denmiş.
Daha sonra bu sözcükler birleşmiş “Turokya” ya ve zamanla “Trakya” şekline dönüşmüş.
M.Ö. 4.000 yıllarından itibaren doğu ve batı Trakya, Bulgaristan ve Makedonya’yı kapsayan geniş bölgede “Trak” (Tur-Ok) halkı yaşıyordu.
Traklar, bölgenin Roma işgaline uğradığı M.S. 46 yılına kadar varlıklarını sürdürmeyi başardılar.
Yunanca “U” sesi bulunmadığından bölgeye hâkim olan Yunan kültürü “Turokya” adını “Thrakia” şeklinde telaffuz etmiş.
Günümüz Bulgaristan’ına ve ötesine yayılan antik Thrakia’daki birçok kavim, (dil ve kültür açısından akraba olsalar da) ender olarak siyasi birlik içine giriyorlarmış.
Korku yaratan savaşçılar ve usta atlılardan oluşan bu kavimler, Troya Savaşı’nda Yunanlara karşı mücadele etmiş.
M.Ö. 73’te bir Thrak, esirlerin Romalılara karşı ayaklanmasına önderlik ederek ölümsüzleşti. Bu kişi, “Spartaküs” adıyla bilinen gladyatör olduğu sanılmaktaymış.
Wikipedi kaynakları Trakyalılar ile ilgili şu bilgileri veriyor bize:
Traklar, Antik Çağ'da günümüzdeki Doğu Trakya, Bulgaristan ve Kuzey Yunanistan'da yaşamış, MÖ 4. yüzyılda Büyük İskender'in, topraklarını ele geçirmesiyle asimile olmuş bir kavimdir. Trakça ve izole bir dil konuşmuş kavim, Herodot'a göre Hindulardan sonra dünya üzerindeki en kalabalık halk idiler.
Bu kavmin en önemli boylarını Odris Krallığı, Getae ve Daklar teşkil etmekteydi.
Troya şehri Trakların bir kısmına başkentlik yapmıştır.
Kral ve üst kesim burada yaşarken çiftçiler at yetiştiricileri ve asker aileleri başkente Trakya’dan hizmet etmekteymiş.
Truva destanında şehirdeki üstün Trakya atlarının salıverilme operasyonundan bahsedilir.
Truva savaşında ağır yara alan halkın bir kısmı buradan İtalya istikametine göç etmiş.
Göç edenler gittikleri yerde Yunanlar tarafından “Tyrrhenoi” veya “Tyrrsenoi” adlarıyla bilinmişler.
İznik Ayasofya tarihini belgeleyen belgeselde bir antik kentin ortaya çıkarıldığını ve burada Trak kavmi göçlerinin izleri görülmüş.
Ayrıca Eski Yunan mitlerinden “Dionysus” ve “Orpheus” karakterlerini yaratılmış.
İşte bizim Trakyalıların kısa tarihi.
Böyle bir kültüre sahip olduğumuz için gurur duyuyoruz.