Sosyal medyaya bakıyorum Çanakkale CHP’den ihraç edilenler hakkında bilir, bilmez yorumlar yapanları okuyorum yazık!
Sosyal medyaya bakıyorum Çanakkale CHP’den ihraç edilenler hakkında bilir, bilmez yorumlar yapanları okuyorum yazık!
Gerçekten yazık!
Bu insanların sırf yalakalık olsun diyerek ihraçları haklı bulmasına üzülüyorum.
İhraç edenlere gaz verilmesini içim kaldırmıyor.
Beyler!
Burası Çanakkale.
Burası muhaliflerin memleketidir.
Bizde “Doğruya doğru, yanlışa yanlış” denir.
Çıkar uğruna “Yanlışa yanlış” denmez.
Diyen varsa dışarıdan gelmiştir.
Şimdi gelelim asıl meseleye!
İnsanlar ne yapmış?
Koskocaman genel başkanlarının “Ön seçim” sözüne istinaden, demokratik bir şekilde seçime hazırlık yapmışlar.
Öyle ya, “Sandık gelecek, seçim olacak” diye düşünmüşler.
Sebep?
Genel başkanları namus, şeref sözü vermişti kurultayda.
Peki ne oldu?
İnsanlar bu söz yerine gelmeyince, haklarını aramak için genel merkeze gittiler.
Söz aldılar geri geldiler.
Sonra?
Partiden ihraç.
(Tabi kılıf olarak ‘Sosyal medyada parti aleyhine çalışıldı’ gibi ispatlanamayan bir sebeple)
Hak mı bu?
Adalet mi?
Sokaklarda iktidara muhalefet edenler, bu muhalefeti ihraçla sonlandırdılar.
Buradan şu mu çıkıyor:
“Biz muhalefet edelim ama bize muhalefet edenleri ihraç edelim…”
Yahu çocuklar bile kabul etmez bu hareketi.
Daha yeni tüzük tartışmaları yaşandı CHP’de.
CHP Genel Başkanı Özgür “Ankara İl Danışma Kurulu Toplantısındaki” konuşmasında bakın ne demişti?
“’Genel başkan ön seçim sözü verdi. Etrafındakiler o sözü tutturmamak istiyor, namusu şerefi üzerine söz verdi genel başkan falan’ deniyor. Şunu bırakalım, Tayyip Erdoğancılık oynamıyoruz. Tayip bey iyi de etrafı kötü. Yok öyle bir şey. Genel başkanın etrafı kötü bir şey yapıyorsa vebali genel başkanadır. Genel başkana rağmen etrafı yanlış yapıyorsa, orada zaten bir genel başkanlık sorunu vardır.”
“‘Ön seçimi kaldıracaklarmış’ diyen arkadaşa şunu söylüyorum, geçmişte ön seçim vardı, ön seçim yapma iradesi yoktu. Geçen seçimde şöyle bir madde vardı; ‘eğer ittifak yapılacaksa ön seçim yapılmayabilir’ o maddeye dayanılarak ön seçim yapılmadı. Bu tüzükte ilk kaldıracağımız madde bu. ‘İttifak varsa ön seçim yok’ maddesini kaldırıyoruz, uzay boşluğuna gidiyor”
Başka açıdan bakalım olaya;
Anayasa Mahkemesinin Can Atalay kararı ortada.
Ama uygulanıyor.
Tüzük olsa ne yazar, olmasa ne yazar.
Uygulanmadıktan sonra…
Siz dışarıdan gelenlere bakmayın ve en adil kararı en kısa sürede bir Çanakkaleli olarak verin, yoksa Çanakkale’de muhalefet her hangi bir ilk seçimde büyük bir gol yiyecek…
Sakalımız yok ama tecrübemiz var…
TRAFİK DURUMUMUZ
İşte size ülkemizdeki trafik durumu.
Hani sürekli olarak şikâyet ettiğimiz ve sürücülerin zaman içinde tekrardan sınavdan geçmesi gerektiğini istediğimiz trafik.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, emniyet ve jandarma trafik ekiplerince, 12-19 Eylül’de 2 milyon 645 bin 136 aracın denetlendiğini, 466 bin 170 sürücüye işlem yapıldığını açıkladı.
Bu hesaba göre her 5 sürücüden birine ceza uygulaması yapılmış.
Bu sürücülerin 273 tanesine “Işıklı ya da sesli uyarı işareti bulunan cihazları (çakar) mevzuatta izin verilmeyen araçlara takarak kullanmaktan” işlem yapılmış.
Yasal olduğunu bile bile insan neden “Çakarlı araç” kullanır?
Bizim beyinler başka mı çalışıyor, yoksa onlarınki mi?
İnsanların içindeki bu “Ayrıcalık” isteği nedir?
Bence psikolojik bir durum söz konusu.
Etrafa fazla bulaşmadan acilen incelenmeli ve önlem alınmalı.
Zira anlaşılır gibi değil.
Kesilen cezalar şöyle sınıflandırılmış:
Hız ihlalinde bulunanlar:
126 bin 597 araç
Bakın burada duralım.
Kaç defa dedik;
“Yol yapılmış geçilsin diye, tabelalar ve radarlar konmuş geçilmesin diye.”
Durumun özeti bu.
Yahu 300 kilometrelik yolda 500 tane köy girişi var ve hepsinin kavşağına yaklaşmak ve çıkmaktaki hız sınırı 50 km.
Köy içinden geçerken, tatil beldesinde yol alırken 50 kilometre hız sınırı.
Alakasız yerlere tuzak şeklinde konan radarlar ise ayrı.
Yahu bırakın gidelim, tutmayın bizi.
Yine cezalara dönersek;
Periyodik muayenesi yaptırılmamış 27 bin 925 araç tespit edilmiş.
Vallahi doğrudur.
Yolda giderken karşılaşıyorum, bizim gençlik yıllarımızdan kalma arabalar yollarda fink atıyor.
Kaportasında sağlam tek yer yok.
Kendi kendime soruyordum; “Bu arabalar muayeneden nasıl geçiyor?” diye.
Anladım ki, geçmiyormuş.
Cezalara devam;
Emniyet kemeri kullanmayan 20 bin 376 cesur ve “Bana bir şey olmaz” diyen sürücümüz varmış.
Trafikte kazalara kafa tutan bu kişilerin eline tüfek verip savaşa yollasan çoğu geri gelir, “Üzerimde kurşun geçirmez yelek yok” diye.
Eh be birader, bu iş aynı iş işte.
Taksana şu kemeri, dayılığın kime?
Kanun tak diyor, sen de tak!
Trafikte giderken bariz hata yapanlara eskiden “Beşiktaş’tan mı aldın ehliyeti?” denirdi.
O devirde ehliyetler rüşvet ile alınabiliyordu ve siz hiç imtihan filan görmeden ehliyet sahibi olabiliyordunuz.
Şimdilerde bu mümkün değil tabi.
Günümüzde ise yolda hata yapanlara “Nasıl verdiler o ehliyeti sana?” diyoruz.
Ama emniyetin bu paylaşımından anlıyoruz ki, bunların meğer ehliyeti yokmuş.
Yapılan kontrollerde “Sürücü belgesiz araç kullanan 18 bin 421 sürücü” yakalanmış.
Yahu!
Haydi kendinizin canını düşünmüyorsunuz, bari bizi düşünün.
Hangi cesaretle, hangi, güvenle yola ehliyetsiz çıkıyorsunuz?
Kusura bakmayın ama size ehliyetsizlikten değil, cinayete teşebbüsten ceza kesmeli.
Biraz ağır oldu ama durum da bu…
Ve 10 bin 788’üne ise sigortasızlıktan ceza kesilmiş.
Şöyle bir hesap yapalım.
Bugün en değersiz araba nereden bakarsanız bakın 300 bin lira.
Eee!
Bu arabaya sahip kişinin, en az bu kadar parası var demektir.
Eee!
Ama yıllık 400-500 lira Zorunlu Mali sorumluluk sigorta parası veremiyor.
Ne diyeyim?
Hava atmak güzel ama para vermeye gelince ortada kimse yok.
Diğer işlemler de var tabi.
Alkollü araç kullanmaktan ceza alanların sayısı ayrıca belirtilmemiş.
Ben şahsen merak ettim şimdi.
Yolda giderken kaç alkollü sürücü ile karşılaşıyoruz?
Sürekli şikâyet ettiğimiz motosikletlere gelince;
Ülkemizde motosiklet ve motorlu bisikletler, motorlu araçların yüzde 19,3'ünü oluşturuyormuş.
Ama iş kazalara gelince durum farklı.
Aynı oran tutmuyor.
2024 yılının ilk sekiz aylık döneminde kazaların yüzde 45,2’sine motosiklet ve motorlu bisikletler karışmış.
Yani yaşadığımız kazaların yarısında motosikletler varmış.
Üzücü bir durum.
Kısaca kangren belli, yapılacak iş belli.
Hepsine sabah-akşam eğitim vermek.
Yoksa genç nesil trafikte helak olacak…
UYUYOR GİBİ YAPMAK
İbret alınacak öyküler gelir önünüze.
Okursunuz, okuyunca günlük hayata uygulamaya çalışırsınız ve kendi kendinize dersiniz ki:
“Acaba bizde olsaydı ne olurdu?”
Şu hikâyeyi bir okuyun bakalım sizce sonuç ne çıkacak?
Bir kasabada her gün hava kararınca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanlarına alır, komşularının evlerini soymaya giderlermiş.
Fakat gün doğarken geri döndükleri her seferinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış.
Ama ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalarmış.
Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış.
Geceleri, diğerleri gibi çantasını fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş bu adam.
Hırsızlar da onun evinin önüne geldiklerinde içeride ışık yandığını görünce döner giderlermiş.
Fakat bu durum böyle bir süre devam edince, ahali ona kızmaya başlamış, “Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok” demişler.
Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış.
Her gece, hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş.
Fakat her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş.
Sonuçta bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek içecek hiç bir şeyi ve kasabayı terk etmek zorunda kalmış.
Kasabada hırsızlıkta ustalaşıp giderek zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar.
Zamanla, zengin fakir ayrımı çoğalmış. Zenginler mallarını korumak için bekçiler tutmuşlar, hapishaneler kurmuşlar.
Kendi mallarının çalınmasını da yasadışı ilan etmişler!
Ancak yoksulların mallarını çalmak hâlâ serbestmiş!
Bir süre sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş.
Çünkü yoksullar ya açlıktan ölmüş ya da kasabayı terk edip gitmişler.
Zenginler ve maaşlı soyguncular ise ortada soyacakları kimse kalmadığından servetlerini yitirmeye başlamışlar.
Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için kasabayı ilk terk eden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler.
Nerede yaşadığını öğrenmişler.
Evine gittiklerinde kapıda bir kâğıt görmüşler.
Kâğıtta şunlar yazıyormuş: “Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir...”
İşte burada sizin zihin probleminiz çalışacak ve bir sonuç çıkaracaksınız.
Haydi iş başına, sıra sizde…
Bu alıntı yazının altında şöyle bir ilave vardı.
Onu da size ışık olsun diye yazmak istedim.
Indra Ghandi’nin bir sözü:
“Bir millet uyuyorsa uyandırmak kolaydır. Ama uyumuyor da uyuyor gibi yapıyorsa ne yapsanız nafile, uyandıramazsınız!”
VİCDAN
Hayattan ders alacağımız bir çok olay yaşarız ama bir türlü ders almayız ya.
İşte bu olay yaşanmıştı ve sonuçlandı.
Hâkimler vicdanı temsil eder.
Bu sebeple verdikleri kararlar, kamuoyunun vicdanlarını rahatlatması lazım.
Ülkemizde bir olay yaşandı.
Daha doğrusu yaşanıyordu da birisi çomak sokunca ortaya çıktı.
1998 doğumlu H.K.G., 2004 yılında henüz 6 yaşındayken annesinden bile büyük 29 yaşında bir adamla evlendirildi.
7 yaşında cinsel taciz görmeye başladı.
13 yaşında bir rahatsızlığı nedeniyle gittiği doktor H.K.G'nin durumunu anladı ve kolluk güçlerine ihbar etti.
Nihayet dava sonuçlandı ve kızın küçük yaşta evlendiren babaya 18 yıl 9 ay,
Evlenen kişiye ise 36 yıl hapis cezası verildi.
Tarikatlarda meydana gelen bu çirkin adetler böylelikle darbe almış oldu.
Vicdanlar rahatladı.
Bu kızımızın ihbarı sonrası bir daha reşit olmamış kız çocukları inşallah rahat edecek.
Bir daha böyle pedofili vakalarının yaşanmaması dileğimle…
SOKAKLAR?
İşte bir olay daha.
Ümraniye'de, motosiklet hırsızlığı suçundan yakalanan Y. E. G., yaşanan arbede sırasında silahla ateş etmesi sonucu 27 yaşındaki polis memuru Şeyda Yılmaz’ı şehit etti.
Ayrıca biri polis iki kişi yaralandı.
Yakalanan Y. E. G. Kaç yaşında?
19.
Evet yanlış değil, tam 19 yaşında bir suç makinesi.
Tam 26 suç kaydı olduğu ortaya çıkmış.
Yazıktır, günahtır.
Polisin yakalayıp hâkim karşısına çıkardığı kişilerin tekrar sokaklara salınması ile oluşan bu suç makinelerine kim nasıl dur diyecek?
Yasa ise yasa…
Yapın yahu?
Haberlerde duyuyoruz.
“… yakalanan sanık sorgusundan sonra serbest bırakıldı” şeklindeki haberleri.
Ne serbesti, o an cezaevine konması gereken kişiler.
Araştırıyoruz:
“Kanun böyle” diyorlar?
Kanunu kim yapıyor?
Meclis
Neden yapmıyor peki?
Cevap yok.
Sokaklar bunlardan kaynıyor, emniyet mücadele ediyor.
Sonra?
Sonrası yok.