Dün köşe yazısı yazdık.

Dün köşe yazısı yazdık.

Dedik ki; “Çanakkale muhaliftir.”

Bu boşuna söylenmiş bir kelime değildir.

Eğer dedik ilave ettik yazımıza, “Eğer kişi ‘Yanlışa yanlış, doğruya doğru’ demiyorsa dışarıdan gelmiştir” diyerek de ironi yaptık.

Bizim zamanımızda öğretmen bir kitap okumamızı tavsiye eder ve arkasından bu kitabı anlama kılavuzu verirdi.

Kısaca diyordu ki; “Siz bu açıklamalı kitabı okumazsanız, kültürünüz bu kitabı anlamaya yetmez…”

Son zamanlarda benim yazılarımda bir tuhaflık mı var acaba?

Bazı okuyucular yazılarıma “Sığ” kelimesini yakıştırmış.

Ha…

“Ben çok felsefik yazıyorum, çok derin yazıyorum” da demiyorum.

Böyle bir iddiam yok.

Sadece üslubum gereği “Fazlaca ironi yapıyorum” o kadar.

Yazılarım için “Anlama kılavuzu” yayınlamama gerek yok, basit anlatımlarla fikrimi iletiyorum.

Ama illa da “Ben anlamıyorum” diyen olursa da bir şey diyemem.

Dönelim başa.

Bir laf vardır (ki her yöre kızları için kullanılır):

“Çanakkale kızları güzeldir. Eğer çirkin var derseniz bilin ki dışarıdan gelmiştir” diyerek kızlarımız için savunma yapılır.

İşte bu manadan hareketle (bazıları için) anlama kılavuzuna geçersek;

“Hemşerim bu ironidir. Ben de dışarıdan geldim. Ama ‘Yanlışa yanlış, doğruya doğru’ derim. ‘Yalakalık, yalamalık’ yapmam… Çünkü Çanakkaleliyim…”

Aklıma gelmişken sorayım dedim,

“Sen nerelisin acaba?”

ŞEHİR LOKANTASI

Henüz gidip görmedim ancak uğrayacağım.

Birisi sosyal medyadan yayınlamış, “Kent Lokantası”nın menüsünü.

Aynen şöyle demiş:

“Bir arkadaşım uğramış.

KENT Lokantalarının 21 Eylül 2024 cumartesi günkü menüsüymüş.

Ezogelin Çorbası

Dana haşlama

Pirinç pilavı

Cevizli Kadayıf tatlısı

Ekmek-su

Armut

Tamamı 54 lira”

Bundan iyisi Şam’da kayısı.

Daha ne?

Çayın 30 liraya satıldığı ülkemizde (ki bazı yerlerde 35-50 lira arasında değişiyor) bu fiyat çok iyi.

Haşlama et var,

Çorba var (ki piyasada en ucuzu 80 lira)

Kadayıf var.

Ekmek-su bile var ki (suya geçenlerde 30 lira verdim) “Allah bozmasın” denir.

İşte sosyal belediyecilik bu.

“İnsanın halinden anlamak…!”

ALIŞKANLIK

“Tok açın halinden anlamaz” derler.

Doğru.

260 bin lira maaş alanlar, 40 bin lira maaş alanların halinden,

40 bin lira maaş alanlar, asgari ücret alanların,

Asgari ücret alanlar ise 12 bin 500 lira emekli maaşı alanların halinden anlamaz.

Bir de geliri olmayan, günlük çalışanların hali var ki…

Allah yardımcıları olsun.

O halde kim kimin halinden anlayacak?

Vatandaşın halinden anlayacak olan iktidardır.

O;

Bakacak,

Ölçecek,

Biçecek ve

Adaleti sağlayacak.

Hangi adaleti?

Gelir adaletini.

Peki bunu;

“Ben anayasayı tanımam!” diyen mi?

Yoksa, “Anayasa kalksın!” diyen mi yapacak?

Bakın balık hafızalı olduğumuzdan bazı şeyleri unutuyoruz.

Zaman zaman bizim hatırlatmamız lazım.

Soru:

Bu ülkenin en büyük banknotu kaç lira?

El cevap:

200 lira.

Kaç yılında çıktı?

2009.

Kaç yıl olmuş?

2009-2024= 15 sene.

Bu 200 liralık banknot ilk tedavüle çıktığında kaç dolar alınıyormuş?

131 dolar.

Şimdi?

6.12 dolar.

O vakitler kaç gram altın alınıyormuş?

4.74 gram.

Şimdi?

0.08 gram

Durun bitmedi hemen kaçmayın, okuyun.

2009 yılında 63 litre benzin alınıyormuş, şimdi ise 4,5 litre benzin alınıyor.

530 ekmek alınırken, şimdi 20 ekmek.

O zaman 90 litre süt alınırken, şimdi ise ne yazık ki 5 litre süt alabiliyoruz.

Bu hesabı yaptınız değil mi?

Bu tabloyu bize yaşatanlar hala iktidarda ve ne yazık ki gözümüzün içine baka baka “Sucuk partisi” yapıyorlar.

Peki biz ne yapıyoruz?

“Onları nasıl seçeriz?” diye boğuşup duruyoruz.

Seçer miyiz?

Seçeriz.

Neden?

Seçme alışkanlığımız oldu da ondan.

Öğretmen çocukların “Mucize” kelimesini bulmalarını istiyormuş.

-“İnsan yirminci kattan düşüp ölmezse buna ne denir?”

-“Tesadüf denir öğretmenim.”

Öğretmen soruyu yinelemiş.

-“Peki, insan yirminci kattan ikinci kez düşer yine ölmezse ne denir?”

-“Şans denir öğretmenim.”

Öğretmen iyice yükselmiş:

-“Peki bu insan elli ikinci kattan düşse ve bir şey olmazsa biz buna ne deriz?”

-“Alışkanlık deriz öğretmenim…”

Bizim seçim meselesi budur.

Alışkanlık…

EŞ ARANIYOR!

Etrafınızdaki komşu ülkelerde “Bu ülkede iktidar yok!” diyerek haykıran duydunuz mu?

Eğer varsa, “Bizimkini alabilirler, hiç mahsuru yok” diye söyledim.

Hani Temel, “Eş aranıyor” ilanını görünce cevap yazmış:

“Penumkinu alabilursunuz” demiş ya, o hesap…

HABERLER

Bizim ülkede haberleri okusanız, yazı konusu olacak ve sayfalarca sürecek birçok haberle karşılaşırsınız zaten.

Atila Atasoy’un sevimli şarkısıydı bu:

“Söyle şimdi nasıl haberler, haberler?

İyi mi kötü mü haberler, haberler…”

Alın işte;

“Antalya’da koruma altında olan 45 adet arı kuşu avlayan 2 şahsa toplamda 84 bin 14 lira para cezası uygulandı…”

Şu an burada olsa hemen soracağım: “Birader, bu arı kuşlarını neden vurdun?” diye.

Mantıklı bir açıklaması olması mümkün değil.

Arı kuşunu yolda görsem tanımam.

“Biz güvercin diye vurduk” deme şansları var mı?

Veya “Sığırcık zannettik!”

Tamam bir tane vurdun yanlışlıkla, ulan eline ölüsünü alınca da mı anlamadın da 45 tane vurdun mübarek!

Hemen merak edip internete girdm ve arı kuşunu araştırdım.

Bakın ne diyor?

“Dünyanın birçok farklı bölgesinde olduğu gibi, Türkiye'nin değişik noktalarında da yaşayan kuş türleri içerisinde yer alırlar. Çok fazla tercih edilmese bile arı kuşu eti tüketilebilen hayvan çeşitleri içerisinde yer almaktadır.”

İşte bunu okumuşlar; “Tüketilebilir…”

45 bin vermişler ama işin üzücü yanı, yiyememişler bile.

Başka haber şu;

“Bir kişi, testi kısa sürede çözdüğüne inanmadığı oğlunu dövdü.”

Sorular şunlar:

O testin kısa sürede çözülmeyeceğini nereden bildin?

O testteki sorulardan kaç tanesini çözebilirsin?

Kısa sürede çözdüğüne inansan hediye verir miydin?

Olan zavallı çocuğa olmuş.

Sonuç mu?

“İhbar üzerine olay yerine polis ekipleri sevk edildi. Baba ‘çocuğa karşı şiddet’ suçundan yakalanarak gözaltına alınırken, küçük çocuk ise Yetiştirme Yurduna teslim edilmiş…”

Başka haber mi?

Çokkk!

“Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde Gülüç Beldesi Belediye Başkanı ile oğlu, daha önceden husumetli oldukları şahsı ve oğlunu darp etmişler…”

Yani?

Dövmüşler.

Koskocaman belediye başkanı.

Milletin beldesini teslim ettiği kişi.

Bugün onları, yarın başkalarını dövebilirler mi?

Orası meçhul…

Son haber yine iktidardan.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin Adapazarı’nda yapılan “Türkiye Buluşmaları Programının” basın toplantısında konuşuyor;

“Şimdi bize karşı çıkıyorlar. Bende soruyorum. İnsanlar vatanseverlik kavramını çocuklara kazandırılmasından niye rahatsız oluyorlar? Merhamet, hak, hukuk, toplumsal değerlerimizin, milli ve manevi değerlerin çocuklara kazandırılmasından niye rahatsız oluyorsunuz diye açık açık soruyorum” dedi.

İşte biz de bakana soralım o halde:

Buradaki “Toplumsal değerlerimiz” kısmının açılımı nedir?

“Milli ve Manevi değerlerimizin” açılımı nedir?

Misal; “Sucuk partisi vermek mi?”

Yoksa, “Allah korkusunu yaymak mı?”

Hangisi?

Dedim ya, haberlere bakınca ülkenin hangi durumda olduğunu anlarsınız.

Ve bu Almanya da nedense bizi kıskanıyor…

BRENT PETROL

Yıl 2022:

Brent Petrol varil fiyatı dünyada

100 dolarmış.

O vakitler bizde mazot fiyatı, 13 liraymış.

İyi güzel.

Demek ki kriter buymuş.

Şimdiye bakalım o halde:

Yıl 2024:

Brent petrol varil fiyatı dünyada 72 dolar.

Şu anda mazot: 43 lira.

Şimdi 10 puanlık uzmanlık sorusu geliyor.

Dikkatli olun:

“Brent petrolün varil fiyatı 28 dolar düştüğü halde bizim mazot neden 30 lira arttı?”

Cevaplar:

a-Ne anlarsın bu işlerden?

b-Senin kafan basmaz.

c-Petrol senin neyine?

d-Önüne bak sen!

e-Yaparsa AKP yapar.

Doğru cevap: “E” şıkkı olacaktı.

TRT

Sosyal medyada görünce sayfama almadan edemedim.

Hatıralarım canlandı resmen.

İlk televizyon aldığımızda oldukça karlı da olsa Yunanistan yayınları görünmeye çalışırdı.

Bize “Gözlerini kısarsan, önüne parşömen kağıdı koyarsan netleşir” derledi.

Denerdik tabi ama nafile.

Sosyal medya yazısı o günleri şöyle anlatıyor:

“TRT’nin siyah beyaz yayın yaptığı dönemlerde, yayın başlamadan önce ekranda görünen test paternini hatırlayanınız var mı? 

Aslında bunun önemli bir nedeni vardı.

Bu test görüntüsüne “Ton” denilen, kulakları rahatsız edici, berbat bir de çınlama sesi eşlik ederdi.

O zamanın tüplü televizyonlarında voltaj salındıkça görüntü geometrik oranlarını koruyamaz, uzayıp kısalır veya yanlara doğru şişerdi.

O yüzden ara sıra bu test yayını yapılırken televizyonları kalibre etmek gerekirdi.

Ayar çubukları da, yanlış hatırlamıyorsam boy, en ve aşağı yukarı kaydırmaya yarayan üç taneydi ve televizyonun arkasında bulunurdu...

He.. Bir de voltaj dengesiz hal alınca sesi çatlardı televizyonun.

Ben ise bu faydalı görüntüyü, kızgın bir robota ya da canavara benzettiğimden, çok ürkerdim.

Çocukluk işte!

Hey gidi günler, heyyy!!”

Bu görüntünün karşısına geçip saatlerce yayını bekleyenleri bilirim.

O denli merak uyandırırdı.

Hakikaten hey gidi günler, hey!