BAZI ŞEYLER

Beni bu sorular delirtti.

1-Tarzan’ın neden sakalı yoktur?

Köse değilse, tıraş olmayı ormanda nasıl öğrenmiştir?

2-Pillerinin bittiğini bilmemize rağmen, uzaktan kumandanın tuşlarına neden daha sert basarız?

3-İnsanlar neden yüksek binalara çıkıp dürbünle aşağıya bakmak için para verir?

4-Domuzlar terlemezken, insanlar neden “Domuz gibi terledim!” derler?.

5-Asansör düğmesine birden fazla kez basmak asansörü daha mı hızlı getirir?

6-Neden bozulan otobüsün ya da minibüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında onlara mültecilermiş gibi bakarız?

7-Neden insanlar birbirlerine sarılınca sağa-sola sallanırlar?

8-Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıkınca kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?

9-Neden dükkânını kapatıp giden esnaf, kapıya “10 dakika sonra döneceğim” yazar, ne zaman gittiğini nasıl anlarız?

10-Düğünlerde neden “Dom Dom Kurşunu” ile göbek atılmaktadır? “Bir avcı vurdu beni, bin avcı beni yedi” gibi sözler eşliğinde kendinden geçen başka milletler var mıdır?

11-Cumartesi ve Pazartesi’nin neden kendi isimleri yoktur?

12-Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde “En kısa mesafe” neden “İndi-bindi” olarak tabir edilir?

Önce inilip sonra mı binilir?

Bir terslik yok mudur?

13-Bulmacalarda boru sesinin karşılığı neden hep “ti”dir?

Bulmacaları hazırlayan arkadaşlar hiç “ti” diye ses çıkaran boru görmüşler midir?

14-Neden ilanlarda “Doktordan temiz araba” diye yazılır?

Hipokrat yemininde “Arabamı temiz kullanacağım” şeklinde bir madde mi vardır?

Bir arabayı sadece doktorlar mı temiz kullanır?

15-Fred Çakmaktaş ve Barny Moloztaş'ın soyadları neden Türkçe?

HEVES MESELESİ

Madam Hayganuş’un kocası Agop ölmüş.

Hayganuş çok üzgün tabi.

Sevgili kocasının mezarının başında oturmuş bağıra bağıra ağıt yakıyor.

Komşuları, arkadaşları da elleri önlerinde bu dramatik anı saygı içerisinde sessizce dinleyip, izliyorlar.

Hayganoş’un kocası Agop’a yaktığı ağıt herkesin gözlerini yaşartıyor;

“Ah Agop Efendi ah! Sen ne güzel, ne âlim adam idin...!”

“Fransızca bilir idin...!”

“İngilizceyi, Almancayı fevkalade konuşur idin…!”

“Sen edebiyattan, fizikten, kimyadan, riyaziyeden (matematik) çok iyi anlar idin...!”

“Şiir bilem yazar idin...!”

İzleyenler suskunluk içerisinde bekliyorlar, ama ölçüyü kaçıran Hayganuş’un Agop’a yakıştırdığı övgüler bir türlü bitmek bilmiyor.

Artık biri dayanamamış ve patlamış;

“Yahu Madam Hayganuş, amma da büyüttün ha..! Agop’u hepimiz tanır idik... Rahmetli hiç de dediğin gibi bir adam değil idi. Mesela Fransızca filan bilmez idi. Ne şiiri, ne matematiği? Az biraz okuması, yazması var idi. Hepsi o kadar...”

Madam Hayganuş komşusunun bu sözlerini duyunca hemen ağlamasını kesmiş ve başını kaldırarak hıçkırarak gururlu bir sesle şöyle cevap vermiş.

“Olsun... En azından heves eder idi...”

DEĞİŞMEYEN ŞEY

Genç çocuk babasına sorar:

-“Baba Afrika’nın bazı yerlerinde erkeğin evlenene kadar karısını tanımadığı doğru mu?”

-“Evet, ama oğlum bu her ülkede böyle.”

İYİLİK MELEĞİ

Adamın işi varmış, Ankara'ya gidiyormuş, tam uçağa binerken kulağında bir ses:

-“Binme, bu uçak düşecek!”

Dönmüş, bakmış etrafına kimse yok, ama içine de bir kurt düşmüş, binmemiş.

İkinci uçağı beklerken kara haber ulaşmış:

-“Uçak düştü kurtulan olmadı!”

Koşmuş Haydarpaşa'ya, bilet almış, tam trene binecek, aynı ses kulağında:

-“Binme bu trene, raydan çıkacak!”

Dönmüş, bakmış yine etrafta kimse yok.

Trene binmemiş, gelmiş eve.

Sabah gazeteyi açınca tüyleri ürpermiş:

-“Tren Eskişehir'de raydan çıktı şu kadar ölü, şu kadar yaralı...”

Allah’ına şükretmiş.

Koşup otobüse bilet almış, tam binerken yine o ses:

-“Bu otobüse binme, freni patlayacak!”

Dönmüş bakmış etrafta yine kimse yok!

Dayanamamış, bağırmış:

-“Sen kimsin yahu?”

-“Ben senin iyilik meleğinim!”

Adam iyice kızmış:

-“Affedersin ama ben evlenirken neredeydin!”

KIZAMIK

Bey, telefonu açıp seslendi:

-“Alo... Doktor Bey, bizim oğlan kızamık.”

-“Biliyorum” dedi doktor, “Sizin eve uğrayıp gerekli şeyleri söyledim, çocuğu kimseyle temas ettirmeyin dedim...”

-“Ama doktor bey, oğlan hizmetçiyi öpmüş bir kere...”

-“Ya bu fena işte... Öyleyse hizmetçiyi de karantinaya almalı.”

-“Doktor bey, bir şey daha var, sonra hizmetçiyi bende öptüm...”

-“Ooo... İşler çatallaştı… Hastalık herhalde size de bulaşmış olmalı.”

-Ya hiç sormayın… Ben de gidip bilmeden karımı öptüm...”

-“Ne diyorsun be? Öyleyse ben de kızamık olacağım demek ki...”

TETİKÇİ

Mafya babası korumaya aldığı müesseselerden haraçları toplamak için yeni bir tetikçi buldu.

Seçtiği adam sağır ve dilsizdi.

Baba, yeni tetikçinin polisin eline geçerse, fazla bir şey anlatmasının mümkün olamayacağını düşünüyordu böylece.

Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark etti ve tetikçiye adamlarını gönderdi. Adamların sağır dilsizle anlaşmaları mümkün olmadı tabii.

Bunun üzerine Baba, sağır-dilsizi odasına aldırttı.

Bir de işaret alfabesi bilen tercüman buldular.

Tercüman işaretle sordu:

"Para nerde?"

Sağır-dilsiz işaretle yanıt verdi: “Ne parası. Benim paradan haberim yok. Neden bahsettiğinizi anlamıyorum."

Tercüman, söylediklerini çevirdi:

"Neden bahsettiğinizi anlamıyormuş."

Baba tabancasını koltuğunun altından çekip, sağır-dilsizin beynine dayadı.

"Şimdi sor bakalım, para nerde?"

Tercüman işaretle sordu:

"Para nerde?"

Oldukça korkan sağır-dilsiz adam, işaretle yanıt verdi:

"Central Park'ta, Bati 78'inci Cadde’ye açılan kapıdan girince soldan üçüncü ağacın kovuğunda 100 bin dolar var."

Baba öfkeyle gürledi: "Ne dedi?"

Tercüman yanıtladı:

"Dedi ki, hala neden bahsettiğinizi anlamıyormuş. Ayrıca diyor ki, o tetiği çekmeye de cesaret edemezmişsiniz!."

MALİYET

Küçük çocuk babasına, “Babacığım evlenmek kaça mal olur?”

Baba, “Bilmiyorum oğlum, hala ödüyorum.”

MELEK

Birinci adam arkadaşına gururla “Benim karım bir melek!” demiş.

İkinci adam şöyle bir suratına bakmış; “Şanslısın benimki hala yaşıyor.”

MUMYA

Mısır’da bir mumya bulunmuş ve bunun kaç yaşında olduğu öğrenilmek için Amerika, İngiltere ve Türkiye’den uzmanlar istenmiş.

İlk olarak Amerikalılar incelemeye başlamışlar.

3-5 saat sonra çıkmışlar ve açıklama yapmışlar: “Bu mumya MÖ 300-600 arası doğumludur.”

İngilizler girmişler incelemeye.

Bir kaç gün sonra çıkmışlar ve: “Bu mumya MÖ 300-420 arası doğumludur” derler.

Nihayet Türk uzmanlara gelir sıra.

Fakat onlar günlerce süren araştırma sonucunda “Biz bulamadık ama bizim emniyet biriminden 2-3 kişi bu meseleyi çözer” demişler.

Bu öneriyi kabul etmişler ve davet etmişler emniyet yetkililerini.

Emniyet görevlileri gelmiş ve içeri girmişler.

Aradan 2 saat geçmeden dışarı çıkmışlar.

Bekleyenler merakla sormuşlar:

“Bulabildiniz mi?”

“Evet, bulduk” diye cevaplamış emniyetçiler, “tam tamına MÖ 427 yılı doğumlu.”

“Bu nasıl olur?” diye merakla soranları cevaplamışlar:

-"Biraz zor oldu amma, sonunda dili çözüldü keratanın.”

NE KOYSAYDIK?

Koskocaman vitrinde tek bir saat varmış.

Saat tamir ettirmek isteyen biri gelmiş, içeri girerek saatini gösterip yapılmasını istemiş.

İçerideki:

-“Burası sünnetçi, saat tamiri yapmıyoruz” demiş.

Adam merakla sormuş:

-“Yahu madem sünnetçisiniz de vitrine neden saat koydunuz?

Adam pişkin cevaplamış:

-“Ne koysaydık beyefendi?”

PATRON

Uçakta hostes, yolculuk yapan papaza sormuş:

-“Viski, cin, şarap... Ne emredersiniz?”

-“Kaç metrede uçuyoruz kızım?”

-“On bin metredeyiz peder!”

-“O halde sen bana su getir kızım, patrona çok yakınız, ayıp olur!”

POMPA

Adam boğulmuş.

İtfaiyenin pompasını ağzına dayamışlar devamlı çekiyorlar.

Yosunlar, denizanaları falan geliyor adamın ağzından.

Oradan geçmekte olan ve pompadan anlayan bir adamcağız uyarmış:

-“Poposunu denizden çıkarmazsanız pompa yanacak…”

SES GELMİYORSA

Evli bir kadının oldukça fazla sevgilisi varmış.

Bir gün sevgilisi Temel gelmiş ve onu içeri almış.

Ancak biraz sonra kapı bir daha çalınca kadın; “Eyvah kocam” deyip Temel’i bir torbaya sokmuş.

Gidip kapıyı açtığında başka bir sevgilisi gelmiş, onu içeri almış.

Bir süre sonra kapı bir daha çalmış.

Kadın telaşla: "Eyvah kocam geldi" diyerek onu da bir torbaya sokmuş.

Kapıyı açtığından ne görsün, bir başka sevgilisi.

Onu da içeri almış fakat bir süre sonra gene kapı, "Eyvah kocam geldi" diyerek adamı torbaya koymuş.

Kadın kapıyı açtığında ne görsün, bu sefer gerçekten kocası.

Adam içeri girip etrafa bakınca torbaları görüyor.

"Bunlar ne?" diye soruyor.

Kadın pazardan alışveriş yaptığını söylüyor.

Adam gidiyor birinci torbaya sıkı bir tekme atıyor.

Torbadan, "Gıt gıt gıdak" diye ses geliyor.

İkinciye atıyor bir tekme, "Meeee " sesi geliyor.

Temel’in bulunduğu üçüncü torbaya da bir tekme atıyor.

Ses yok.

Bir tekme daha gene ses yok.

Sert bir üçüncü bir tekme atıyor.

Torbadan Temel’in acı sesi geliyor:

-“Lan hayvanoğlu hayvan, ne tekme atıp duruyorsun? Ses gelmiyorsa patatestir ya da soğandır işte…”

100 TANE DESEYDİN

Temel Dursun’a soruyor:

-“Ula Dursun sen oruçlu oruçlu kaç hamsi yersun?”

Dursun: “Valla 100 tane yerim” diyor.

Temel: “Ula uşağum, olur mu öyle? İlk hamsiyu yeduğunde orucun bozulur. Diğer 99 sayulmaz da…”

Dursun bu şakaya bayılıyor ve yolda gördüğü İdris’e soruyor:

-“Ula İdrus, sen oruçlu olarak kaç hamsi yersun?”

İdris: -“Valla 50 tane falan yerum da.”

Dursun: “Ula İdrus, 100 tane deseydun sana bir şey diyecektum…”