Bildiğiniz üzere geçen hafta nişanlanmıştım.
Bildiğiniz üzere geçen hafta nişanlanmıştım.
Yengenizin adı Gülay’dı.
Resmen aşık olmuş vaziyette çöldeki Mecnun gibi ortalarda dolaşıyordum.
Ne anlatılanı anlıyordum, ne de istenileni.
Biri çay istese ona kahve, limonata isteyene ayran götürmeye başladım.
Kahvede herkes benimle dalga geçiyordu; “Rüstem abayı fena yakmışsın oğlum, sen bu gidişle kılıbıklık arabasına iyi binersin” gibi laflar ediyorlardı ama benim bir kulağımdan girip, diğerinden çıkıyordu.
Akşamları kahveden erkenden çıkıp doğru eve gidip duşumu aldıktan sonra Gülay’ıma gidiyordum.
Beraberce o kafe senin, bu AVM benim dolaşıyorduk.
Elele, göz göze tabi.
Aslında tüm olanlara inanamıyordum.
Bir kızın (ki çok güzel, ahlaklı, nazik) bana aşık olmasına, beni sevmesine pek alışık değildim.
İri cüssemle, kahveci kimliğimle bana böylesine bağlanacak birini hiç beklemiyordum
Aslında sormak istiyordum kendisine; “Bende ne buluyorsun?” diye ama cesaret edemiyordum.
Beraberce gittiğimiz kafe çıkışında küçük bir kız geldi yanımıza ve “Okula gidiyorum ancak harçlığım yok. Verir misiniz?” dedi.
Cebimden 200 lira çıkarıp verdim hiç düşünmeden.
Kız teşekkür etti ve uzaklaştı.
Gülay bana baktı ve “Rüstem o kızın gerçekten o paraya ihtiyacı var mıydı sence?” diye sordu.
Ben elini iki elimin arasına aldım ve gözlerine bakarak, “Gülay’ım sorgulamaya gerek yok, kızın doğru söylediğine inandım ve hiç düşünmeden verdim. Ya dedikleri doğruysa? Ayrıca yalan da söylese, doğru da söylese nihayetinde küçücük bir kız mutlu oldu, ona bakarım ben…”
Bana sarıldı ve “Seni bu yüzden seviyorum Rüstem, çok iyi niyetlisin ve çok iyisin…”
Gülay ile el ele tutuşmuş halde giderken içimden düşündüm “Bu devirde iyilik yapmanın karşılığı varmış demek ki…” dediğim anda karşımıza elinde gül satan biri çıktı. Hemen 2 tane aldım ve Gülay’a verdim. Çok mutlu oldu ve sonra bana döndü; “Evlenince bu tip para harcamalarını kısman lazım” Dedi.
“Gülaycığım” dedim, “İnsanlar sevgilerini her zaman göstermesi lazım. Zira zamanla bu tip hediyeleri vermeyi bırakırsak ileride ‘Acaba beni sevmiyor mu?’ şeklinde düşüncelere kapılabiliriz. Ben bu tip şeyleri seviyorum. Sen yapma ama ben ömür boyu yapacağım, hiç merak etme…”
Gülay gözlerime baktı ve “Seni bu yüzden seviyorum galiba” dedi.
Gülay ile gitgide birbirimize iyice bağlanmaya başladık.
Onu göremediğim her saniye acı vermeye başladı.
Bir an önce evlenmek ve artık hayatımı ona adamak istiyordum.
Evlenmek için tarih konusunda pek sıkıntımız yoktu.
Düğün yapacak paramız vardı.
Onlar da müsaitlerdi zaten.
Allah bir mani vermezse yakın zamanda evlenecektik.
TEDBİRLİ OLMAK LAZIM
İsrail’in tüm Ortadoğu’yu işgal planının sonunda bize bulaşacağı konuşuluyor.
Öyle ya, ellerindeki “Sözde Vaat Edilmiş Topraklar Haritasında” bizim ismimiz de geçiyor.
Tüm televizyonlarda açık açık gösterilen haritada, PKK terör örgütünün sözde istekleriyle aynı bölgeler işaretlenmiş tesadüf olarak.
Yıllardır ülkemizde terör faaliyetleri sürdüren PKK’nın arkasında kimler olduğu, onları destekleyenlerin de böylelikle maskesinin düştüğü belli olmadı mı?
Türkiye büyük bir devlet.
Atatürk’ün kurduğu ve sağlam temelleri üzerine inşa ettiği bu büyük devleti kolay kolay kimse yıkamaz zaten.
Bu konuda kimsenin bir şüphesi de yok.
Ancak dışarıdan yıkılması mümkün olmayan ulus devletlerini içeriden yıkmak için düşmanlar, hain planlarını esirgemezler.
Her türlü numaralarla, taktiklerle harekete geçerler.
Emekli Tümamiral Cihat Yaycı bu konuda şunları söylüyor:
“ABD, ulus devletleri göç akınıyla yıkıyor…”
Komutan bunun nasıl olacağı konusunda açıklamalar yapmıştı zamanında.
“Dünya'da 193 tane devlet var. BM rakamlarına göre dünyadaki toplam kayıtlı sığınmacıların neredeyse yüzde 20'si Türkiye'de” diyerek konuya dikkat çekmişti.
“ABD'nin doktrinleri Naval Postgraduate School isimli okulda oluşturulur. Bu okulda 'Göçler ulus devletleri yıkmak için bir silah olarak nasıl kullanılır?' tezi doktrin haline getirilmiştir.
Bu doktrine göre bir devlet göç akınlarıyla 7 basamakta yıkılır” dedikten sonra maddeleri şöyle sıralamıştı;
“*O devletin politikasını istediğiniz yönde değiştirebilirsiniz.
*Gerekirse toprak elde edebilirsiniz.
*Kendi ülkenizde istemediğiniz unsurları o ülkeye göçmen akınıyla ihraç edebilirsiniz.
*Göçmenleri casus olarak kullanabilirsiniz.
*Tecrübeli teröristleri sızdırarak bu ülkeleri karıştırabilirsiniz.
*İstediğiniz gibi propaganda yaparak algıyı değiştirebilirsiniz.
*Birleştirici çimento haline gelmiş, bütün köklü gelenek, örf ve adetlerini, bir milleti millet yapan bütün unsurları ortadan kaldırabilirsiniz.”
Bizleri yönetenler bu tehlikenin farkında değiller mi acaba?
Askeri, siyasi, sosyal danışmanları yok mu?
İsrail’in Suriye’ye saldırması ile yeni bir göç akını yaşamayacağımızı kim garanti edebilir?
Sadece Suriyeliler i?
Lübnan’dan Suriye’ye geçen binlerce Lübnanlılar da var.
Savaşın yayılması ile belki de belki de göçün başlayacağı İran var?
Tüm bunlar apaçık ortada iken nasıl bir tedbir alındığını bilmemiz gerekmiyor mu?
CHP’nin önerisini sunduğu “Gizli oturum” ile bu konular mecliste görüşülmesi gerekmiyor mu?
Savaş kapımıza dayanmadan önlemi almalıyız.
“Bize kimse gelmez, bize kimse bulaşmaz” gibi düşünmeyi bir kenara bırakıp, şimdiden somut tedbirler almalıyız.
ENFLASYON
Gençlik yıllarımda tanıştığım şu enflasyon bir türlü yakamızı bırakmadı.
Hangi hükümet gelsin hep aynı vaat var gündeminde;
“Enflasyonu düşüreceğiz…”
Bazen kızıyorum, “Düşür be kardeşim düşür! Sen de rahatla ben de…”
Ama kolay mı öyle hemen düşürmek.
Onu yükseltirken düşünecektin.
Ayağını yorganına göre uzatmazsan,
İthalat ihracata göre belirlemezsen,
Üretmezsen,
Merkez bankasını çocuk oyuncağı yaparsan,
Dövizle garantili köprüler, tüneller, otoyollar yaparsan,
Elimizde onca hastane varken Şehir Hastanesi yapacağım diyerek milyonları harcarsan,
Kendi halinde köşede durup duran faizi kurcalarsan,
Olacağı bu…
Yerli ellerle bozduğumuz ekonomik gidişi düzeltemeyip, ithal bakan getirtip çözmeye çalışmak ayrı bir soru.
“Düşüreceğiz!” demekle olmuyor.
Baştan düşünmek lazımdı.
“Ben ekonomistim” demekle de olmuyor.
Bilgi, tecrübe istiyor.
Nihayetinde beklenen eylül enflasyonu açıklandı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) Eylül ayına ilişkin enflasyon rakamlarını açıkladı. Eylül'de TÜFE için;
Aylık yüzde 2,97
Yıllık yüzde 49,38 oldu.
Bu açıklamanın bir de ENAG tarafı vardı.
Bağımsız bir kuruluş olarak şöyle açıkladılar enflasyonu;
Eylül ayında enflasyon;
Aylık yüzde 5,34 arttı,
Yıllık yüzde 88,63 oldu.
Arada neredeyse iki katı fark var.
Biz tüketicilere sorarsanız, bunlar bile az.
Aldığımız maaş yetmiyor.
Verilen zamlar eridi gitti.
Peki, iktidar ne yapıyor?
Size buradan yazıyorum ama kimseye söylemeyin sakın:
“Ne iktidarın, ne de muhalefetin umurlarında bile değil…”
Neden mi?
Ülke nasıl yönetiliyor, size bir fıkrayla aktarayım.
Siz karar verin.
Fransa’nın 2008 yılı “Kim milyoner olmak ister” programında biri yarışıyordu ve kötü sıkışmıştı.
Doğru cevap verirse 200.000€ kazanacak, yoksa sadece 32.000€ ile yetinecekti.
Soru ise kolay olmaktan uzaktı:
“Aşağıdaki kuşlardan hangisi yuvasını kendi yapmaz da, diğer kuşların yuvasını kullanır?
a) Akbaba
b)Kırlangıç
c)Guguk kuşu
d)Serçe”
Cevabı bilmiyordu ve sadece bir jokeri kalmıştı:
“Telefonla arama.”
Ancak gel gör ki, o saatte ulaşılabilecek tek arkadaşı bir sarışındı ve sarışınların ünü ise hepimizce malum.
Her ne ise…
Sarışın arkadaş arandı ve soru seçenekleri ile beraber okundu.
Telefondaki sarışın kadın şaşılacak bir süratle ve hiç tereddüt etmeden:
“Şüphesiz c şıkkı, yani Guguk kuşu!” dedi.
Cevap doğru çıkmıştı.
200.000 Euro’yu kazanmıştı.
Üç gün sonra, yarışmacı evinde ailesi ve arkadaşları, özellikle de ona bu parayı kazandıran sarışın arkadaşı şerefine bir parti vermekteydi.
“Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum şekerim, dedi ona. Doğrusunu istersen o kadar kesin ve hızlıydı ki cevabın, hiç tereddütsüz c) şıkkı dedin. Bu arada, sahi nereden biliyorsun Guguk kuşlarının yuva yapmadığını?”
“Yapma bebeğiiim!”, dedi sarışın, “Guguk kuşlarının duvar saatlerinde yaşadığını bilmeyen mi var!"
DEDE KORKUT
Konu “Kim milyoner olmak ister?” adlı yarışmadan açılmışken bir yazı daha geldi önüme.
Arkeoloji Tarihi adlı sayfadan alıp, hiç dokunmadan size aktarmak istedim.
Geçtiğimiz günlerde "Kim milyoner olmak ister" adlı yarışmada “Hangisi Dede Korkut hikâyelerinin kahramanlardan biri değildir?” diye bir soru soruldu.
Boğaziçi Üniversitesi'nden pırıl pırıl bir genç soruya cevap veremedi.
Ord. Prof. Fuat Köprülü şöyle söylemişti: “Türk edebiyatını terazinin bir kefesine, Dede Korkut'u diğer kefesine koysanız Dede Korkut ağır basar.”
Dede Korkut nüshalarının biri Almanya'da diğeri Vatikan'dadır.
3. nüsha birkaç yıl önce Kazakistan'ın Mangışlak şehrinde bulunmuştu ve kayıp olan 13 efsaneyi barındırıyordu.
Kendi tarihi değerlerimiz bile yabancıların gözetiminde!
Elbette ki herkesin okuyacağı, okumaktan zevk alacağı kitaplar farklıdır ama bazı şeyler kırmızı çizgidir.
Bir devlet düşünün ki kendi milletinin, kendi medeniyetinin paha biçilemez kıymetteki edebi ürünlerini öz evlatlarına okumaktan aciz olsun!
Lise bitene kadar bir öğrenci Dede Korkut hikâyelerini hiç okumamış ise oturup bu durumu sorgulamamız gerekmez mi?
Biz neyin “Milli” sinden ya da hangi “Milli Eğitim” den bahsediyoruz?
Bu ülkenin Türkçe ve Edebiyat öğretmenleri öğrencilerine neyi/kimi okutuyorlar?
Milli eğitimin ve eğitimcilerin hedefi, devletine milletine sevgiyle bağlı, ülkesine aşk ile hizmet edecek vatansever evlatlar yetiştirmek değil miydi?
Maalesef ki bu garabete dünyanın hiçbir yerinde rastlamazsınız!
Fransa'da tüm kademelerde öğrenciler “Sefiller” romanın karakterlerini bilir.
İngiltere'de “Shakespeare”i okumamış adamı okuldan mezun etmezler.
Görklü (gösterişli, güzel) medeniyetimiz liyakatsizlerin elinde çırpınıyor…
Ne yazık!
Üzerine söylenecek çok söz var belki ama icraat yapılmadıktan sonra kime ne diyeceğiz ki?
DOLANDIRILMAYIN
Dolandırıcılar yeni bir yöntem bulmuşlar, uyanık olun kaptırmayın paralarınızı.
Ayrıca bu kamu hizmetimi de unutmayın.
Yazı şöyle:
Bir gün bir arkadaşıma telefon geliyor.
Telefondaki kişi şöyle diyor:
“Biz şu bankadan arıyoruz. Eşinizin hesabına yanlışlıkla 85 bin lira havale yapıldı. Bu parayı şu hesaba geri gönderir misiniz?”
“Bir bakayım” diyor arkadaşım ve hesabına girip bakınca söyledikleri rakamın hesabında olduğunu görüyor.
Sıradan bir cep telefonundan aranması arkadaşımın kafasını karıştırıyor.
Arkadaş arayana, “Eğer bankanın müşteri hizmetleri numarasından ararsanız havale yaparım” diyor.
Akıllı adam.
Tartışmalar sürüyor ve sonra telefonlar kapanıyor.
Arkadaş bankaya gidiyor.
Ve bu paranın nereden geldiğini soruyor.
Banka da onlara “Kredi başvurusunda bulunmuşsunuz. Krediniz onaylanmış, hesabınıza yatmış.” diyor.
Dolandırıcılık sistemine bakar mısınız?
Eğer bir anlık gaflete düşse ve o parayı havale etse, geri ödemede bankaya faiziyle birlikte 135 bin lira ödeme yapacak.
Yazıyı paylaşan şöyle devam ediyor:
“Dikkatli olun arkadaşlar!
Bu bankacılık bilgileri nasıl elde edilebiliyor?
Nasıl yaptıklarını bilmiyorum ama bu durum herhangi birimizin başına da gelebilir.
Bu dolandırıcılar, hırsızlar ve örgüt üyelerinde numara çok, tam anlamı ile profesyoneller…
İki ayağınızı bir pabuca sokabilirler.
Beş parmağınızı dört getirebilirler.
Şeytanı bile dolandırabilirler, inanın!
Kürsü sahibi profesörleri bile dolandırıyorlar.
Çevrenizdekileri de bu konuda uyarın.”
Bizim insanımızın tembellik konusunda tez yazmışlığı var.
Bedava para bulma konusunda master yapmışlığı var.
Uyanığız, zekiyiz ama çalışkan değiliz.
Şu dolandırıcılar kafalarını iyi şeylere yorsalar dünyayı alt ederiz.
Ama nerede öyle vizyon?
Anca birilerinin parasına göz dikmek,
Malını çalmak,
Bedava para kazanmak,
Hepsi bizde.
Siz siz olun uyanık olun, yoksa donunuzu bile çalar bunlar…