Geçtiğimiz cumartesi günü Kazdağı Koruma Derneği başta olmak üzere sivil toplum örgütleri tarafında Çanakkale’de madenciliğin kirli yüzüne karşı çok güçlü bir miting gerçekleştirildi. Ülkenin dört bir tarafından gelerek eyleme destek verenler, ülkenin doğal alanlarının talan edilmesine karşı seslerini yükselttiler.

Bozulmayan bir maden olan altın, insanoğlunun hep problemi olmuştur. Madenciler doğayı tahrip ederken, beri tarafta altın takılar kariyer aracına dönmüştür. Dünyada altın çıkarılan bütün bölgeler kirlenmiş, yaşanmaz hale gelmiştir.

Her 42 saniyede bir altın madenciliği Eyfel Kulesi'nin ağırlığı kadar atık üretmektedir. Dünyada beş gün gibi kısa sürede, Paris şehrini kapatacak kadar atık oluşmaktadır. Dev kamyonlarla üç beş gram altın için dağlar yıkılmaktadır.

Dünyada çıkarılan altının %80’i mücevher olarak kullanılmaktadır. Tek bir altın yüzük yapmak için kullanılan altın, ortalama 26 ton atık üretmektedir.

Altın, çok zehirli bir kimyasal olan siyanür kullanılarak elde edilmektedir. Halen başka bir üretim metodu bulunmamaktadır. Pirinç tanesi kadar bir dozu insanı öldürmeye yetmektedir.

Bazı madenlerde her gün birkaç ton siyanür kullanılmakta ve bu da büyük miktarda toprağı tahrip etmektedir.

Modern endüstriyel altın madenciliği, öncelikle doğal bitki örtüsünü ortadan kaldırmakta, çok fazla toksik madde oluşturmaktadır. Açık ocak madenciliğinde 9 gramlık takı için 20 ton toksik atık ortaya çıkmaktadır. Genellikle gri bir sıvı çamur olan atık, ölümcül siyanür ve ağır metallerle doludur.

Papua Yeni Gine'deki Lihir altın madeni, her yıl Pasifik Okyanusu'na 5 milyon tondan fazla toksik atık bırakmakta, mercanları ve diğer okyanus yaşamını tahrip etmektedir. Altın ve diğer metaller için toplamda madencilik yapan şirketler, her yıl nehirlere, göllere ve okyanuslara en az 180 milyon ton zehirli atık dökmektedir. Bu rakam tüm ABD şehirlerinin yıllık bazda çöp alanlarına döktüğü çöpün 1.5 katıdır.

Madenciler çevresel zararı azaltmak için, genellikle baraj inşa etmekte ve zehirli atıkları içine dökmektedir. Ancak, bu barajlar, çevrenin kirlenmesini önlemediği gibi, zehirli atıklar toprak ve yeraltı sularına kolayca sızmakta ve uzak mesafelere taşınmaktadır.

Zehirli atık sızıntıları Romanya, Çin, Gana, Rusya, Peru, Güney Afrika ve diğer ülkelerde bugüne kadar çok ciddi sorunlar oluşturmuştur. Havuz veya barajların patlaması yanında sızıntılar sucul ekosistemleri tahrip etmeye devam etmektedir.

Hafriyat sahalarında kayalardaki demir sülfitler oksijenle birleşmekte ve sülfürik asit oluşturmaktadır. Bu asitli su kayaların üzerinden geçip bazı ağır metalleri serbest hale getirmekte ve zararlarını artırmaktadır. Nehirler ve akarsular kadmiyum, arsenik, kurşun ve demir gibi metallerle kirlenmektedir.

Kadmiyum karaciğer hastalığına, arsenik cilt kanseri ve tümörlere neden olmaktadır. Kurşun zehirlenmesi çocuklarda öğrenme güçlüğüne ve gelişim bozukluğuna neden olabilmektedir.

Çamur sızıntıları başladığında durdurmak zordur. Maden sahalarından veya havuzlardan akan asitli sular, asit seviyesini yükseltmekte ve sulak alanları çöle çevirmektedir.

İstihdam yaratıyormuş, gençlere iş veriyormuş gibi söylemler günü kurtarıyor. Oysa üstünde çok daha fazla iş ve nesiller boyu zenginlik var.