PAZARTESİLİK
KİN MESELESİ
Fadime; biricik sevdiği Dursun’u, Temel’in hanımı ile hem de kendi yataklarında sarmaş dolaş yakalayınca, sesini çıkarmaz ve hemen Temel'e gidip durumu anlatır.
Temel köpürür: “Vay adi uşak! Şimdi pen ona gününü göstermez miyum!” diye dövünürken Fadime atılır: “Temel! Sen de intikaminu penumla yatarak al!” der.
Bu fikir Temel’in hoşuna gider.
Bir kaç kez birlikte olurlar ve sonra, sigara molası verilir.
Fadime, Temel’e: “Hadi bir kere daha intikam alsana!” deyince, yattığı yerden doğrulup sigarasından derin bir nefes çeken Temel: “Penum kinum geçmiştur da!”
KEHANET
Ali, rüyasında sayıklamaya başlar.
O sırada babası sayıklamalarını dinler:
-“Lütfen babaanne ölme, lütfen!”
Baba şaşırır “Hayırdır inşallah” der ve yatar.
Ertesi gün babaanne ölür.
Baba tesadüf olduğunu düşünür.
Aynı gün yine sayıklar:
-“Dede lütfen ölme, lütfen!”
Baba “Hayırdır inşallah” der ve yatar.
Ertesi gün dede ölür.
Baba hayret eder.
Aynı gün çocuk yine sayıklar:
-“Babacığım lütfen ölme, sana ihtiyacım var lütfen!”
Bunun üzerine babayı korku salar.
O gece uyuyamaz.
Ertesi gün olmuştur.
Kahvaltı yaparlarken anne telefonu kapattıktan sonra ağlayarak der ki;
-“Biliyor musun bey, bizim apartmanın kapıcısı ölmüş.”
AHLAKSIZ
Gencecik, fıstık gibi sarışın Güney Amerika’daki hafta sonu seyahatinden dönmüş, şehrin merkezindeki döviz bürosuna gidip çantasından iri bir para balyasını zorlukla çıkartarak veznedarın önüne koymuş.
Veznedar para balyasını önce desteler halinde ayırmış, daha sonra desteleri tek tek saymış, yarım saati geçen sayım sonunda biriyle telefon görüşmesi yaptıktan sonra kasasından 22 Doları alıp sarışına uzatmış.
Hayretten gözleri irileşip sinirden nefes nefese kalan fıstık sarışın;
-“B. Bu. Dolara çevrilmesi için size verdiğim dağ gibi Güney Amerika parasının karşılığı bu mu?”
Veznedar;
-“Evet bayan… Verdiğiniz paranın uluslararası kuru bu.!”
Sarışın iyice sinirlenerek;
-“Kahretsin! O ahlaksıza bir de kahvaltı hazırlamıştım.!”
ŞİKAYET!
Konuşmayı çok sevmeyen bir adam manastıra kapanmış, manastırdaki papazlar da adama 7 yılda bir konuşma hakkı vermişler.
Aradan 7 yıl geçmiş, başpapaz adamı çağırmış ve “Söyleyeceğin bir şey var mı?” diye sormuş. Adam sadece; “Yerler çok soğuk!” demekle yetinmiş.
“Tamam odana çekilebilirsin” demiş başpapaz.
14 yıl sonra adamı bir daha çağırmışlar, adam bu sefer; “Yemekler çok kötü!” demiş.
Papazlar yine “Odana çekilebilirsin” demişler adama.
21 yıl dolduğunda adamı tekrar papaz heyetinin önüne çıkarmışlar ve: “Söyleyeceğin bir şey var mı?” diye sormuşlar.
Adam “Evet var… Ben istifa ediyorum!” deyince, başpapaz hiddetle;
-“Zaten biz de bunu bekliyorduk. Çünkü geldin geleli, hep şikayet, hep şikayet!.”
TAMİRCİ?
Temel arızalı paraşütle atlamayı reddedince komutanı ona:
-“Teknoloji gelişti, bir arıza olursa paraşüt tamircileri hemen havada tamir ediyor…” diye yalan söyleyerek ikna etmiş.
Temel bunun üzerine uçaktan aşağıya atlamış ve paraşütü açılmamış.
Tam o sırada üzerinde tulumu, elinde İngiliz anahtarıyla birinin roket gibi yukarıya doğru geldiğini görmüş ve bağırmış;
-“Paraşüt tamircisi misin?”
Adam yanından hızla geçerken;
-“Hayır! Doğalgazcıyım!”
İLAÇLAR
Temel’in eşi şiddetli soğuk almış Doktor Linkosin iğne yazmış.
Sabah Temel çıkarken hanımı yataktan seslenmiş;
-“Ula Temel, akşama dönerken Linkosin’i unutmayasun da!”
Akşam iş dönüşü, Temel her zamanki gibi kahvede Dursun’la tavla oynarken saatin geç ve eczanelerin de kapanmak üzere olduğunu hatırlamış.
Hemen kalkıp en yakındaki eczaneye doğru koşturmaya başlamış.
Nefes nefese içeri girmiş;
Ancak ilacın ismi bir türlü aklına gelmiyor.
Kapıda durup hatırlamaya çalışırken beceremeyince kalfaya seslenmiş:
-“Ula uşağum, say pakayum şu ilaçlarun isimlerunu pana!”
KAMUFLAJ
Askerde kamuflaj yarışması varmış...
Herkes çuvallara giriyor, komutan gelip tekme atıyor, askerlerde hayvan sesleri çıkarıyorlar komutan onaylıyor…
Birinci çuvala vuruyor:
“Hav hav hav.”
Komutan “Aferin köpek çuvalı...”
İkinci çuvala vuruyor;
“Miyav miyav.”
Komutan “Aferin kedi çuvalı...”
Böylece on, onbeş çuval geziyor.
Hepsi çok iyi taklit yapıyorlar...
En son Temel’in içinde olduğu çuvala vuruyor ses yok...
Daha sert vuruyor gene ses yok.
Tekme, tokat, tahta, dipçik, ses yok...
Askerlere emir veriyor:
-“İyicene tekmeleyin şunu...”
Çuvaldan kan sızmaya başlıyor.
Beş dakika sonra da ince, bitkin bir ses:
-“Patateeeeeees…”
ADAY
Temel seçimlerde aday olmuş, büyük kalabalığa karşı konuşma yapmak için kürsüye çıkmış.
Cebindeki kâğıdı aramış bulamamış.
Bunun üzerine seçmenlere şöyle seslenmiş:
-“Sevgili hemşerularım, puraya celirken neler söyleyeceğimu pir Allah, pir de pen pileydum. Şimdi ise sadece Allah piliy!...”
ASLI
Üzerindeki kıyafet ve davranışlarından köyden geldiği belli olan bir adam, son dakikada yetiştiği trene binmiş.
Bindiği vagon dolu olduğu için oturacak yer bulamamış.
Diğer vagonları da tek tek dolaşmış, hepsi dolu…
Tam umudunu kestiği anda vagonlardan birinin boş olduğunu görmüş ve “MİLLETVEKİLLERİNE AİTTİR” yazısını da fark etmeden, girip oturmuş.
Biraz sonra, biri gelmiş ve adama çıkışmış;
-“Ne işin var burada, çabuk kalk! Burası, benim yerim!”
-“Nereden senin oluyormuş, para verip biletimi aldım. Burası da boştu, niye kalkayım?”
-“Bak arkadaş, şu levhaya dikkat etsene burada ‘milletvekillerine aittir’ diye yazıyor. Ben milletvekiliyim, sen kimsin?”
-“Hadi oradan be! Sen milletin vekili isen ben de aslıyım. Bu durumda milletin aslı oturur, vekili ayakta bekler!”
VAFTİZ
Bir Hıristiyan misyoner, Afrika'da olanca gücü ile çalışıyor, zencileri dinine uydurmaya gayret ediyordu. Bir gün yine bir zenciyi su ile vaftiz etti ve dedi ki:
-“Bundan sonra senin adın Bikila değil, John. Cuma günleri et yemeyeceksin, balık yiyeceksin, anladın mı?”
-“Evet anladım” demiş zenci.
O haftanın cuma günü misyoner, vaftiz yaptığı zenciyi kulübesinin önünde kızarmış bir koyun budunu kemirirken görünce hiddetlenmiş:
-“Ben sana cuma günleri et değil balık yiyeceksin demedin mi?”
-“Evet dediniz... Ben de bu koyun budunu sıcak su ile bir güzel yıkadım ve ona ‘bundan sonra senin adın koyun değil, balık’ dedim...”
DEVAM EDİN
Temel’in eczanesine genç ve güzel bir kadın girmiş.
Tartının üzerine çıkıp parayı atmış.
Kilosunu beğenmeyince mantosunu ve ceketini çıkarmış ve para atıp tekrar tartılmış.
Sonucu yine beğenmemiş ve hırsla eteğini çıkarıp tekrar tartının üstüne çıkmış.
Tam o sırada Temel büyük bir heyecanla öne atılarak elindeki parayı tartıya yerleştirmiş ve kadına;
-“Tevam edun. Puntan sonrasi müessesedendur da!”
KURBAĞA
Adamın biri bir gün yolda giderken bir kurbağa görür ve kurbağa dile gelir
-“Ben aslında bir insanım, eğer beni bir kere öpersen çok güzel bir prenses haline gelirim…”
Adam kurbağayı eline alır ve cebine koyar. Kurbağa tekrar dile gelir
-“Eğer beni öpersen çok güzel bir prenses olacağım ve seninle 1 hafta kalmaya razıyım.”
Adam kurbağayı cebinden çıkarır, şöyle bir bakar ve gülümseyerek yeniden cebine koyar.
Kurbağa yalvarmaya başlar
-“Eğer beni öper ve güzel bir prenses haline çevirirsen seninle bir hafta kalırım ve istediğin her şeyi yaparım…”
Adam tekrar kurbağayı çıkarır, şöyle bir bakar ve gülümseyerek cebine koyar
Sonunda kurbağa dayanamaz
-“Senin neyin var? Sana çok güzel bir prenses olduğumu ve beni öpersen 1 hafta seninle kalıp istediğin her şeyi yapacağımı söyledim. Neden beni öpmüyorsun?”
Sonunda adam konuşur
-“Bak, ben bir mühendisim. Kızlarla uğraşacak vaktim yok, fakat konuşan bir kurbağa çok ilginç geliyor.”
CEZA
Üniversitede, dönemin ilk gününde rektör yeni gelenleri toplamış, üniversite kurallarını anlatırken sıra yurt olayına gelmiş. Rektör demiş ki:
-“Kız yurtları erkek öğrenciler için yasak bölge. Erkek yurtları kız öğrenciler için. Yasak bölgede yakalanan kişiye ilk seferinde 200 lira ceza kesilecek. İkinci yakalanışında 300 lira, üçüncü yakalanışında da 500 lira ceza kesilecek. Sorusu olan var mı?”
Arka taraftan bir erkek öğrenci sesi:
-“Hocam! Sezonluk bilet ne kadar?”
SİNİRLENME!
Bir gün bir kaplan uyandığında kendini canavar gibi hissetmiş.
Hatta kendini öyle iyi hissetmiş ki, bir küçük maymunu köşeye sıkıştırmış ve ona gürlemiş,
-“Ormandaki hayvanların en güçlüsü kim?”
Ve zavallı tir tir titreyen maymun cevap vermiş; “Sizsiniz tabii ki, sizden güçlüsü yok.”
Kısa bir süre sonra, kaplan bir geyiğe rastlamış ve kükremiş, “Ormandaki hayvanların en büyüğü ve en güçlüsü kim?”
Geyik öyle çok titriyormuşki kekeleyerek, “Eee.. şee.. şeyyyy.. büü.. büüü.. yüüüük.. kaa.. kaaa… kaplan… Siz ormandaki en güçlü hayvansınız...” demiş.
Kaplan hızını almışken, sessizce ot yiyen bir file caka atmaya başlamış ve en yüksek sesiyle gürlemiş: “Ormandaki hayvanların en güçlüsü kim?”
Fil hiç sesini çıkarmadan hortumuyla kaplanı yakaladığı gibi havaya kaldırmış, yere vurmuş, tekrar kaldırmış ve kaplan morarana kadar silkelemiş.
Sonunda onu şiddetle yakındaki bir ağaca fırlatmış.
Kaplan sendeleyerek ayaklarının üzerinde doğrulmuş, file bakmış ve: “Yahu kardeşim, sırf cevabı bilmiyorsun diye bu kadar sinirlenmene gerek yok! Bilmiyorsan, bilmiyorum de yeter!” demiş.
ANLARSIN YA!
Bir araştırmacı gazeteci, köyün birinde yaşlı bir amca ile röportaj yapıyormuş...
Yaşlı amcaya sormuş:
-“Bize güzel bir anını anlatır mısın amcacığım?”
Yaşlı amca anlatmaya başlamış:
-“Bir gün muhtarın evde kalmış saf kızı kaybolmuştu... Tüm köylü birlik olup kızı aramaya başladık. Sonra kızı bulduk. Zaten ortalarda kimse olmayınca kıza, anlarsın ya…”
Gazeteci biraz şaşırmış fakat belli etmeden tekrar sormuş:
-“Başka bir güzel anınızı anlatır mısın amcacığım?”
Yaşlı amca:
-“Bir gün komşumuzun evde kalmış kızı kaybolmuştu... Tüm köylü birlik olup kızı aramaya başladık. Sonra kızı bulduk. Zaten ortalarda kimse olmayınca anlarsın ya…”
Gazeteci iyice utanmış…
Kızgın ve düşünceli bir halde sormuş:
-“Peki amcacığım! Bize kötü bir anını anlatır mısın?”
Yaşlı amca başını öne eğmiş:
-“Bir gün ben kayboldum, anlarsın ya!”