Sosyal medyada gezinirken bu resmi buldum.

Yanık baklava resmi.

Aklıma o eski yıllar geldi.

Erbakan’ın “Kadayıfın altı kızardı” şeklindeki cümlesi.

.

Bu resim baklavaydı ama kadayıf olsa da olurdu.

.

“İlk defa baklava yapıyorum da, şerbeti şimdi mi döküyoruz” şeklindeki cümle bana mevcut hükümeti anımsattı.

.

Bizimkiler, 22 senedir baklava yapıyor, hala yakıyor ve hala şerbeti bir türlü dökemediler de ondan.

.

Şimdi sizi tarihte şöyle bir gezintiye çıkarayım.

Benim yaşımdakiler pek hatırlar o günleri.

.

Türkiye, çok eskiden “Milliyetçi Cephe” hükümetleri ile tanışmıştı.

Ülkede ekonomi zorda, terör zirvedeydi.

Tek başına iktidara gelmek mümkün değildi.

Oylar partilere dağılmıştı.

.

Bunun üzerine Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş liderliğindeki 3 parti, bu ortamda önce 1975, sonra da 1977’de iki ayrı koalisyon hükümeti kurdular.

.

Milliyetçi Cephe (MC) olarak anılan hükümetlerden ilkinin ömrü 2 yıl, diğerinin ise sadece 6 ay sürmüştü.

.

Daha sonra;

Bülent Ecevit’in (Güneş Motel’de vekil transferi yaparak) bünyesine kattığı 11 bağımsız milletvekili ile kurduğu hükümet ile 12 Eylül darbesi ile kesintiye uğrayan Demirel hükümeti geldi.

.

Demirel, 12 Eylül öncesi tek başına son hükümeti kurdu.

“Örtülü MC” ismi verilen bu hükümete, Necmettin Erbakan ve Alpaslan Türkeş dışarıdan destek verdi.

Ancak özellikle Erbakan gidişattan hiç de memnun değildi.

İki odun parçası ile basın toplantısı düzenleyip, üzerlerine ‘Demirel odunu’ ve ‘Ecevit odunu’ diye yazdı.

.

Necmettin Erbakan, dışarıdan destek vermesine rağmen hükümeti sert bir şekilde eleştiriyordu.

Erbakan, mevcut hükümeti gönülsüz biçimde ‘Kerhen’ desteklediklerini açıkça dile getirdi.

Kendisine yöneltilen; “Neyi bekliyorsunuz?” şeklindeki soruya ise “Kadayıfın altının kızarmasını” cevabını vermişti.

Bunun anlamını da, “Kadayıfın altı kızarmadan hükümeti uzaklaştıracak olursanız, aynı zihniyet milleti aldatmanın yeni bir fırsatını bulur. Onun için kadayıfın altının kızarmasını bekleyeceğiz” diyerek açıklamıştı.

.

Hatta Necmettin Erbakan, Meclis'teki odasında Başbakan Süleyman Demirel'e elleriyle kadayıf ikram etmişti…

.

Böylece siyasette “Kadayıfın altı kızardı, kızarmadı” tartışması başladı.

Anahtar konumunda olan Erbakan, dışarıdan da olsa hükümeti destekliyor ama eleştirileri de sıralıyordu.

.

Çünkü o günlerdeki olaylar şöyle gelişmişti;

39 kişinin hayatını kaybettiği 1 Mayıs olayları yaşandı.

Büyükelçilerimiz yurt dışında Asala terörüne kurban gitti.

2. MC hükümetinin Gümrük Tekel Bakanı MHP’li Gün Sazak, bakanlık görevinden iki yıl sonra silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

Kutuplaşmalar arttı,

Devalüasyonlar yaşandı,

Terörün zirve yaptı,

Oldukça fazla grevler yaşandı,

Sağ-sol çatışmaları hızlandı.

Ülke ne hale geldi?

.

Gelelim bizim yanık baklavaya.

İktidar bırakın altını kızartmasını, üstünü bile yakmış baklavanın.

Ama hala “Nasıl 22 sene daha iktidarda kalırım” diye hesap yapıyor.

Ben de diyorum ki: “Baklava kömür olmuş hala siz iktidar peşindesiniz; Pes vallahi!”

 

YENİ ANAYASA

Şu Anayasa meselesine gelelim.

Anayasa değişikliği ile süresiz iktidar olmak için neler yaşanıyor neler?

.

Mesela, “Devlet Bahçeli DEM’lilerin elini sıkacak” dese birisi, kim inanırdı?

.

Mesela en son 20 Ağustos 2024 Salı günü mecliste yaptığı konuşmada Devlet Bahçeli, DEM Partinin Mecliste 57 milletvekili olduğunu belirterek şunları söylemişti;

“Bu milletvekillerin devlet hazinesine yıllık maliyeti 116 milyon 280 bin liradır.

Ayrıca DEM'in 171 milletvekili danışmanının hazineden aldığı yıllık maaş 133 milyon 380 bin lira, 10 grup danışmanının yıllık maaş külfeti 8 milyon 400 bin lira, 30 büro personelinin aldığı yıllık maaş da 23 milyon 400 bin liradır.

Daha vahimi de DEM'in 2024 yılında hazineden aldığı yardım miktarının yaklaşık 658 milyon lira olmasıdır.

Bu kapsamda terör ve bölücülük odağı DEM’'in düşman olduğu devletten 2024’'te alacağı toplam parasal büyüklük yaklaşık 940 milyon liradır.”

.

Daha dumanı üstünde böylesi sert bir söylemde bulunduktan sonra, tam aksi bir davranışla DEM Parti ile el sıkışan Devlet Bahçeli şu cevabı vermişti:

“Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım.”

.

Neden böyle oldu?

.

İşte yanıtı.

.

Mevcut Anayasa’yı değiştirmek öyle kolay iş değil.

.

Anayasa’yı mecliste değiştirmek için;

400 oy lazım.

Referanduma götürmek için;

360 oy lazım.

.

Mevcut 594 vekilli mecliste dağılımı şöyle;

AKP’nin 265 vekili,

MHP’nin ise 50 vekili var.

HÜDA PAR 4,

DSP’nin ise 1 vekili var.

.

Bunların toplamı 320 ediyor.

.

Kökten değişiklik için hiç fire vermeden 80 vekil,

Referanduma gitmek için 40 vekil lazım.

.

Gelecek, DEVA ve İYİ Parti’den transferler yapılsa bile yetmeyecek.

.

O halde Erdoğan ve ortağı için tek seçenek kalıyor:

DEM Parti.

.

57 milletvekili olan DEM Parti’nin desteği alınırsa, diğer partilerden yapılacak transferlerle 80'e tamamlanırsa Anayasa işi mecliste çözülecek.

.

Ama referandum için sadece DEM ile işbirliği bile yeterli olacak.

Hem referandum kararı alınacak, hem de Güneydoğu oyları.

.

Şimdi anladık mı “Neden elini sıktı?”

 

KAÇ BİN YIL?

İki hırsız aynı evde karşılaşmışlar.

Biri demiş ki; "Bu ev benim..."

Diğeri demiş; "Hayır benim..."

O sırada içeriden biri daha gelmiş.

Bu ikisi bir anda birlik olmuş.

Demişler ki;

"Hiç gelme hırsız kardeş, bu ev bizim..."

İçeriden gelen demiş ki:

"Bilsem gelmezdim vallahi. Ben sizi hırsız sandım, geldim. Ama siz arsızmışsınız. Evin sahibi benim..."

.

1000'li yıllarda Yusuf Has Hacib şöyle demiş;

"Helalin adı kaldı,

Onu gören yok,

Haramsa kapışıldı

Hala doyan yok,

Duyan da yok,

Doyan da."

1000 yıl da geçse bir şey değişmemiş.

İnşallah adaletli bir dünya için 1000 yıl daha beklemez, dürüst olmayı seçen ve bundan ne olursa olsun vaz geçmeyen insanlar.

.

Bir videoda anlatıldı bunlar.

Katılmamak elde değil.

Hatta bu sözü herkes işyerinde, bakkalında, ofisinde, evinde duvara yazsın.

Kim üzerine alınırsa alınsın.

.

Belki birileri ibret alırda çalmaktan, çırpmaktan vazgeçer.

.

Böylece;

1000 yıl daha beklemeyeyiz.

 

ŞİŞEDEKİ YILAN

Yine size sosyal medyada rastladığım ibret dolu bir olayı aktarmak istedim.

.

Ortaokul, lise yıllarımda bir arkadaşım anlatmıştı.

Bir işportacı…

İşportacının elinde bir şişe…

Şişede bir yılan…

İşportacı şişenin içindeki yılanın konuşabildiğini iddia ediyormuş…

“Şimdi bu şişenin kapağını açacağım ve ona sorular soracaksınız.

O cevap verecek’’ dedikten sonra

“Ancak şişeyi açmadan önce şu jiletlerden size hediye etmek istiyorum. Hediyesi 25 kuruş” demiş.

.

Çevresinde ağzı açık izleyenler, bir an önce yılana soru soracaklar ya;

Jiletler kapış kapış…

.

Adam bir yandan jilet satıyor, bir yandan da yavaş yavaş şişenin kapağını açıyormuş.

“İşte açıyorum...”

O arada biraz daha jilet satışı…

.

Ardından

“Evvett!... Şişe açılıyor, yılan çıkacak, sizinle konuşacak...”

Biraz daha jilet…

“İşte şişe açılıyor. Soruları hazırlayın!”

Biraz daha jilet…

.

Ve tam şişenin kapağı açılacakken, kalabalığın içinden bir ses:

“Zabıta! Zabıta geliyor…!’’

.

Yılancı adam, elindeki şişeyi yerdeki çantaya koyuyor.

Şapkasını tutarak, ardına bakmadan kaçıyor...

.

Bunu anlatan arkadaşım dedi ki:

“Bu nasıl bir tesadüf… Ben çok şanssızım.

Adama kaç kez denk geldiysem hep şişeyi açacakken zabıta geldi.”

“Sen bu kadar salak olduktan sonra o zabıta daha çok gelir” diyemedim.

.

Memleketimde iktidarın 21. yılı…

Her seçim öncesi işportacı ortaya çıkıyor.

Elindeki şişede özgürlükler, demokrasi, insan hakları, refah…

Şişeyi açmadan önce oylar toplanıyor, seçim kazanılıyor.

Tam özgürlük, demokrasi, insan hakları ve refahı şişeden çıkartacakken dış güçler devreye giriyor.

Sen hala zabıta geldiğini zannediyorsun di mi?

Sen bu işporta numaralarına kandığın sürece yılanın konuşmasını çok beklersin.

Sen bu yalanları yediğin sürece özgürlük, demokrasi, insan hakları ve refahın şişeden çıkmasını daha çok beklersin...

.

Alıntıdır

 

DEHŞET!

Son 12 saatin haberlerini okuyunca dehşete düştüm.

.

Türkiye’de son 12 saatte vahşet tablosu:

.

“İstanbul bir kadın, eski eşinin yanındaki çocuğunu görmeye gidince eski kayınpederi tarafından silahla öldürüldü.”

“Kahramanmaraş'ta bir kadın, hastane çalışanlarını pompalı tüfekle rehin aldı.”

“Nişantaşı’nda bir şahıs tartışmış olduğu kişiyi silahla vurdu.”

“Mersin'de bir kadın sevgilisi tarafından boğularak öldürüldü.”

“Birçok genç kızın şantajla bazı eylemlere zorlandığı ve video kaydına alındığı ortaya çıktı.”

“Silivri'de bir kadın sokak ortasında dövüldü.”

“Diyarbakır'da bir kadın eşi tarafından tabancayla öldürüldü.”

.

Her gün ayrı ayrı okuyunca pek çarpıcı olmuyor ama bir araya gelince ne kadar ürkütücü değil mi?

.

Ne kadar kolay insan öldürmek.

Bu insanlar hangi haleti ruhiye içindedir ki?

Bir de silah bulacaksın?

.

Bence halk olarak delirdik.

Psikopatlaştık.

“22 senedir bizi yöneten iktidarın eseri” demek lazım.

Yaratılan ekonomik ve sosyal durumlar insanımızı çıldırtmış belli.

Yapabileceğimiz ve diyeceğimiz tek şey var: “Allah korusun…”

.

Neden?

Çünkü iktidarın tek derdi, mevcudunu bile uygulamadığı “Yeni bir Anayasa yapmak…”

“Onlar bu işlerle ilgilenmiyor…

 

YOK OLUŞ

Bizi yok edecekler şunlardır:

İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.

Mahatma Gandhi