Artık evleniyordum nihayet.

Evlenmek için tüm girişimlerimizi yaptık.

Müracaatlar, düğün salonunun tutulması, alışverişler hepsi bitmişti.

Hayırlısı ile düğünü de yaptık mı?

Her şey tamam olacaktı.

.

Bitmesine bitti ama davetiye dağıtma işine gelince sıra çuvallamıştık.

Annemle oturup sabahlara kadar çalıştık.

“Kime versek?” diye.

.

Bence şu davetiye işi düğünün kısır döngüsü.

En ağır işi burası.

Salonun kapasitesi belli.

Cebimizdeki paranın miktarı belli.

Çağıracağımız insan sayısı mecburen buna göre olacak.

.

Ama ben bu mahallede doğma, büyümeyim.

Tanımadığımız insan yok.

Hele hele kahve olunca, şehrin yarısını tanıyorsunuz haliyle.

.

Sonunda “kimse darılmasın” diye kahvenin kapısına bir tane davetiye yapıştırmaya karar verdim.

İş çığırından çıktı çünkü.

Kim gelirse gelsindi.

.

Kız tarafına da salonun yarısını tahsis etmiştik zaten.

“Ya herru, ya merru” diye çıktık yola, bakalım düğün nasıl olacaktı.

.

Ben organizasyon şirketi ile anlaşalım, çeşitli gösteriler olsun, kına yakılsın, folklor oynansın dedikçe nişanlım Gülay; “Masrafa gerek yok” diyerek engelledi beni.

.

Şimdi düğünlerde moda, biz de harmandalı oynayalım dedim, “Gerek yok” dedi.

.

“Düğün pastamız görkemli olsun, göze hitap etsin” dedim, “Boş ver o kadar para vermeye gerek yok” dedi.

.

“Kadın kısmı bir kere ‘I ıh…’ dedi mi uyacaksın, yoksa başın belaya girer” derdi bizim kahvedeki Süleyman amca.

Biz de uyduk zaten.

Israr etmenin alemi yoktu, istemiyorsa zorla dayatacak değildim.

.

Nihayetinde düğün oldu.

İzdiham yaşandı.

Ek olarak masalar kondu, sandalyeler getirildi, tabak yetmedi filan.

Ama kimse mağdur olmadı ve şahane bir düğün oldu.

.

Tabi Leyla teyzenin yer bulamayıp sandalyesiyle beraber pistin ortasına oturması dışında.

Bizi sevenler sağolsunlar bu mutlu günümüzde düğüne akın edince ortalık mahşer yerine döndü.

Leyla teyze birazcık dedikoducu olduğundan mahalle halkı kendi masalarına “Dolu” diye almak istememişler.

O da kızgınlıkla sandalyesini kaptığı gibi pistin ortasına koydu sandalyesini.

.

Hal böyle olunca bana sordular “Ne yapalım?” diye, dedim “Getirin bizim gelin-damat masasına oturtun.”

O da hiç çekinmeden geldi yanımıza oturdu, hatta pastalarımızı da yemiş biz oynarken.

Düğüne sonradan gelip annemi tanımayanlar, kendisine annem muamelesi yaptılar.

Onun da hoşuna gitti.

Gülay buna bozuldu biraz ama yapacak bir şey yoktu.

.

Velhasıl düğün güzelliklerle, aksaklıklarla nihayet bitti, herkes evine dağıldı.

Bizim Leyla teyze hala masadaydı ve bize dönüp; “Beni kim götürecek?” dedi.

Kendisine “Sen kiminle gelmiştin ki?” diye sorunca kızarak cevapladı; “Kamillerin oğlanlarla gelmiştim ama çocukların uykusu gelince erkenden gitmek zorunda kaldılar.”

“Gitseydin onlarla keşke?” dediğime pişman oldum, “Ben buraya eğlenmeye geldim, erkenden gidip bunca şeyi kaçıramazdım” dedi ve ekledi, “Haydi bakalım beni gelin arabası ile bırakıverin geçerken…”

.

Gülay kolumu çimdikledi çaktırmadan.

Mesajı almıştım, “Katiyen olmaz” demekti bu.

“Leyla teyze benim sağdıç annemi eve götürecek, seni de bırakıverir eve.” Dememle birden ayağa kalktı, “Ben evlenirken gelin arabası filan yoktu. Hayatımda bir kere olsun binmek istedim, onu da kursağımda bırakmayın!” dedi ağlamaya başladı.

Gülay yine olumu sıktı bu, “Hayır olmaz!” anlamındaydı.

Gülay’ın kulağına eğildim; “Gülaycığım, sen bu kadını bilmezsin çok tehlikelidir. Dur ben şimdi olayı çözeceğim” dedim ve Leyla teyzeye döndüm; “Tamam tamam ağlama… Biz misafirlerle fotoğraf çektirirken gelin arabası seni eve bırakıp gelsin, olur mu?” dedi.

Leyla teyze elindeki kağıt mendille gözyaşlarını silerken yüzüme baktı ve “Ben damatsız mı bineceğim arabaya…” demesin mi?

Gülay’ın kolumu bir daha çimdiklemesini duymamışım sinirden.

Ama yapacak bir şey de yoktu.

Güzel geçen bir düğün sonunda tatsızlık çıkmasını istemiyordum.

“Tamam o halde bin arabaya” dedim.

Gülay gelmedi, “Siz gidin” dedi.

.

O geceyi zor sabah ettim.

Gülay ile kavgamız sabaha kadar sürdü.

Benim iyi niyetli olmamdan girdi, saflığımdan çıktı.

Güneş doğarken Gülay hala konuşuyordu. Ben ise gözlerimi zor açıyordum. Sonunda yorgunluktan oturduğum koltukta sızmıştım…

 

TAHT-I REVAN İLE GİDERİZ

Her zaman dediğim şey; “Ülke vatandaşı olarak altımızda don yokken, cebimizde beş kuruş yokken hava atmayı pek severiz” diye.

Bizim ırkımıza ait özel bir durum bu.

.

Eline lüks sigara paketini alan, üzerine marka gömlek giyen sınıf atladığını zannediyor.

Son model cep telefonu ile konuşması değişenden tutun da, ev kirasını zor öderken altına sıfır araba çekene kadar var bu ülkede.

.

Haberi görünce aklıma bunlar gelmedi değil hani.

.

“Şanlıurfa’da arabasını şarj ettiği ünitenin bağlı olduğu elektrik şebekesi kaçak çıkmış…”

.

TOGG model araba alan vatandaş, şarj ederken kaçak elektrik kullanmış.

Neden?

Çünkü parası yok.

Peki gıcır arabayı nasıl almış?

Borçla.

.

İşte vaziyet ortada.

Anlatmak istediğim bu?

Benzin alacak para yok, altında son model araba var.

Tam bize uygun bir davranış…

.

Atasözü karşılığı şu;

“Ayranı yok içmeye, taht-ı revanla gider…”

 

DERT BİR DEĞİL Kİ

Ölüyoruz, bitiyoruz desek kimsenin umurunda değil.

Araştırmalar, anketler yapılıyor iktidar yatmış kulağının üzerine 22 yılda batırdığı ülkenin durumuna bakmadan “El sıkışıyor” sadece.

.

Onun derdi millet değil ki...

Tek derdi Anayasa…

Nasıl karın doyuracaksa artık!

.

Yapılan son araştırmada öne çıkan başlıklar şunlar.

Yazayım ki birileri okur belki de, azıcık utanır.

.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne “Olmuyor” diyenlerin oranı yüzde 64.1 miş.

Uygulanan Ekonomi politikaları için yüzde 78.8 oranında “Başarısız” denmiş.

.

Son bir yıl içerisinde, faturalarını ödeyemediği ayların olduğunu ve zorlandığını belirtenlerin toplam oranı ise yüzde 56.3 olmuş.

.

Halkın yüzde 40.5’i mutfak, market, pazar harcamalarında sıkıntı yaşıyormuş.

.

Halk artık “Güvenlik kaygıları yaşadığını” söylemiş.

.

Araştırmcı şunları demiş: “Güvenlik sorunlarının iki temel unsurunu; sığınmacı kaynaklı asayiş problemleri, terör eylemleri ve hukuka güvensizlikten kaynaklı toplumsal travma oluşturmaktadır.”

.

“Türkiye’deki yargı sistemine ve mahkemelere ‘güvenmeme’ oranı yüzde 71.1 seviyesinde tespit edilmemiştir.”

.

“… yargı sisteminde suça karşılık gelen cezanın olmaması, yetersiz olması, toplumda hukuka ve adalete olan güvenin sarsılmasına yol açmaktadır.”

.

“Tüm bu sıkıntılar vatandaşları bunaltırken, Cumhur İttifakı’nın gündemini yeni anayasa, İsrail-Filistin arasındaki gerilimde nasıl hareket edileceği ve iç siyasette DEM Parti ile yakınlaşma oluşturuyor.”

.

“Muhalefetin gündemi ise genel başkan değişiklikleri ile başlayan parti içi mücadeleler, yerinden oynayan taşlar ve önümüzde henüz uzun yıllar olmasına rağmen cumhurbaşkanı seçiminde muhalefetin adayının kim olacağı tartışmalarıdır.”

.

“…Muhalefetin yapması gereken; bir an önce parti içi iktidar mücadelelerini ve cumhurbaşkanı adaylığı tartışmalarını bir kenara bırakarak vatandaşın gündemi olan geçim sıkıntısı ve artan güvenlik/asayiş sorunlarını kendi gündemi yapmaktır…

.

İşte ülkenin özeti bu.

Bundan çıkacak sonuç ise; “Bu politikacıların bizim yaralarımıza çare olamayacağı anlaşılmıştır. Siyaset kısır bir döngüye girmiştir… Kökünü değiştirmek lazımdır…”

 

SALAKLIK BULAŞICI MIDIR?

Salaklık günümüzde hala vardır.

Bilişim çağı dediğimiz 2024 yılını yaşamamıza, onca teknolojiye, onca eğitime rağmen salaklık vardır.

.

Peki bulaşıcı mıdır?

Bu konuda birçok bilim adamı tez ve karşı tez ortaya koymuştur.

Ancak salaklığın öğrenilebilir bir şey olduğu konusunda hemfikirler.

Öyleyse bir bakıma bulaşıcıdır.

.

Peki “Bir insanın aptal olduğunu nasıl anlarız?” diye sorulduğunda şu 4 cevap karşımıza çıkıyor:

1. Her zaman haklı olduğunu düşünür.

2. Kolayca kırılır ve alınganlık yapar.

3. Karşıtını asla dinlemez.

4. Söylenen her şeye inanır…

.

Bob Fenster hiç üşenmeden kalkmış ve “Salaklığın tarihi” adlı bir kitap yazmış.

Yaşanmış olayları toplamış ve derlemiş.

Bundan birkaç örnek aktarıyorum.

Okudukça “Ne salak varmış şu dünyada!” diyeceksiniz hayretle.

.

1964'te Pepsinin reklam ajansının 'Canlanın Siz Pepsi Kuşağındasınız’ sloganı, tercümanların beceriksizliği yüzünden Almanca’ya ‘Mezarınızdan diri diri çıkın’a, Çince’ye ise ‘Pepsi atalarınızı mezardan çıkarır’ olarak çevrilmiş.

.

ABD’li bir inşaat işçisi Arkansas’taki bir marketi soyduktan sonra kısa bir süre içinde yakalandı.

Çünkü adam soygun sırasında, önünde ismi yazan bir şapka takmıştı...

.

Arizonalı bir adam kelepçelerle oynarken kendini kelepçeledi ve anahtarı bulamadı.

Kendisini kurtarmak için çilingir çağırmak yerine polisi arayınca başı belaya girdi.

Onu kelepçeden kurtaran polisler, ödenmemiş bir kefalet borcu olduğunu belirleyince yeniden kelepçeleri taktılar.

.

Florida’da bir soyguncu parmak izlerinden yakalanınca şaşırdı...

Çünkü her soygununa özellikle dikkat ediyor, titizlikle eldivenini bile takıyordu…

Yalnız ufak bir ayrıntı dışında. Taktığı eldiven golfcülerin kullandığı yarım parmaklı golf eldiveni idi...

.

1932'de Los Angeles Olimpiyatları sırasında Fransız atlet Jules Noel’in disk atmada kırdığı olimpiyat rekoru sayılmadı. Çünkü atışı izlemesi gereken bütün hakemler, sırıkla yüksek atlama yarışmasını izlemek üzere arkalarını dönmüşlerdi…

.

Gillette şirketi 1902’de güvenli jilet satmaya başladığında yüzlerce erkek onlardan aldı.

Sonrada bu jiletlerin sakalları kesmediğini söyleyerek onları çöpe attılar.

Gillette yetkilileri, mutsuz müşterilerin tıraş olmadan önce, jiletin sarıldığı kağıdı çıkarmadıklarını fark etti.

.

Clinton-Levinsky skandalından sonra Madam Tussaud balmumu müzesinin yetkilileri, Clinton'un balmumu heykeli yüzünden sıkıntılı anlar yaşadılar.

Çünkü ziyaretçiler Clinton'un balmumu heykelinin fermuarını açıp duruyorlardı. Müze yetkilileri, fermuarı mühürleyip kapatmak zorunda kaldılar.

.

1985’te New Orleans’lı cankurtaranlar o yıl şehrin havuzlarında kimsenin boğulmamasını kutlamak üzere bir parti verdiler. Partide konuklardan biri boğuldu…

.

Chevrolet yeni model arabası için “Nova” ismini buldu ama sonra arabayı Latin Amerika’da satamayacaklarını anladılar... Çünkü “Nova” ismi İspanyolcada “Gitmez” anlamına geliyordu...

.

1975'te İngiliz evli bir çift televizyonda en sevdikleri programı izlerken erkek yarım saat süren bir gülme krizi sonucu kalp krizi geçirip öldü...

Eşi cenazeden sonra programın yapımcılarına mektup yazarak, kocasının hayatının son dakikalarında bu kadar mutlu ettikleri için teşekkür etti.

.

Ünlü İngiliz avukat F.E Smith, bir otobüs kazasında kolu yaralandığı için dava açan ve kolunu sadece omuz mesafesine kadar kaldırabildiğini belirten bir dolandırıcıya, “Kazadan önce kolunu ne kadar yükseğe kaldırabildiğini” sordu.

Adam kolunu başının üzerine doğru kaldırarak gösterince Davayı Kaybetti

.

1983'te mağazada hırsızlık yaparken yakalanan San Diego'lu bir kadın, polislere eğer onu bırakmazlarsa morarana kadar nefesini tutacağını söyledi.

Polislerde kadını bırakmadılar. O da gerçekten ölünceye kadar nefesini tuttu.

.

16'inci yy. da bir müzisyen kedi Org’unu icad etti.

Seslerine göre seçilen kediler rezosanslı bir kutuya konuluyordu. Kuyrukları ise kutunun altındaki bir delikten dışarı çıkarılıyordu.

Sonra müzisyen kuyrukları çekerek Org’u çalıyordu.

.

1962'de Marine-1 adlı füze rotayı belirleyen bilgisayar programında bir “-“ işaretinin yanlış yere konulması yüzünden rotasından çıkınca, Dünya'ya çarpmaması için havada imha edildi.

Bu operasyon 18,5 milyon dolara mal oldu...

.

Exxon'a ait bir petrol tankeri Kanada açıklarında battıktan sonra, 80.000 dolar harcanarak petrole bulanmış iki tane denizayısı temizlenmiş ve büyük bir törenle denize bırakılmışlar.

Tam 2 dakika sonra herkesin gözleri önünde bir mavi balina denizayılarını yemiş.

.

New York'ta yaşayan bir psikoloji öğrencisi kız, boş odasını bir marangoza kiralamış. Amacı onunla konuşup, adamın davranışlarını incelemekmiş

Ama iki hafta sonra marangoz, kızı bir balta ile parçalamış.

.

Bonn’da iki gösterici, domuzların kesimevine götürülüp orada barbarca kesilmelerini protesto ederken, domuzların bulunduğu yerin kapıları kırılmış ve 2000 domuz kaçışırken, iki göstericiyi ezerek öldürürmüş.

.

Amerika'da kadının biri evine gelir ve kocasını mutfakta titrerken görür.

Belinden su kaynatıcıya doğru bir kablo gitmektedir.

Kadın hemen kalın bir tahta parçası bulur ve adamın koluna vurarak onu elektrik şokundan ayırmaya çalışır.

Adamın kolu iki yerinden kırılır. Sonradan anlaşılır ki, kocası orada mutlu bir şekilde walkman dinliyordur.

.

Iraklı bir terörist postaya bombalı-mektup verir. Posta ücreti eksik ödendiği için mektup kendisine geri postalanır.

Her şeyi unutan terörist mektubu açınca parçalanarak ölür.