22 yıldır bizi tek başına yöneten iktidarımız, istediğimiz zamları vermediği gibi, ekonomik zora girince elini bizim cebimize atıyor ve canımıza okuyor.
22 yıldır bizi tek başına yöneten iktidarımız, istediğimiz zamları vermediği gibi, ekonomik zora girince elini bizim cebimize atıyor ve canımıza okuyor.
Bir türlü becerip yönetemedikleri ekonomiyi batırınca, “Ver bakalım memurum, emeklim, işçim, dul, yetimim” diyor.
“Pışşştt” deme şansımız yok, bir şekilde cebimizden alıyor…
Tamam verelim ama siz niye vermiyorsunuz?
Kendinize nasıl bir tasarruf uyguluyorsunuz acaba?
Para harcamaya gelince siz, tasarrufa gelince biz…
Hani aynı gemideydik?
Son iki günlük haberlere, yaşanan olaylara baksak bile, neler yaşadığımızı iyi anlarız gibime geliyor.
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı (TFF) yaptığı açıklamada bir önceki yönetimi yaptıkları anlamsız harcamalarla suçlamış.
EURO2024'te 4 milyon 681 bin Euro misafir ağırlama masrafı yapılmış.
Şampiyona bittikten sonra bile lüks otellerde iki üç gün kalınmış ve ekstra 70 bin Euro masraf yapılmış.
2 milyon Euro'luk bilet alınmış.
633 Bin Euro'luk loca parası ödenmiş.
Nasıl bir cesaret?
Nasıl bir güven?
Hesap sorulmayacak mı zannettiler acaba?
Mali genel kurulunda artı 5,9 milyon liralık tablo sunmuşlar.
Ama incelendiğinde bu rakam meğer eksi 278 milyonmuş.
Kısaca mali detaylar üzerinde oynama yapılmış.
4 elemanın çalıştığı kadroda 30 çalışan görünüyormuş.
Bölge müdürlüklerinin hepsinin altında makam arabası varmış.
Bunları işten atsalar tazminatları 600 bin Euro tutuyormuş.
Federasyona yıllık maliyeti 3 milyon Euroymuş.
Hani “Çiftlik” dersiniz ya.
Burası anlatılanlara göre federasyon, bildiğimiz çiftlik olmuş.
Hani genel kurulda bırakmamak için çok çabaladılar ya!
İşte ondan…
Gelelim Saray’a.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, “Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın Eylül ayı harcamasının 503 milyon 961 bin lira” olduğunu açıklamış.
Gözünüz alıştı belki de paralara.
Beş yüz üç milyon liradan bahsediyoruz.
Üşenmeden hesap yapmış vekil ve anlamayanlara açıklamış:
“Bu miktar:
40 bin 316 emeklinin,
29 bin 641 asgari ücretlinin maaşına karşılık geliyor” demiş.
Vay vay vay!
Hani tasarruf?
“İtibardan tasarruf olmaz” kısmı burada devreye giriyor galiba.
YABANCI OLMAK
Ülkede işsizlik diz boyu.
İş yok ama aynı zamanda işçi de yok.
Herkes bir şekilde işin kolayını bulmuş, geçinip gidiyor.
Yabancılar iş dünyasının amele kısmını götürüyor.
Bir Afganistanlı, Suriyeli, Özbekistanlı veya Afrikalı gibi ülkemize göç etmiş veya kaçak yollardan gelmiş olan insanlar iş gücünü yüklenmiş vaziyetteler.
Bizimkilerin hepsi bir mirasyedi gibi “Homüni gırtlak, tombi yatak” vaziyetinde olduklarından iş konusunda kulakları hep kapalı.
Onların tek derdi “Yabancı ülkelere gitmek!”
Orada hayat bedava sanıyorlar galiba.
Tüm bunların üzerine İçişleri Bakanlığımız yeni bir yönetmelik yayımladı.
Resmi Gazete’de yayımlanan bu yönetmeliğe göre “Türkiye'ye güvenlik gerekçesiyle gelen sığınmacıların çalışma izni muafiyeti 6 aya çıkarılmış.”
“Oh ne ala memleket!” derdik eskiden.
Hakikaten olmuşuz.
Bir de şu var:
“Bu ülkeye gelen yabancılardan yarar sağlayabilecekler için bu süre 3 yıla kadar uzatılabilecekmiş...”
Yabancı olmak varmış meğer…
KİME GÖRE?
“Değişim” diye diye değiştik.
İktidarımız sağolsun.
Milleti ikiye, üçe, beşe böldüğünden kim hangi sınıftan karıştık.
Bir üst sınıfa atlamak için insanlar ne yapacağına karar veremedi.
Haber bültenleri bile adamına göre muamele yapmaya, kişinin konumuna göre, zengin fakir oluşumuna göre ağız değiştirdi.
Mehmet Emin Hoca verdiği vaazda bunları şöyle dile getirmiş.
Siz de hak verirsiniz umarım.
Fakir çalsa hırsızlık,
Zengin çalsa yolsuzluk oluyor…
Fakir kız peşinde koşunca sapık,
Zengin koşunca çapkın, playboy oluyor…
Fakirin gayri meşru çocuğu olursa piç, Zenginin gayri meşru çocuğu olursa yasak aşkın meyvesi oluyor...
Fakir toplanırsa çete,
Zengin toplanırsa toplantı oluyor…
Fakir ameliyat oluyor,
Zengin ise operasyon geçirir…
Fakir bayılıyor,
Zengine inme iner...
Fakir ölür,
Zengin hayata gözlerini kapar…
Fakir evini tadilat yapar,
Zengin restore eder…
Fakir ağlar,
Zengin gözyaşlarını tutamaz…
Yalan mı?
NELER YAŞANIYOR?
Ülkede neler yaşanıyor, neler?
Bıçaklamalar, kavgalar, öldürmeler, polise saldırı, en ağır trafik kazaları, kadın tecavüz ve şiddetleri, çocuk tacizleri, yolsuzluklar, liyakatsizlikler, dinciler, tarikatlar, yasaklar, adaletsizlikler, gündem saptırmalar, muhalefetin tutarsızlıkları, iktidarın umursamazlıkları, göçmenler, kaşaklar, dış politika, yoksulluklar…
Saymakla bitmiyor.
Tüm bunları yaşarken geçenlerde notunu aldığım bir olaydan bahsetmeden geçmek istemedim.
Bursa’da bir kalp krizi geçiriyor.
Ambulans çağırılıyor.
Ambulans en hızlı şekilde kadını emniyet şeridini kullanarak hastaneye yetiştirmeye çalışırken, aynı şeridi kanunsuz bir şeklide kullanan araçtan yol istiyor.
Buna kızan şoför tarafından ambulansın önü kesilip durduruluyor ve “İçeride hasta var mı?” diye kontrol etmek isteniyor.
Tekstilci olduğu sonradan belirlenen S.Y. ile oğlu M.Y., sağlık çalışanlarını darp ediyor.
Baba adli serbest bırakılırken oğul M.Y. tutuklanıyor.
Fakat en acı olanı:
“Ambulanstaki hasta hayatını kaybediyor.”
Taammüden adam öldürmek suçu işleyen bu şahıs hakkındaki mahkeme kararını beklerken, vicdanlarımızın ne hale geldiğini de hatırlamak gerekiyor.
Bu kişilerin “Kimden güç alarak” böylesi bir girişimde bulunduklarını da ayrıca irdelemek gerekir…
EĞİTİMDE ÇAKILMIŞIZ
PISA verileri, “Türkiye’nin eğitim kalitesinin gelişmiş ülkelerin gerisinde olduğunu göstermiş…”
Prof. Dr. İbrahim Ortaş ise bu konuda şu detayları aktarmış;
“Uzun yıllardır ülkemizdeki eğitim ile ilgili gelişmeleri izleyerek notlar almaktayım. Verilen eğitimin kişide yaratığı etki sınavlar ile ölçüldüğü için sınav sonuçlarını önemserim. Sınavları ayrıca önemli, bilen ile bilmeyenin bir olmadığını göstermek, zekânın yanında çalışmanın ve çabanın değerli olduğunun kanıtları olarak ele alırım. Bu görüş toplumda kabul görürse herkes güvenle çalışır ve hakkettiği alanda benimseyeceği konuma kendi çabası ile ulaşmış olur. Eğer bu duygu kaybedilirse yetenekliler kendilerine kendilerini kanıtlayacak, hayallerini gerçekleştirecek yer ararlar. Bugün beyin göçünün altında yatan gerçek de bu olsa gerekir.”
“Her yıl yaklaşık 3 milyondan fazla lise mezunu genç gelecekteki ülke yapısını kurmak için ÖSYM tarafından düzenlenen Yükseköğretim Kurumları Sınavında (YKS) yarışıyor.”
“Geçen yıl ve bir önceki yıla göre, bırakın değişmezliği öğrencilerin başarı düzeyinin geriye doğru gittiğini somut veriler üzerinden görüyorum.”
“2012-2013 yılından başlayan 4+4+4 düzenlemesi ile eğitimin geleceğin nitelikli insan gücü eğitiminde yer almak üzere sınava giren lise mezunlarının sonuçlarının geçmiş yıllara göre daha da düşük oluğu belirgin.”
“4+4+4 düzenlemesi başladığında;
1 miyon 780 bin 715 öğrenci öğretim ve eğitime başlamış.
12 yıl sonra ise;
1 milyon 93 bin öğrenci YKS sınavına girmiş.
Arada 778 bin öğrenci liseyi tamamlamış. Yüzde 42 kadar öğrenci ise liseyi zamanında tamamlamamış.
Bu konu merak yaratıyor.
Nedeni nedir?
Ciddi bir gerekçe bulamadım ve bilemedim.”
“2024 yılı sınavı için 3 milyon 120 bin 870 aday başvuruda bulunmuş ancak 2 milyon 819 bin 363 aday sınava girmiştir.
TYT (Temel Yeterlilik Sınavı) sınavında 120 sorunun ortalama olarak soruları doğru çözme oranı 47.36 soru,
AYT (Alan Yeterlilik Sınavı)ında ise 160 sorunun ortalaması ise daha düşük olup 29.83 soru.
Başarı oranı yüzde 50’nin çok altında ve öğrencilerin çoğunluğunun Alan Yeterliliğinde bilgi yoksunu olduğu görülmektedir.”
“YKS sonuçları TYT’ de 40 soruluk temel matematik testinde doğru ortalaması geçen yıl 8,2 iken bu yılki sınavda 6,9’a geriledi.
AYT matematikte 40 sorunun ortalama doğru sayısı 7,5’ten 5,3’e indi.
64 bin kişinin ise sınavda sıfır çektiği rapor edildi.”
“Okuduğunu anlamada;
Edebiyatta 24 soruda ortalama 6,3
Din Kültüründe sorulan 6 soruda ortalama 1,
Fizik, 14 soruda 2,06 ortalama,
Tarih-1, 10 soruda 2,7 ortalama,
Coğrafya-2, 11 soruda 2,7 ortalama,
Felsefe grubu: 12 soruda 2,2 ortalama ile dünyada kabul edilen ortalamaların çok altında bir başarısızlık düzeyinde değişmeyen bir tabloya oturmuş görülüyor.
Bu tabloya bakınca “Dindar nesil yetiştirme girişimi” sekteye uğramış görülüyor.
“2024 yılında mevcut öğrencilerin üniversiteyi okuması için gerekli akademik bilgiye sahip olan, 400 ve üzerinde puan alan öğrenci sayısı 74 bin 365 olup tüm öğrencilerin yüzde 2.64’ünü oluşturuyor.
Gelişmekte olan bir ülkenin ise bilim ve teknoloji üretmesi, yaratıcılık, sorun çözme becerisine sahip en az yüzde 5 ve üzerinden nitelikli insanı olmalıdır.”
Peki bizi sürekli kıskananlar ne yapmış bu konuda?
Ona da cevap vermiş hoca.
“2022 PISA sınav sonuçlarına göre ülkemizden sınava giren ortaöğretim çağındaki öğrencilerinde okuma becerileri alanında yüksek performans gösterenlerin oranı yüzde 1.9, Fen alanında yüzde 4 ve Matematik alanında ise yüzde 5.4 olduğu belirlenmiş.
Almanya’nın aynı sıradaki başarısı yüzde 9, yüzde 10 ve yüzde 8,
Japonya’da bu oran yüzde 23, yüzde 18 ve yüzde 12.
Singapur, Çin, Kore, Japonya ve Hong Kong gibi Asya ülkelerinin başarısı en üst düzeyde görülüyor.
Türkiye eğitim sistemi öğrencilerini geleceğin nitelikli insanlarını yetiştirme konusunda OECD ülkeleri içinde ortalamanın çok altında yer almaktadır.”
Bu tabloya bakınca pek kıskanmıyorlar sanırım…
“Ortaöğretim ve PISA sonuçları ülkemizin ortaöğretim öğrencilerinin akademik düzeylerinin üniversite okumak için yeterli düzeyde olmadığını gösteriyor.
Akademik beceri temelinde anlama ve yorum yapma becerisi olmadığı görülüyor. Açıkçası üniversiteye gelen öğrencilerin analitik düşünme becerisi, okuma ve sorgulamadan, sanatsal bilgi ve kültürden yoksunluğu ile konuları anlamadığı sıkça dile getiriliyor.”
“Günümüzde 207 üniversitede yaklaşık 7 milyon öğrenci eğitim görüyor ve ne yazık ki üniversitelerimizin eğitim ve araştırma kapasitesinin dünyada ilk 500 sıralamasında ciddi bir yer edinmelerine yetmediğini görüyoruz.
Times Higher Education (THE), tarafından 2025 yılı için hazırlanan en iyi dünya üniversiteleri sıralamasında Türkiye'nin en iyileri olan Koç, ODTÜ ve Sabancı üniversitelerinin eğitim başarısı en fazla yüzde 44,2 iken Massachusetts Institute of Technology (MIT) üniversitesinde yüzde 99,2”
Daha çok şey var yazılacak.
Bunları biz bildiğimize göre;
Milli Eğitim ve YÖK bu konuda ne yapıyor?
Sormak lazım.
Sistem bizi resmen çökertiyor.
Eğitim sistemi çökünce de devlet çöker.
Bunu bilmeyecek ne var?
Yoldan geçen çocuğa sorsanız bilir.
Ama ne yazık ki bizim iktidar bir türlü öğrenemedi…