NESİN SEN?

Diktatör bir akşam meyhaneden içeri girer.

Tezgâhtara yaklaşır.

Hafif içkili bir sarhoşun yanına çöker.

Oradan buradan konuşurlarken sorar:

-“Böyle her gün içmek için ne kadar kazanıyorsun?”

Sarhoş:

-“Günde 2 bin lira.”

-“Peki kemerleri biraz sıkalım diye ücretleri azaltıp, koşulları ağırlaştırsak, ne kadar kazanırsın?”

Sarhoş:

-“4 bin lira.”

-“Peki biraz daha sıkarsak kemerleri?”

-“O zaman 5 bin liraya para demem.”

Diktatör kızar:

-“Bu ne biçim iş! Köküne kadar sıkarsak?”

-“O zaman muhakkak 10 bin lira kazanırım.”

Diktatör şaşırmıştır.

Adamın ne iş yaptığını çok merak etmiştir.

Sorar:

-“Şeytan mısın, nesin? Ne iş yapıyorsun?”

-“Mezarcıyım!”

SARIŞIN İŞTE

Bir sarışın, bir kızıl saçlı ve bir esmer kadın çölün ortasında arabayla yol almaktadırlar.

Hava korkunç sıcaktır.

Arabanın motoru birden stop eder.

İnip baktıklarında, motoru tekrar çalıştıramayacaklarını anlarlar.

Mecburen çölde uzunca bir yürüyüş yapmaları gerektiğinden, her biri arabadan bir şeyler alır.

Esmer, bir şişe su; kızıl saçlı bir paket bisküvi ve sarışın da arabanın kapısını söküp alır.

Çölde yürümeye başlarlar ve bir süre sonra dinlenmek için mola verirler.

Mola sırasında sarışın ve esmer kadınlar kızıl saçlıya döner ve niye bir paket bisküvi aldığını sorarlar.

-“Acıkırsam yerim, diye düşündüm” cevabını verir kızıl saçlı, “Çünkü çölde ne kadar yürüyeceğimiz belli değil...”

Hepsi de bunun çok mantıklı olduğunu düşünür.

Ve sonra sarışın kadınla kızıl saçlı olanı esmere döner ve niye yanına bir şişe su aldığını sorarlar.

-“Eğer susarsam, yanımda içecek bir şeyim olması gerektiğini düşündüm...” diye cevaplar esmer kadın.

Evet, bu çok akıllıca bir fikir, diye düşünür diğer ikisi.

En sonunda esmer ve kızıl saçlı kadınlar sarışına dönerler ve arabanın kapısını niçin söküp aldığını sorarlar.

-“Şeyy...” der sarışın “... çok sıcak olursa pencereyi açıp serinlerim diye düşündüm de..”

FARE ÖLÜR!

Temel elinde “U” şeklinde küçük bir demir ve iki ucu arasında gözle görülmesi çok zor bir kil testere ile buluşlara patent veren özel bir şirketin kapısını çalmış…

Görevliler pek ciddiye almamakla beraber buluşunun ne olduğunu ve nasıl kullanıldığını anlatmasını isterler.

Mucit Temel başlar anlatmaya:

-“Bu gördüğünüz alet son model bir fare kapanıdır. ‘U’ şeklindeki bu kapanın uçlarından birine beyaz, diğerine de kaşar peynir yerleştirilir. Daha sonra kapan, farelerin yoğun olduğu bir yere konulur.

Peynirleri gören fare kapanın altına gelip, ‘Beyaz peynir mi yesem, kaşar peynir mi yesem?’ diyerek seçim yaparken, başını mütemadiyen sağa ve sola çevirmek durumunda kalır. Bu esnada göremediği kıl testere başını keser ve fare ölür.”

Bu açıklamalardan sonra zeki mucit kendini bir anda kapı dışında bulur tabi ki…

Her neyse, çabuk pes etmez ve birkaç hafta içinde şirket yetkilileri ile bir buluşma daha ayarlar.

Başlar anlatmaya:

-“Bu sefer fare kapanından peynirleri kaldırdım, böylece daha ekonomik hale gelmiş oldu. Kullanımı ise aynı kolaylıkta. Kapan, farelerin yoğun olduğu bir yere yerleştirilir ve kapanın altına gelen fare, kendi kendine sorar ve düşünür ‘Beyaz peynir nereye gitti? Kaşar peynir nereye gitti?’ diye. İşte tam bu sırada kafasını sağa sola çevirirken, kıl testere tarafından başı kesilir ve fare ölür.”

SÖZ VER!

Ölüm yatağındaki kadın kocasına sormuş:

-“Bana söz ver, ben öldükten sonra elbiselerimi evleneceğin kadına giydirmeyeceksin tamam mı!”

Adam;

-“Saçmalama! Birincisi sen haftaya kalmaz iyileşirsin, ikincisi onun boyu seninkinden ufak elbisen zaten ona olmaz…”

ÇİÇEĞİM, PETEĞİM

Genç bir adam, yaşlı karı-kocanın evlerine misafir olur.

75 yaşındaki amca karısından bir fincan daha çay isterken "Çiçeğim, bir bardak daha verir misin?" der.

Sonra da "Peteğim, hiç şekersiz lütfen" diye ekler.

65 yaşındaki tatlı karısının kendisine getirdiği tavşankanı çayı alırken de "Bebeğim, sana çok zahmet oldu" diye ekler.

Genç adam, yaşlı amcanın karısına kullandığı sevgi sözcüklerinden çok etkilenir "Amcacığım, kaç yıllık evlisiniz?" diye sorar.

Yaşlı ama dinç adam,"40 seneyi geçti evladım” der.

Genç adam: "Vallahi maşallah, Allah muhabbetinizi arttırsın. Sürekli çiçeğim, peteğim, bebeğim gibi güzel sözlerle hitap ediyorsunuz galiba…"

Yanakları pembeleşmiş teyze, "Doğru, bir kaç yıldır hep bana böyle hitap ediyor." deyip mutfağa doğru yöneldiğinde yaşlı amca genç adamın kulağına doğru eğilerek:

"Şiişşt, çaktırma… 2 sene önce adını unuttum, hala hatırlayamıyorum."

DURUMA GÖRE

Vaktiyle bir Amerikan kasabasındaki bankaya kovboyun biri gelip çek bozdurmak istemiş.

Veznedar başlamış sormaya:

-“Doğum yerin? Sürekli oturduğun adres? Kimlik kartın? Kefil göstereceğin kişiler vs...”

Kovboy:

-“Buraya bak veznedar. Sen daha önce bu kasabada yargıç olarak adam asarken bile, bu kadar belge aramazdın; ne oldu sana?”

Veznedar:

-“E”, demiş, “…burada giden bizim para, şayet giden senin hayatın olsa yine üstünde o kadar durmazdık...”

BOMBA GELİRSE

Komutan eğitimdeki erlere sormuş;

-“Bir ciple çölde gidiyorsunuz ve yukardan düşman uçağı sizi bombalıyor siz ne yaparsınız?”

İdris; -“Ben cipi durdurup altına girerim...”

Dursun; -“Ben cipi bırakır ve kaçarım...”

Temel; -“Ben de sağa sinyal verip sola dönerim...”

KES!

Kazaya uğramış iki arkadaş, batmak üzere olan sal üzerinde umutlarını yitirmişlerdi.

Biri diz çöküp yalvarmaya başladı.

"Allah’ım! Beni kurtarırsan, tövbeyle dolu bir yaşam sürdüreceğim. Oruç tutacağım, zekât vereceğim. Hatta günde beş vakit namaza başlayacağım…”

Tam bu sırada arkadaşı omzuna vurdu:

"Kes lan, kes!" dedi. "Bir vapurun geldiğini görüyorum."

KAŞAR!

Kadının biri bir petshopa gider ve “Bir papağan almak istiyorum” der.

Petshop sahibi Mehmet;

-“Hanımefendi elimde bir tane papağan kaldı, fakat bu papağan çok küfürbaz almak istemezsiniz sanırım…”

İlla bir papağan sahibi olmak isteyen kadın;

-“Hayır almak istiyorum” der ve papağını alır.

Daha sonra bir bakar ki; Gerçekten de kadın her eve geldiğinde papağan “Hoşgeldin kaşar” diyerek karşılıyor.

Buna dayanamayan kadın papağanı alır ve petshopa geri götürür.

-“Mehmet Bey bu papağan gerçekten çok terbiyesiz. Her eve geldiğimde beni ‘Hoşgeldin Kaşar’ diyerek karşılıyor ve ben buna dayanamıyorum. Papağını geri getirdim ve paramı geri istiyorum.”

Fakat o anda paraya ihtiyacı olan Mehmet Bey;

-“Hanımefendi merak etmeyin birkaç gün bana bırakın ben terbiye edeyim, daha sonra gelin alın...” der.

Mehmet papağanı alır ve bir çaydanlık su kaynatır.

-“Ne diyeceksin lan kadın eve geldiğinde?” diye sorar papağana

-“Hoşgeldin kaşar diyeceğim." der demez, papağanın kafasını kaynar suyun içine sokar ve tekrar sorar.

Papağan yine aynı yanıtı verir.

Bir olur, iki olur ve papağan işkenceye dayanamaz

-“Hoşgeldiniz hanımefendi diyeceğim” der.

Ertesi gün kadın gelir ve Mehmet Bey kadına papağanı terbiye ettiğini söyler.

Kadın bunu kontrol etmek istediğini söyler ve papağana sorular sormaya başlar.

-“Ben eve geldiğimde bana ne diyeceksin?”

-“Hoşgeldiniz hanımefendi diyeceğim.”

Kadın çok şaşırır ama emin olmak için devam eder.

-“Peki yanımda bir kız arkadaşımı getirirsem bize ne diyeceksin?”

-“Hoşgeldiniz hanımefendiler diyeceğim.”

-“Peki, eve bir erkek arkadaşımla gelirsem ne diyeceksin?”

-“Hoşgeldiniz beyefendi, hoşgeldiniz hanımefendi diyeceğim.”

Kadın papağanı şaşırtmak için tekrar sorar;

-“Peki yanımda 2 erkek arkadaşımı getirirsem ne diyeceksin?”

Papağan biraz duraksar ve cevap verir:

-“Oğlum Mehmet suyu kaynat bu kadın harbiden kaşar!”

TEMEL BİLMECELERİ

Temel, asansörün kapısı önünde saatlerdir bekliyormuş.

Niçin?

Asansör 4 kişilikmiş de ondan.

Sevgilisi tarafından terk edilen Temel, bir kutu aspirin yutarak intihar etmeye karar vermiş ama ilk iki tanesini yutunca intihardan vazgeçmiş.

Niçin?

İki aspirin alınca kendisini iyi hissetmeye başlamış.

Temel doktorun kendisine verdiği ilacı hiç kullanmamış.

Niçin?

Çünkü şişenin etiketinde "Ağzı kapalı saklayınız." yazıyormuş.

Temel’in bir saatten daha uzun süre kafasında tutabildiği tek şey nedir?

Baş ağrısı.

Temel, yeni bir ayakkabı almış ama bir hafta boyunca hiç giymemiş.

Niçin?

Tezgâhtar “bir hafta boyunca ayağınızı sıkar” dediği için.

BALIK!

Bir Hıristiyan misyoner, Afrika'da olanca gücü ile çalışıyor, zencileri dinine uydurmaya gayret ediyordu.

Bir gün yine bir zenciyi su ile vaftiz etti ve dedi ki:

-“Bundan sonra senin adın ‘Bikila’ değil, ‘John’. Cuma günleri et yemeyeceksin, balık yiyeceksin, anladın mı?”

-“Evet anladım” demiş zenci.

O haftanın cuma günü misyoner, vaftiz yaptığı zenciyi kulübesinin önünde kızarmış bir koyun budunu kemirirken görünce hiddetlenmiş:

-“Ben sana cuma günleri et değil balık yiyeceksin demedin mi?”

-“Evet dediniz... Ben de bu koyun budunu sıcak su ile bir güzel yıkadım ve ona ‘Bundan sonra senin adın koyun değil, balık’ dedim...”

BURNUNLA

Uzun yıllardır görüşemeyen iki Kayseri’li arkadaş, bir gün yolda karşılaşırlar. Kucaklaşıp hasret giderdikten sonra biri diğerine;

-“Bu kadar zamandır görüşmedik. Akşama yemeğe bize gel.. Yer, içer sohbet ederiz” dedi.

Öteki bir Kayseriliden beklenmeyecek bu cömertliğe şaşarak;

-“İyi ya, gelirim… Yalnız bana adresi ver” dedi.

Arkadaşı;

-“Falanca mahalle, filanca sokak” diye tarife başladı… “İşte o sokağa gelince soldaki büyük beyaz kapının zilini burnunla çalarsın” deyince öteki sordu;

-“Adresi anladım da zili niye burnumla çalıyorum?.

-“Canım bunda anlamayacak ne var? Elin kolun hediyelerle dolu olacağı için zili ancak böyle çalabilirsin…”

RÖTUŞ

“Temel çok iyi bir doktordur.” demiş Cemal.

-“Nereden biliyorsun?” demişler.

-“Geçen yıl çok pahalı bir ameliyat olmam gerekiyordu, param yoktu, röntgende rötuş yaptı.”