Prof. Dr. Haldun Güner akademikakıl.com adlı sitede yayımlanan “Bilim Din İlişkisi” adlı köşe yazısında anlatmış.
Bu konuda yazmak istemiştim, ancak aynı yazıyı bir profesör yazınca, kendi kendime “Sen başka zaman yazarsın, önce hocanın yazını bir yayınla bakalım” dedim.
Güzel tespitleri var.
Bundan (ki başta iktidarımız olmak üzere)herkesin kendisine bir ders çıkarması lazımdır.
Bu yazı Müslümanları yok saymaktan çok, “Neden bu haldeyiz?” şeklindeki soruya işaret etmek için yazılmış.
Anlatıyor hoca;
Dünyada yalnızca 14 milyon Yahudi/Musevi var.
Peki, kaç Müslüman var?
1,4 milyar Müslüman.
Yani dünyada 1 Musevi’ye karşın 100 Müslüman var…
İyi ama Yahudiler Müslümanlardan niçin çok daha güçlü, daha zengin, daha eğitimli ve daha mucitler?
Herkesin tanıdığı bilim adamı, Albert Einstein, psikanalizin babası Sigmund Freud ve Karl Marks Yahudi’ydi.
Tüm insanlığa zenginlik ve sağlık katmış Yahudilere bakalım:
Benjamin Rubin, insanlığa aşı iğnesini armağan etti.
Jonas Salk, ilk çocuk felci aşısını geliştirdi.
Gertrude Elion, lösemiye karşı ilaç buldu.
Baruch Blumberg, Hepatit-B aşısını geliştirdi.
Paul Ehrlich, frengiye karşı tedaviyi buldu.
Elie Metchnikoff, bulaşıcı hastalıklarla ilgili buluşuyla Nobel ödülü kazandı.
Gregory Pincus, ilk doğum kontrol hapını geliştirdi.
Bernard Katz, nöromasküler iletişim (kaslarla sinir sistemi arası iletişim) alanında Nobel ödülü kazandı.
Andrew Schally, endokrinoloji (metabolik sistem rahatsızlıkları, diyabet, hipertiroid) tedavilerinde kullanılan yöntemi geliştirdi.
Aaaron Beck, cognitive Terapi’yi (akli bozuklukları, depresyon ve fobi tedavilerinde kullanılan psikoterapi yöntemini) geliştirdi.
Gerald Wald, insan gözü hakkındaki bilgilerimizi geliştirerek Nobel ödülü kazandı.
Stanley Cohen, embriyoloji (embriyon ve gelişimi çalışmaları) dalında Nobel aldı.
Willem Kolff, böbrek diyaliz makinesini yaptı.
Peter Schultz optic, lif kabloyu,
Charles Adler, trafik ışıklarını,
Benno Strauss, paslanmaz çeliği,
Isador Kisse, sesli filmleri,
Emile Berliner, telefon mikrofonunu,
Charles Ginsburg, ilk bantlı video kayıt makinesini geliştirdi.
Stanley Mezor, ilk mikro-işlem çipini icat etti.
Leo Szilard, ilk nükleer zincirleme reaktörünü geliştirdi…
Peki ama son yüz yıl içinde Yahudiler, sadece bilimsel alanda 104 Nobel ödülü kazanırken, 1.4 milyar Müslüman neden yalnızca 3 Nobel kazandı?
Yahudiler niçin bu kadar yaratıcı ve neden bu kadar güçlüler?
Dünyada her 5 kişiden biri Müslüman.
Her bir Hindu’ya 2, her bir Budist’e karşılık 2 Müslüman vardır ve her bir Yahudi’ye karşılık 100 Müslüman bulunmaktadır.
Müslümanlar bu kadar kalabalık ama neden zayıflar?
İslam Konferansı Örgütü’nün (OIC) 57 üyesi var ve ülkelerin tümünde sadece 500 üniversite bulunmaktadır.
Yani üniversite başına 3 milyon Müslüman düşmektedir.
Başka bir deyişle 3 milyon kişi için bir üniversite yapılmıştır (Bunların kalitesi de başka bir sorundur!).
Sadece ABD’de 5 bin 758 adet üniversite vardır.
Shanghai Jiao Tong Üniversitesi tarafından 2004 yılında hazırlanan “Dünya Üniversitelerinin Akademik Deger Listesi”ne Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerin hiç birinden ilk 500’e giren tek bir üniversite yoktu. (Son verilere göre (2020), ilk 500’e giren ülkemiz üniversiteleri var).
Okuma yazma oranları çok düşük!
UNDP tarafından toplanan verilere göre: Hıristiyan dünyasında okuma-yazma bilenlerin oranı %89’dur.
Bunların %98’i ise en az ilkokul mezundur ve 100 kişiden 40’ı üniversite mezunudur.
15 Hıristiyan çoğunluğa sahip ülkedeki okuma-yazma oranı %100’dür, yani bu 15 ülkede okuma-yazması olmayan tek kişiye rastlamak olası değildir!
Müslüman ülkelerde durum bunun zıddıdır:
100 kişiden sadece 40’ı okuma-yazma bilir ve herkesin okuryazar olduğu bir Müslüman ülke bulunmamaktadır! Bunların %50’si ilkokul mezundur ve sadece %2’si üniversiteyi bitirmiştir.
Bilim insanlarının oranları da çok düşük!
ABD’de toplam bilim insanı sayısı 4.000, Japonya’da 5.000’dir.
57 Müslüman ülkedeki toplam bilim adamı sayısı ise, bunların çok altındadır. (Akademisyenlerin hepsi bilim insanı değildir. Bilim insanı demek, pozitif bilimlerle aktif olarak uğraşan kişi demektir.)
Her 1 milyon Müslüman kişiye sadece 1 bilim insanı düşmektedir.
ARGE’ye (araştırma geliştirmeye) yeterli kaynak ayrılmıyor…
Müslümanlar gayri safi milli gelirin yalnızca %0,2’sini (binde 2) araştırma-geliştirme bütçesi olarak ayırıyor.
Buna karşın Hıristiyan dünyası araştırma-geliştirmeye %5 oranında, yani 25 kat daha fazla fon ayırmaktadır.
İslam dünyası yeni bilgi üretebilecek kapasiteden yoksun.
Ayrıca dünyanın ürettiği bilgiyi kendi halklarına öğretmekte de başarısızlar.
Bunun kanıtı ise ileri teknoloji ihracat rakamlarında saklıdır:
Pakistan’ın ileri teknoloji ihracatının toplam ihracatın içindeki oran %1’dir.
Suudi Arabistan, Kuveyt, Fas ve Cezayir’in ise %0,3’tür.
Singapur’da bu oran %58’dir.
Gelecek, bilgi temelli toplumların olacaktır.
İlginç olan;
Müslüman 57 ülkenin gayri safi milli hâsılalarının toplamı 2 trilyon doların altındadır.
Buna karşın 310 milyonluk ABD tek başına 12 trilyon dolar,
Çin 8 trilyon,
Japonya 3,8 trilyon ve
Almanya 2,4 trilyon dolarlık üretim yapmaktadır.
İspanya, 1 trilyon doların üzerinde.
Polonya 489 milyar dolar,
Budist Tayland 545 milyar dolarlık mal ve hizmet üretimi gerçekleşmektedir.
İşin daha acıklı tarafı ise şudur:
İslam Dünyasının gayri safi milli hâsılasının, tüm dünya gayri safi milli hâsılası içindeki oranı hızla azalmaktadır.
Soru: “Neden Yahudiler bu kadar güçlüdür?”
Cevap: “Her çocuğa ve her gence, kaliteli eğitim verirler. Bu eğitim türü sorgulayıcı (teslimiyetçi değil), araştırıcı (ezberci değil) ve yaratıcıdır (bilgi üretmek/bulmak içindir)”
Soru: “Neden Müslümanlar bu kadar güçsüzdür?”
Cevap: “Kaliteli ve çağdaş eğitim yoksunluğu. Yanlış eğitim verdikleri ve gelişime yararı olmayan eğitim sistemi uyguladıkları için. Akılcı olmayan, teslimiyetçi, sorgusuz, araştırmasız, ezberci ve dayatmacı, büyük oranda din eksenli ve çağdışı eğitim”
Tüm bunları araştıran ise;
Dr. Faruk Saleem,
İslamabat/Pakistan, 2020
BU bilgi de şurada dursun:
2020’de “Dünyanın En İyi İlk 500 Üniversitesi” sıralamasında 9 Türk üniversitesi yer aldı.
Hacettepe, ODTÜ ve Koç, listeye Türkiye’den giren 9 üniversitenin ilk 3’ü olarak sıralandı.
Hacettepe Üniversitesi;
RUR listesine 378’inci,
LEIDEN listesine 455’inci ve
URAP listesinde 500’üncü sıradan girdi.
ODTÜ ise;
WEBOMETRICS listesinde 416,
RUR listesinde 454’üncü,
US NEWS listesinde ise 453’üncü sırada yer aldı.
Koç Üniversitesi;
THE listesine 450’nci,
RUR listesine 448’inci,
QS listesine 465’inci sıradan girdi.
SANAT VE İŞ DÜNYASI
Yahudi inancına bağlı ve küresel çapta büyüyüp tanınmış şu yatırımcılara ve işadamlarına ve markalarına bakalım;
* Ralph Lauren (Polo),
* Levi Strauss (Levi's Jeans),
* Howard Schultz (Starbuck's),
* Sergei Brin (Google),
* Michael Dell (Dell Bilgisayarları),
* Larry Ellison (Oracle),
* Donna Karan (DKNY),
* Irv Robbins (Baskins & Robbins),
* Bill Rosenberg (Dunkin Dougnuts),
* Richard Levin (Yale Üniversitesi'nin kurucu başkanı).
Yahudi inancına bağlı ve küresel çapta büyüyüp tanınmış şu sanatçılara bakalım:
* Michael Douglas,
* Dustin Hoffman,
* Harrison Ford,
* Woody Allen,
* Tony Curtis,
* Charles Bronson,
* Sandra Bullock,
* Billy Crystal,
* Paul Newman,
* Peter Sellers,
* George Burns,
* Goldie Hawn,
* Cary Grant,
* William Shatner,
* Jerry Lewis,
*Peter Falk...
Yönetmenlik ve Yapımcılık yapan Yahudiler:
* Steven Spielberg,
* Mel Brooks,
* Oliver Stone,
* Aaaron Spelling (Beverly Hills 90210),
* Neil Simon (The Odd Couple),
* Andrew Vaina (Rambo 1 /2 / 3),
* Michael Mann (Starzky and Hutch),
* Milos Forman (One Flew Over The Cuckoo's Nest, Amadeus),
* Douglas Fairbanks (TheThief of Baghdat),
* Ivan Reitman (Ghostbusters) ,
* Kohen Kardeşler,
* William Wyler.
* William James Sidis
SON UMUDUMUZ
Ülkenin durumu malum.
Biz emeklilerin durumu ise perişan.
Sürünmeyi bırakın, artık yer altından gidiyoruz.
Son umudumuz ise emekliye verilecek olan ocak ayı zamları.
O zaman zam gelmezse, istediğimiz düzeyde zam alamazsak, maliye tabanlı ekonomistlerimizin vaat ettiği o enflasyon bir düşmezse, o zaman görün gümbürtüyü…
22 senedir memleketi idare edenler faiz inatlaşması ile batırdıkları ülkeyi, nedense bir türlü çıkaramıyorlar.
Kaynakları sınırsız zannettiler, açtılar kesenin ağzını.
Ver babam ver.
Ye babam ya.
Sonra?
Çakıldık kaldık işte.
Dedim ya;
“Umudumuz Ocak ayı.”
“Allah, insanı sevindirmek isterse, ikide bir eşeğini kaybettirip buldururmuş” derler.
İşte o hikâye şöyle;
Bir gün Hoca’nın boz eşeği nereye gitmişse, başını alıp gitmiş.
Yer yarılıp yere girmedi ya, elbet yine bir delikten çıkacak.
Hoca bu düşünceyle ağır ezgi, fıstıki makamdan bir türkü tutturarak yola düşer. “Şura senin, bura benim”, dolaşıp dururken tanıdık birine rastlar.
Adamcağız, Hocanın hangi sevdaya geldiğini anlayınca:
“Bre Hoca, böyle türkü çağıra çağıra eşek aranır mı? Şöyle bir ünleyip, yedi mahalleyi birden ayağa kaldırmak lazım!” der.
Hoca bu söze bir tuhaf güler:
“Ağam” der; “… bir umudum şu dağın ardında kaldı. Hele bir orada da çıkmasın; seyreyle sen o zaman gümbürtüyü!”
Hah işte onu diyorum ben de;
Zamları alamazsak siz seyreyleyin gümbürtüyü…
ANLAMIYORUM
Devlet memuru, ofiste yan masada oturan diğer devlet memuruna döndü:
“Halk bize niye kızıyor anlamıyorum” dedi.
Diğeri sandalyesinde arakasına yaslanarak cevapladı:
“Biz hiçbir şey yapmıyoruz ki!”
SESLER VE ÖZGÜRLÜK
Söylemesi ayıp mahallemizde bir komşumuz var, evlere şenlik.
Günün her saati kocasına bağırıyor.
Her türlü hakaret, her türlü küfür.
Adam ne yaptıysa artık!
Bazı komşularımız gecenin 3’ündeki veya sabahın köründeki bu bağırtılara dayanamayarak polise şikâyet etti.
Gelen polislere; “Biz şikâyetçi değiliz” denince yapacak bir şey kalmadı.
Hâlbuki evde bir çocuk var.
Bu bağırtılardan nasıl etkilenmiyor hayret ediyorum.
Son zamanlarda bir de apartmanımızda köpek havlama sesleri gelmeye başladı.
Ben yazılarımı çatı katında, sessiz bir ortamda sükûnet içinde yazıyor(dum).
Ama ne fayda?
Bu köpekcağızın derdi neyse artık, sabahın köründe başlıyor bağırmaya.
Köpek dediğimiz de maşallah kurt gibi.
Sesi de gür.
Bir yandan kadının kocasına olan nefretinin sesini duymamaya çalışırken, diğer taraftan köpek sesi bizi haşat etti.
Ve ne oldu biliyor musunuz?
Komşularımızdan biri kocasına bağıran eve köpek alındığını söylemez mi?
Yahu zaten sesten geberiyoruz, bir de köpek geldi üstüne.
Artık büyük çok sesli bir koro dinlemek zorunda kalıyoruz.
Polis ve devlet hiçbir şey yapamıyor.
Sessiz ortamda yaşama özgürlüğümüz kalmadı.
Tabi aklıma hemen şu fıkra geldi.
Ona benzemesem bari.
Günün birinde Manhattan’da gökdelenlerden birinde yangın çıkmış.
Herkes, taşıyabileceği değerli eşyalarını alıp merdivenlerden aşağı iniyormuş telaşla.
Bu kargaşada 30. katta oturan adam 31. katta oturan komşusuyla karşılaşmış.
Adam elinde üzeri örtülü bir nesne taşıyormuş.
Üst kat komşusuna; “Herkes yükte hafif pahada ağır bir şeyler kaçırırken elindeki o şey ne?” diye sormuş merakla…
“Örtünün altında kafes, içinde de horoz var” cevabını alınca düşüp bayılmış.
Merdivendeki komşular başına üşüşüp onu ayıltmaya çalışmışlar.
Adam nihayet kendine gelmeye başladığında, “Binada yangın varken bayılmanın sırası mıydı?” diye çıkışmışlar.
“Nasıl bayılmam” demiş adam, “New York da gökdelenin 31. katında horoz sesi duyuyorum diye yıllardır psikiyatriste gidiyorum…”