Ülkemize 65 yaşını geçtin mi, seni hayattan emekliye ayırıyorlar.

“Bunun işi tamam dercesine” otobüslere bile bedava bindiriyorlar.

Birçok yerde “Geç amca veya teyze!” diyerek saygı gösteriyorlar.

Hatta dinlenmek için parktaki çimlere uzansanız, “Bu öldü galiba” diyerek ambulans çağırıyorlar.

Sizi çok kaile almıyorlar yani.

Ama iş siyasete gelince 65 yaş üstündekileri, “Tecrübeli” diyerek en başa oturtuyorlar.

İster 70 ol, istesen 80.

Fark etmiyor.

“Değerli büyüğümüzün engin fikirlerinden yola çıkarak …” şeklinde başlayan cümlelerle onu taltif ediyoruz.

Saygı o kadar büyük ki! “Öcalan istiyorsa gelsin bu kürsüden konuşsun” diyecek kadar da ileri gittiğinde ses çıkmıyor.

“Ne derse doğrudur” şeklindeki onay cümleleri onu dokunulmaz yapabiliyor ve “Ne derse haklıdır” şekline dönüştürüyor.

Çünkü daha önce söyledikleriyle, şimdi yaptıkları ortadadır.

Daha önce atılan ip ortada iken, şimdi yapılan ortadadır.

NE İZİ?

Ülkedeki ekonomik durum baş aşağıya doğru giderken, böylesi bir çıkışın olması normaldir.

22 senedir alıştık bu tip saptırmalara.

Gündem yaratmalara.

Yıllardır anketlerle iş yapan Erdoğan, gidişin iyi olmadığını önüne gelen anketlerde görünce, rotayı Ülkenin en hassas noktasına çevirip gündem değiştirmeyi başarmıştır.

Denildiği gibi Bahçeli’nin bu sözleri o anda kurgulanmış bir söylem değil, 5 aydan beridir hazırlığı yapılan bir girişimin sonucudur.

Bu sonucu Bahçeli’ye söyletmek ise tam bir siyaset kurnazlığıdır.

İşin başka boyutu da şudur:

Terör örgütü ve halk Öcalan’ı dinleyecek midir?

Hala kendilerine (sözde) liderlik edecek biri olarak görüyorlar mı acaba?

Öcalan’ın zamanında mektupla yaptığı “Şunlara oy verin” çağrısı bir dönem iş yapmamıştı da.

İkide bir “Kürt sorunu” diyerek ön plana çıkan bu söylemlere zamanında “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır” diyenlerin de çark etmesi anlaşılır gibi değil.

Bu söylemler ile ortalık yangın yerine döndü.

“Yeni bir çözüm süreci” şekline dönüşecek olan bu kaygan zeminde kime, nasıl ve neden güveneceğine insan karar veremiyor.

Bir zamanlar Berat Albayrak istifa ederken şu cümleyi kurmuştu: “At izi, it izine karıştı. Allah sonumuzu hayretsin…”

Bugünleri mi gördü ne?

ALTINDA NE VAR?

Meclis kürsüsünden bir çağrı yapıldı.

Yapılan kişi; 30 bin kişinin katili bir terör örgütünün başı.

Şimdiye kadar verdiğimiz tüm mücadeleleri unutup, “Gel” diyoruz adama.

ABD’de, Fransa’da, İngiltere’de ve birçok ülkede, büyük çabalar sonucu (zorla da olsa) “Terör örgütü” olarak kabul ettirdiğimiz PKK için şimdi “Biz vazgeçtik” mi diyeceğiz?

Bunca yıl verilen mücadele ne olacak?

Daha önce de denenen “Çözüm sürecinin” sonucunun ne olduğu ortadadır.

Anayasa değişikliklerinin gündeme gelmesinin sebebi varmış meğer.

“Bütün Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum.” diyenler bile anlamamış olayı.

Devlet Bahçeli, Özgür Özel ile yaptığı görüşmede konuştu mu bu olayı acaba?

Zira Özel, hiç düşünmeden kabul etti bu öneriyi.

Mansur Yavaş bile partisinin bu konuda alacağı tavrı beklemeden itirazını yapıştırdı gündeme: “Olmaz” dedi.

Nihayetinde bir tartışma başladı.

Herkes bir şeyler söylüyor tabi.

Eleştiriler, destekler ortaya çıkıyor.

“Bunun altında ne var?” sorusu da akla gelmiyor değil.

Bayram değil, seyran değil;

“Bahçeli bu konuşmayı neden yaptı?” denilebilir.

Birinci akla gelen “Gündem değiştirmek” olabilir.

Ekonomi o kadar kötü ki, gündemi değiştirecek bundan daha ağır bir konu bulunamazdı sanırım.

Peki işe yaradı mı?

Yaradı, baksanıza herkes bunu konuşuyor.

Sıkıntılar gündemden kalktı.

Tam da istenildiği gibi.

Ancak gündem değişikliğinin yanı sıra “Bir taşla iki kuş” siyaseti de olabilir.

Kürt seçmene şirin gözükerek oylarına talip olmak.

Bu çıkış gerçekte bunun için yapıldıysa anketlerde yerlere çakılmışlar demektir.

Bir başka sebep ise, “Anayasa değişikliği için seçmene şirin gözükmek olabilir” diyor yorumcular.

Bu da münasip.

Zira köşeye sıkışmış bir siyasetçinin yapamayacağı hiçbir şey yoktur.

Yorumların daha derini ise şu:

“İsrail’in Ortadoğu’daki planına uygun olarak PKK’yı kullanacak olan güçlerin Türkiye itirazını durdurmak.”

Tepeden bakınca şu görülebilir;

Öcalan, örgüte “Dağılın” deyince sizce dağılacaklar mı?

Onca paranın üstüne oturmuş örgüt, menfaati için kürtleri kullananlar sizce örgütü dağıtır mı?

Onca para, silah, terörist ne olacak?

Kim alacak, kime dağıtılacak?

Buna Öcalan’ın gücü yetecek mi?

Bu sözler, bir aysbergin su yüzünde görünen yüzü olabilir.

Son yıllarda siyasetçilere olan güvenimiz sarsıldığından, öküz altında buzağı arar hale geldik.

“Kim bilir arkasında ne var?” diye düşünmeden edemiyoruz.

Masum bir istek olarak kabul edenler, son kararlarını vermeden önce ipuçlarını bir daha değerlendirsinler.

Bu arada son dakika haberi geldi.

Yazmadan edemedim.

“Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Gülten Kışanak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yönelik açıklamalarının ardından çarpıcı bir değerlendirmede bulundu. Kışanak, katıldığı bir programda Bahçeli'nin sözlerine göndermede bulunarak, ‘29 Ekim Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle Abdullah Öcalan’ın sesini duyabiliriz’ dedi.”

Diğer taraftan da Cemal Engünyurt diyor ki:

“Kanlı katil Öcalan’ı, ‘Apo’ denen katili Meclis'e getirip de konuşturacak bir babayiğit Allah doğurmadı.

50.000 kişinin katili, bebek katili, Kürt ve Türk halkının katili, 40 yılı aşkın süredir Güneydoğu coğrafyasındaki bütün olumsuzlukların müsebbibi olan, Türkiye'nin yüzlerce milyar dolarına mal olan bir terör örgütü lideri Meclis'e gelip konuşamaz.

Hem adama ‘Terörist başı’ diyeceksiniz, hem de terörist başının Meclis'te konuşmasını isteyeceksiniz.

Allah’a and olsun ki, hiç kimse karşı çıkmasa bile, tek başıma Meclis’te o ‘Apo’ denen katili konuşturursam namerdim! Böyle bir durumda benim canımı almaları lazım.

-Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ne Apo’ya af çıkarabilirsiniz, ne de o Meclis’e gelebilir. Affı Devlet Bahçeli çıkaramaz…”

HALİMİZİN ÖZETİ

Prof. Cevdet Bozkuş, bizim yıllardan beri yazdıklarımızı bir araya getirerek bir seferde özet yapmış.

Bir tarafta;

Milyonlarca emekli 12 500 lira ile geçinmek için inim inim inliyor.

Milyonlarca asgari ücretli 17 bin lira ile sıkıntı içindeler.

Köylüsü, işçisi, memuru, esnafı zor durumda.

Yatırımcısı Mısır’a, Irak’a, diğer ülkelere kaçıyor.

Diğer tarafta

İsraf almış başını gidiyor,

Yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet, kaçakçılık zirve yapmış,

Ekonomi bitmiş,

Hukuk ve adalet kalmamış

“Yani bir tarafta fakirleşmiş, geçim sıkıntısı çeken vatandaşlar, diğer tarafta lüks, şatafat içinde yaşayan küçük bir azınlık” diyor yazısında.

“Bir iktidar düşünün” diyerek yazısına devam ediyor:

*Saraylar, uçaklar, konvoylar, lüks otel yemekleri.

*Yüz binden fazla makam araçları.

*Yüksek maaşlı, 2-3 maaşlı bakan yardımcıları, danışmanlar ve bürokratlar.

*THY genel müdürü ve yönetiminin milyonluk maaşları.

*Maliyetinin 2-3-5 katına ihalesiz devlet işleri verilerek yaratılan zenginler.

*Bu zenginler kazandıklarını her nedense ülkemizde değil, yurt dışına götürüyor, oralarda mal, mülk alıyorlar ya da yatırımı oralara yapıyorlar.

*Ya vergi borçları affediliyor ya da vergi ödemiyorlar.

*Yap işlet yoluyla köprü, yol, havaalanı ve hastane gibi 25 yıl borçlanarak yapılan çok büyük inşaat işleri verilen beşli şirketlerin sözleşmelerinde Londra mahkemeleri yetkili kılınarak o şirketleri ne kadar sevdiklerini gösteriyorlar.

*Bakan yakını şirket kurabiliyor ve o bakanlıktan iş alabiliyor. Bu anlayış çok olağan hale gelmiş. Örneğin; Başbakanlık yapmış Binali Yıldırımın oğulları bu gemi şirketlerini ne zaman kurdular ve bu şirketler neden Hollanda da. Gerisini siz düşünün.

Hastaneleri olanı Sağlık, otelleri olanı Turizm, okulları olanı Milli eğitim bakanı.

Damat Hazine ve Maliye Bakanı.

*İşlevsiz üniversiteler ve milyonlarca işsiz üniversite mezunları.

*Devlet Kurumları bir zamanlar FETÖ’cüler, şimdi ise diğer cemaat, tarikat, vakıf ve cemiyet den ilgisiz birilerinin yönetme dönemi.

*Yani halk arasında söylenen bir laf var “Talandan mal kaçırma” anlayışı. Sonrada bu hale nasıl geldik nağmeleri ile dış güçler yalanı.

*Din, iman demiyorum ama ‘Yalanla, dolanla abad olan olmamıştır’. Yine bir başka halk lafı “Ah edenin ahı kimseye kalmamıştır.”

PEKİ NE YAPMALI?

Daron Acemoğlu diyor ki;

Hukuk devleti olmak yetmez. Yargı bağımsız olmalı ve adalet dağıtmalı.

Gelirler arasındaki uçurumu en aza düşürecek sosyal adalet sağlanmalı.

Okullarda evrensel değişimi yakalayan eğitim verilmeli.

Ülkede iç güveni yok eden baskı, rüşvet ve yolsuzluk mutlaka engellenmeli.

Basının, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin özgürlük alanı genişletilmeli.

Kanun önünde zengin-fakir ayrımı olmamalı, herkese eşit şekilde uygulanmalı.

Demokrasi, devletle toplum arasında dengedir. Güçlü denetim sistemi olmalı.

Toplumun siyasete karışması kurumsallaşmalı. Buna yöneticiler itiraz etmemeli.

Protesto hakkına saygı duyulmalı. Örneğin; yolsuzluğa karşı halk ‘hayır’ diyebilmeli.

Bilime, eğitime ve geleceğe yön verecek stratejik sektörlere yatırım yapılmalı.

Gerçekten bunları yapmak zor mu?

YENİDOĞAN ÇETESİ

Bu konuyla alakalı ne yorumlar var.

İşte bunlardan biri;

“Yenidoğan çetesinin en büyük para kaynağı, yeni doğmuş bebeklerden elde edilen kök hücreler ve yine yeni doğan bebeklerin kanlarından elde edilen hücre yenileyici maddeler.”

“Dünyada bu maddelerin litresi 2,5 milyar dolara müşteri bulmakta”

“Birçok insanın yüzleri ve diğer vücut kısımlarının gençleştirilmesi için yine bebek kanı kullanılmakta.”

“Bu çete zannedildiği gibi günlük 7 bin liranın peşine düşecek bir yapı değil, işin ucu çok büyük.”

Şimdi söz yargıda.

Hesabı elbette sorulacaktır…

EŞEĞİN TÜRKÜSÜ

Yabancı bir adam, yolu üzerindeki bir kasabanın hanında gecelemeye karar verir.

Eşeğini hancının çırağına teslim edip odasına çekilir.

Bir süre sonra, o gece orada konaklayan diğer müşterilerin neşeli seslerini duyar.

Ne olup bittiğini anlamak için kapıya çıktığında, diğer müşterilerden yemek daveti alır.

Çok sevinir.

Hemen aşağıya iner ve masaya kurulur.

Sofradaki herkes neşe içindedir.

Çünkü yabancı, bedava bir ziyafete çağrıldığından, diğerleri ise yabancının eşeğini satıp para bulabildiklerinden dolayı mutludur.

Yemekler gelir, büyük bir iştahla yenir.

Tatlılardan sonra saz çalıp eğlenmeye başlarlar.

Yabancı, bu saz faslını çok sever.

Özellikle “Eşek gitti” türküsüne bayılmıştır.

Bu arada hancının çırağı yabancının yanına birkaç kez gelip gider.

Amacı, eşeğinin kendisinden habersiz yürütüldüğünü bildirmektir.

Ancak bu haberi vermeye bir türlü fırsat bulamaz.

Gecenin ilerleyen saatinde tüm müşteriler yavaş yavaş odalarına çekilirler.

Sabah olur, yabancı kahvaltısını yapar. Ancak yola çıkmak için eşeğini almaya gittiğinde, zavallının yerinde yeller estiğini görür.

Öfkeyle hancının çırağını sorguya çeker. Çırak:

-“Diğer müşteriler birlik olup üzerime saldırdı. Onlarla başa çıkamadım” der.

Yabancı bu cevabı inandırıcı bulmaz:

-“Diyelim ki eşeğimi, biricik varlığımı senden çaldılar ve benim gibi bir yoksulun kanına girdiler. Peki, sen niçin yanıma gelip ‘Ey zavallı, eşeğini sattılar, korkunç bir zulme uğradın.’ demedin! Eğer söyleseydin eşeğimi olmasa da, parasını onlardan geri alırdım. Ama şimdi hangi birini bulayım? Her biri bir tarafa dağıldı. Seni şimdi kadıya götüreyim de cezanı çek!”

Çırak:

-“Vallahi kaç kere geldim; sana bu işleri anlatmak istedim. Fakat sen de, neşe içinde ‘Eşek gitti, eşek gitti!’ deyip duruyordun. Hatta bu nameyi hepsinden daha zevkli söylemekteydin. Ben de ‘Demek ki o da eşeğin satıldığını biliyor, bu işe razı; arif bir adam’ deyip geri döndüm.”

Kıssadan hisse:

Şurada, burada elin türküsünü söylerken dikkat edin…